- 1318 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Dünya Kadınlar Günü Ve Düşündürdükleri***
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dünya Kadınlar Günü Ve DüşündürdükleriIşıkları KapatDünya Kadınlar Günü Ve Düşündürdükleri
8.Mart “ Kadınlar Günü” nün trajik bir öyküsü vardır. Şöyle ki; 8 Mart 1857 tarihinde ABD`nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar. Ancak polisin işçilere saldırması ve arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verir ve bu müessif hadise 8 mart tarihinin anma günü olmasına neden olmuştur.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka`nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart`ın "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve değişen tarihlerde fakat her zaman ilkbaharda kutlanıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921`de Moskova`da yapılan 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı`nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960`lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri`nde de kutlanmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart`ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanmasını kabul etti.
Türk kadını, tarihte ilk kez 1843 yılında Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı. 1847’de yayımlanan İrade-i Seniye ile Türk kadınlarına erkek çocuklarla eşit miras hakkı tanınırken, 1858’de yayımlanan Arazi Kanunnamesi ile de miras yoluyla mülkiyet hakkını elde etti. Yine 1858 yılında Kız Rüştiyeleri açılırken, kızların eğitimine yasal zorunluluk getiren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi de 1869 yılında yayımlandı.
Sosyal yaşamda giderek daha çok yer almaya başlayan Türk kadınları, iş hayatına da ilk olarak 1897 yılında ücretli işçi olarak atıldı.
Kadınlarımız, ilk kez 1913 yılında da devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında “İnas Darülfünunu” adı altında açılırken, bilim dünyasıyla da ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte, bir kız öğrenci tıp fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.
Kadınlar siyasi hayatta var olma mücadelesine de ilk kez 1923 yılında geçti. İlk kadın partisi olan “Kadınlar Halk Fırkası”nı, Nezihe Muhittin’in başkanlığında 1923 yılında kurmak isteyen kadınlar, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince parti kurulmasına izin verilmemesi nedeniyle bu girişimi dernekleşmeyle sonuçlandırdı.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı Türk kadınları için dönüm noktası oldu.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 3 Mart 1924’te çıkarılmasıyla kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye başladı. Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu da 17 Şubat 1926’da kabul edildi. Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye Yasası ise 1930 yılında çıkarıldı. Böylece Türk kadınları belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı. Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları ise 1933 yılında Köy Kanunu’nda yapılan değişiklikle verildi. Türk kadınları, 1934’te yapılan Anayasa değişikliğiyle seçme ve seçilme hakkı elde ederken, 8 Şubat 1935’deki seçimler sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez Meclise girdi. İlk kadın bakan Türkan Akyol, 1971 yılında göreve atandı. 1989 yılında kadınlara da kaymakamlık yolu açılırken, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kadın Vali Lale Aytaman, 1991 yılında Muğla’da görevlendirildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Başbakan koltuğuna da ilk kez bir kadın oturdu ve Türkiye’nin ilk kadın başbakanı olan Tansu Çiller, 25 Haziran 1993 tarihinde hükümeti kurdu.
Şu oldu, bu oldu !.. Her ilan edilen malum günlere ait literatür bilgiler var da var. Bir olayın vesilesi ile bir takım günler icat edilmekte; o gün nutuklar, kutlamalar, cafcaflarla mesajların hitamında yine aynı tas aynı hamam. “Ama ya; işte olayların hatırlanması için elzemdir” diyenler elbette olacaktır. Ama el insaf !... Bir zamanlar “ Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adı altında kutlanılması, hem kadınlar arasında ayırımı ve hem de politik çıkışları körüklemektedir. Yani her kadınımız emekçi değil mi ? Neden bir güne indirgenmektedir ? Bizler her günü bu kadar tantana da kadınlar günü olarak içimizde hissetmedikçe; sözde günler sadece göstermeliktir. İnsanın şu günü bu günü mü olur veya anma, saygı ve sevgi gösterme sadece ilan edilmiş günlerle mi yaşanılır. ?
Kadınlarımız ! Anamız, bacımız, kızımız, eşimiz, kız torunlarımız velhasıl kadınlarımız işte. Alemin devamına vesile olan, başımızın tacı, Allah’ın lütfu ve armağanları vazgeçilmezlerimiz. Kim ne derse desin; size her gün yaşamak, anılmak, baş tacı edilmek helal olsun.
"Ben şu iki zayıfın hakkını yemeyi size haram kılıyorum; yetim ve kadın hakkı (Hz. Muhammed s.a.v.) Mücevher gibidir, bir kadının göz yaşları. Onlar damladıkça, sizin değeriniz düşer..." İşte işin özeti bu dur ! Ağlatalım, dövelim, sövelim, taciz edelim... Ve adamız, erkeğiz; delikanlıyız diye gezelim; öyle mi ? Ve onlara bir günü yeter görelim. Yuh olsun.
Peygamberimizin “Cennet annelerin ayakları altındadır” sözünün muhatabı , hakkı ödenemeyecek olan , doğumdan ölüme kadar hayatın her anında varlıklarını hissettiğimiz, bizi biz yapan , her zaman ne istediğini bilen, erkeğine destek veren, çocuklarının başında koruyup kollayan ,
değeri paha biçilemeyen , Cumhuriyetimizin odak noktasında yer alan, modern ve çağdaş günlere gelmemizde önemli görevler başaran , her zaman her gözün nuru, hayatın can damarı, emek veren, acı çeken, özlem duyan, hakkını savunamayan ,yaşamımızın doğumdan ölüme her anında varlıklarıyla onurlandığımız, ihtiyacımız olduğunda desteklerini esirgemeyen, eğiten, yetiştiren, bizi biz yapma yolunda yüreklerindeki sevgi ve şefkati karşılıksız verenlerin adıdır kadın !
Veda hutbesinde “ Kadın size Allah’ın emanetidir! “,Bir sahih hadiste deve üstünde seyahat eden kadınlar için deveyi sevk ve idare eden kölesi Enceş’e :” Yavaş ol ! Sürüp götürdüğün cam şişelerdir..” uyarısında bulunan, onları ne kadar nazik ve narin olarak ifadelendiren bir Peygamberimiz var bizim.
Kadın, doğası gereği zayıftır; ama acıya en çok o dayanır. Kadının direncini kıran tek şey; hayal ettiği kişinin boş çıkmasıdır. Hiçbir kadının hayali boşa çıkmasın.
Anne babanın cinsiyetlerine göre daha bebekken evlatlarına söylediği malum ayırımcı ninnilerin ve ilerde ki söylemlerin mülga edilerek; otorite tarafından açılacak yarışmada tespit edilecek milli ninnilerin repertuarı ve andımız gibi söylemler yasal hale getirilmelidir.
" Benim oğlum büyüyecek; mahallede kız bırakmayacak!" ve " Benim kızım oğlanları peşinden koşturacak !" düzmecesi ile şuur altlarına ekilen öğretilerin bu gün toplumdaki menfur,adi, şerefsiz, şiddet ve sapık fiillerin büyük kısmının kaynağı olduğu unutulmamalıdır. Bu abes söylemlerle şuur altına işlenen öğretilerden vazgeçilmeli, ahlak ve eşitlik ailelerce daha o yaşlarda verilmelidir.
İlişkilerde malumdur nedenler. Bir yarış, bir çekememezlikte, “ onların var. Benim neden olmasın” dürtülerinde ; ziyan olup giderken, ne hayaller biter. Bir oyalama, bir günü gün etme, gençliğini yaşama ve bu imkanı veren onca aklı havada gençlerimiz. Başka sesler gelmeye başlar ; hiç bakmazlar gönül tellerine; değiştirmezler kırılmışsa veya akort etmezler ellerinizden geldiğince. Kendi iradelerini ve gönüllerini başkalarının emrine kiralarken; aslında veda vardır bir yerde ve gökyüzünün gözyaşları dökülür nedense.
Ahlak iflaslarının gün geçtikçe arttığı, hasetlik duygusuna esareti nedeniyle yarış içinde olan bir takım iyi yetiştirilememiş kadınlarımızın " benim neden olmasın" mantığı ; gelişi güzel tesis ile yaşanılan ilişkiler erkek fıtratında olan poligamiliği körüklemekte ve böylece evlenme yaşı "gençliğini yaşama " savına çanak tutmaktadır. Bu surede onca hayaller, umutlar ölüp gitmektedir. Ve her gün ahlaklı olanların aleyhlerine zemin yaratmaktadır.Kadın gittikçe bir meta haline getirilmektedir.
Ahlaken mazbut, kendini iyi yetiştirmiş donanımlı, üstün meziyetli kadınlarımız toplumun gittikçe dumura uğrayan ahlak kriterlerine göre baştan dezavantajlı olsalar da ; bu meziyetlerinden asla taviz vermeden yaşamaya devam etmeli, sabırlı ve kararlı olmalıdırlar.
Erkek hegemonyasının hüküm sürdüğü yaşadığımız topluma hizmeti şiar edinmiş değerli hanımefendilerin varlığından büyük bir gurur ve mutluluk duyan, her zeminde bunu işaretle isimlendirerek anlatan , kendi çapında destekleyen takdir eden biriyim.
Her gün bu yola mesailerini sarf etmek üzere çıkanlar malumdur, olmalıdırlar da.. Kadınlarımızın müşkülleri ve uğranılan onca darp,celp,taciz, tecavüz yanı sıra dışlanmaları, söz sahibi olamamaları oldukça hazin bir tablodur. işte o tuvallerde asılı kalmamak için sahaya inen bayanlarımız bizim bayrağımız olacaklardır. işte o zamana kadar, bu topluma hizmeti gönülden arzu eden hanımefendilere acizane tavsiye ve teklifim , fıtratımızda olan kıskançlık,çekememezlik,hasetlik gibi menfi halleri bırakıp tamamiyle gönül birliği içinde el ele vererek bir araya gelmenizdir.
Karalama ve çekememe üzerine hiç bir zaman hizmet üretilemez. Münferit başarı ve hizmetlerin pek de anlam ifade etmeyeceği malumdur. Gelin, mevcut veya kuracağınız toplumsal sivil örgütlerinizin çatısı altında toplanınız. el tutunuz o kadar ihtiyaçlılara...Ama öncelikle birbirinizin elini tutunuz.
Güncel olduğu için belirtmeden geçemeyeceğim. Hizmet fiziki görünüş, mevki, makam,diploma ve varlıklı olmakla alakalı mefhum değildir. Oluşturun bir kadınlar ordusundan platform bizler emirberiniz olalım. yeter ki hasetsiz kinsiz kıskançsız olunuz. O zaman şu partisi, bu ve o partisi müntesip ve seçicileri yanınızda olmaya mecbur kalacaklardır.Hangi içsel ve istikbalinize matuf saik içinde olursanız olun; hemcinslerinize hizmetleriniz muteberdir. Ancak; politize olan sivil toplum örgütleri asla her kesime yani yeküne hitap edemez. afişe olunan partinin dolaylı hizmetkarı olurlar.siyaset bir bakıma insan kullanma sanatıdır.Bunu göz ardı etmeden hizmet üretirseniz kalıcı ve makbul olacaktır.
VE İNANIN SİZLERİN İÇİNDEN SEÇMEYE MECBUR KALACAKTIR BU DÜZENİN TEK SEÇİCİLERİ VE KONSEYLERİ.. İZLENİYORSUNUZ,İZLENECEKSİNİZ UNUTMAYIN BUNU.. YOLUNUZ AÇIK OLSUN BU GÜNÜN EL TUTAN,CANSİPERHANE HİZMETLERE KOŞANLARI... Ayıklayın, canı yürekten bu yola baş koyanlar bir araya gelerek bir çatı altında toplanın. Böylece daha büyük kalıcı ve ses getirici projelerin sahibi ve uygulayıcısı olun. Toplum bu asil kadınlarımızın daima yanında olacak basireti gösterecektir.
“ Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır !” safsatası ile avutulan kadınlarımız; şunu artık bilmelidirler ki bu betimlemede amaç sizi payelendirmek değil, sadece arkada olduğunuzu, yani mesafe konulduğunun sinsice vurgulanmasıdır.
Öyle adet yerini bulsun, kadınlar gününüz kutlu olsun demek boş iştir. Ne kadın , ne erkek arkada veya önde olmadığı, yan yana, el ele, kol kola , gönül birliği ile yürünüldüğünde, hayat yolunda beraber ıslanıldığında bu toplum kalkınacaktır. Bu tesis edilmediği surece bu gün yaşanılan eşitsizlikler kangren olmaya devam edecektir.
Gelin; el birliği ile toplumun kalkınmasında mihenk taşı olan kadınlarımızı bu yürüyüşte yanımızdan ayırmayalım.
Bu günü; tek gün olduğu için kutlamak istemiyorum ve diyorum ki KADINLARIMIZ İYİ Kİ VARSINIZ. HER GÜNÜNÜZ KUTLU VE MUTLULUK DOLSUN…