- 865 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ANNE GİBİ - FİNAL ( 18 + )
Okul çıkışı eve yaklaştığında, kırmızı kutu içinde votkalı bir bira alıp, hemen oracıkta içiverdi. Arkadaşı Şeref’in onun için hazırladığı senaryonun başlangıcıydı bu. Olay anında heyecanının ancak bu şekilde yatışacağını söylemişti. ’ Sakın ha , içmeden gitme , yoksa çuvallarsın ! ’ Eve geldiğinde sofra çoktan hazırdı. Cavidan hanım son rotüşleri de hazırlamakla meşguldü. Odasına geçip kitaplarını bıraktı, üzerini değiştirip, Cavidan hanımın güler yüzle, tebessümle, sevecen tavrıyla buyur ettiği sofraya oturdu. Halinde bir olağanüstülüğün farkına varmıştı kadın.
’ Hayrola Aydın ; günün iyi geçmedi mi yoksa ? Derslerde mi sorun var ? ’ Titremesine engel olarak cevap vermeye çalıştı. Bu arada, içtiği biradan sonra bir de karanfil eritmişti ağzında ama yine de ağzının kokabileceğinden endişe ediyor, başını pek kaldırmadan konuşmaya çalışıyordu.
’ Hayır, hayır ; hiç bir sorunum yok. Okul yorgunluğu işte. ’
’ Bir sıkıntın var da, benden saklıyorsan, gücenirim ona göre bak ! ’
’ Teşekkür ederim efendim. ’ Daha sonra, yine kendisine sunulan senaryo gereği kaşınmaya başladı. Elleriyle sık sık sırtını kaşıyor, bu kaşınmaktan da rahatsızlık duyduğunu belli etmeye çalışıyordu.
’ Aydın ; kaşınıyorsun sen ! Ne oldu oğlum sana ? ’
’ Şey efendim ; önemli değil. Sadece biraz kirlendim galiba. ’
’ Yemekten sonra hemen bir duş al da rahatla. ’ Şimdi senaryonun püf noktasına doğru yaklaşmaktaydı.
’ Sağolun, sayenizde sık sık yıkanabiliyorum aslında ama pek işe yaramıyor doğrusu. ’
’ Niçin oğlum. Rahat edemiyor musun yoksa banyoda ? ’
’ Rahat edememek değil benimkisi . İyi temizlenememek. ’
’ Nasıl yani ? ’
’ Şey, efendim. Sırtımı iyi ovamıyorum. O yüzden de sürekli kaşınıyorum işte böyle. Arkadaşlarımdan birini mi getirsem acaba diyorum. Beraber yıkanıp, birbirimizin sırtını ovardık.
’ Olabilir oğlum , sen bilirsin. Getirebilirsin elbet. ’
’ Köyde iken ne güzeldi. Anneciğim ne de güzel ovardı sırtımı. Biraz fazla ovup, canımı bile acıtırdı ama sonuçta tertemiz olurdum işte. Hiç de böyle kaşınmazdım. ’ O anda hiç düşünmeden aklına geleni söyleyiverdi kadın :
’ Eğer istersen ben de ovarım oğlum ! Ben de ikinci annen değil miyim senin ? ’ O anda, bir yandan senaryonun istediği sonuca vardığını anlayıp sevinmek geldi içinden, diğer yandan da Cavidan hanımın, köy muhtarının ve arkadaşlarının şüphelendiği gibi bir kadın olması ihtimalinin verdiği acıyı yüreğinde hissetti. Yine de oyununa devam etti.
’ Gerçekten yapar mısınız bu iyiliği de ? ’
’ Ne demek oğlum ; lâfı bile olmaz. ’ Çocuk yemeğini yemekte acele etmeye başladı. Hatta, tamamen doymadan kalktı sofradan. Bir taraftan da heyecanlanıyor, vücudunun titremesine engel olmaya çalışıyordu. Biraz sonra odasından havlu ve çamaşırları elinde çıktı.
’ Sen geç banyoya ; küveti doldur, köpürt. Kirlerin yumuşayınca da bana seslen, tamam mı oğlum ?
’ Tamam efendim. ’ Biraz sonra, çocuğun kendisine seslendiğini duyan Cavidan hanım, hiç düşünmeden banyonun kapısını açarak içeriye girdi. Aydın, su dolu, köpüklü küvetin içinde oturuyordu. Eline aldığı banyo lifini küvetteki köpüklü suya batırıp çocuğun sırtını ovmaya başladı. Titriyordu çocuk.
’ Banyo soğuk değil aslında ama sen titriyorsun oğlum. Hasta olmayasın sakın. ’
’ Şey, üşümüyorum aslında. Biraz utandım galiba da ondan. ’
’ Ne var utanacak oğlum ? ’
’ Sırtın gerçekten de kirliymiş. Boşuna kaşınmıyormuşsun . ’
’ Evet efendim. ’ Biraz sonra yavaşça ayağa kalktı çocuk. Şok oldu kadın. Hiddetle bağırmaya başladı. Kadının onun sırtını ovmaya geleceğini bile bile, alt çamaşırını çıkartmış öyle girmişti küvete. Üstelik şimdi de bilerek ve isteyerek ayağa kalkmış, adeta cinsel organını sergilemeye çalışır gibiydi. Oysa kısa süre önce bu kadını annesi gibi gördüğünü, ikinci annesi olarak kabul ettiğini kendi ağzıyla söylemişti. Kadın , evlâdı olarak görmüş ve kabul etmişti onu. Kendi çocuklarını gördüğü gibi görmüş, onlar kadar güvenmiş ve onlardan sakınmadığı gibi sakınmamıştı.
’ Ne demek oluyor şimdi ? Ne yapıyorsun sen ? Hiç mi utanmıyorsun ? Hani, anne- oğul gibiydik biz ? İnsan anne dediği kadına bu hareketi yapar mı ? ’ Sustu, cevap veremedi çocuk. Yerinden de kıpırdayamadı uzun süre. Sadece eliyle önünü kapatmaya çalışıyordu. Kadının o anda aklına iki düşünce geldi : Bunlardan ilki, ’ Babaya kalkan el taş olur, anneye kalkan şey de kesilir ! ’ deyip, kesip atmak, ikincisi de ağır bir dayak ve hakaretten sonra çocuğu o saatte kapı dışarı edip lânet ve beddualar etmek. Fakat her ikisine de engel oldu anne yüreği. Çocuğun sadece kaba yerlerine iki şaklat patlattı ; anne gibi.
’ Sersem çocuk ! Çamaşırını giymeyi unutmuşsun. Al bakalım giy çabuk şunu ! ’ deyip, çocuğun şaşkınlıkla çamaşırını giymesinden sonra işine devam etti. Öz çocuğunu yıkar gibi yıkadı bir güzel.
’ Haydi bakalım ; sıhhatler olsun ! ’ deyip, elindeki lifi bir kenara bıraktı ve çıktı banyodan. Aydın, şaşkınlık içinde durulanıp banyodan çıkarken, salonda televizyon seyreden kadının yüzüne bakamadan odasına geçti. Biraz sonra, eşyalarını toplamış, giyinmiş olarak odasından çıkıp, sokak kapısına yöneldiğinde, halâ kadına bir şey söyleyemiyordu. Ne bir veda, ne bir özür dilemeye bile cesareti yoktu.
’ Nereye gidiyorsun oğlum bu saatte, hayrola ? ’ deyip yerinden kalktı. Bir eliyle elinden tutup, diğer eliyle de bavulunu aldı elinden.
’ Otur şöyle bakalım. ’ Çocuk, hiç bir şey diyemeden oturdu kadının gösterdiği yere. Başını yerden kaldıracak, kadının yüzüne bakacak cesareti yoktu.
’ Size, onca dersin arasında, asıl gerekli olan, en önemli dersi vermiyorlar okulda : Cinsellik. Bu yüzden, ergenliğe ulaşıp, hormonlarınız hareketlenince, ne yapacağınızı, nereye saldıracağınızı şaşırıyorsunuz. Ne yazık ki ; kız kardeşine, kuzenine, yeğenine, komşusuna, hatta bazen sübyan çocuklara bile saldıran, kirleten erkekler oluyor bu ülkede. Adına, sapık denilip geçiliyor. Oysa, bunun adı sapıklık değil, cinsel bilgisizlik, doyumsuzluk, eğitimsizliktir. Senin bu akşam yapmaya kalktığın bu iğrenç, çirkin olayın sebebi de başka bir şey değil. Şimdi , ben sana nasıl cinsel eğitim verebilirim. Annen, baban verebildi mi ? Avrupa’da okullarda veriliyor ve inan bana oralarda gençler çok daha kolay atlatıyorlar bu dönemleri. ’
’ Şey, efendim. Ben, çok utanıyorum. İzin verin de gideyim. Yüzünüze bakamam artık sizin. ’
’ Hiç bir yere gidemezsin. Farzet ki, Allah şaşırttı, öz annene karşı böyle bir hareket yaptın. O zaman da çekip gidecek miydin ? Ben de senin annenim. Kalacaksın ve okuyup mezun olacaksın, emeklerimizin boşuna çıkmadığını göstereceksin. Şimdi doğruca odana, haydi bakalım. ’ Çocuk daha fazla konuşmadan gitti odasına.
Yaklaşık bir saat sonra, kapı çalınmaya başladı. Aydın, odasından duymuştu sesi ama Cavidan hanımın açmasını bekledi. Israrla çalan kapının açılmadığını görünce de bakmaya karar verdi. Apartman görevlisiydi gelen.
’ Cavidan hanım yok mu ? ’
’ Az bekleyin, çağırayım. ’ Odasının ışığı yanıyordu. Kapıyı tıklattı.
’ Anne, görevli sizi çağırıyor. ’ İçeriden ses gelmeyince, merakla tekrar tekrar kapıyı tıklatıp seslendi. Uzun süre ses alamayınca çok merak edip kapıyı açmaya karar verdi. İçeride namaz kılıyordu Cavidan hanım. Çok şaşırdı çocuk. Hiç tahmin etmediği bir şeydi bu. Kapıyı yavaşça kapatıp çıktı. Görevliye ;
’ Annem namaz kılıyor. ’ dedi.
’ Ben daha sonra gelirim. ’ deyip gitti görevli. Az sonra odasından çıkan Cavidan hanım ;
’ Kimmiş gelen oğlum ? ’
’ Apartman görevlisiydi. Tekrar gelecek. Siz namaza mı başladınız ? ’
’ Evet oğlum ; yaklaşık kırk yıl önce. ’
’ Peki, ben daha önce nasıl farketmedim ?
’ Özellikle gizledim senden. ’
’ Ama neden ? ’
’ Sana baskı gibi olmasın diye oğlum. Ben namaz kıldığım için, sen de kendinde baskı hissedip, sırf bana yaranmak için namaz kılmaya kalkışabilirdin. Hatta, din ya da mezhep farkımız olabilirdi. Ben kimsenin dinine, mezhebine karışmam, saygıyla karşılarım. ’
’ Yani , siz şimdi, lavabodan çıkıp odanıza gittiğinizde namaz kılıyordunuz. Sabahları, erken saatlerde odanızda ışık gördüğümde merak ediyordum. Demek ki sabah namazı kılıyordunuz. Cuma akşamları uzun süre odanıza kapanıyordunuz. ’
’ Kur’an okurum Cuma akşamları, dua ederim. ’
’ Allah’ım ben ne yapmışım ? ’ deyip, daha fazla utandı kendinden.
’ Anne, anneciğim ! Beni gerçekten affedebilecek misiniz ? Size karşı günahım çok büyük benim . ’
’ Dedim ya oğlum : Derslerine çok çalışıp okulunu bitireceksin. Emeklerimin boşa gitmediğini göreceğim. O zaman hem affedecek , hem de hakkımı helâl edeceğim. Yoksa, bozuşuruz, tamam mı ? ’
’ Söz veriyorum anneciğim, söz veriyorum ! Çok çalışıp okuyacağım. Sizin bu iyiliklerinizi, emeklerinizi boşa çıkarmayacağım. ’
’ Haydi bakalım hayırlısı, canım oğlum. ’ deyip sarıldılar birbirlerine, anne - oğul gibi. Kadın çocuğa öylesine sarıldı ki, gözlerinden şefkat ve mutluluk gözyaşları dökülmeye başladı : Tıpkı anne gibi....
-------------------------------------------- SON -------------------------------------------------------------
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret TEZEL
Ohhh beee...
Üç tahminim vardı.vardı. Üçü de çıkmadı.
Üzüldüm mü? Aksine çok sevindim.
İşte ustalık burada...
Çok güzel bir finaldi.
Adam olana çıkaracak çok ders var.
Tebrikler dost.