- 403 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ellerimizden Tut Tanrım!
Akşam ezânı okunmaya başlayınca pencereden görünür anneler;
‘Oğlum hadi eve gel baban gelmek üzere’ diye söylenmeye başlanılır.
Çocuklar sabahtan akşama kadar ne yapacaklarını düşünürler ama evden çağrıldıkları vakit oyun daha yeni başlamıştır.
Önce birbirlerine bakarlar, oyunu kazanan daha belli değilken eve gidilmezdi!
Annelerine yavaş yavaş yaklaşırlar, elleri dua’ya hazır vaziyette
ve tabii ki şirin halleriyle;
‘biraz daha oynayayım Anne!’
diye yalvarırken yaptıkları bu masum rol yılların sinema sanatçılarına taş çıkarır.
Annelerinden biraz daha izin koparanlar sevinç içinde sanki yıllardır görmediği arkadaşlarının yanına gider.
İzin alamayanlar her iki adımda bir geri dönüp arkadaşlarına baka baka evin yolunu tutarlar.
Eller kirli, gözler soluk, üst baş toz içinde.
Eve o halde girdiğinde önce azar işitir annesinden, ki buna artık alışmıştır, öyle ki; Annesi bir şey demese korkardı o zaman!
Tek kolundan tutup doğruca banyoya sokar annesi çocuğu, bir yandan üstünü çıkarır bir yandan söylenir Anne;
‘ödevin yok mu senin sabahtan beri kapıdasın’
‘şu üstünün haline bak’
‘kaç kere dedim sana çamurda oynama diye’
bütün bu söylenenleri duyarmış gibi yapar çocuk ama aklı hâlâ dışarıdadır aslında!
Acaba oyunu kim yendi,
Sırada tam bana gelmişti,
Benim yerime kimi aldılar acaba düşünceleri çocuğun en önemli sorunlarıydı o sıra,
takii kafasından aşağı mavi tasla dökülen kaynar suyu hissedene kadar!
‘Yandııım Anneee’
diye basınca çığlığı kafasına vurulan beyaz kalıp sabunu hiç bir zaman sevmeyecekti çocuk.
Hem kaynar suyun etkisi hem kalıp sabunun etkisi ve hem de acı yüzünden döktüğü gözyaşları yüzünden gözleri kızarmış vaziyette yer sofrasına oturmak zorunda kalacaktı.
Önüne koyulan bir tas çorba bir türlü bitmek bilmeyecekti,
peşinden gelen yemek ise onu bir an önce babasının sofradan kalkmasını beklemeye başlamasına sebep olacaktı, ki tencereye geri koysun yemeği!
En son kendisi kalkar sofradan çocuk, baba televizyon başında akşam haberlerini izler,
anne ve abla sofrayı kaldırıp bulaşıkların yıkanması için birbirinin gözlerine bakarlar.
Çay suyu kaynamak üzere!
Büyük bir isteksizlikle defterini ve kitabını alıp yer sofrasının temizlenmesini bekler çocuk,
ders çalıştığını görsün diye de babasının görebileceği yere geçer.
Madem anne ve babasına ders çalışmak için gösteriş yapmak zorundaydı o zaman öğretmeninin verdiği ödevi de aradan çıkarmaya koyulurdu.
Haberlerin bittiği dizilerin başladığı saatlerde çocuğun gözleri kapanmaya başlar, esnemesini gören annesi kıyamaz bir tanesine,
yatağı hazırlar ve çocuğunu kendi elleriyle yatırır yatağa alnına koyduğu öpücükle ışığı kapayıp sessizce çıkar odadan.
Günün yorgunluğuna yenik düşen çocuk uykuya hemen teslim olur.
Ve ertesi gün,
Ve ertesi ay,
Ve ertesi yıllar.
Sabah yataktan kalkan kişiden artık masumluk bulunmaz!
Kalpteki kin artık kaynar suyla çıkmıyor,
Birilerine küfür ederken anne azarlamasından korkulmuyor.
İyi bir şey yapmak için babaların görebileceği yerler yok artık!
Ellerimizdeki kir artık topraktan değil,
Üzerimizdeki toz oyunlarımızdan değil!
Gözlerimizdeki solukluk yorgunluktan değil!
Ne kadar masumduk biz oyun oynarken,
Ne kadar iyimserdim sokakta top oynarken.
Ve ne kadar usluyduk birlikteyken!
Biz büyüdük ve kirlendi dünya diyen şair ne kadar haklıydı!
Oyunu yarıda bırakmak zorunda kalan çocuğun üzüntüsüyle yalvarıyorum;
Ellerimizden Tut Tanrım
Ellerimizden Tut Tanrım
Ellerimizden Tut Tanrım…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.