- 603 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BOYUNDURUK...
Baskın, baskıcı olma güdüsü ile himaye altına alınan ya da alınası her ne/ kim ise…
Yine de irdelenesi en önemli ve somut gerçek: Yok olmaya mahkûm edilmiş emeller ve özgür ruhun devri her ne kadar devir teslim töreni mubah ve kabul edilir olmasa da. Bu da zaten zafiyetin tutanaklardaki o sır dolu kaydı değil midir…
Görünenin çok ötesinde iktidar yetisinin sorguya açık olduğu en azından hakkaniyet ölçüleri dâhilinde dikkate aldığımızda.
Kural tanımaz ve muktedir tüm o olası yargılar ve yergiler muaf tutulsa da pek çok kıstastan, özgürlük çağrısının pek de sık telaffuz edilemediği ne de olsa boyunduruk altına alma güdüsü ve doktrini baskın gücün etkileşim sonucu ortaya çıkıp daha da kabul görülmekte çoğunluk tarafınca.
Günümüz şartlarına uyarlamak gerekirse açılım daha keskin ve ispat edilesi zira medeniyet olgusunun ulaştığı son nokta itibariyle hiç de müreffeh bir dünya nüfusu olduğunu iddia edemeyiz. Vahşetin, şiddetin çığırından çıktığı, masumiyetin simgesi çocukların dahi katledildiği bir düzenek tabi olduğumuz ve her halükarda devinimini sürdüren.
Her ne kadar dış görüntü itibariyle yüzeysel bir sakinlik çalınsa da gözümüze unutulmamalı ki bu, görüntünün aldatıcı ve baştan çıkaran yansıması tam anlamıyla algıda oluşan bir çatlak hatta dipsiz bir kara delik. İnsan ve kader bileşkesini de müdahil ettik mi bu vurgulamanın bariz ve seçici bir unsur olduğuna vakıf olabiliriz.
Konuyu eniyle boyuyla hangi açıdan incelersek inceleyelim bireyden diğer tarafa yansıyan aslında varlığın ve ruhunun bir uzantısı olan erdemi ve insani vasıflarıdır ki tam tersini de iddia edebiliriz de aynı doğrultuda olmak kaydıyla.
Zıt kavramlar dünyanın yaratıldığı ilk günden beri var olmuştur ve sonsuza kadar da hâkimiyetini sürdürecektir. Tıpkı cennet ve cehennem belirteçleri gibi. İyi ve doğru ve mubah diğer eksende ise kötü ve kötünün tezahürü ne ise.
İyiliğin müjdecisi her nasıl gözümüze ve gönlümüze ılık esintiler taşıyıp yankısı sürse de kötülüğü çağrıştıran tüm mefhumlar ve tutumlar oldukça zalim olarak nükseder ve yaratılan zulmün de ana kaynağıdır.
Önce doğayı boyunduruğu altına alan insanoğlu zamanı geldiğinde gücünü hayvan ve hayvan ırklar üzerinde de gösterip kanıtlamıştır. Süreç ilerledikçe kimi insan ırklarının başka ırklar, başka insan kitleleri üzerinde uyguladığı hükümranlığı ki köleleştirilen zenciler ve topraklarının elinden alındığı Kızılderililer gibi.
İnsanlık tarihinin en büyük girdaplarından biri olan ‘’kölelik’’ terimi günümüz itibariyle iktidarlığını yitirmiş olsa da bu ve benzeri baskıcı doktrinler farklı türevleriyle hala insanlığın kanayan yaralarının başında gelmektedir keza global anlamda barış rüzgarları yerini zulme, vahşete ve acıya bırakmıştır.
Hayvan, bitkiler ve doğanın tahribatı ile hükmetme arzusu ve coşkusuyla dolu insanoğlunun idareyi ele alıp yaptırım kazandığı oldukça aşikâr. Fakat insanoğlun gözettiği bu bitimsiz menfaat, gücü elinde tutma isteği ve arzusu bir şekilde doğayı da bu sonuca katlanma noktasına getirecektir.
Tam anlamıyla kavuşulası bir egemenlik söylemi ile J.Joyce son noktayı koymuştur:
‘’Cennetin gerçek hizmetkârları cennet bahçelerine beraberlerinde Tanrı’nın da ruhuyla girdiklerinde, oranın havasına başka bir ruh daha üflenir ve böylece zehirli yılanlar, ağaçlar, haşarat ve böcekler, insan ruhuna zarar veremeyecek hale gelirler.’’
Ne de olsa boyunduruğun muhteviyatı üstün olanın fetih etme dürtüsü değil midir…
Diğer bir ifade ile gücün katılımı ve zayıfın yenilgisi her ne kadar sıfatlar ve taşıdıkları manalar zaman içerisinde birbirinin yerine geçebilse de zira dengeler her daim bozulmaya aday ve sıradanlığını yitirme ihtimali içindedir.
Dengeler değiştikçe verilen iç mücadele sonucu kesilecek cezalar da eş güdümlü yansımaya devam edecektir.
Siyasi açıdan olsun uluslararası ilişkiler baz alındığı takdirde birey ve konumu sorumlu tutulacak tek mercidir.
Koşullar koşullandırma eğilimi taşıdıkça özgürlük tanımlaması adı altında ket vuran yasalarla ve gücün bazı taraflara geçmesiyle bir şekilde boyunduruk gerçekleşebilir gerek idari yöntemlerle gerekse sınırlama ve kanunlar aracığıyla.
Adilane bir savaş sayesinde kazanılan mücadelenin kendisi de bizzat adil kabul edilip siyaset ekonomisinin malzeme yapılmaması öngörüsü ile hareket edilse de diğer yandan insanları güç kullanarak boyunduruk altına alma eğilimi doğrultusunda bir mücadelenin sadece insanlığın arzularını, istek ve emellerini yok etmeye sevk edeceği unutulmamalıdır.
YORUMLAR
Kanunlar insanları daha mutlu daha medeni yapmak için değilse ne anlamı olabilir.İnsan kaliteyi önce beynin de sonra yaşantısında yakalaması için yaradılış rehberine iyi bakmalı ,sosyolojik,psikolojik ve edebi yönden de incelemeli.Zira o insanın insan olması için kaliteyi getiren gerçek bir rehber.Sevgi ise şifanın kendisi...Kalemin dert görmesin.Kutluyorum efendim..
Gülüm Çamlısoy
Bazen tekliyor kalem bilemezken ve yetememe korkusuyla belki de. Tuhaf bir duygu yazmak hele ki eşleştirmek yürekten geçenleri kelimeler yetersiz kalırken. Sanırım yetersiz olma güdüsü ya da telaşı.
Hassaiyet en büyük girdap ve anlatamamak doya doya bu bağlamda sizlerin varlığı bana güç veren ve ölü kelimeleri canlandıran.
sağ olun var olun.
Sevgimlesiniz her daim...
Yüreğiniz dert görmesin asla.
çok geniş alana sahip bir konu.
bu nedenle anlatılmak istenen tema bu kısa yazıya sıkıştırılmış.
bence bir kaç başlık altında süreli bir yazı olabilirdi.
İnsanlığın temel yasası olan özgür olma içgüdüsü ve buna karşılık etki alanına alma dürtüsü her daim çatışmaktadır ve devam edecektir.
Aradaki mesafe ne kadar kapanırsa toplumlar o derce huzur içinde olacaklardır.
günümüzde Din faktörü maalesef sayısı çok yığınları kontrol altında tutabilsede bir müddet sonra yanı ikinci ve 3. ko-uşakta belirgin çatışmalara gebe kalacaktır
kaleminize sağlık
Sosyolojik bir konu tartışılmaya değer.
Gülüm Çamlısoy
Konu pek çok açılıma sahip. Ana fikrin etrafında ve konuyu dağıtmadan, okuyucuyu sıkmamak açısından konuyu toparlamaya çalıştım.
Özgürlük nasıl da göreceli bir mefhum ve bir o kadar en önemli kavramlardan biri insana dair. Özgürlüğün boyutu ve dayandığı nokta ise başkalarının hayatlarını, sınırlarını ihlal etmeden ve saygı çerçevesinde olmalı. Kimse kimseyi kıstlayamaz da kısıtlamamalı da. Bu değil mi çatışmaların devinimini hızlandıran. Sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplumlar bu bağlamda eğitimin önemini de göz ardı edemeyiz.
Çok teşekkür ederim eşlik ettiğiniz için.
saygı ve selamlarımla hocam...
var olun.
Boyunduruk
Ruhları tutsak olanlar bedenleri tutsak etmeye kalkıyorlardı,
Gözünde tamahkar bir parıltı olanların eserleri böyleydi,
Vicdan mahkemesinde yargılanacaklar, tarihin önünde tutuklanacaklardı.
İdeal daha ölmemişti düşüncelerde, ruhlarda!
Bu çaba dünyayı, insanlığı zalimlerden, ifritlerden kurtarıyordu.
Haklı olmak sanki sadece gücü ele geçirebilmekti.
Halk sivil örümceklerin ağında kıvranıyordu.
Öfkelendirmiş olmak suçtu!
Her şey bayatlıyordu, hak arama derdi hariçti…
Eski bir değirmenin yaşlı dişlileri yine de aynı alışkanlıkla öğütüyordu,
Korkunçtu gerçekler,
Ve suçtu gerçeği savunmak!
Gerçek adına davranmak zorba güçlerin karşısında olmaktı,
Gerçek yaşam istibdatları ile insanları ezenlerin düşmanıydı,
Gerçeğin sırrına eren ruh asla öldürülemez, yok edilemezdi.
Yaşamda değerli olan her şey uzaktı,
İnsanların çoğu ise kötü olmaktan çok burunlarının dibini görebilecek kadar avanaktı!
Vurdumduymazlık, tembellik, bana necilik rahattı.
Sadece karınları acıkınca parlayan gözleriyle sokağa yayılırlardı,
Sırtlarına bindirilmiş ağır işlerin yükü nede olsa ağırdı,
Bütün günlerini karın tokluğuna öldürecek işleri vardı,
Makineler, sinir harbi işler kas gücünü ve enerjilerini emip bitiriyordu.
Günler arkada bir iz bırakmadan akıp gidiyor,
Yaşamın farkına varmayanlara mezar her gün bir adım daha yaklaşıyordu.
Uzun yılların birikmiş yorgunlukları insanı mücadeleden alıyordu,
Oyundan alınmış haliyle kendini oyunda sanıyordu,
Oyunu oynayanlar sinsice gelecek çalıyordu.
Uyanış yaşamın tekdüze gidişine karşı küçük bir kıvılcımdı,
Değişimler karşısında uyanamayanların yüzünden,
Yeni her değişim boyunlarına geçen boyunduruğu ağırlaştırıyordu.
Önder Karaçay
Gülüm Çamlısoy
Neyin uzağındaysak bir o kadar yakın duruyoruz aç nefsin doyumsuz isteklerine ve doyarken egolar. yitip giden ne zaman ne de beklentiler, yitip giden ne yazık kı kayıp umutlar, değerler ve sevgi. Önce sevmeyi unuttuk ardından merhameti ve zikrettiğiniz gibi çalıyoruz geleceği özellikle de çocukların dünyasını alıyoruz ellerinden çünkü onlara öğreteceğimiz ne varsa bizler çoktan unuttuk.
Çok teşekkür ederim bu değerli yorum ve katılımınız itibariyle.
saygılarımla efendim...
Gülüm Çamlısoy
Seçimler üstelik her anlamda nasıl önemli: Her konuda seçenekler iyi değerlendirilmeli.
Çok teşekkür ederim eşlik ettiğiniz için.
Sevgilerimle sevgili Nazik Hanım...