- 2841 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 100. YILINDA BİRİNCİLİKLE TAÇLANDIRILAN SKANDAL BİR ÇANAKKALE ŞİİRİ
M. NİHAT MALKOÇ
Ümraniye Belediyesi 11 seneden beri ülke geneline şamil şiir, hikâye ve resim yarışmaları düzenliyor. Belediyelerin sadece altyapı, su, kanalizasyon, çöp toplama, asfaltlama işlerinden sorumlu olmadıklarını, kültürel etkinliklere de el atmaları gerektiğini yıllardan beri söyler dururuz. Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can, sesimizi duymuş olmalı ki 11 seneden beri bu anlamlı kültürel hizmeti ısrarla devam ettiriyor. Sağ olsun, var olsun.
Malum olduğu üzere bu sene Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıldönümünü kutluyoruz. Bu yüzden Ümraniye Belediyesi’nin bu yılki şiir yarışmasının konusu “Yüzüncü Yılında Çanakkale Zaferi”ydi. Şiir yarışmasının jürisi Prof. Dr. Turan Karataş (Akademisyen, Edebiyatçı), Prof. Dr. Nurullah Genç (Akademisyen, Şair), Prof. Dr. Mustafa Uzun (Akademisyen, Edebiyatçı), Prof. Dr. Hasan Aksoy (Akademisyen, Edebiyatçı), Doç. Dr. Mehmet Güneş (Akademisyen, Edebiyatçı), Cahit Koytak (Şair), Nurettin Durman (Şair) gibi isimlerden oluşuyordu. Sadece bu yıl değil, on seneden beri birkaç isim hariç, hep aynı kişiler jüri üyesi oluyor. Yarışmacılar değişse de jürinin bakış açısı değişmiyor. Zira yıllardan beri ilk üçe giren şiirlerin serbest yazılmış şiirler olduğunu görüyoruz. Geçen yıl ilk üçe giren şiirlerin hepsinin de ölçüsüz yazıldığına şahidiz. Bu neticelerden sonra “Jürinin geleneksel ölçümüz olan heceye bir garezi mi var?” diye düşünmeden edemiyor insan. Oysa şiiri güzel kılan ne ölçüdür, ne de ölçüsüzlük. Şiir vardır heceyle yazıldığı için güzeldir, şiir vardır serbest yazıldığı için güzeldir. Bu konuda bağnaz olmamak gerekir.
Bu sene Çanakkale Zaferi’nin 100. Yılı olduğu için Ümraniye Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen şiir yarışması daha bir anlam ve önem taşıyordu. Binlerce şiir arasından dereceye giren şiirler belirlendi. Birinciliği Nevzat Erkol’un kaleme aldığı “O Topraklarda” adlı şiiri kazandı. Tahmin edersiniz ki bu şiir de serbest yazılmıştı. Birinci olan şiirin şairini tanımıyorum. Fakat Çanakkale Zaferi’nin 100. Yılı münasebetiyle “Çanakkale Zaferi” teması etrafında yazılan bu şiiri okuyunca doğrusu hayal kırıklığına uğradım. Üzerinden yüz yıl geçen bir zafer hiç böyle anlatılır mı? Beklerdik ki bu şanlı zaferi anlatan şiir, bir söz abidesi olsun ve o günkü manevî atmosferi lâyıkıyla okuyuculara yansıtabilsin. Nerde?..
Çanakkale Zaferi’nin 100. Yılında birincilik kürsüsüne çıkarılan şiirde Türk askerinin hissiyatı değil, binlerce kilometre uzaklardan topraklarımızı işgal etmeye gelen düşman askerlerinin hissiyatı anlatılmış. Yani Çanakkale’ye Türk askerinin gözüyle değil, Avusturalyalı işgalci askerlerin gözüyle bakılmıştır. İşgalci askerlerin duygularını bakın nasıl dile getiriyor birincilikle taçlandırılan bu şiirde: Buyrun bakalım, burdan yakalım: “Öyle mutluydum ki ben/Güzel ülkemde /Başak saçlı bir anam /Bir de eşimle Vatanımdı benim Canberra /Geçmişten geleceğe, /Dört yanı engin /Toprağı serin Avustralya/Ben gelmedim isteyerek /Getirenlere sorun /Tutun yakalarından /Benim hesabıma/Sessiz ve hınçlı /Yatarım ki bir bilseniz /Saros körfezinde gözlerim /Ve hâlâ durmayan kanım/Süngü yaramda”
Şair Nevzat Erkol, Çanakkale Zaferinin 100. Yılı dolayısıyla kaleme aldığı “O Topraklarda” adlı şiirinde Fransa’nın denizaşırı sömürgelerinden olan Kaledonyalı ve Martinikli askerlerin duygularını şöyle yansıtıyor: “Ben mi? /Ben Gaston oğlu Fransuva’yım, /Düğüne gelir gibi /Geldim buraya/Sıkıldım dostçası /Martinik’te/Kaledonya’da /Ucuz gecelerden /Boş gezmelerden/Bir gece yarısı bindik bu tabuta /Dediler ki /Sıkı durun /Dediler ki /Neslinizin görmediği /Bir sefere çıkıyoruz, /Dönene aşk ola/Son anımsadığım/Bizim tabutun/Yani Buve’ nin/Zıpkın yemiş yunus gibi/Ters döndüğüdür/Ve o gün bu gündür/Buralarda yatarım”
Şairin anlattığına göre adamlar ülkelerinde canları sıkıldığı için gelmiş Çanakkale’ye. Tabir caizse macera aramaya gelmişler Müslüman Türk topraklarına. Oysa Çanakkale ölümün kol gezdiği ateşten bir çemberdi. Büyük şair Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Savaşını anlatırken düşman askerlerini şöyle canlandırıyor gözlerimizin önünde: “Ne hayasızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!/Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı/Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi/Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!/Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer/Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer./Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,/Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!/Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk/Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk/Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ.../Hani tauna da züldür bu rezil istila...” Rahmetli az bile söylemiş…
Üstad Mehmet Akif’in böyle dehşetli bir manzara olarak canlandırdığı bir savaşın müsebbiplerini nasıl olur da Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümünde böyle masum, böyle sevimli ve böyle mağdur gösterebilirsiniz? Düşmanın kara yüzünü nasıl aklayabilirsiniz? Okuyan da sanacak ki adamları ta binlerce kilometre uzaktan biz çağırdık da gereken ilgiyi göstermedik kendilerine. Yahu be haydutlar, be eşkıyalar ne işiniz vardı bu Müslüman topraklarda? 250 bin askerimizi hunharca öldürenler sizler değil misiniz? Sizler Çanakkale’de canavar kesilmediniz mi? Nevzat Erkol, yüzüncü zafer yılının anısına yazdığı ve akademisyenlerden kurulu jürinin birinciliğe layık gördüğü şiirine şöyle devam ediyor:
“Ben Yeni Zelanda’dan geldim/Ne için mi?/Sormayın/Beni ejder sananlar/Aldılar, sürüdüler buraya/Silahsız bir ordu var karşımızda/Silahsız ama/Öyle de korkunç/Onlarla ancak/Sen baş edersin diyerek/İngiliz konservesi yiyerek/Viski derseniz su gibi,/Umursamazlıkla geldim/Kanlısırt’ta/Dişe dişti dövüşümüz/Başa baş düşüyorduk,/İlk süngülediğim Memet/Acıya aldırmadan/Bir sıktı ki boğazımdan,/Kaba parmaklarıyla/Turp devşirir gibiydi/Gözleri soğuk/Kanı sıcaktı/Sanırım ki ruhumuz/İki ayrı bedenden/Aynı anda çıktı//Ama kırgın değilim/Her kendime gelişte/Kanlısırt’taki düzgün safımdan/Kaldırır da başımı/Bir tepe önümdeki şehitlikte yatan/Kavgadaşımı/Saygıyla selamlarım”
Adam, Türk askerini nasıl süngülediğini ballandıra ballandıra anlatıyor.
Biz de yabancı hayranlığı ve ecnebi sevdası yeni değildir. Bir zamanlar bu ülkede başbakanlık yapan Ecevit de Yunanlılara dostluk ve kardeşlik şiirleri yazmıştı: “Sıla derdine düşünce anlarsın/Yunanlıyla kardeş olduğunu/Bir Rum şarkısı duyunca gör/Gurbet elde İstanbul çocuğunu” demişti. Fakat bu şiir Yunanlıların Türk düşmanlığına merhem olmamıştı.
Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında yazılan bu şiirde düşman askerinin duygularını anlatan şair, nedense şanlı Türk askerinin acılarını görmezden geliyor ve şöyle devam ediyor:
“Biz/Hepimiz,/Bu süngü gibi uzayan yarımadada/Her yıl o gün gelende,/Cehennemi düğünde/Toplanır da/Haydah çekeriz/Kimimiz dizini döver /Kimimiz/Uzanır da gökyüzüne/Mahzun ve hasret/Görünmeyen birilerini severiz.”
“Biz/Kimimiz o günde /Kadere baş eğip/Kıbleye duranlarız/Biz kimimiz o günde/Yakmağa geldiğimiz bu topraklarda/Bizi bırakanlara/Lânet savuranlarız//Düşünmeyin bizi artık/Sormayın ki neyleriz,/Hepimiz kardeşiz biz/Çoktan bitti kavgamız/Açın dilerseniz toprağı/Açın, görün de şaşın,/Bin bir anadan gelmiş/Bin bir çeşit insanın/Nasıl yattığını sessiz//Birinin sıcacık eli/Diğerinin avucunda/Görün de utanın/Yalnız dikkatli olun/Aman komut vermeyin,/Herkes huzurda şimdi/Ve herkes uykusunda.”
Bazıları, sözüm ona, çağdaşlık adına ne idüğü belirsiz hümanist bir yaklaşımla herkese dost ve kardeş gözüyle bakmayı insancıllık olarak adlandırıyor. Topraklarını işgal etmeye, insanlarını katletmeye gelen azılı düşmana hümanistçe bakma hakkınız yoktur. Hem düşmanı seveceksin, hem de vatansever olacaksın. Bu nerden baksanız büyük bir çelişkidir.
Neymiş efendim, mahşeri andıran Çanakkale’deki şehitlikte Peygamberin bile kucak açtığı kahraman şehitlerimiz, kendilerini göz kırpmadan öldüren düşman askerleriyle el ele tutuşmuş hâlde yatıyorlarmış. Birinin sıcak eli, diğerinin avucunda, kardeş kardeş yatıyorlarmış kara toprağın altında. Oh ne âlâ!... Madem düşmanlar bu kadar merhametliydi toprağın altında değil de, toprağın üstünde gösterseydiler bu engin sevgi ve muhabbetini…
Diyelim ki şair böyle düşündü, böyle inandı ve böyle yazdı. Peki, böyle bir şiiri Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında birinci seçen akademik jüri ne düşündü? Söyleyin…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.