Kamer hanım’a mektuplar (04) Bu gece beni yine götürdüler..
K- Hayırlı sabahlar kıymetli abim.
Çok güzel bir sabah, daha da güzelleşti yazdıklarınızla. Allah sizden yeryüzündeki tüm çimenlerin adedinden de çok, gene gene razı olsun inşallah. Size mesafe olarak yakın olabilmeyi, dizinizin dibinde oturup sohbet edebilmeyi ne de çok isterdim bilemezsiniz. Abi çok seviyorum seni ben. Bu başka türlü bir sevgi, sanki anamdan babamdan çok seviyorum. Sanki her şey den çok seviyorum. Ne güzel bir duyguymuş bu böyle. Size ulaştırana şükürler olsun. Son günlerde üzerimde eskisine nazaran daha da artan bir sükûnet, bir huzur var.
Başım her daim çınlamada. Hele namazda. Çın çın başımın içi, zikirlerimi çekerken, sürekli çınlıyorum. Göğsümün içi sürekli fokur fokur kaynıyor. Namazda ve zikirlerde bu kaynama ve çınlama hat safhaya ulaşıyor. Bu üzerimdeki dinginlik ve huzur hali öyle sardı ki beni sanki gözle görünmez bir kozanın, bir huzur dalgasının içindeyim. Hani, kıyamet kopuyor olsa, görsem gözümle yerin göğün alt üst olduğunu, inanın ki yerimden kıpırdamıcam. Hiç düşünmüyorum, neredeyim, emare miyim, daha başka bir şey miyim, uçacak mıyım, kaçacak mıyım, inanın hiç düşünmüyorum. Ben sadece ibadetlerimi yapmanın, sırat-ı müstakıym üzere olmanın mutluluğunda ve huzurundayım, bu müthiş bir saadet zaten.
Gece namaz kılarken çevremde bir hale gördüm. Karanlıkta kıldığım için bu enerji dalgasını çok net görebiliyorum. Çepeçevre sarmıştı beni. Ben içindeydim sanki. Mutluluk verici elbet, ama takılmıyorum bunlara hiç. Yapan eden seyreden hep “O”. Şahit olma şerefiyle sadece görüyor olmak ve mülküne ondan gayrısını koymamak benim algım. Uyurken kendi sesimle Kur’an okuyorum. Kendim dinliyorum yine ve sesime uyanıyorum. Hala okuyor oluyorum. Ama bunlar benim ezbere bildiğim ayetler değil. Sesim dışarıdan duyulmuyor olmalı. Öyle olsa eşim duyardı. Uykusu çok hafiftir. Sanırım sesimi yine başımın içinde sadece ben duyuyorum. Namaz kılıyorum sürekli uyurken. Aslında tam uyurken de denemez. Uyanığım ama aklımı toplayamıyorum. Şuur sanki hafif bulanık oluyor.
Kıyam, rükû vs. hepsini yapıyorum, duaları okuyorum ve kendimi de görüyorum. Görüntüde ayakta olmuyorum. Yataktayım. Yattığım yerden doğrularak kılıyorum namazları. Böyle enteresan şeyler işte. Gündüzleri de zikir çekerken Kur’an okuyorum kendi sesimle. Ama başımın içinde ses, başımın içinde Kur’an dinlerken kendi sesimden ağzımla da zikir çekmeye devam ediyorum. Bu ikisi birlikte hiç karışmadan devam ediyor. Her sabah uyandığımda tüm vücudum her zerresine kadar zikirde oluyor. Kalbimin sesini duyuyorum. Göğsümdeki kaynama hat safhada oluyor. Sol dış şemik kemiğim sürekli seğiriyor.
Küreklerimin arası birkaç gündür ara sıra kütle halinde seğiriyor. İşte böyle şeyler abim. Kime ne diyebilirim ki. Senden başka anlatabilecek hiç kimsem yok. Allah’a şükürler olsun. Ne nasip ederse mutlulukla kabul ederim. Hiç korkmuyorum. Layık görülürsem, üzerime düşen olursa yüksünmeden tüm gayretimle yerine getiririm inşallah. Tüm dünyayı taşı sırtında deseler inan abi, ezilsem ağırlığının altında, ölürüm de gık bile demem. Bana Rasülullah’ın (S.A.V) yolunda İslam’a hizmetçi olmak nasip edilirse daha ne isterim. Bu sabah sizi biraz meşgul edeceğim. Affınızı diliyorum. Birkaç şey daha yazmak istiyorum inşallah.
Size S’yla ilgili mesaj yazdığımın ertesi sabahı rüya gördüm. Size yazdığım için mi etkilenip gördüm, yoksa görmeliydim de mi gördüm bilemiyorum. Ama çok net bir rüyaydı. Bizim Çanakkale’de halkın “Hacı suyu” diye isimlendirdiği, dindar bazı kişilerin bir araya gelip dağdan şehre sebil taşıdığı çok lezzetli suyu olan bir şadırvan var köprübaşında. Orda gördüm kendimi rüyamda. Çeşmenin karşısında yolun kenarında, 50-60 cm. yüksekliğinde bir duvarın üzerinde oturuyorum. Aslında gerçekte orda öyle bir duvar yok. Ama rüyamda var ve sizin yüzünüzü hatırlıyorum. Çeşmenin yanında gördüm sizi. Bana bir şey dediniz mi ya da orda bir şeyler mi yapıyordunuz hatırlamıyorum. Tek hatırladığım yüzünüz ve benim sağımdan yoldan S. geliyor. Hamile, karnı sönmüş bir balon gibi. Diz kapaklarına kadar sarkmış. Bebeği bir deri tutuyor ve tüm hatlarıyla görünüyor bebek. Başı nerdeyse yere değdi değecek çocuğun. Avucumu başının altına tutuyorum yere değmesin diye birden bebek elimde oluyor. Çok iri bir bebek, oğlan, hiç saçı yok. Onu hemen yanımdaki duvarın üzerine sağına çevirip yatırıyorum. Orda bir kitap var duvarın üzerinde. Saman rengi, onu koyuyorum başının altına. Bir hayvan var duvarın üzerinde. Köstebeğe benziyor sanki. Yüzü çok güzel çok şirin, iki ayağı üzerinde duruyor. Önce o çekilmek istemiyor oradan. Ben nezaketle ona bebeği yatırmam gerektiğini biraz kenara çekilebilirse çok memnun olacağımı, kenara çekilip az ötede durabileceğini söyleyince çekiliyor biraz kenara. Bir de kadın oturuyor hemen yanında. Tanımıyorum onu. S’ya bu bebek kimden, kimin çocuğu bu diye soruyorum. Dudaklarımdan öpüyor beni. Çok mutlu. Kadın ve erkek öpmesi gibi değilse de iki bayan içinde pek uygun bir öpme şekli diyemem. İşaret parmağıyla beni gösteriyor. Benim bebeğimmiş. Ne diyorsun sen diyorum. Paralel evrende ben erkekmişim. Orda birlikte olmuşuz. Bana orda ki “ben” resmini bırakmış. Ama uyandım, resmimi görmedim.
Cuma günü salayla ezan arası tespihimi alıp oturdum. Bu vakti salâvat getirerek geçireyim istedim. Gözümün önüne bir görüntü geldi. Yemyeşil bir çayır, ucu bucağı yok, hiç tümsek ya da çukur yok. Dümdüz ve tam ortasında tertemiz upuzun bir toprak yol. Hiç eğrilip bükülmüyor, dümdüz bir yol. Yolun başında sağında, 2 tane çam ağacı var, 4 metre kadar yüksekliğinde. Solunda üç çam ağacı vardı. Ortada ki çok yüksek, büyük 7-8 metre yüksekliğinde. Yanındaki ikisi yine yolun sağındakilerle aynı boyda ve görüntü öyle net öyle parlaktı ki ışıl ışıl yanıyordu. Birkaç saniye sürdü sadece.
Pazar akşamı eşimle balkonda havanın soğuğuna rağmen balkona çıktık battaniyelere sarınıp kahve içiyoruz. Çanakkale tarafında havada pekte yüksekte değil, daha çok kırmızıya yakın turuncu gibi bir ışık bize doğru geliyor ağır ağır. Eşime bu nedir böyle dedim. O da gördü. Helikopterdir herhalde dedi. Yaklaştı yaklaştı, abi hayatımda ilk kez böyle bir şey gördüm. Bir kamyon büyüklüğündeydi. Çok net gördüm. Kanatları vardı, saçtığı ışığı tanımlamak mümkün değil. Vücudundan saçtığı ışık kanatlarına vuruyor ve kanatları sanki alev almış tutuşmuş gibi görünüyor. Kanatlarını çırpmıyor, sabit duruyor kanatları, çok yavaş süzüle süzüle gözümüzün önünden uçarak geçti ve İzmir istikametine doğru gidip gözden kayboldu. Sanki bizim onu görmemizi istedi. Sanki oda bizi görüyordu. Melek miydi ya da başka bir şey mi bilmiyorum. Ama bu dünyadan, bildiğimiz şeylerden değildi. Eşim hayretler içinde kaldı. Yıllardır denizdeyim, gökyüzünü izlerim, daha böyle bir şey görmedim. “Neydi bu? Müthiş bir şeydi. İlahi bir şeydi.” diye söyledi durdu tüm gece. Ben uzun süre tek başıma oturdum balkonda, battaniyeye sarılı. Tekrar geçer mi diye ama geçmedi.
Yine pazartesi zikir çekiyorum gözlerim kapalı. Teni hafif griye yakın bir erkek gördüm. Başında saç yok, çıplak. Ama edebe aykırı bir şey görmedim. Göğsünden ondan biraz daha daha küçük bir insan çıktı ve aynı anda başımın içinde “Âdem nefsini yarattı” dendi.
15/11/2013 Cuma
K- Bu gece beni götürdüler yine bir yerlere.
Zaten yatar yatmaz çınlamalar çok artıyor. Hep vücudumda enerji dalgalanıyor. Ayakucumdan başıma kadar sürekli bir sürü şey ve çok yıldız görüyorum. Kızım babasıyla yattı. Ben kızın yatağındaydım. Çınlama artınca gözüm kapalı, zikir çekerek beklemeye başladım. Birisi bacaklarımın altından ve başımın altından kucakladı beni. Uyumuyorum ama. Bu kez suda gitmedik. Çok hızlı bir şekilde uçtuk. Hızdan başım çın çın öttü. Arada bir gözlerimi aralıyorum, pırıl pırıl gökyüzü, bulutlar. Nasıl parlak ışıkların içinden geçtik, o gök nasıl parlak anlatılır gibi değil. Dünyanın tüm spotlarını toplayıp vursak gökyüzüne doğru o parıltıyı yapamayız. Hep sağa doğru gittik. Bir ara sola doğru dönüp baktı sabit durdu gökyüzünde. Bende araladım gözümü. Çok bulutluydu orası, çok karanlık. Yine sağa gittik. Bir binadayız, hastane gibi. Beni sedye gibi bir şeyin üzerine yatırdı. Ama elleri hala bedenimin altında, orda bir kadınla konuştu. “Bunu filancanın yanına götür” dedi. O filanca dediği de bir kadın ismiydi. O da bir odada yatıyor. Gördüm onu. Aynı odaya koyacaklarmış beni de. Ama orası buraya benziyor abi. O boyutta da buradaki gibi bina odalar, araç-gereç var.
Tam ellerini çekiyordu vücudumun altından kavradım onu kolundan.
-“Konuş benimle, kimsin sen, kimsin, konuş benimle gitme.” dedim.
Önce bir kolunu çekmek için bir iki hareket yaptı. Ben çok sıkı tuttum. Sonra vazgeçti, bana doğru baktı. O da hafif gri gibiydi. Başında hiç saç yoktu. Gülümsedi bana. Çok temiz bir yüzü vardı. Sonra birden siması değişti, dalgalı saçları kumral 30’lu yaşlarda bir genç oldu yüzü ve bana
-“Adım İbrahim. 06/oo/1970 de exs oldum.” dedi. Ben de 70 doğumluyum diye geçirdim içimden. “Sen nasıl öldün” diye sordum. “Mutfak perdesi tutuşmuş” dedi. Yangında öldüğünü anladım. Aslında öldüğü ayı da söyledi ama ben hatırlamıyorum. İlk beş aydan biriydi. Ama hangisi bilemiyorum.
Sonra kendimi bir odada buldum. Orda ölmüş yakınlarım ve hayatta olan yakınlarımdan bazıları ve tanımadığım birileri daha vardı. Benim nasıl olup da orda olduğumu soruyorlardı bana. “Ah söyleyemem ki” dedim içimden. Bir anda yatakta buldum kendimi.
Göğsümdeki kaynama tüm vücuduma yayılmıştı. Sanki tüm vücudum kütle halinde fokur fokur kaynıyor gibiydi. Bu sabah sizi ziyadesiyle meşgul ettim. Vakit bulmuşken hepsini yazayım istedim. Hakkınızı helal ediniz kıymetli abim. Selam es selame.
15/11/2013 16:56 Cuma
Hacı Ali BAYRAM
– Selam es selame “K…..” kızım. Yaşadıklarınız size mübarek olsun. Daha güzellerini, ileri derecelerini yaşarsın inşaallah. Yazdıklarının etkisinde kaldığımdan, yeniden okumadan uzun yazamam herhalde. Yaşadıklarının birçoğunu yaşamadığımdan her konuda ayrıntıya girerek konuşmam doğru olmaz. Ben kendi bildiklerimden, yaşadıklarımdan yola çıkarak gidişat hakkında genel tahminler ile kalbe gelen ilhamlarımı rehber edinip yazıyorum. Kalbinin, beyninin ve vücudundaki diğer ihtilaçların, zikirlerinin neticesi olduğunu, seni yeni hallere hazırlamanın yanında gelecek konusunda müjdeler verdiğini biliyorum. Efendimiz de kendisine vahiy gelmeden önce beyninde benzer uğultu, çıngırak sesine benzer sesler oluştuğunu, dünyevi duygular kadar net sesler duyduğunu bir hadisi şeriflerinde anlatıyor. Yani sen meleki âlemle irtibata geçmeye başladığında öteki âlemlerin varlıkları ile yakınlaştığında, onlara ait enerjilerin ve onlara dair hızların sese dönüşen titreşimlerine maruz kalıyor olmalısın.
İki kürek kemiğinin arasının seyrimesi manevi makam ve mertebenin arttığını, manevi âlemde terfi ettiğini, büyükler arasına dâhil edildiğini anlatır. Hangi derecede olduğunu bilemeyiz ancak bir derece daha yükseldiğini işaret eder. Çok çok büyük makam elde ettiğin muhakkak. O ihtilaç eden bölge nübüvvet mührünün olduğu yerdir. O seyrime artık senin de ümmetin görevlilerinden, velilerinden, dua erlerinden olduğunu anlatır. Yani senin yaptığın zikirler bundan böyle sadece seni ilgilendirmiyor, bütün insanlığa sirayet ediyor demektir.
Bir başka açıdan söylersek duaların halka lutuf olarak, bedduaların ise kahır ve gazap olarak insanlık âlemine ileri derecede etki ediyor demektir. O nedenle hem kendini hem ümmeti sıkıntıya sokmamak için olumsuz manalı zikirlere inşaallah hiç yer vermezsiniz.
Senin konumunda olanları şeytan kendi nefislerinden etkileyemediklerinden, yakınlarındaki cahil insanlarla tahrik etmeye kalkışır. Eşiyle, çocuklarıyla, yakın akraba ve komşularıyla imtihan eder. İnşaAllah onların bu konudaki cehaletlerini göz önünde tutarak, gelebilecek tahriklere kapılmaz, hidayetlerine dair dualarla, tahriklerini hayır dua ile karşılarsınız. Belki şeytan bunu görür de tahriklerini azaltır.
Yeniden götürüldüğünüz yerin cennetten bir köşk olduğu, yakınlarınızı görmenizden çıkarılabilir. Yahut o gencin (akranının) bir şehit olmasından. Yangında ölenler şehittirler, hadisinin gerçekliğini de inşaallah anlamış oluyoruz. Görüntüsünün değişkenliğini de yine başka bir hadisin gerçek hadis olduğuna işaret saydık.
Cennette Semseme Çarşısı olduğu ve dileyenin oradan diledikleri maskları alıp kendisine yüz edinebileceğini belirten bir hadis okumuştum. Orada kullandığı yüzü ve derisi senin isteğinle aslına dönmüş olmalı. En doğrusunu Allah bilir.
Balkonda seyrettiğiniz kanatlı otobüse benzer şekilde sana başka şeyler anlatmaya çalışıyor, ileride değişik şekillerini görebilirsin ve alıştırmalar tamamlandığında gerçek yüzünü göstermek üzere bir başka hakikate kapı aralayacaktır inşaallah.
Allah teala’nın melekleri diledikleri şekle bürünebilirler. Kişinin emniyet derecesine, bilinç ve ilim derecesine göre şekil alırlar. Asli varlıkları ise nurdur. Namaz kılarken etrafını saranlar, uzayda yol alırken gökyüzünü şekilden şekle bürüyenler ve tanımlanamayacak parlaklıkta ve renklerde gözü ve gönlü şenlendirenler meleklerdir. Birçoğu senin için, yaptığın zikirlerin neticeleri olarak yaratılanlardır. Okuduğumuz ayetler ve esmalar meleklere dönüşür manalarına göre bize tecelli eder dileklerimizi Allah’ın izniyle yerine getirirler. Hadisi şeriflerde bu tür açıklamalar çok. Ölen bir müminin göğsüne oturan heybetli bir meleğin süflilerden o mevtayı koruduğunu, o meleğin adının Kur’an olduğunu, yani Kur’an-ı Kerimin heybetli, hüküm sahibi bir meleğe dönüşerek diğer ceza meleklerine karşı, hesap gününe kadar müminleri koruduğunu anlatan bir hadisi şerifi okuduğumu hatırladım.
Velhasıl ne güzel tecellilere muhatapsınız maşaallah. Allah mübarek etsin. Derecenizi artırsın. Her yakınlaşanı bir görev ile şereflendiren mevlamız, seni de bu ümmetin dua erlerinden kılsın inşaallah. İlk tanıştığımızda,( bizi biz tanımadık biliyorsun, tanıştırıldık;) size demiştim ki inşaallah bundan böyle disiplinli ve doğru zikirlerle mertebeniz ümmet için dua edenler makamına çıkar. İlimle hizmet edenlerden olursunuz. İşte sıkıntılarınız yapılan zikir sonunda giderildi. Makamınız yüceldi. Kendi seçiminizle inşaallah zikir yapmayın. Efendimizin rehberliğinde ilmin gereği hizmetlerle Kur’an-a uygun zikirler yapalım da ümmetin esaretini azaltmada, selamete çıkışında katkılarınız olsun. Gözlerinizden öpüyor saygı ve sevgilerimi Allah ve Resulünün rahman ve rahim ellerine emanet ederek gönderiyorum.
Selam es selame