- 1556 Okunma
- 14 Yorum
- 2 Beğeni
Yaşar Kemal'in Ardından
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
1969 yılıydı. İlk okul üçüncü sınıftan terk bir baba ve okuma yazma bilmeyen bir annenin beş evladından ikincisi olarak, ayak çıplak baş kabak, ağabeyimle birlikte orta okul birinci sınıfa gidiyor, sözüm ona okumaya çalışıyorduk.
Anamız-babamız fakir ve cahil insanlar. İlk okul dördüncü sınıfta yakaladığım ağabeyim ile birlikte ilk okulu bitirdiğimizde yaşadıkları sevinci burada tarif etmem gerçekten imkansız. Eeee...Bizim eve de diploma girmişti sonunda.Hem de iki tane birden, kolay iş mi bu? Ya da sevinilmeyecek, kutlanılmayacak bir olay mı?
Mükafat olarak babam bizlere bir şeyler aldı mı, hatırlamıyorum şimdi ama, en azından mütevazi soframıza bir hoş güzellik yapmıştı muhakkak. En çok sevdiği şeydi zira pek alıp yiyemediğimiz pahalı yiyecekleri arada bir de olsa, tadımlık da olsa alıp, kalabalık soframızı süslemek; aynı bakır kaba, tahta kaşıklarla, yarış eder misali kaçık sallayan çocuklarını izlemek ve onların dudaklarımızda beliren tebessümlerden mutluluğun sihirli hazzını derlemek.
Ne benim, ne de ağabeyimin pek öyle derslerle flan alakamız yoktu sözün doğrusu. Sadece babamız ve annemiz istiyor diye orta okula kayıt olmuştuk; sabah git, akşam gel yaparak zaman öldürmekteydik. Kimsenin sorup aradığı da yoktu zaten bu çocuklar ne yapıyorlar diye. Sabah gidiyor, akşam geliyorduk işte öylesine okula. Hoş bir eğlence mekanıydı bizim için okul sadece.
Sömestri tatiline girmiştik. Türkçe öğretmeni, tatil ödevi olarak her birimizin bir roman özeti yazıp getirmemizi istemişti. Bu işe gerçekten canımız çok sıkıldı. Zira, o güne kadar adam gibi bir kitap okuduğum hiç olmamıştı. ’Nereden çıktı şimdi bu?’ diye düşündüm kendi kendime.’Nereden bulup, nereden yazacağım? Üstelik güzel tatil günlerimi de bir moktan iş yüzünden heba edeceğim.’
Fakirdi, basit bir odacıydı, yedi nüfusu geçindirmeye uğraşıyordu ama, bütün bu maddi sıkıntılarına rağmen, hatta ve hatta sadece ilk okul üçüncü sınıfa kadar tahsil yapmasına rağmen, hiç aksatmadan günlük gazete alır ve televizyonların olmadığı, tek eğlencenin radyo olduğu o günlerde, küçük ve sıcacık mutfağımızda saatlerce, en ince noktasına kadar okurdu babam. Vakit kalırsa, ya da ondan fırsat bulabilirsek, biz de sağına soluna göz gezdirirdik. Biz çocuklar için gazetenin en gözde bölümü, şüphesiz ikinci sayfanın sağ üst köşesinde günlük olarak yayınlanan, rahmetli Sezgin Burak’ın Tarkan’ıydı. Bir de spor sayfaları tabi ki. O zamanlar Trabzonspor daha iki yaşında, yeni emeklemekte olan küçük bir çocuktu ve biz, babamızın koyu Beşiktaşlı olmasına rağmen komple Fenerliydik. Kolay değil; o Fenerdi ve dünyayı yenerdi. Böyle şike-mike işlerine bulaşmamıştı o devirlere.Bizi kızdırmak isteyen Galatasaraylı arkadaşlarımız, bu güzel övünç cümlesinin arkasına, ’Galataya gelince, fıs diye söner.’ tekerlemesini eklerler, ardından da hoş bir kavganın başlamasına vesile olurlardı. Aradan kırk sene geçmiş, hala ezbere sayarım Fener’in kadrosunu inanın. Öylesine bir aşktı Fener bizim için.
Tatilin ilk günleri, kara kara roman özeti konusunu nasıl halledeceğimi düşünüyorum. Yani mahallede doğru dürüst tahsil yapan, kitap okuyan biri de yok ki, gitsek, kapısını çalsak. Öğretmenlerden mi yardım istesek diye düşünürken, bir de baktım gazetede tefrika halinde bir roman yayınlanmaya başladı. Nasıl sevindim anlatamam. Koştum, bir tutam çizgili dosya kağıdı ile, o sıralar yeni piyasaya çıkan ve çok revaçta olan bir tükenmez kalem aldım hemen, küçük odamızın iki küçük penceresi önüne iliştirilmiş iptidai sedirin baş köşesine kuruldum. Yaşı kemale erenler bilirler, o zamanlar dikdörtgen şeklinde zeytin sandıkları vardı. Onlardan bir tanesini üstten değil de, yan taraftan açmış ve kendime bir çalışma masası imal etmiştim. Hem kitaplarımı içinde barındırıyor, hem de üzerinde ders yapıyorum. Ya da yapıyor görünüyorum, gariban anne ve babamı sevindiriyorum aklım sıra.
Artık her gün sabırsızlıkla babamın gazeteyi okuyup bitirmesini bekliyor, ardından da yayınlanan romanı satır satır, bıkıp usanmadan yazıyorum. Ne kadar sürdü bilemiyorum ama, yazma işi bittiğinde, en az otuz-kırk çift taraflı yazılmış dosya kağıdından meydana gelen bir roman özetine sahip olmuştum.(Belki de daha fazlaydı.) Pardon! Romana sahip olmuştum diye yazmam gerekirdi. Çünkü, özetini değil de, romanı yazmıştım başından sonuna kadar.
Öğretmenimiz, bu çalışmayı nasıl karşıladı o zamanlar hatırlamıyorum. Benim gibi tembel bir öğrenciden böyle bir şey beklemiyordu herhalde. Çok şaşırmış olduğu kesin. Bir de, çok ünlü bir yazarımızın, henüz yayınlanmamış bir romanını okuma fırsatını yakaladığı için sevinmiştir herhalde. Gerçi, benim karga bucak yazımı okumayı pek becerebilmesi mümkün görülmüyordu ya...Neyse...(Şimdi hala öyledir.)
İşte efendim, hayatımda ilk okuduğum roman o ödevim olmuştur. Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesi.
Bu gün, aramızdan ayrılan bu büyük sanat adamımıza, Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı Cennet olsun.
Bir Tutam hayat-01.03.2015-Trabzon
YORUMLAR
Her zaman ki gibi bizlere hayatı süzerken bir tutamdan fazlasını bahşettiğinizi görüyorum.
Her kare de kendime ait bir husus görebiliyorum.
Mesela çocukluğumda kısa süre de olsa Trabzonspor'u tuttuğum bir dönem vardır da, Fenerbahçe taraftarlığına geçmem uzun sürmedi. 35-36 yıldır bilfiil Fenerliyim. Son bir kaç yıl da şike dosyası maalesef gölge düşürdü. Tadı tuzu, samimiyeti azalttı, zedeledi. Buna mukabil Trabzonspor'u her zaman sever, önemserim. Çocukluk, gençlik yıllarımda çekinirdim gerçi. Güçlü ve başarılı idi o zamanlar çünkü. Ne var ki futbolumuzda; Göztepe ve Eskişehirspor ile başlayan Anadolu gerçeğini zirveye taşıdığı hususu hiçbir zaman önemini ve değerini yitirmez ben de.
Sonra hey gidi o çizgi roman yıllarımız. Tarkan ve Kara Murat ayrıydı ben de. Aynı zaman da ressam olan Sezgin Burağın çizimleri, desenleri bir büyülü dünya idi. Tarkan ve sevgili kurtu içerisine çekerdi insanı.
Yaşar Kemal hakkında da bir kaç cümle sarf etmek isterim.
Ülkemizde köy edebiyatı dediğimizde öne çıkan bir isimdi kuşkusuz. Soğuk savaş dönemi jargonu içerisinde yer yer olumsuz algılandığı da söylenebilir. Kimi yabancı dergi ve gazetelere Türkiye hakkında menfi beyanlarda bulunmasını olumlu karşıladığımı da söyleyemem. Gerçi ülkemizin yakın tarihte türlü biçimlerde eleştirilmesi mümkün olmak bir yana, doğaldır da. Ancak "kol kırılır yen içinde kalır" sözü de aklıma gelir. Fakat derhal söylemek isterim ki samimi ve sahici bir insan olarak gördüm Yaşar Kemal'i her daim. Kendisini yetiştirmiş insan ve kalemdi kuşkusuz. Mesela Orhan Pamuğun bu toprağa karşı donuk ve mesafeli bir duruşa sahip olduğu yönünde ki düşünce ve izlenimimin aksine Yaşar Kemal Anadolu idi her daim. Yöreselliği, üslubu hep o tınıyı verdi.
Diğer yandan; Nobel'i almamasının sanıldığı gibi bir olumsuzluk olmadığı düşüncesindeyim. Bir defa dünya edebiyatında başta Tolstoy olmak üzere Nobelin verildiği yıllarda hayatta olupta almayan, alamayan yazarlar olduğu gibi Sartre gibi reddeden bir yazar da var. Kanımca Yaşar Kemal'in bir kaç kez aday gösterilmesi daha çok değer arz eder ve saygı uyandırır ben de. Hatta alsaydı o dönemlerin şartları içerisinde politik ögelere bağlanmak suretiyle, zihinlerde negatife düşmesi de kuvvetle muhtemel olacaktı.
Lezzetli, sürükleyici ve yürekten yazınız için teşekkür ederim.
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize sağlık.
levent taner tarafından 3/26/2015 2:11:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Gökhan.
Öncelikle günün yazısını ve yazarını can-ı gönülden kutlarım.
Sanırım Türkiye'de özellikle de bizim kuşaklardan olanlar içinde Yaşar Kemal'in en azından bir tane kitabını okumamış olan çıkmaz.
Lise çağlarımızda zevkle okurduk onu. Sonra kendimizi amansız bir mücadelenin içinde bulduk. Daha sonra da hayat mücadelesi başladı.
Zamanla biz değiştik, Yaşar Kemal de değişti, kısacası pek çok şey değişti.
Netice itibarıyla Türkiye'de sevilen bir yazardı.
Onu çok çok sevenleri gibi ben de '' Işıklar içinde uyusun. Üzerine yıldızlar yağsın'' diyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Bir tutam hayat
Sadece yazar değildir bizim neslimizde o.
Siyaset ve ideoloji kulvarında da aktif olarak göze çarpmıştır bir zamanlar.
Ancak,
ömrünün son zamanlarında,
gerçekten adına yakışır bir profil çizmiş,
bu nedenle de,
ölümü, her türlü fikir sahibi insanlar için bir önemli kayıp olarak algılanmıştır.
İyi bir yazardı.
Halktan biriydi, halkı yazdı hep.
Teşekkür ediyorum yorumunuza hocam.
Bir tutam hayat
Teşekkür ediyorum ziyaretin için.
Yaşar Kemal'in Bir Ada Hikayesi üçlemesinden birini okumuştum yıllar önce.Pek keyifli gelmemişti bu roman. Uzun zaman sonra kitapçıdan "Kuşlar Da Gitti" adlı romanını aldım. Kuş besleyen çocukların hayatını sürükleyici bir dille anlatıyordu.Üretmeyi seven, çalışkan bir insandı.Eksikliği hissedilecektir.
Bir tutam hayat
Bunun değerini, onlar aramızdan ayrılınca daha iyi anlıyoruz.
Teşekkür ederim güzel yorumunuza.
Hepimizin başı sağolsun...
Kıymetli bir yazıyı günde görmek mutluluk verici.
Saygılarımla ve dostlukla
Bir tutam hayat
Onun hakkında ne yazsak, ne kadar yazsak azdır.
Hayatın realitesi bu ama,
yine de çok üzdü bizleri.
Benim babam askerde yediği bir kaç dayaktan sonra sökmüştü okuma-yazmayı...öyle anlatırdı hep...devlet dairesinde memurdu...sabah saati kurmadan erkenden yola koyulup , bir saatlik yürüyüşle yağlatırdı emektâr tabanlarını, her sabah elinden düşürmediği kadim dostu; alüminyum kaplı bir sefer tasıyla beraber...bizim eve akşamları gazete girerdi...onu da babam iş yerinde okuyup masanın üstünde bıraktıkları veya unuttukları üst kademelilerden yürütürdü:))
Fakir, yoksul da olsa görmüş-geçirmiş kişilerdi aile fertlerimiz...okula gitmedikleri için cahillerdi demeye gönlüm razı değil...lâkin hayat okulu dedikleri merdivenleri, o zor şartlarda çok küçük yaşta tırmanmışlardı...
eskileri anlatmaya doyum olmaz...sayfalar ve kelimeler yetersiz kalır...
yalnız yazınız sade ve doğal halkın içinden gelmeydi...samimi ve dürüsttü...başta ağırlığın Yaşar Kemal'e verileceğini düşünmüştüm ama bu haliyle de su gibi okundu gitti...
duyarlı yüreğinizi kutluyorum...
saygıyla...
Bir tutam hayat
Bize, şu an yaşadığımız şartları, türlü zahmetlere, çilelere katlanıp sağlayan büyüklerimize gerçekten minnet duymalıyız.
Onların sahne aldıkları zamanlar,
bizimkilerden çok daha meşakkatliydi.
Yaşayanlara Allah uzun ömürler versin, ölenlere rahmet etsin.
Onları anlatmak, onların bizlere sunduğu şefkatli atmosferi yad etmek gerçekten güzel.
O özlenilesi günleri tekrar yaşıyor gibi oluyor insan.
Babanızı tasviriniz ne kadar etkileyici idi.
Bu konuda bir hikaye yazın bence.
O değerli insan ölümsüzleştirin.(Gerçi, böyle duygusal ve duyarlı bir insan, bu öneriyi belki de çoktan hayata geçirmiştir ya...)
Tekrar sağ olun diyorum.
Rahmetler yağsın üstüne büyük yazarın ve mükemmel kaleme aldığınız hikayenizle güne yakıştınız tebrikler...Saygıyla.
Bir tutam hayat
Yaşar Kemal'i kaybettik.
Bari yaşayanların kıymetini bilmeyi becerebilsek.
Çok güzel, duygusal bir anıydı değerli dost. Aynı dönemin çocukları olmamız nedeniyle aynı şeyleri yaşamak, hissetmek böyle bir şey işte. Biz şimdiki gençlik gibi her doneye erişemiyorduk. Şimdi yaz google amcaya hemen cevap veriyor. Kütüphane benim en çok sevdiğim mekanlardandı. Kütüphaneye üyeydim ortaokula başladığımda. O zaman okuduğum kitaplardan ilkleri sanırım İnce Memed serisiydi. Hala tam hatırlayamasam da yazarın büyüklüğüne o zamanlar kanaat getirmiştim. O yüzdendir çok severim Yaşar Kemal'i okumayı. Romanları halkı anlatır, onun anlatımıyla beraber yaşarsınız yaşadıklarını. Hele ki Çukurovayı anlatışı. Bilmediğim coğrafya olmasına rağmen sanki bin yıldır yaşamışım gibi hissederim o topraklarda. Teşekkürler değerli dost böyle bir yazıyı bizlerle paylaştığınız için. Saygılarımla.
Bir tutam hayat
En azından,
onlara sağladığımız imkanları,
ne çileler çekerek elde ettiğimizi öğrensinler.
Ve,
ellerindeki güzelliklerin kıymetini bilsinler.
Güzel yorumunuza teşekkür ederim efendim.
Bence yaşayan son efsaneleremizden biriydi kesinlikle. Yaşamasını, sağlıklı olmasını ve günümüzde yaşadıklarımızı halka bir güzel izah etmesini çok isterdim. Çünkü halkın büyük bir kesiminin böyle sözü dinlenecek insanların, aydınların, aydınlatmasına en çok ihtiyaç duyulan günlerdeyiz. Ben de lisede Yılanı Öldürseler romanının özetini çıkartmıştım. Artık anılarımızda yaşayacak. Fakat en azından görevini fazlasıyla yaparak gitti diyebiliriz. Nur içinde yatsın.
Bir tutam hayat
Şüphesiz,
ölüp gittikten sonra çok daha iyi anlaşılacaktır Yaşar Kemal.
Onunla aynı çağda yaşamış olmak gurur verici bir durum aslında.
Teşekkür ederim güzel yorumunuza.
nobele sadece aday gösterildi...barış adamıydı.... kalemi nobel alanların hepsine nal toplatırdı...mekanı cennet olsun duyarlı kaleme selam
Bir tutam hayat
Sadece İnce Memed ve Ağrı Dağı Efsanesini okudum romanlarının.
Gençlik yıllarımızda hızlı sağcıydık, rahmetli de Komünist idi bizim görüşümüze göre.
Şimdi düşünüyorum da,
aslında adamın hasıydı o.
Teşekkür ederim ziyaretinize.
Gözümde canlandı hayatım bir tutam hayat.. :)...Ne günlerdi, o günler ..gazetelerden yapılan kase kağıdı günlerinden şimdi süper marketlere..Rabbim öncelikle Turgut Özal'a gani gani rahmet eylesin diyelim...Gercekte, Türkiye'nin büyük bir lideriydi..şimdide Devletimize Rabbim zeval vermesin...
Ne eğitim aldık..Kuru fasulyelerle matematik dersinde toplamayı ve çıkarmayı ;bölmeyi ise ekmeğin dlimleriyle öğrendik...Keratayı her hafta bir basamağı ezberleyerek öğrendik...Oyıllarda o yokluk döneminde Dünyada olduğu gibi Türkiyeyi de saran bir akım vardı o da seks furyasıydı..yıl 1970-1980 ...Yeşilçam da bu furyanın içine girmişti; hippilik dediğimiz bu dönemde yeşilçam da bol bol söylenen her şarkıya edep ve hayadan uzak filimlerimiz çekiliyor, halka sanat diye yutturuluyordu...O yıllarda bizler eğitimde ne gördük ders kitaplarından kayda değer hiç birşey..Cin ali ve pamuk prenses ve yedi cücelerden başka ..ve hikayelerimizden çok daha çizgili kahramanlar vardı aşına olduğumuz...Teksas Tommiks..gırgır, şamata ...derken bir nesil böylesi bir beyinle geldi geçti..kahvehane nesli olduk çıktık....beyinler çökertildi, bir kısımda beyin göçüne maruz kaldı..ardınca yapılan darbeler ve hotumlanan bankalar bizler öyle bir hale getirilmiştik ki yazarlarımızı yakından tanıyabilme şansı vermediler ki hiç varsa yoksa ey ulu Atatürk :) ...... sahiplendiğimiz düzenin paslı çarkında öğütüldük durduk ne yazıkki yalan tarihimizle .....şimdi ne haldeyiz o yıllara nazaran yakaladığımız bir bilim ve teknolojmizle yeterli olmasa da var ortadoğuya göre süperiz..çok şükür..onun için tekrar Özala rahmet diliyorum...eskiye göre çok iyi durumda olmamaıza rağmen kırk yıldır yine kardeş kardeş geçindiğimiz ülkemizde Türk -kürt diye sen ve ben kavgasının içinde debeleniyoruz..aşmamız gereken bu süreç ve öncesine kadar bizler kahraman diye yutturulan bazı şairlerimizin adını duyardık..sonra hepsinin kimliklerinde bazı detaylar çıktı yavaş yavaş biz ermeniyiz diye ortaya çıkınca şaşar olduk..keşke zamanında ...okuyabilmeyi becerebilseydikte ..tarihimiz kahramanlarını anlayabilseydik ...
Yaşar kemali nasıl tanıdım..gazetelerden ..dediğim o kardeşlik kavgasında düşünceleriyle tanıdım..vay be dedim ince mehmedin yazarı değil miydi..ilkokulda madenocağında çalışan ince mehmetin mücadelesini anlatan yazar ..evet oydu...Edebiyat Tarihimizde de en çok ödül alan yazarımız..bizim farkedemediğimiz yabancı edebiyat farketmiş ödül üzerine ödül vermişler..Ödüller Nobelden..Yazarımızın ödüllerinden şahsı adına kıvanç duydum elbet.. Aldığı ödülleri paylaşmaktan onur duyuyorum
1955 - “Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” adlı röportaj dizisi ile 1955 Gazeteciler Cemiyeti Başarı Armağanı
1956 - İnce Memed ile 1956 Varlık Roman Armağanı
1966 - Teneke’den aynı adla uyarlanan oyunu ile 1966 İlhan İskender Armağanı
1966 - “Teneke” oyunu ile 1966 Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali Birincilik Ödülü
1974 - Demirciler Çarşısı Cinayeti ile 1974 Madaralı Roman Armağanı
1977 - Yer Demir Gök Bakır ile 1977 Fransa Eleştirmenler Sendikası En İyi Yabancı Roman Ödülü
1978 - Ölmez Otu ile 1978’de Fransa’da En İyi Yabancı Kitap Ödülü
1979 - Binboğalar Efsanesi ile 1979 Fransa “Büyük Jüri” En İyi Kitap Ödülü
1982 - Uluslararası Cino Del Duca Ödülü
1984 - Fransız Legion d’Honneur Ödülü Commandeur payesi
1984 - TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü 1985 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
1986 - Kale Kapısı ile 1986 Orhan Kemal Roman Ödülü
1988 - TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü
1988 - Fransa Kültür Bakanlığı “Commandeur des Arts et des Lettres” Nişanı
1991 - Fransa Strasbourg Üniversitesi Onur Doktorası
1992 - 11. TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı
1992 - Antalya Akdeniz Üniversitesi Onur Doktorası
1993 - Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü
1994 - Mülkiyeliler Birliği Rüştü Koray Armağanı
1995 - Morgenavissen Jylaand-Pösten Ödülü (Danimarka)
1996 - Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce Özgürlüğü Ödülü
1996 - Kanun Sesi ile 1996 Akdeniz Yabancı Kitap Ödülü (Perpignan, Fransa)
1996 - VIII Katalunya Uluslar arası Ödülü (Barcelona, İspanya)
1996 - Lillian Hellman/Dashiell Hammett Baskıya Karşı Cesaret Ödülü (New York, ABD)
1997 - Uluslararası Nonino Ödülü (İtalya)
1997 - Kenne Vakfı Düşünce ve Söz Özgürlüğü Ödülü (Uppsda, İsveç)
1997 - Norveç Yazarlar Birliği Ödülü, Wole Soyinka ile ortak
1997 - Frankfurt Kitap Fuarı Alman Yayıncalar Birliği Ödülü
1998 - Frei Üniversitesi Berlin fahri doktora
1998 - Bordeaux Yayıncılar Birliği Yabancı Edebiyat Ödülü
2002 - Bilkent Üniversitesi fahri doktora
2003 - Z. Homerus Şiir Ödülü
2003 - Savanos Ödülü (Selanik)
2003 - Türkiye Yayıncılar Birliği Yayıncılık Emek Ödülü.
2008 - Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü
2011 - Türkiye Gazeteciler Derneği Özel Onur Ödülü
2011 - Grand Officier dans l'Ordre National de la Légion d'Honneur Nişanı
2013 - Ermeni Krikor Naregatsi Nişanı
========================
İnşallah bundan sonrada bizim çok değerli yazarlarımız içimizden çıkacaktır..Rabbim kunun rabbidir..Gönülü işleyendir..eserleriyle mükafatlandıracağına inanıyorum..rahmet eylesin TC başı sağolsun
Gül ESEN tarafından 3/1/2015 10:13:31 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir tutam hayat
benim gençliğimde, tüm yazarlar gibi o da siyasete girmiş, moda olan sol akımların cazibesine kapılmıştı.
O nedenle sevmezdim onu.
Ama,
hakkını vermek lazım, akıllı adamdı.
Birçoğu gibi ülkesine asla ihanet etmedi.
Fikrini söyledi, kardeşi kardeşe düşürmedi.
Yorumda resmedilen günleri düşündüm de,
gerçekten unuttuğumuz ne çok güzellikler varmış dedim kendi kendime.
Ah o çizgi romanlar...
Onların lezzetini hiç bir eğlenceden alamadım.
Teşekkür ediyorum güzel yorumunuza.