- 1268 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DAYIBAŞI TERÖRÜ...
Kapitalist üretim süreci olsun güvencesiz, esnek ve belirsiz çalışma, çalıştırma yöntemlerinin süregelip kar oranlarının en üst seviye çekilme amacı güdülüp uygulanan adaletsizlik olsun en insanlık dışı sonuçların gözlendiği alanların başında gelen üretim sahası: ’Tarımsal üretim.’’
Pek çok açıdan irdelenesi ve vazgeçilmez bir saha. Global anlamda bir açılım getirmek gerekirse; bir milyarın üzerinde seyreden tarım işgücünün yaklaşık 450 milyonluk kesimini ise mevsimlik tarım işçileri oluşturmaktadır. Türkiye sınırları içerisinde istihdam edilen 25 milyona tekabül eden işgücünün % 26’sını ise tarım işgücü oluşturmakta. Bu rakamın yarısının mevsimlik tarım işçilerinin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Göz ardı edilemeyecek kadar yüksek bir rakam ilk etapta gözlenen.
Mevsimlik tarım işçileri her ne kadar fazla gündem teşkil etmese de bariz ve hayati konularda ciddi sorunlar yaşamakta. Görünenin çok ötesinde ve acil çözüm gerektiren bu sorunlar, ulaşımdan barınmaya olsun uzun çalışma sürelerinden ücretlendirmeye, temel sağlık hizmetlerinden sosyal güvenceye hatta çocukların eğitim sorunundan tutun çocuk işçiliğe meslek hastalıklarından kültürel ve etnik ayrımcılığa kadar uzanan geniş bir yelpazede tanımlanabilecek ve çözüm bekleyen sorunlar olayın vahametini gözler önüne sererken…
Ölümlü iş kazalarının önemli bir kısmının tarım sektöründe yaşandığı gerçeğinden hareketle bunun diğer sektörlere göre iki kat fazla olduğu ise yadsınamayacak bir gerçek. Türkiye’de çalışan mevsimlik tarım işçilerinin varlığı, kapitalizmin kırsal alanlarda gelişmesi ile eş güdümlü takip edilebilmekte ve yine bu gruba giren işçiler her sene ağırlıklı olarak güneydoğudan ülkenin dört bir yanına birkaç aylığına çalışmak için göç eden bir işçi kitlesidir tanımlaması ise en irdeleyici özelliğidir bu gruba tekabül eden grubun.
Psiko- sosyal sorunlar mevsimlik tarım işçilerinin çoğunluğunu etkileyen ciddi sağlık sorunları arasında ilk sırada yer almaktadır. Temiz su, elektrik ve temel gereksinimlerimden yoksun ilkel barınma koşullarında yaşamak zorunda kalmaları ayrıca zorlayıcı ve sağlıksız koşullar.
Çocuk işçiliğin yarısının tarımda çalıştığı gerçeğini göz önünde tuttuğumuz takdirde sorunun boyutu diğer açılımı ile bir kez daha gözler önüne serilmekte. Geçinme ve yaşamını idame ettirme gayesi ile bu işi tercih edenler her yıl nisan ve mayıs aylarında yolculuklarına başlarlar. Yolculuğun başlangıcı itibariyle yaşadıkları sorunların da eş güdümlü ve bir o kadar yadsınamayacak ölçüde zorlayıcı olduğunu söyleyebiliriz. Bu yolculuklar meydana gelen trafik kazalarının medyada yer bulması itibariyle tüm ülkede işçilerin yaşamlarına dair en somut göstergesidir toplumu gerçeklerle yüzleştiren. Kamyonlar ya da tırlarla nasıl zor koşullar altında hayatlarını idame ettirdikleri ise oldukça bariz ve düşündürücü. Kapasitenin çok üzerinde sağlıksız ve uygunsuz yapılan bu yolculuk bile çalışma şartlarının nasıl insanlık dışı olduğunu ispatlamaya yeterli bir delil hem de göz ardı edilemeyecek ölçüde.
Şimdilerde işçiler yataklarını, kilimlerini, mutfak eşyalarını da yüklediği, kapasitesine göre çok fazla ağırlık taşıyan minibüslerde benzer tehlikeli yolculuklarını yapmaya devam etmekteler ve sadece haberlerde alt yazı geçen beyanlarla anılmakta, hatırlanmakta ve sadece geçirdikleri kaza neticesi ekrana gelen ölüm haberleri ile gündemde yer bulmakta. Bu bile yaşadıklarını geç kalındıktan çok sonra anlatmak için hiç de yeterli ve engelleyici değil. Yaşamlarını yitiren onca insan üstelik önlem almanın hiç de zor olmadığı…
Çalışacakları yerlere vardığında yaşayacakları barınma yerleri ise bir diğer önemli sorun alanı. Neredeyse tüm zamanlarını açık havada geçiren işçiler sürekli yer değiştirerek yılın önemli bir kısmını bu geçici olarak nitelendirilen koşullar altında yaşarlar. Üstüne üstük yaşam koşullarının bu denli kötü olması çalıştıkları yerlerde dışlanmalarına maruz bırakılmalarına kadar uzanan temel bir etken.
Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ilişkileri ‘’elçi’’ veya ‘’dayıbaşı’’ olarak adlandırılan aracılar ve işverenlerden oluşmaktadır. Gözlenen bu üçlü çalışma ilişkisi ise oldukça enformel bir zeminde gerçekleşmektedir. İşverenler işçilere karşı hiçbir sorun üstlenmek zorunda kalmadıkları için her halükarda işçilerin sosyal hakları ihlal edilmekte ve pek çok haksızlığa da maruz kalmaktadırlar. Yevmiyeleri kurullar ve odalarca belirlenen işçilerin yaşadıkları bir diğer sorun ise son zamanlarda sayıları gitgide artan Suriyeli işçilerdir. Bu bağlamda ücretleri her geçen gün daha da aşağıya çekilmekte ve rekabet unsuru git gide önem kazanan bir unsur haline gelmektedir.
Daha fazla işçinin daha fazla gelir anlamına gelmesi ise dayıbaşının kazanımında yukarı seyreden bir grafik çizmektedir. Sistemin gereği ve bir uzantısı olarak; dayıbaşı patron ve işçi arasında iletişimi ve koordinasyonu sağlayan bir aracı olma mevcudiyetini sürdürmekte ve pek çok haksızlığa da sebebiyet vermektedir. İşçiler çalıştıkları dönemlerde ihtiyaç duydukları her türlü konuyu elçilerden (dayıbaşı) talep etmekte diğer bir deyişle bu zincirin bir uzantısı olan aracılar her halükarda söz hakkına sahiptir hem de en ufak ayrıntıya kadar. İşçilerin çalışma yaşamları ile ilgili her türlü kararı olsun işverenle ücret pazarlığı gibi pek çok önemli konuda olsun yetkili mercidir karar mekanizmasında ve tüm gerekli düzenlemeleri bizzat yapan taraftır. Diğer bir deyişle, bir elçiye yani bir aracıya bağlı olmaksızın işçinin iş bulması mevzu bahis dahi değildir ve bu yüzden de çalıştığı yerde hiçbir sorunu tek başına çözebilme salayetine haiz değildir. Bu bağlamda diyebiliriz ki; gereken somut ve etkin devlet mekanizmasının oluşturulma zorunluluğudur.
Mevsimlik tarım işçilerinin kemikleşmiş sorunlarına çözüm üretmek amacıyla Başbakanlık tarafınca 2011 senesinde bir genelge yayımlanıp yürürlüğe girmiştir. Bu genelge konunun çözüm odaklı olması açısından atılmış önemli bir adımdır ve ilgili konuya irdeleyici bakış açıları getirmesi açısından hayli önemli ve etkin bir sürece imza atmıştır. Trafik kazalarından çocuk işçiliği gibi önemli sorunlara getirdiği bakış açısı ve çözüm odaklı bu genelge bir bakıma atılması gereken önemli bir adım olması açısından aynı zamanda bir zorunluluktur da. Yine de sorun sadece devletin yaşam koşulları ve çalışma ilişkilerine yönelik düzenlemeleri ile çözülecek gibi gözükmemektedir. Sonuç olarak etkili olacak bir yasal koruma sağlanması, temel haklara problemsiz bir erişimin kâğıt üzerinde tanınması halinde bile yine de görünen odur ki mevsimlik tarım işçileri süreci yordalayıcı bakış açısı ile çözüm odaklı bir eğilim taşımaktadır her ne kadar yaşadıkları sorunlar an itibariyle süregelse de.
Sosyal ilişkilerden yola çıkıp çalışma koşullarına uzanan bu yolculuk her ne kadar söz konusu işçileri kapsasa da aslında sorun sadece onların değil bizzat toplumun kanayan bir yarasıdır ve çözüm odaklı yaklaşımlar gerektirmektedir tabii ki ivedilikle.
YORUMLAR
Bu mevsimlik işçileri ve nasıl çalıştıklarını görev yaptığım iki ayrı yerde gördüm. İzmite fındık toplamaya, Afyon'a patates çapalamaya gelirlerdi.
Halleri gerçekten de içler acısıdır bunların. Üç, bilemedin dört ay çalışacaklar ve bütün bir sene o dört ayda ne kazanırlarsa onunla geçineceklerdir bir sene boyunca. O bakımdan da ailedeki herkes çalışmak zorundadır. Ve tabii ki bu yazıda belirtilen daha pek çok sorunlarla karşı karşıyadırlar.Sırf karın doyurabilmek uğruna çocuklarını okula bile gönderemezler.Bizler hasta olunca hastaneye koşarız çünkü sosyal güvencelerimiz vardır. Onlar koşamazlar. Onlar hasta olmazlar. Olurlarsa da sessizce ölürler ve mukadderat der geçerler.Tüm bunlara rağmen bir de bahsettiğiniz dayıları vardır başlarında. İnsaflısına çatmışlarsa dört ay kadar çalışırlar, insafsızına çatmışlarsa -iş bulmalarının karşışığı olarak bir de onlara olan minnet ve şükran borçlarını (!) ödemek zorundadırlar.
Uzun lafın kısası her türlü ahval ve şerait onları dağa çıkmaya zorlar. Öoğu çıkmaz her şeye rağmen. Tüm itilip kakılmalarına, haklarının gasp edilmesine rağmen.
Daha da da lafın kısası: Böyle çok önemli bir soruna parmak bastığın için sağ olasın var olasın. İnşallah devlet de artık bu dayı terörüne son verir. Bu insanları da görür, bu insanların da insan olduğunun farkına varır.
Selam ve sevgilerimle.
Gülüm Çamlısoy
Duyarlı bir yürek sesi ile ne güzel özetlemişsiniz duyumsadıklarımı.
Kanayan bir yara bu yaşananlar bir o kadar farkındalığımızın uzağında. Sadece kaza ve ölüm haberleri ile gündeme gelen insanlar ve yürek burkan.
Sevgili hocam, asıl ben teşekkür ederim değerli katılımınız ile yazıma onur verdiniz.
Sevgiler, selamlar hocam...
Yüreğiniz dert görmesin.