- 1058 Okunma
- 11 Yorum
- 1 Beğeni
BU GÜN BİRAZ HOCALI KATLİAMI, BİRAZ BEN, BİRAZ HASANGALALI DELİ YUSUF, BİRAZ HÜLVANİ BAŞTUĞ…İŞTE ÖYLE BİR ŞEY…
Bu yazıya başlamadan önce hemen bir hususun altını çizeyim çünkü son zamanlarda konuyla ilgili fazla eleştiri gelmeye başladı.
Efendim ben Tarihçi değilim. Emekli bir Tarih Öğretmeniyim. Tarihçi ile Tarih Öğretmeni oldukça farklı kavramlardır. Tarihçi araştırır, bulur yazar. Tarih öğretmeni ise tarihçinin araştırıp bulup yazdığını alır başka tarihçilerin yazdıklarını da alır okur, değerlendirir, sentezini yapar ve kendi yorumuna göre anlatır. Ki çoğunlukla bunu da yapamaz. Önünde bir müfredatı vardır, müfredatta konu nasıl verilmişse o da öylece anlatmak zorundadır. Anlatır. Bazen cesur bir iki tarih öğretmeni çıkar, ‘’Müfredatta böyle yazıyor ama işin aslı şöyledir.’’ der lakin işin aslı öyle midir onu da Allah bilir çünkü mesela II. Abdulhamit’in I. Meşrutiyeti ilan etmesi onun demokrasi ve insan haklarına verdiği önemin bir neticesi midir yoksa metazori midir bunu net olarak söylemek mümkün değildir. Bir Allah bilir bir de II. Abdulhamit’in kendisi. Yani Tarihçi de Tarih öğretmeni de aslında yaşanmışlılara ve elindeki verilere göre sadece kendi kanaatlerini ortaya koymaktadır.
Şahsi görüşüm: Tarihi yaşanmışlıkların sebep ve sonuçları ile ilgili olarak hiçbir zaman ‘’iki kere iki dört eder’’ demek mümkün değildir aslında.
Uzun lafın kısası Tarihçi olmak da Tarih Öğretmeni olmak da zordur. Özellikle de bizim ülkemizde.
Şimdi gelelim günün konusuna: Bundan tam yirmi üç sene önce yaşanmış olan Hocalı Katliamı konumuz.
Başlıyoruz:
‘’Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars’ta Ağrı’da Van’da Erzurum’da da ataları oynamıştı.
Onlardan duymuşlardı.
Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı… Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı:
-Akçik, manç?.. (Kız mı, oğlan mı?)
-Akçik… (Kız)
Bu cevap üzerine ‘oğlan’ diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı. Kan bürülü gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi.
-Tun şahetsar, ınger… (Sen kazandın, yoldaş)
-Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes bidigişdana… (Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)
-Mayrigı bedge gişdatsine. (Annesi besleyecek elbette)
Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı:
-Mayrig yerahayin zizdur. (Çocuğa meme ver)
Aynı dakikalarda Hocalı’nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi. Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:
-Asixn ma/, çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek… (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın…)
Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa, başı da orta yere düşmüştü…Ermeniler zafer naraları atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.
Bu iki olay Hocalı’da bundan çok değil yalnızca 23 yıl önce yaşandı. Her iki olay da Ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarıdır. Ne yazık ki 26 Şubat 1992 günü binlerce Azeri türlü yöntemlerle vahşice katledilmiştir’’
İşin ilginci aynı satırlar neredeyse tıpkısının aynısı olarak Ermenilerin ‘’Soykırım ‘’ olarak adlandırdıkları tehcirle ilgili o günleri yaşamış( ya da yaşamamış, ondan bile emin değiliz) Ermeniler ( özellikle kadınlar) tarafından da anlatılmış ve 1915de güya uğradıkları soykırımın nasıl bir vahşet olduğunun yine güya delilleri olarak önümüze konmuştur.
İşte burada Tarihçi ya da tarih öğretmeni amiyane tabirle hapı yutmuştur. İki taraf da aynı hatırayı anlatıyor. Hangisine inanmak lazım? İki tarafın da ortaya koyduğu diğer belgelere bakar.
Mesela bir fotoğraf bulur. O fotoğrafta bir cenin bir çetecinin elinde sallanmaktadır. Çeteciler de Ermeni çetecileridir.(1. Resim) Her ne kadar resim 1915 e ait ise de en azından Ermenilerin Türklere karşı besledikleri duygu ve düşünceler hakkında bir fikir vermektedir. Fakat şöyle bir durum var: O Ermeni çetecisinin yanında değilsiniz, onun duygu ve düşünceleri nelerdir bilmiyorsunuz hatta kim bilir belki de doğum yapmakta olan zavallı bir kadına yardımda bulunmuş, ona çocuğunu doğurtmuş, sonra da doğan çocuğu eline almış ve gururla ‘’ Bunu ben doğurttum işte’’ demektedir ama siz fesat düşünceli olduğunuz için olayı yanlış değerlendiriyor da olabilirsiniz (!) Çünkü o an o resim çekilirken orada değildiniz.
Biliyorum ve farkındayım olayı çok dağıttığımın ama bunları yazmak mecburiyetindeydim.
Resme dönelim.
O resimdekilerin Ermeni oldukları ne malumdur? Evet işte olayın bir de bu boyutu var. Hiç birinin alnında Ermeni diye yazmıyor. Yani şimdi o resimdekiler Galaphagos Adası yerlileri, ellerinde tuttukları cenin de avladıkları bir aslanın karnından çıkan cenin olamaz mı? Bu durumda Galaphagos yerlileri hakkında da araştırma yapıp onların tarih boyunca hangi kıyafetleri giydiklerini de bulmanız lazım.
İşte bu sebepledir ki üçüncü resimdeki karnı deşilmiş kadın ve karından çıkmış olan ceninin de Hocalı katliamında karnı Ermeni süngüsüyle deşilmiş bir Türk kadını ve deşilen o karnın üzerindeki bebeğe de anasının karnı deşilerek dışarı çıkarılmış bir Türk cenini diyemezsiniz.(!) O katliamı bizzat yaşamış, gözleriyle görmüş olan Hanım Hanımova istediği kadar kendini yırtsın, istediği kadar dünyanın her yerinde 26 Şubat 1992 de yaşanmış olan bu katliamı anlatsın, bu katliamın bizzat tanığı olsun siz bir tarihçisiniz ve öyle o dedi, bu anlattı, şu şöyle resimler önünüze koydu diye tevatür üzerine tarih yazamaz, hele hele de pehlivan tefrikası yapamazsınız(!)
Hatta ve hatta Ermenilerin Hocalı Katliamından on sene kadar önce yaptıkları vahşetler karşısında artık dayanamayan ve 1982 de kendisini yakan, son sözleri de ‘’ "Ermeniler adına cinayetler işleyen ASALA katillerini protesto etmek için kendimi yaktım. Öleceğim ama pişman değilim. Şimdi kurtulacak olsam ASALA’yı protesto etmek için kendimi bin kez daha yakarım. Türkler ve Ermeniler kardeştir. Başta Fransa olmak üzere Ermenilerle Türklerin arasını açmak isteyenlere lanet olsun. Ben Ermeni kökenliyim ama Türküm, Atatürkçüyüm. Türk yurttaşıyım!" Diyen bir Artin Penik’e rağmen…( Alttaki Hürriyet gazetesi haberi resmi) siz Ermeni vahşeti hakkında bir kanaat sahibi olamazsınız(!) Siz tarihçi iseniz eğer, daha sağlam ve net delillerle çıkmanız lazım okuyanlarınızın karşısına. Artin Penik kendini yakmış da son sözleri de bunlar olmuş da…Geçin efendim geçin. Böyle şeylerle masum kuzu Ermenileri suçlayamazsınız. ‘’Artin Penik’in kim bilir ne derdi vardı da bunu bahane etti. Nereden biliyorsunuz da hemen olayı Ermeni vahşetine bağlıyorsunuz. Bu nasıl bir tarihçiliktir?’’ diye adamın canına okurlar alimallah. ( Ki dediğim gibi tarihçi filan da değilsinizdir aslında )
‘’Yahu 26 Şubat 1992 günü altı yüzden fazla insan öldürüldü orada( Resmi rakam 613 ) ’’ demeniz ve bir sürü resim göstermeniz de bir şey ifade etmez. Etmez çünkü her şeyden önce o gün orada değildiniz. Ayrıca o ölenlerin zatürreeden ölmediği ne malumdur? Gerçi vücutlarında yer yer kurşun ve süngü izleri vardır ama tedavi amaçlı sıkılan kurşunların ve saplanan süngülerin izleri olamaz mı yani?
Bir video bulursunuz. O videoda bir Ermeni tıp doktoru olan Zori Balayan aynen şunları anlatmaktadır 25 Şubat 1992 günü bizzat kendisinin yaptıklarıyla ilgili olarak:
"Biz arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırış çağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur, çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu.
Daha sonra bu 13 yaşındaki Türk’e onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü.
İlk mesleğim hekimlik olduğuna göre hümanist idim, bunun için de Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı.
Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türkle aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim.
Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye giderek 1915’te ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik."
Dahası Balayan’ın bu vahşeti ‘’Ruhumuzun Canlanması ‘’ adlı kitabında da yazdığını anlatırsınız( Altta elinde kitap olan sakallı..O meşhur kitabı elindeki de ) ancak böyle bir kitap elinizde olmadığı için ve de video kayıtları da montaj olabileceğine göre bu iddianızın da tarih bilimi açısından hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü Türkiye ve Azerbaycan’ın gayretleriyle İnteropol’un arananlar listesine dahil edilen Balayan İtalya’da yakalanıp göz altına alınır 1996 da ama Ermenistan anında haberdar olur durumdan ve beş saat sonra salınır. Adamın salınıvermesi de tatmin etmez Ermenistan’ı bir de İtalya’ya nota verir ve daha sonrasında 2011 yılında da Balayan’ı İnterpolün arananlar listesinden çıkarır. Demek ki neymiş efendim? Balayan üç Türk çocuğunun kafa derisini yüzmemişmiş. Böyle bir şey yapmış olsa koskoca İnterpol adamı arananlar listesinden çıkarır mı?
Ermenistan, Balayan’ının g.tünü kurtarırken bizde yani Türkiye’de ne oluyordu peki?
25 Şubattan başlayarak sayalım…Tam tamına elli sekiz gün sonra bizdeki bir takım ağabeyler ve ablalar ellerinde pankartlarla sokağa çıktılar ‘’ 24 Nisanda ne oldu?’’ diye…( Alttaki resimlerde var ) Bazılarımız salak salak salak baktık bu pankartlara ve ‘’ Ne olacak yahu TBMM nin açıldığı günün ertesi gün ‘’ İşte dedik. Sonra baktık ki o ağabeylerin ablaların söylemek istedikleri şey çok farklıymış. Meğer bizler yani Türkler 24 Nisan 1915 te Ermeni Soykırımını başlatmışız. O ağabeyler ablalar da işte bizim yaptığımız bu katliamı kınıyorlarmış. Gerçek tarihin ta kendisi de işte buymuş.
Velhasılı zordur tarih ile ilgili bir yazı yazmak. Yazdıklarınızı herkese beğendirmek de zordur.
Mesela oldukça uzun bir konuşmasından bir bölüm alırsınız zamanın başbakanının. O konuşması da üstelik hani bahsetmiştim ya o ağabeylerin, ablaların ‘’24 Nisan’da ne Oldu’’ Pankartları taşıdığı günde yani 24 Nisanda yapılmıştır ve aynen şöyledir:
"Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.’’
Bu mesajı okursunuz,sonra da ‘’ Sen ne hakla benim dedemin katillerine baş sağlıyı diliyorsun? Bu hakkı sana kim veriyor?’’ diye sorarsınız kiminin hoşuna gider bu çıkışınız çünkü iktidar yalakası olmadığınız kanıtlanmıştır böylece. Kiminin hiç hoşuna gitmez çünkü siz insanca bir başsağlığı dileğine bile tahammül edemeyen ırkçı faşistin tekisinizdir.
Hiç Kimse sizinle göz temasında değildir ama herkes hakkınızda fikir ve kanaat sahibidir.
‘’Üzülecekseniz Türk toprakları dışında bir yerden, bir başka yere naklettiğimiz bayrak için değil, Türk toprakları içinde bir türlü dalgalandıramadığımız bayrağımız için üzülün’’ dersiniz. Karabağ’ı kast ederek; bakarsınız üzerinize bir sürü etiket yapıştırılmış; Cemaatçiden tutun da kafatasçıya, kafatsçıdan tutun da Atatürk düşmanlığına kadar…
Onnla kalsa da iyi…Aynı yazı dolayısıyla isminize hitaben’’ Sami Biberoğullarına Tarih-i reddiyeler’’ Başlıklı yazı yazılıp bu yazıda da -ne alakaysa artık- Atatürk aleyhine yazılmış en iğrenç kitap olan Rıza Nur’un Hayatım ve Hatıratım’’ adlı kitaptan bir pasaj yayınlanır. Kısaca dört bir taraftan kuşatma altında kalırsınız.
Sadece Tarihçilik ya da Tarih Öğretmenliği değildir bu ülkede zor olan. Bu ülkede bir şeyler yazıp çizmek zordur aslında. ‘’ Aşıklar yana yana/ Dervişler döne döne’’ diye şiir yazarsınız ‘’ Abi dönerin kokusu burnuma kadar geldi. Hay ellerine sağlık’’ diye yorum yazar vatandaş.
İşte bütün bu sebeplerden dolayı ‘’ Yahu boş ver…Sen de otur gırgır şamata bir şeyler yaz ‘’ dersiniz ve yazarsınız. Bu sefer de lay lay lomcuya çıkar adınız.
‘’Hiç bir şey yazmayayım, hiç bir konuda hiç bir fikir beyan etmeyeyim. Bana ne ulan dünyayı ben mi kurtaracağım?’’ dersiniz bu sefer de en hafif tabiriyle duyarsız, en ağır tabiriyle ot ya da öküz olursunuz.
İşte o yüzden zordur bu gün Hocalı Katliamını anlatmak. Hocalı Katliamı üzerine bir şeyler söylemek. Hatta ‘’ İçim yanıyor yahu içimmmm’’ Diye feryad etmek de zordur.
Şu yukarıdaki resimleri millete sunmanız bile ‘’ İnsanları kin ve nefrete sürükleyen sapıkça bir provokasyondan tutun da, bilinç altınızda yatan vahşetin bilinç üstüne taşması ‘’ olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla da o resimlere baktığınızda hatırınıza gelen elli iki sene önce tanımış olduğunuz Hasangala’lı Deli Yusuf’u anarak göz yaşı bile dökemezsiniz.
Evet…Elli iki sene önce tanıdığınız o ihtiyar deli’nin beş altı yaşlarındayken Tüm sülalesi Ermeniler tarafından katledilmiştir ve o deli ellerinin parmaklarına bakıp bakıp ağlamaktadır siz henüz dokuz- on yaşlarında bir çocukken. O deli ağlamaktadır çünkü parmaklarında 1915 li yıllarda öldürülen annesini, babasını, kardeşlerini görmektedir ve siz bu gün Hocalı Katliamı dolayısıyla hatırınıza gelen o yaşlı deliye de ağlayamazsınız. Çünkü onun hikayesi de aslında bir tevatürdür(!) Bir insanın ellerinin parmaklarına bakarak öldürülmüş olan ailesini görmesi ne Tarih ilmi ne de diğer ilimlerce kesinlikle mümkün değildir. Hem ne malumdur annesini babasını Ermenilerin öldürdüğü ve o yüzden delirdiği? Menenjit geçirerek delirmiş olamaz mı yani?
İşte o yüzden bu gün Hocalı’yı yazamadığınız gibi bir başka gün Hankendi, Kugark, Bakü,Yanvar, Ağdaban,Maragha,Suşa ve diğer katliamları da anlatamazsınız.
Velhasılıkelam bu gün ben anlatamıyorum. Daha doğrusu bir şeyler anlatmaya çalışıyorum ama kelimeler kifayetsiz…
Sitemizin değerli şairlerinden aziz kardeşim Rahmetli Hülvani Baştuğ’a bırakıyorum sözü:
HOCALI KATLİAMI
Bu tarih gelince yüreğim sızlar
Hocalı olayı kahreder beni
Nasılda kıydınız vay imansızlar?
Soykırım diyenler nerede hani?.
Ciğerim yanıyor Karabağ gibi
Kimlerdir bu zulmün şer müsebbibi?
İnsan değil bunlar mahlukun dibi
Soykırım diyenler nerede hani?
Ruslarla bir olup aldılar canı
Kana susamışlar içtiler kanı
Tarihe yazıldı Ermeni câni
Soykırım diyenler nerede hani?.
Birleşmiş milletler seyirci kaldı
Ermeni’den taraf tavrını aldı
Türk’e düşman olan devletler güldü
Soykırım diyenler nerede hani?.
Zamanı gelince tarih yazılır
Bu sorun gön gelir bir bir çözülür
Türk düşmanlarının üstü çizilir
Soykırım diyenler nerede hani?.
Hülvani diyor ki bu böyle gitmez
Türkoğlu Türk olan üstüne yatmaz
Yüzlerce yıl geçse asla unutmaz
Soykırım diyenler nerede hani?
Hülvani BAŞTUĞ.
25/02/2013
Allah Rahmet eylesin Hülvani Baştuğ Kardeşim. Ve Allah Rahmet eylesin Hocalı Katliamı mazlumları.
Makamınız cennet olsun.
Unutanın yüreği kurusun.
YILDIM MI ? ASLA...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Not: Hasangalalı Deli Yusuf’un hikayesi anlattığım kadar kısa olmakla birlikte bir başka hikaye ile bağlantılıdır. Merak edip okumak isteyen arkadaşlar için linki ‘’ edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=86357
YORUMLAR
Tarihler konuşunca tarihçiler susar.Tıpkı bizim gibi..
Ermeni Mezalimini hiç unutmadık.Unutmayacağızda.
Gündeme taşıdığın için saygılarımı sunarım Sami bey.
Selamlarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Devlet/Hükümet, bu kuyudan o taşı çıkarmaya çalıştı, çalışıyor, çalışmaya devam edecek mutlaka...
Devlete/Hükümete ayak bağı olmaya çalışılmasına bu açıdan da bakılabilir (mi?)...
Bir Milletin makus talihini yenmesi noktasında, hem buna inanmak, hem de (ne ilginç!) itidal için bunları unutmamak gerekiyor; ki o taraf da (Ermeni) kendine (bu) gerçekler ışığında baksın...
Yani, basitçe 'Türk-Ermeni' düşmanlığı bitsin istiyoruz; Ermeni, bu isteğin anlamını kavrasın...
Hocam, bu bakımdan, yine aydın sorumluluğunuzu kutluyorum...
Allahın rahmeti mazlumlara ganidir...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
mazlumlara allah rahmet eylesin sende sağol hocam yeni detayları sayende öğreniyoruz saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Anlaşılır.. arka arkaya yapılacak sınıfsal, ulusal ve toplumdurumsal çözümlemeyle çok şeyi anlatır ve anlaşılır kılarsınız.
Sapma, çarpıklık, uyumsuzluk hep görünür, ne yapsanız pis pis sırıtır.
Toplumsalı hele; iğrenç kahkahaları olan bir heyyula halinde görülür.
En kusursuz birseysel veya toplumsal cinayette dahi görünür.
Sherlock Holmes esas oğlandır..
Tarihçi, Dr.Watson'dur.
Agatha Christie mi peki?
Emperyal ve hegemon vicdandır.. olguyla veya kurguyla kalemdir; ve insafına kalmış olandır..
The big boss is by hand or pen... (Büyük patronun yazan eli veya kalemidir)
Göktürkmen tarafından 2/27/2015 11:29:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Göktürkmen
Terörist devlet Ermenistan tafaından soykırım uygulanan tüm Karabağ Türklüğü şehitlerini saygı ve rahmetle anıyorum.
Ruhları şâd, mekanları uçmağ olsun...
Esenlikle, hocam...
Hocalı katliamı.
Azerbaycan'da yaşadığım günlerde,
ister istemez çok daha yoğun bir duygu atmosferinde anıyorduk bu acı olayların yıldönümlerini.
Bir 20 Yanvar olayını mesela.
Olayın geçtiği mekanda olmak,
bam başka bir boyuta taşıyor olayı.
Hocalı da öyle.
Bakü'deki Şehitler Hiyabanı'nı gezerken,
o günlerde yaşanan mezalimin, vahşetin, insanlık dışı işkencelerin insanı ürperten atmosferini çok yakından hissediyorsunuz.
Boş zamanım çoktu, oturdum araştırdım o günleri.
Hocalı olaylarını bir çok kaynaktan okudum, canlı şahitleriyle de sohbetlerim oldu az buçuk.
Sonra,
bu vahşeti olanca çıplaklığı ile hikayeleştirmeye karar verdim.
Hatta, iki bölümünü de bu sayfada yayınladım.
Aslında gerçekleri yazmama rağmen, yaşanan olaylar o kadar acı, yazıya aktarılışı dahi o kadar etkileyici idi ki,
bazı dostların uyarısı ile yarım bırakmak zorunda kaldım.(İnsanlık adına.)
Bilemiyorum...
Belki bir gün,
kaldığımız yerden devam ederiz Ermeni canilerin masum Hocalı Türklerine reva gördükleri vahşi katliama.
Hocalı'yı bir kez daha andık sayenizde.
Bir kez daha içimiz yandı, gözlerimiz doldu.
Hepsine, Allah'tan rahmet diliyorum.
sami biberoğulları
Benim elimde senin elindeki bilgi ve belgeler olsaydı bunu mutlaka yazardım. İlle bu sitede olması da şart değil ama mutlaka bir yerlerde yayınlanıp okuyucuyla buluşmalı. Hele de senin o şaheser anlatımınla kim bilir nasıl bir eser çıkardı ortaya
Yorumun için çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam,
Allah (C.C.) senden razı olsun. Ömrüne bereket diliyorum.
Rabbim şehadet şerbetini içen bütün kardeşlerime rahmet, mazlum kardeşlerime direnme gücü ihsan eyleye.
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
günümün, gönlümün yazısıdır....
siz hep yazın biz okuyalım, meyveli ağaç taşlanır diye boşa denmiyor. meyvelerinizi sevmeyenler yemesinler.
sevgi, selam, saygı gönülden...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Büyük bir üzüntü ile okudum.Ne kadar korkunç şeyler..İnsan bu kadar acımasız olabilir mi.
Şehitlere Allah'dan rahmet diliyorum...Mekanları cennet olsun inşallah..
Hülvani Baştuğ dost kalem nurlar içinde yat...Senin de mekanın cennet olsun....
Sami Hocam Rabbim kalemine kelamına bereket versin siz yazın biz okuyalım.Şahsen benim bilmediğim çok şey var.Sayenizde öğreniyorum...Teşekkürler...Saygılar...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.