Ayraç
‘’ Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman için de develer tellal iken, pireler berber iken ‘’ diye başlamıştı bu masal.
~
Babamın sakallarına dokunduğumda bulduğum huzurun tarifi hiçbir yere yazılmamıştı sanırım. Karnım acıktığında ise annemin gülümsemesiyle doyardım. Pembemsi bulutların altında her sabah güneşe yatırırlardı beni. Kemiklerimin gelişeceğini ve çabucak büyüyeceğimi söylerlerdi. Kıkırdamalarımla mutlu olurdu annem ve babam. Gel zaman, git zaman büyüdüm. Günlerin birinde hiç ağlamadığım kadar ağladım… Beni sakalında uyutan adam, yüreğimde kendini sonsuza kadar uyuttu…
^^ Aylin ve Turan evlendikten sekiz yıl sonra Hazal’ı kucaklarına almış ve yine sekiz yıl sonra Hazal babasını bir gece yarısı kaybetmişti. Hazal babasına çok düşkün olarak büyümüş, babasının kaybetmenin acısı ise Hazal’a ömür boyu fazla geldi… Hazal 1,68 boylarında açık tenli, saçları simsiyah ve gözleri elaydı. Görenlerin gözlerini kamaştırsa dahi Hazal herkesten korkarak yaşardı. Kimseyle konuşmaz hatta kısa kelimelerle cevap verirdi insanlara. Üniversite son sınıfta olan Hazal babasını ufak yaşta kaybetmenin boşluğunu ve annesinin üvey baba getirmesini hazmetmemişti. Çünkü üvey babası Ali her gece Hazal’a taciz eder ve Hazal annesi üzülmesin diye hiç bir şey söyleyemezdi. Hazal’ın tek isteği mezun olup üvey babası Ali’nin yanından ayrılmaktı. Bekledi. Sabretti… ^^ ~
Aşka düştüğüm ilk yıllar.
Henüz yaşım yirmime değmemişti o sene. Rüzgâr ılıktan esiyor, hava biraz nemliydi. Saçlarımın belime uzanışı kaldırımların yalın hali aklımı tedirgin ediyordu. Üsküdar’ın ılımlı caddelerinde yürürken salacak adlı şirin ve hoş bir cafe’ye çayımı yudumlamak için oturdum. Garsona; açık ama yanında şekeri olmayan bir çay eşliğinde ıspanaklı börek siparişi verdim. Siparişimin gelmesini beklerken; gelen, oturan, sohbet eden ve elbette yanında sevgisiyle sarmaş dolan insanları inceledim. Hayat çok garipti. Yalnızlık tek başına yudumlanırken, mutluluk ise birden fazla insanla beraber tadılmaya yetiyordu.
Aradan beş dakika geçti…
Böreğin bu kadar leziz oluşu günden güne kilo almama yetecekti sanki. Ağzımda kuruyan çay tadıyla beraber kitabımı açtım ve devam ettim kaldığım yerden ‘’ aşk cinayeti – j. Machel sayfa:86 ‘’ çayımı yudumladıkça hızla sayfalar bitiyor saatin nasıl geçtiğini anlamıyordum. 2 gün sonra…
Odamın içerisinde dolanan sivrisineğin yaza girdiğimizin belirtilerinden bir tanesiydi. Penceremden yansıyan ışık mutluluk verse dahi uyanmamak en güzeliydi. Hayla uyumanın neden bu kadar tatlı olduğunu kimse bulamadı. Ben bile.
^^ Hazalın odası diğer genç kız odalarından farklı dizayn edilmişti. Hazal eskitme eşyaları ve kitap raflarını çok seviyordu. Yatağı geniş / yer kaplamayan, kapıya uzak bir yere bırakılmıştı. Duvarlar ise kitaplık raflarıyla döşenmiş, ufak bir de şirin dolabı vardı. Ortalık boştu. Çünkü Hazal, bir şeye takılıp düşmeyi hayatta sevmezdi. ^^
Kıyafetlerimi dolaptan çıkartmak ve üzerime geçirmek işkence gibi gelse dahi bu evden çıkmanın verdiği mutluluğu çikolata dahi vermiyordu bana. Sanki bugün güneş gözlerimin rengine yakın çalıyordu kendini. Her zaman ki gibi Üsküdar sahili boyunca kendimi kaptırmış, yürümeye devam ediyordum. Dinlenmek ve tabii ki ıspanaklı börek yemek için en iyi gidilecek yer salacaktı. Her zaman ki sıcaklık ve samimiyetle oturdum masama. Sanki o masa bana aitti. Her şeyden uzak, denize bakan bir yere konulmuş olması ve duvarların pastel renklerde düzenlenmesi içime apansız bir huzur kaplıyordu. O gün cafe sessiz ve sakindi. Sanırım kitap okumak ve börek yemek için harika bir gündü.
Garson daha siparişi almadan çay ve böreğimi getirdi. Gülümsedik beraber. Kitabımın sayfalarını karıştırırken kaldığım yeri bulmaya çalışıyordum. Ayracım yoktu. Oldum olası sevmedim ayraçları, sanki birbirine bağlı olan her şeyi ayırıyor gibime geliyordu bu yüzden sevmiyordum.
Genç, kulağıma değen sesiyle kapıdan içeri girdi. Bakışları çakmak, çakmak saçlarının burnuna düşüşü ve ellerinin minikliğiyle kalbimdeki ritmi değiştirdi. Kendimi anlamsız ve tarifsiz bir duygunun içerisinde hissettim. ‘’ Ne oluyordu bana böyle?’’ Karşımda duran masanın biçimsiz tarafına oturdu ve tebessüm etti. Ellerim hiç bu kadar terlememişti. Kafamı kitabıma çevirip devam ettim satırlarıma. Machel aşkın cinayetini anlatıyordu; ‘’ Katili kimdi bu terk edişin ben miyim? diye bağırıyordu canan. Ben miyim her gece gitmek için direnen. Dur! Lütfen terk edilmeye bu kadar hazır değildim. ‘’ Sayfa:113 Kendimi o kadar kaptırmışım ki karşımda oturan gencin kalkıp gittiğini bile fark etmedim… Hava iyice kendini karanlığa teslim etmiş ve saat:21:45’ i gösteriyordu. Hesabı ödeyip kalktım oturduğum yerden. Bir ay sonra…
Caddeleri dardı bu sokakların. Ne zaman tek başıma yürümeye kalksam düşerdim hep. İstanbul işte adı üstünde. Her kaldırımda bir tümsek ya da bir çukur dolanıyordu insanın ayaklarına. Salacağa doğru yürürken kendi kendime konuştuğumun farkına taa ki omzuma bir elin dokunduğunda vardım.
‘’ Sen hep böyle konuşur musun? ‘’ dedi hınzır bir gülümsemeyle.
‘’ Siz her gördüğünüzü bu şekilde durdurur musunuz? ‘’ dedim utanarak.
‘’ Hayır elbette, yalnız ve güzel olanları durdururum. ‘’ dedi.
‘’ Küstah! ‘’ dedim ve devam ettim yürümeye. Beni durduran gencin aylar önce cafe de karşılaştığım gençle aynı kişi olması ne tuhaf. İçimde binlerce kelebeğin dans ettiği ve midemin acı bir yanmayla eşlik ettiğinin nedenini bilmiyordum. Ya da inanmak istemiyordum ‘’âşık olacağıma.’’ Âşık olmak ne demek, nasıl sevilir bir adam bir babadan sonra bunlar bana öğretilmemişti. Bu yüzden korkuyordum.
Genç peşimden geldikçe korkum daha fazla artmaya başladı. ‘’ Bana bir şey mi yapacak ‘’ gibi düşünmekten soluğumun kesildiğini bir anda fark ettim. Bir incir ağacına yaslandım ve kalbimi dinlendirmeye başladım. Gözlerimi aralarken karşımda mahcup ama yorgun bakışıyla bana bakıyordu.
‘’ Korkma lütfen, bir bardak çay içelim mi? Hem iyi gelir, kendine gelirsin. ‘’ dedi.
‘’ Tamam ‘’ dedim anlamadan. Kabul mü ediyordum yoksa? (…)
Salacağa doğru yürürken ne o,ne de ben konuşmuyordum ikimizde sakin ve sessizdik. Cafe’ye girip iki çay söyledi. Adını dahi bilmediğim genç bir adamla çay içmek tuhafıma gidiyordu derken;
‘’ adım Turan memnun oldum tanıştığıma ya senin adın nedir? ‘’ dediğinde babamla aynı ismi taşıması kader ya da rastlantı olamazdı. Olmamalıydı.
‘’ Şey… Hazal ben. Memnun oldum. ‘’
Çaylar geldi kendisinden bahsetmeye başladı.
^^ Yaşım 24. Ailemle beraber kandilliye yeni geldik. Daha önce Galata tarafında oturuyordum. Benden ufak iki kız kardeşim daha var. Onlar eğitimlerine devam ediyorlar. Bense Arap Dili ve Edebiyatı bölümünden iki sene önce mezun oldum. Şuan özel bir okulda eğitim görevlisiyim. Sakin bir kişiliğim olsa dahi muhabbet etmeyi çok severim. Eğer tanışmayı kabul edersen, seni tanımayı çok isterim.^^
Hazal hayatı konusunda pek konuşmaz, aksine bu konular açıldığında susardı. Bugün ilk defa konuştu ama bazı şeyleri kapatarak.
^^ Henüz yaşım on dokuz. Üniversite son sınıf Sosyal Bilimler bölümünde okuyorum. Tek kız çocuğum. Ailemle beraber yaşıyorum. Kitapları ve kitap okumayı çok severim. Buraya uzun zamandır gelir, kitabımı okur ve evime dönerim. Doğdum doğalı Üsküdar da yaşıyorum. ‘’
Kendilerini anlattıktan sonra iyice kaynaşmaya başla Hazal ile Turan. Ama Hazal babasının öldüğünü gizledi belki de üvey babasının yaptıklarını öğrenmesinden korktu. Hazal ile Turan gün geçtikçe birbirine bağlanıyor ve âşık oluyorlardı. Hazal çok korkuyordu aslında. Babasından sonra başka bir erkeği kaybetmek kendini iyi hissettirmezdi. Her dakika birlikte olmak onlara yetmiyor daha fazla özlüyorlardı birbirlerini. Hazalın Turan’dan başka kimsesi yoktu. Her gün Turan’la uyanıyor her gece onunla uyuyordu. Aradan bir yıl geçti…
Hazal okulunu bitirmiş özel bir kurumda müdür olarak işe başlamıştı. Turan’la arada bir görüşür olmuş ve aralarına uzaklık girmişti. Turan artık Hazalı aramıyor, sormuyor onunla konuşmak dahi istemiyordu. Günlerden Pazar gecesi saat:02:18 de Hazal, turan’ı aradı. Bu yokluğuna son vermek istedi. Özlemişti Hazal. Sevdiği adamın yanında olmayı, onu koklamayı görüşmek isteyecekti belkide. Ama nedense Turan telefona ısrarla cevap vermiyor, Hazal ise ısrarla arıyordu. Telefonu tam kapatırken, cırtlak bir ses cevap verdi;
‘’Alo buyrooun’’ (Alla Allah dedi içinden Hazal.)
‘’ Affedersiniz, Turan’ı aramıştım ama sanırım yanlış oldu. Rahatsızlık verdim, iyi geceler.’’
Korku ve hüzün içinde tam telefonu kapatırken;
‘’ Turan duşta kim diyeyim? ‘’
…..Dıt,dıt,zing,zong!
Keşke çevirdiğim numara yanlış olsaydı. Duyduklarım şaka ya da başka bir şey olmalıydı. Bunun açıklaması ne ola bilir? Turan beni nasıl aldatır? Bana deli gibi âşık adam nasıl olurda… Yo. Bu Turan olamaz. Yanlış aradım evet yanlış! (insan bazen doğruları duymak değil de, yalanlara inanmayı tercih ediyordu.)
Üç gün sonra Turan Hazalı aradı ama… Şimşek çaksa, sel bassa, kıyamet kopsa o konuşma olmasa keşke.
Hazal telefonu eline aldığında Turan’ın numarasını görmesiyle içini sevinçle, hüzün aynı anda kapladı.
‘’ Efendim Turan?’’ dedi Hazal kırılmışlığıyla.
‘’ Hazal, şey… Özür dilerim eskisi gibi değildik, boşluktaydım, seninle görüşemedim. Zaaflarıma yenik düştüm, nefsime yenildim, seni aldattım Hazal özür dilesem dahi artık yapamayız olmaz. Her şeyin sonuna geldik, yaşanmamış say beni. Unut. Ne bileyim işte ama anla ben bu hikâyede bulunmak istemiyorum bitti. ‘’
Turan gitmek istiyordu Hazal bu gidişi istemiyordu. Sert ve kırıcı bir konuşmanın ardından gözyaşlarıyla devam ediyordu söylenmeye Hazal.
‘’ Hayır, bunları bana yapan sen değildin. Evet, sen boşluktaydın ama beni seviyorsun. Bitmemeli. Bitemez. Hep ben sen olmadan nasıl yürürüm, tökezlemez miyim? ‘’
Gitmek istiyordu Turan. Ama izin vermiyordum gitmesine. Ayrılık kimseye göre değildi hatta kitapların sayfalarına bile. Ayrılmıyordum ve Turan ısrarla direniyordu. En son ‘’ neden istemiyorsun gitmemi ‘’ dedi yorulmuş sesiyle. Hazal bütün gerçekleriyle beraber anlatmaya başladı.’’Babamın adının Turan olması ve benim ufak yaşta babamı yüreğime gömmem. Üvey babamın bana tacizlerine dayanmam ve çok sonra senin gelmen ve seninse babamın ismini yüreğimde yaşatman. ‘’
Çünkü en çok kızlar babalarını sevdikleri gibi severler hayatlarında ki adamı. Sorgulamadan severler… Şimdi gitmek mi istiyorsun? Git.//
La, la, la, la… Bütün elmaları cadı yedi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.