- 1551 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Olgu Kurgu Falsifiye Tarih-1
Birinci Bölüm:
Giriş:
Olayları, bağıntılı olduğu varsayılan yerden bağımsız düşünemiyoruz...
Kendiliğinden olurluğun “olgu” katsayısıysa; akıl yürütme ve onun verili değeri olan bilimsel düşünme sürecine ayrıksı durmaktadır.
Yani ilginçtir !...
Bağıntıya bağımlı olarak düşünmek, bağımsız (nesnel-olgucu) sonuçlara varabilmek ve bilime giriş yapabilme yollarından biri de olabiliyor?!
Bilimin, kapital şizoizmden mülhem paranoyaklaşma arazı gibi bir durumu açıklamaksa, her halükarda çok zordur!
Çünkü, o vasatta "bağıntılama" ve "doğrulama" gibi sorunsal tespit ediciliğe giden iki yol, bilimsel gerçekliği çürütmek ve bozmak anlamında kargaşaya dönüşebilmektedir.
Tarih ve toplumbilimsel literatürde metin çözümleme veya yanlışı doğrudan ayrıştırma yöntemiyle tarih (teorik) projeksiyon veriler elde edebiliyoruz.
Bu yöntem yoluyla bulunabilen (yani öngörülen) ise; epeyce bir bilinebilen (yani son veya tamgörülen) dizgelemine katkı oluyor…
Tarihsel teoriler kurmakla, kurgucu (komplo teori) tarihselliğin farkına gönderme yaptığımı söyleyebiliyorum.
Literatürü (kurgucu veya olgucu), toplumsal adına kaleme alma iddialı bilinciyse; olayları bağlantılarından takip etmek ve bilimin ilkelerinde kalmak sebatıyla çözebiliyoruz.
Kendi geliştirdiği bozulmuş kavramlardan tarihsel önermeler yapabilme becerisi, beşeri ve sosyal bilimleri sömürüye güdüleme aracı yapıyorsa; bu tezlerden ancak bilim dışılık, kapital galat ve emperyal heyulalara varılır.
Bu hale itiraz etmeden gidilen ”ilmi” (güya) yola da; sömürgen toplumsallık veya kurgucu tarihsellik izlencesi diyebiliyoruz.
Kurgucu tarihçilik yapan, falsifiye eden (bozan) en büyük tarihe ihanet erbabı olmaktadır.
Olgu, olanı; olduğu gibi bilimsel -nesnel yöntemlerle tarihe kazandırmayı gerektiriyor.
Aksi konumların Tarih erbabı filan olduğunu sanmıyorum !
Tarih adına tevatür zırvalar yazan, bilimsel kişilik bozukluğu ve kavramsal travmalar kaynaklı egoizmi, bilimi alet ederek gündemde kalmakla eşdeğer görenleri de ayrıca kınıyorum.
Hiç bir tarihsel olguyu, yine tarih içinde tutarak ve ona yardımcı ek disiplinlerle nesnelleştirmeden.. salt öznel yorumlarıyla, yani ait olduğu siyasi, etnik veya ırki grup lehine te’vil etmeyi ise niteleyecek sıfat bulamıyorum.
Şuna çok eminim ki yaptıkları asla ve kat’a tarihçilik değildir, hele eğitimcilik hiç değildir.
Ayıptır, yazıktır...
Ahmet Kutlu Ayyüce
YORUMLAR
Değerli Ahmet Bey Kardeşim.
Yazınızı okudum ve bu sefer anladım ( Ya da anladığımı sanıyorum )
İşin doğrusu kesinlikle üzerime alınmadım başlarda çünkü işaret ettiğiniz şey ben değilim. Ancak yazınıza yorum yapan arkadaşa verdiğiniz cevabı okuyunca gördüm ki bu yazı direkt olarak bana hitaben yazılmış bir yazı.
Evet bana hitaben yazmışsınız ama ben yine de üzerime alınmadım. Çünkü demin de söylediğim gibi işaret ettiğiniz şey ben değilim.
Siz sadece ve sadece benim kuralsızlığımı dile getirmişsiniz ama herhangi bir örnek vermemişsiniz. Tevatür tarihçiliği yaptığımı söylüyorsunuz ama bu konuda da örnek yok. Bu yazıyı okuyanlar en az bir iki örnek görmelilerdi ki tam olarak neye temas ettiğinizi anlasınlar. İnanın benim yazılarımdan alacağınız pasajlarla bunu okuyucuya sunsaydınız bundan herşeyden önce ben memnun olur ve eğer haklıysanız '' Evet arkadaş doğru söylüyor, şu şu şu hususlarda kendime çeki düzen vermem gerekir'' derdim. Bu akşam asacağım bir yazıda da değinmişimdir. Ben öyle inadım inat bir insan değilimdir. Hata yaptığım ve bu bana ikaz edildiği zaman ikaz doğrusya alır kabul eder ve hatamı düzeltirim ki mesela İlhan Kemal adlı bir arkadaşım görmüştür, uyarmıştır ben de düzeltmişimdir, doğrusunu yazmışımdır. Şimdi sizin bu yazınıza bakarak ''ben hangi yazımın neresini düzelteyim?'' desem büyük ihtimalle '' Öylesine düzeltilemeyecek halde ki yazılarınız '' diyeceksinizdir.
Bakın Ahmet Bey....
Sizin vermediğiniz örneği ben vereyim : Ben eğer Necip Fazıl Kısakürek gibi sırf II. Abdülhamiti övmek için yazdığı ''Ulu Hakan Abdülhamit'' adlı çok kalın ve tarihi (!) bir kitapta '' Abdülhamit abdest almadan ayağını yere basmazdı'' demişsem siz bana '' Bu tevatür tarihçiliğidir'' dersiniz. Ya da bu kitabı referans ve kaynak olarak almışsam yine bana '' Yaptığınız şey tevatür tarihçiğidir'' dersiniz ve tamamen haklısınızdır. Çünkü çok afedersiniz '' Yahu adamın g.tünde miydi gözlerin, nereden biliyorsun ne zaman yellendiğini, ne zaman yellenmediğini'' demek lazımdır böyle bir durumda.
Olgulardan ve bunun tarih olarak anlatılmasından örnek vereyim:
Örneğimiz yine II. Abdülhamit olsun
Onun denge politikasını anlatırsınız. Bu politika ile Osmanlı Devletini ayakta tutmaya çalıştığını da anlatırsınız ( Ayakta tuttuğunu değil...Dikkat !) Ama sonra bazı tarihçiler(!) gibi II.Abdülhamit döneminde bir karış toprak bile kaybedilmedi derseniz bu artık tevatürden de çıkar yalan olur. Çünkü çıkar biri en azından 1878 Berlin Antlaşmasını önünüze koyar. Bir başkası Duyun-u Umumiyeyi önünüze koyar. Her ne kadar iki durumun da asıl müsebbibi II. Abdülhamit olmasa da neticede onun zamanında olmuştur tüm bunlar. Mesela ben böyle bir tarihçilik yapmışsam yine haklısınız.
Lakin...Var olanları yok saymak. Gözünüzün önünde olanları halı altına süpürmek...İşte bu hiç bir şekilde tarihçilik değildir.
Ya da var sandığınız şeyler aslında yok ise o zaman da birilerinin bunu '' Kardeşim o dediğin şey yok '' diyerek değil belgeleriyle, bilgileriyle ortaya koyması lazım.
Kısacası inanın beni yoruyorsunuz. Bu yoruma 11.00 da başladım, şu an saat 11.40...Kırk dakikamı size ayırdım. Çünkü nazar-ı dikkate alınması gereken bir insansınız.
Bu akşamki yazımda da göreceğiniz gibi uğraşmam gereken çok daha başkaları var.
Selam ve saygılar.
Göktürkmen
Osmanizm-Kemalizm mukayeselliklerinizde, eylemli özne belirsizliğiniz var.
Öznesiz ve yüklemsiz yarih öğretmeni mi olur veya olunur?
İki tür çelişki ve tek tür insan( tarihsel) kahraman biliyorsunuz.
Hiç sınıfsal bakmıyorsunuz. Ekonomik bakıyorsunuz.
Ben, kaldı ki Abdülhamit konusundaki eleştirilerinizde sizinle tamamen muavfıkım.
Mesel size göre çok uç bir bütüsel mukayese yapmış olmamak için Osmanoğulları içinden büyüklük sıralaması yapın desem. Bana yazacağınzı dizge hemen hemen teorik olarak bellidir.
İkinci Osman- Birinci Osman'dan daha kompleks bir adamdı desem, ben de önem sıralalamasına ön bir giriş yazmış olurum.
İlki kurucu, diğeri devrimci reformatördü.
Kurgu ve olguyu soyutlamış oluyorum. Anlamak anlamdırmak çıkarsaması oluyor.
Benmerkezci bir sikayet olarak ele almamanız uyarısıyla. Yazdıklarınızı önemle ve eleştirel okuyup, değer vermek anlamında analiz edenlere de vakit ayırmalısınız.
Doğrusu budur, böyle biliyorum.
Esenlikle..
sami biberoğulları
Dersim konusunda toparladığım bilgiler içinde bir tek tanesi bile Necip Fazıl ile ilgili değildir. Şaşıracaksınız belki ama inanın bu konuda ben Necip Fazıl'ın her hangi bir şey yazdığını, her hangi bir fikir beyan ettiğini bile bilmiyorum. Bilmediğim gibi - daha önceki yorumumda da belirttiğim üzere- Necip Fazıl'ı hiç bir zaman güvenilir bir tarihçi olarak görmemişimidr ( Esas itibariyle zaten tarihçi de değildir.) O bakımdan merak edip ''Acaba bu konuda Necip Fazıl neler demiş ?'' diye bakma zahmetine bile katlanmadım.
Ama siz bana ''Dersim konusunda tevatür tarihçiliği yaptınız. Toparladığınız bilgilerin ve en önemlilerinden birisi de kaynak olarak yani, Necip Fazıl Kısakürek'ti...'' diyorsunuz.
Hal böyle olunca da tartışacak bir şey kalmıyor.Çünkü maalesef siz benim Necip Fazıldan yararlandığımı bilmiyorsunuz, sadece ondan yararlanmış olma olasılığım üzerine kurgu yapıyorsunuz.
İşte bu noktada aslında bana güzel bir uyarı da yapmış oldunuz. Bundan sonra her kimden bir tek satır alıntı yapmışsam onu belirtmem gerekiyor. ( Gerçi zaman zaman belirtmişimdir ama arada atladıklarım da olmuş sanırım )
Benim hakkımda söylediklerinizin çoğu da aslında zandan başka bir şey değil.
Mesela '' Osmanoğulları içinden büyüklük sıralaması yapın desem. Bana yazacağınzı dizge hemen hemen teorik olarak bellidir.''
Demişsiniz.
Nereden belli? Böyle bir büyüklük sıralamasında mesela ben kimden başlayabilirim? I.Osman'dan mı? Anlı Şanlı Kanuniden mi? İstanbul Fatihi II. Mehmetten mi? Bunu asla bilemezsiniz.
I.Mahmut neden olmasın? Ya da III. Selim? II.Mahmut ?
Hepsi de II.Osmandan çok daha devrimciydiler...
II. Mehmet aynı zamanda büyük bir devrimciydi Vs. vs...
''Osmanizm-Kemalizm mukayeselliklerinizde, eylemli özne belirsizliğiniz var'' Bunu açarsanız sevinirim. Çünkü tam olarak anlayamadım.
Örnek vermekten kaçınmayın...Lütfen bana somut örnekler sunun ama bunu yaparken lütfen ''Toparladığınız bilgilerin ve en önemlilerinden birisi de kaynak olarak yani, Necip Fazıl Kısakürek'ti...'' demeyin bana. Çünkü böyle bir şey yok.
Selam ve saygılar.
Göktürkmen
Yerli güvenilir denebilecek kaynakları kastediyorum.
N.F.K. "Son Devrin Din Mazlumları", İ.Sabri Çağlayangil Anıları, Kılıçdaroğlu tarafından oluşturulan ve cumhuriyet aleyhine filtre edilen arşiv ve malum kaynaklar...
2006 yılında Alman-Ab emperyalizmi tarafından Dersim Dernekleri Federasyonu kurulumuyla sorun ve "soykırım" senkrenittir.
Bunların dışında kaynak varsa kaynakçalaştırılmalıdır; bildirimi gerekir elbette...
Zanı ve sanı aynı mıdır, değerli Biberoğulları?
Ben olmadıklarını düşünüyorum.
Birinde muhakeme dahi yok iken sadece yargısız prati vardır.
Diğerinde muhamkeme ve teorik bakış vardır.
Sizin yönteme yakıdır, kurgunun bilimsel olanıdır
Benim biçemim sizi tafsilatla mı , toptancılıkla mı eleştiriyor?
Bununla bağıntılayıp, iletişimi kesebilirsiniz. Tek yanlı ve haklı bir karardır, anlarım...
Bilemiyorum, iletişimsizlik veya gereksiz polemk görürsek bırakacak konum ve seviyedeyiz.
Şu an için ben görmediğimi, entelektüelitenin iyi gittiğini ve sıkıntı yaşamadığımı görüyorum.
Kristalizasyon ve yoğunlaştırma da yapabiliriz. Soru-cevap yöntemsel..
Çözücüdür. Rafine sorularla gidebiliriz.
Soru, soru/n ve sorun/saldır.
"...Anlı Şanlı Kanuniden mi? İstanbul Fatihi II. Mehmetten mi?..."
Benim sondaj- projekiyon soruma, ipucu ılabilcek fevkalade bir izdüşümsel cevap vermiş oldunuz. Çok teşekkürler
Toptancı bakışınız devam ediyor. Örneğin İkinci Mahmut, çok moderndir, Heterodoksiye yakındır, din anlayışı ile ortıodoks İslam'a anlayın, ama Bektaşi-modern-heterodoksal yeniçeriliği yıkmıştır.
Bunu bu kadar kolay toptancılaştıramaz, rarihçi ve bilimci, Abdülhamit jeza.. Çok modernisttir ama Panislamizm'in de babası sayılır.
Kürdi Said'e yaptıklarıyla, onu da kolayca toptancılaştırmazasınız.
Osmanizm- Kemalizm mukayesellikle, geçiş netliğiniz olmadığınızı ve çok flu bölgelerle ayzdığınızı söylemek istedim.
Eylemli özne de siz Osmanizm'i ısrarla belirleyen bir öncül kategorize edişle çözümlüyorsunuz.
Cumhuri ve Kemalist belirleyeni ise; hem pasifist ve belirlenen-edilgen gösteren tercihlisiniz.
Hocam kısca.. sınıfsal-ulusal bakıyorum, ısrarla ekonomist-dinastik bakıyorsunuz.
Temelde bütün çelişkileriniz bu nedenle; eleştirilerimin temel-asal zıtlığıdır.
Başa dönüyorum.
Konsantraston ve yoğunlaştırıcı sorular dönemini öneriyorum.
Bir tane sordum, bir tane soruldu...
Bunlar, satır arası bakııp, büyük resime optimum nakışla oluyor.
Kafiyeli ve kifayet ettiren lisan-i mucip tarihçiliktir...
Ben sordum, sorumu yinelimiş oluyorum:
-Atatürk mandacı ve İngilizci miydi?
Açık ya da kripto olması önem taşımıyor.
Esenlikler dilerim..
sami biberoğulları
Bizde bazen öğretmenin öğrenciye sorduğu işe sormak istediği soru farklıdır.
Yanlış anlamayın başka örnek bulamadığım için din dersinden vereceğim örneği.
Öğretmen sorar: İslamın şartı kaçtır
Çocuk da 5 tir diye cevap verir ama öğretmen cevaba tam puan vermez. Çünkü o aslında İslamın şartlarının neler olduğunu sormak istemiştir. Ama öğrenci haklıdır. Soru neyse ona cevap verilmiştir.
Şimdi: Ben sadece sorduğunuz soruya cevap vereceğim.
Sorunuz : Atatürk mandacı ve İngilizci miydi?
Cevap: Hayır.
Selam ve saygılar.
Göktürkmen
Fatih II Mehmet yine, onun yanında niçin sönük kalıyor biliyor musunuz?
Ve çok kısa sürmesine rağmen iktidaırı neden bu kadar ürkütücü olmuştur?
Ve hiç bir padişaha yapılmaya cesaret edilemeyen bir ölüm şekli vardır?
Bir şeylerin dinastik dönemde öncülü idi...
Ürkütücüdür, niye bu kadar acımasızca öldürüldü?
Ondan daha öncül bir başkası daha var. Bedreddin'in şehzadesi, yani onu kazasker atayan Yıldırım oğlu Musa Çelebi..
Gariptir babası Yıldırım Bayezid/ Eba Yezid isimlidir.
Yezid oğlu, eşitlikçi Bedreddin'i kazasker atatsın, ilginçtir.
O da bir başka öncülleyendir.
Çok kötü linç edildiklerini biliyoruz.
Atatürk'ün mandacı-ingilizci olmadığını söylemeniz iyi oldu..
Yatay sınıfsal bir uyuşmalzlığımız olmadığını gösteriyor, bu iyi bir gelişme benim açımdan.
Demek ki, dikey sınıfsallığa bakacağız.. ulusal-sınıfi ve dinstik-iktisadi (ekonomizm)
Hocam Lenin'i okumuşluğunuz var mıdır acaba?
özellikle, "Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması" ve "Ne Yapmalı?" isimli eserlerini...
II. Osman, Eba Yezid, Musa Çelebi, II: Osman'ın veziri Ömer hoca,
Ömer, osman,Yezid, Musa, onomastiuqesi ne kadar çok ilginç değil mi?
Ne kadar sapkın ve heterodoks isimler değil mi? Sonra "çelebilik"...
Hiç sünni halifeliğe giden bir devletin isimlerine benzemiyor. sanki başka bir şey var heretik bir şeyler...
İyi geceler...
Duygu ve düşüncelerinize yürekten katılıyorum saygı değer hocam. Tasartıyla, kurguyla ihtimaller dahilinde bütün iyi niyetimle, tarihe ışık tutulduğu varsayımıyla hareket etmek affedilir gibi değil.Yazık ki bu yönde örnekleri çok sık görüyoruz.Teşekkürler emekleriniz için.Saygılarımla.
Göktürkmen
Sonra, umarım niyetimin Sami hocayı kırmak değil, kuralsızlığa karşı bir tepki olduğunun anlaşılmış olması umuduyla birlikte olduğunu söylemeiliyim.
Bir de "hocam" şeklinde hitabınız için ne kadar onur duysam da; çok okumak, araştırmak, birikim ve entelektüellik dışında, kendime böyle bir titri yakıştırmanın biraz haddimi aşma anlamında olacağını söylemeliyim.
Tekrardan çok teşekkür ederim, esenlikle ve saygıyla değerli hanımefendi.