- 2088 Okunma
- 16 Yorum
- 3 Beğeni
SAĞLIK KARNESİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Memuriyet hayatına henüz daha yeni adım attığım yıllar.
İlk işe başladığım kurum kapanınca Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğüne zorunlu geçiş yaptım. Daha henüz tek çatı altında toplanmamıştı o zamanlar.
Ticaretle uğraşanlar Bağ-Kur, işçiler ise Sosyal Sigortalar Kurumuna tabiydi.Her kurumun kendine göre Kanunlarla işleyişi vardı. En önemli farklılıklar ise sağlık yönünden oluyordu. Her kurumun kendine has bir sağlık karnesi vardı ve kişiler bu sağlık karnesini kullanmak zorundaydı.. Henüz bu kuruma yeni geçiş yaptığım için bu tür konulardan çok uzaktım..
Beni daha gelir gelmez Sağlık Karnesi Bölümünün sorumluluğuna verdiler.. Sanırım bir nevi deneme babındaydı.. O yıllarda müfettişlerce yeni bir yaptırım uygulanmaya başlanmıştı.. Başta da dediğim gibi her kurum kendi karnesini kullanmakla yükümlü olduğu halde çoğunluk nedense memurlara has Emekli Sandığı Karnesini kullanıyordu.Ve bunu maalesef kaçak yapıyordu.Benim görevim bu kaçak kullanıcılardan karneyi geri almak ve borç çıkarılması için servise göndermekti.
Yedi katlı binanın en üst katında şahsıma bir oda tahsis edildi. Ve ben gelen insanları sorgulayıp ellerinden kendi karnemizi almaya başladım..
İlk günler sabırla bu işi yürütürken gün geçtikçe tehlikeli bir hal almaya başladı. Çünkü gelen kişiler karneyi vermek istemiyor ve ben ısrar edince de önce küfür ardından da kaçmaya hatta kaba kuvvete baş vuruyorlardı.. Bütün sinirlerim allak bullak olmuştu. Bu insanlardan yavaş yavaş tiksinmeye başlamıştım ve zamanla artık güler yüzüm yerini asık bir surata bıraktı. Kapının önüne iki tane güvenlik görevlisi verdiler beni korusunlar diye.. Ama bu bile işe giderken ayaklarımın geri geri gitmesini engellemedi.
Her gün insanlarla bir boğuşmadır yaşıyor ve sinirlerim allak bullak olarak eve dönüyordum. Hırsızdı bu insanlar bana göre.. Hakları olmayan bir şeyi kullanmak için kendilerini parçalıyorlardı.
Yine böyle günlerden bir gün daha yeni kavga ettiğim bir şahsın ardından genç bir delikanlıyla eşi geldi.Delikanlı takım elbise giymişti ve gayet kibar davranıyordu.. Karşımdaki koltuğa oturdular ve bizi çağırmışsınız dediler.
- Eşiniz sigortalı çalışıyormuş beyefendi.O yüzden karnesini almak zorundayım. Nerde çalışıyorsa sağlıktan da ordan faydalanmak zorunda.İşe girdiği tarihten itibaren kaçak kullandığı ilaçlar maalesef size borç çıkacak dedi.
Adam şaşkın bir yüzle baka kaldı..
- Ama dedi benim zaten çok az bir maaşım var bu borcu nasıl öderim?
- Maalesef böyle kullanmadan önce düşünecektiniz dedim.
Adam bir anda elini beline attı ve bir silah çıkarıp bana doğrulttu. Şaşkınlıktan donup kalmıştım.Hareket edemiyordum. Birden yere yattı ve bağırmaya başladı.Bir taraftan da silahını ateşleyip oraya buraya ateş ediyordu.Masanın altına attım kendimi.Bağırıp yardım isteyeceğime sadece zangır zangır titriyordum.Adam bir taraftan da Ahmet Selami yere yatın teröristler etrafımızı çevirdi..Pusu bu siper kazın diyordu.Bağırışlar devam ederken güvenlik kapıyı açmış ve ne yapacağını şaşırmış vaziyette olayı izlemeye başlamıştı.Masanın ucundan kafamı çıkarıp polisi çağırın diye bağırdım. O sırada adamın kurşunu bitmişti neyse ki. Yavaşça ayağa kalktığımda onun hem bir taraftan ağladığını hemde bir taraftan halı kaplı yeri elleriyle tırmaladığını gördüm.Öldüler diyordu.Bende ölmem lazım buraya gömülmem lazım.
O sırada polisler ve sağlık görevlileri odaya doluştu.Adamı ve karısını alıp gittiler. Sonradan öğrendik ki doğu da bir pusuya düşürülmüşlerdi ve tüm arkadaşları teröristler tarafından öldürülmüştü. Adam bir gaziydi meğer.
Müdür o gün beni erkenden eve gönderdi.Ve ertesi gün bu sefer yanıma da iki güvenlik görevlisi diktiler. Artık ikisi dışarıda ikisi yanımda dört güvenlik görevlisi beni beklemeye başladı. İyice zıvanadan çıkmış durumdaydım.
Bu arada gazinin eşinin karnesini de çekmeceye attım.Borç çıkarma konusunda Müdürle konuşmaya karar vermiştim.. Zavallının zaten üç kuruş maaşı vardı ki bunu sistemden zaten görebiliyordum.Vesselam borç çıkarmak istemiyordum.
Ama hala insanların neden haksız bir kullanıma gittiği konusunda net bir bilgim yoktu.Sorduğum da bazı ilaçların SSK ve Bağ-Kur tarafından ödenmediğini öğrenmiştim ki bana göre muadilleri vardı ve onu kullanmaları gerekiyordu.
Aradan olaysız diyebileceğim bir kaç gün daha geçti.
Derken kapı açıldı ve yaşına rağmen mihrap yerinde kalmış derler ya öyle bir kadın girdi içeriye. Elinde ki çantasının sapını çevirip duruyor heyecanlı gözleri nereye bakacağını şaşırıyordu. Çok hoş bir yüzü vardı.Hani yüzünde nur var derler ya bazı insanlar için.İşte öyle bir teyzeydi bu gelen..55 yaşında falandı sanırım.
-Müsaade var mı kızım dedi ve karşımda ki koltuğu gösterdi.
- Elbette efendim buyrun lütfen dedim.
- Beni çağırdığınıza dair bir yazı aldım evladım sorun nedir anlamadım dedi.
Kadının o nazik tavırları karşısında bende alttan alarak
-Teyzeciğim dedim. Sizin SSK dan ve aynı zamanda Bağ-Kurdan sağlık karneniz varmış. Bu yetmiyormuş gibi bir de Emekli sandığının karnesini haksız yere kullanıyorsunuz.. Maalesef bu karnemizi almak zorundayım.Ve siz zaten SSK dan emeklisiniz o yüzden Bağ-Kur karnesini de ait olduğu kuruma iade etseniz iyi olur.Yoksa ben ayrı onlar ayrı size geriye dönük borç çıkarırlar dedim.
Bir an da kadının gözleri doldu ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ve koltuğa yığıldı kaldı.Güvenlikteki arkadaşlara koşun bir kolonya getirin dedim. Bir taraftan da bileklerini ovup teyzeciğim kendinize gelin lütfen diyordum.Arkadaşlar kolonyayı getirince kadının burnuna tuttum ve bileklerine sürdüm..Neyse ki kendine geldi.
Yapmayın teyzecim ölüm yok ya ucunda..Zaten sizin başka sağlık karneniz var neden bu kadar büyütüyorsunuz ki dedim.
Kadın yaralı bir ceylan gibi yüzüme baktı..
Çantasından 3 karneyi de çıkardı..
- Buyur kızım ben SSK ve Bağ-Kur karnesine elimi bile sürmedim inanmazsan bak.Sadece Emekli Sandığı karnesini kullandım.
Karneleri elime aldım ve kontrol ettim..Gerçekten de bizim karnemiz hariç iki karneye bir kalem ilaç dahi yazılmamıştı.
-Ama dedim teyzeciğim siz gene de kendi karnenizi kullanmakla yükümlüsünüz..Diğeri hırsızlığa giriyor.Çünkü siz sağlık primlerinizi SSK ya yatırmışsınız.Yani bu şekilde başkasının sırtından geçiniyorsunuz dedim.
- Yavrum dedi sesi kısık bir şekilde. Ben böyle bir şey yapacak bir kadın değilim. Evet sizin karnenizi kulandım.Ama mecburdum.Ben kolon kanseriyim.SSK Üniversitede tedavi olmamıza izin vermiyor çünkü onlarla anlaşma yapmamış veya borcunu ödememiş. Ve SSK hastanelerinde kanser için tedavileri yok olsa da yeterli gelmiyor.Doktoruma göre 4 ay ömrüm kaldı kanserin son evresindeymişim.Siz eğer bu karneyi elimden alırsanız bir ay bile yaşamam mümkün değil..Ölmekten korkmuyorum yavrum ama üç ay sonra torunum dünyaya gelecek.Tek isteğim torunumu ölmeden bir kez kollarıma almak dedi ve tekrar ağlamaya başladı.Mukadderat dedi.
Elimde ki Emekli Sandığı karnesi sanki ateştenmiş gibi elimi yaktı masaya fırlattım.
-Nasıl olur dedim.. Hastalık borca harca bakar mı? Bu mümkün değil.
-Maalesef öyle kızım dedi. Gerçek bu. Ama sonuç da siz de görevinizi yapıyorsunuz.Allahım gül yüzünü soldurmasın..Al sen karnemi dedi ve ayağa kalktı.
Sesim çıkmıyordu artık.Boğazımdan aşağıya sanki bir şişe asit dökülmüştü.. Yavaşça titreyen bacaklarımla ayağa kalktım.
-Siz burda bekleyin biraz lütfen dedim ve hışımla odadan çıktım. Soluğu Müdürün kapısında almıştım. İnanamıyordum. Kimsenin bir başkasının hayatını çalmaya hakkı yoktu..Yerim böyle Kanunları dedim içimden.
Kapıyı çaldım ve gel sözünü beklemeden içeri daldım.Müdür masasında oturmuş bir dizi dosyanın arkasında çalışıyordu.Beni görünce hem şaşırdı hem de hafifçe dudağının kenarında bir gülümseme kıpraştı.
-Buyrun Hülya Hanım ben de ne zaman geleceksiniz diye merakla bekliyordum dedi.
Şaşırmıştım.
-Nasıl yani efendim dedim.
-Boş verin anlatın bakalım bu kadar sizi üzen ve apar topar bu odaya atan konu nedir.
-Efendim dedim ve kadının anlattıklarını olduğu gibi adama aktardım.Ve bu nasıl olur dedim. Bir insanın hayatıyla oynama hakkını kim kime verebilir?
Müdür ayağa kalkıp kollarını arkasında birleştirdi. Sanki konuya nasıl başlayacağını ölçüp biçer gibi kafasını yana yatırmıştı.
-Bakın Hülya Hanım dedi..Kanunları biz yapmıyoruz.Biz Devlet memuruyuz ve bizim görevimiz kanunları uygulamaktır sorgulamak değil.Sizin gibi bir sağlıkçının bize geldiğini duyunca sizi oraya vermeyi uygun buldum.Bunun iki sebebi vardı.Birincisi sizi tanımıyordum ve ne yapacağınızı merak ediyordum.İkincisi ise siz bir sağlıkçıydınız ve karneye baktığınız da hangi ilaçların kullanıldığını ve hastalık konusunda kişinin doğru veya yalan söylediğini bizden daha iyi anlardınız. Şimdi ne yapacağınız konusunda size akıl verecek değilim..Siz karneyi kontrol edin.Ve kişi doğru söylüyorsa insiyatif size aittir.. Siz böyle birinden bana hiç bahsetmediniz ve bende hiç duymadım dedi gülümseyerek.
Kulaklarıma inanamamıştım.Mutluluktan gözlerim parlıyordu.
-Teşekkür ederim efendim dedim.Güveninizi boşa çıkarmayacağım diyerek odadan çıktım.
Sanki sırtımda kanatlarım çıkmıştı.Uçarak odama döndüm.Kadıncağız başını eğmiş beni bekliyordu.
-Teyzeciğim dedim sesim mutluluktan titreyerek. Karnenizin bitmesine zaten iki sayfa kalmış Yanınızda bir resminiz var mı dedim.
Şaşırmıştı kadıncağız.Var evladım dedi ve sıkıntıdan elleriyle buruşturduğu çantasından bir fotoğrafını çıkarıp titreyen elleriyle bana uzattı. Çekmecemden en kalın boş bir sağlık karnesi çıkardım.Resmi itina ile kesip yapıştırdım ve hemen yanımda duran mührü basıp imzaladım.
-Buyur teyzeciğim bu karne size en az bir sene yeter. Allahım size acil şifalar versin.Torununuzu kucağınıza almanızı diliyorum dedim. Sizden tek ricam var.Bu yaptığım görevimi ihlaldir. Allah gecinden versin eğer ömrünüz son bulursa çocuklarınıza söyleyin karneyi yaksınlar.Kesinlikle bize yollamasınlar ki ne size borç çıksın ne de benim başım belaya girsin dedim.
Kadıncağız inanmaz gözlerle yüzüme bakıyordu. Göz pınarlarında ki bir kaç damla akıp akmama konusunda kararsız kalmış ama dayanamayıp yanağından aşağı yuvarlanmıştı.Ayağa kalktı yanıma geldi ve beni hızla kendine çekip önce yanaklarımdan öptü sonrada sıkıca sarıldı.
-Allah senden razı olsun.Allahım gül yüzünü soldurmasın.Tuttuğun altın olsun evladım.Ne diyeceğimi nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.Bana torunumu kucağıma alma şansı tanıdığın için çok teşekkür ederim dedi.
Masanın üstünde ki karneyi sanki ender bulunan bir mücevher gibi çantasına koydu ve usulca kapıdan süzülüp bilinmezliğin kollarına doğru akıp gitti.
Beş ay sonra bir mektup aldım.İsmini dahi duymadığım bir adamın adı yazıyordu gönderen kısmında..Merakla açtım. Mektupta şunlar yazıyordu.
Sayın Hülya Hanım
Bu mektubu annemizin ricası üzerine yazıyorum.Kendisini on gün önce maalesef kaybettik. Ölmeden evvel torununu kucağına almak nasip oldu. Size şunu söylememizi istedi..Torunun adını Hülya koydu. Sizin gibi altın kalpli olsun istemiş.
Saygılarımla efendim..
...............
Ayvazım DENİZ
YORUMLAR
Kızıyorum ben... Kızıyorum...
Belki küçük kalpler vardır okuyan, diye niye geçmez içimizden..
Konu kanun kurum olunca.. Kapatıyorum kulaklarımı.
O denilen cezaları yazıp çiziyoruz akşama kadar..
Gözlerimizi kapadıklarımız içinse kimse bizi affetmese de olur..
Hülya.. Ne güzel isimdir. En sevdiğim kadının ismi de Hülyâ idi..
Bu yazıya nasıl yorum yapılır, fikrim olsa idi keşke..
Bildiğim tek şey o aylar sayılırken duyulan acı..
Korku gitmek midir yalnız gitmek midir murâda ermemek midir..
henüz bilemesem de çalışmalarım devam ediyor anlamak adına..
Paylaşım çok güzeldi..
Teşekkürler..
Sevgimle...
-kâlben-.
Bürokratik uygulamaların gerçeğe aykırı düşen bu gibi istisnai durumlarında, tepki insanlığımızın ve merhametimizin hükmüne tabi kalıyor. Yani karar yüreğimize düşüyor. Siz de en iyisini yapmışsınız. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. İyi ki varsınız. Hürmet dolu selamlarımla.
Soluksuz okudum bitanem.Anlatımın, dilin, öykünün gerçekliği , çarpıcı ve duygu yüklüydü.
Az kullanmadık o sağlık karnelerini.Ben de itiraf edeyim Allah hayrını kaçırmasın bir kaç kez komşum için ilaç yazdırmıştım :) Sosyal güvencesi yoktu ...ne yapayım :)
Vicdan ...kanunlarda vicdan üzerine yapılmaz mı zaten .
Hayranlıkla okuduğum yazını bitanem.
Kutlarım yetkin kalemini ve yüreğini.
Selam ve sevgilerimle .