- 2338 Okunma
- 24 Yorum
- 1 Beğeni
LOZAN'DAN BU YANA İLK KEZ SAVAŞMADAN KAYBETTİĞİMİZ TOPRAK MESELESİ.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Lozan Antlaşması hükümlerine göre bir Türk toprağı olan Suriye’deki Caber Kalesini 22 Şubat 2015 de bizzat kendi ellerimizle yıktık, orada mefdun bulunan( Defnedilmiş olan ) atamız, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah’ın naaşını, o türbede bulunan bir takım kutsal emanetleri, türbenin bulunduğu alana diktiğimiz bayrağımızı ve türbeyi bekleyen askerlerimizi alıp Türkiye’ye getirerek Cumhuriyet tarihimizde ilk kez bir vatan toprağını terk ettik.
Öyle mi gerçekten de? Biz bir vatan toprağını mı kaybettik ? Üzerinde bir ot bile bitmeyen bir karış bataklık için koskoca Çin’le savaşan Oğuz Kağan’ın torunları böyle bir zillete mi boyun eğdiler?
Bu soruya cevap vermeden önce cevaplanması gereken sorular var aslında.
1-Caber kalesinde defnedilmiş olan şahıs kimdir?
E dedik ya…Süleyman Şah. Ertuğrul Gazi’nin babası, Osman Gazi’nin de dedesi…
İşin doğrusu bu kesin değildir. Bu konuda iki rivayet vardır 1- Moğol baskılarıyla batıya doğru göç eden Horasan erenleri bu göç esnasında Suriye topraklarına gelmişler, bunlardan bir bölümünün başında olan Süleyman Bey Caber Kalesinin olduğu yerde vefat etmiş ve oraya gömülmüş. 2- Anadolu Selçuklu Devletinin Kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah , Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş ve komutanı Artuk ile tam burada bir savaş yapmış ancak savaşta yenilmiş ve geri çekilirken atıyla birlikte girdiği Fırat nehrinde boğulmuş,( Bazı tarihçilere göre ise intihar etmiştir) daha sonra Tutuş bu kahraman düşmanının cesedini sudan çıkarmış, cenaze namazını kıldırmış ve oraya gömmüştür. ( Bu da sakat bir iddiadır çünkü Caber kalesi olarak bildiğimiz ve güya Süleyman Şah’ın gömülü olduğu bu toprak o yıllarda Suriye Selçuklu Devleti toprağı değildir. Aslında bu savaş orada da olmamıştır. Kendi topraklarından 110 Km uzakta bir yere üstelik de düşmanının cesedini niçin nakletsin ki emir Tutuş?)
Tarihçilerin üzerinde ittifak ettikleri konu 2. İddiadır genel olarak: Anadolu Selçuklu Devletinin kurucusu Süleyman Şah, Suriye Selçuklu Sultanı Tutuşla savaştı, ona yenildi, Fıratı geçerken boğuldu, Tutuş da onu Caber Kalesine gömdürdü iki diğer askeriyle birlikte…
Peki Kutalmışoğlu Süleyman Şah Ertuğrul Gazi’nin Babası mıdır?
Hayır elbette ki. Süleyman Şah’ın evlatları vardır ama içlerinde Ertuğrul diye bir evladı yoktur. Eğer olsaydı en azından Ertuğrul ile diğer oğlu Kılıçarslan arasında bir saltanat mücadelesi olurdu. Oysa Kılıçarslan babasının yerine Anadolu Selçuklu Devletinin başına geçmek için kardeşleriyle mücadele etmiştir ama bu kardeşler içinde Ertuğrul diye biri de yoktur. Ve işin ilginci Emir Çavlı ile yaptığı bir savaşta başlarda ona karşı üstün iken daha sonra üstünlüğünü kaybeden bu yüzden de geri çekilirken Habur Nehrine giren ancak üzerindeki ağır zırh nedeniyle boğulan I. Kılıçarslandır. Yani baba Süleyman Şah değil, oğlu I. Kılıçarslan… Fırat değil, Habur Nehrinde… ( İlginçtir ki II. Kılıçarslan ile savaşan ve ordusunun büyük bir kısmını kaybeden III. Haçlı seferinin Krallarından Alman Frederik Barbaros da Habur nehrinde boğulmuştur. )
Yani…Caber kalesinde mefdun olan zât Kutalmışoğlu Süleyman Şah bile olsa onun Osmanlı Devletinin atası olma imkan ve ihtimali yoktur. Yoktur Çünkü Süleyman Şah’ın Tutuş ve Artuk Beylerle yaptığı savaş 5 Haziran 1086 da olmuş, buna mukabil Ertuğrul Gazi 1280 yılında doksan yaşındayken vefat etmiştir. Yani Ertuğrul Gazi tahmini olarak 1190 doğumludur. 1086 yılında yapılan bir savaşta ölen insanın 1190 yılında bir evlat sahibi olabilmesi mümkün değildir.
Peki nereden çıkmış bu ‘’Osmanlı’nın Atası Süleyman Şah’’ hikayesi?
Bu iddiayı ortaya atanlar zannedildiği gibi yakın zamanlarda Osmanlıyı yüceltmeye çalışan tarihçiler değildir. Tam tersine Osmanlı devletinin ilk dönem tarihçileri olan Âşıkpaşazâde(1400-1484), Neşrî( Ölümü 1520) ve Oruç Bey gibi( 16. Yüzyılın yani 1500 lü yılların başlarında yaşamıştır) isimlerdir. Yani Yaklaşık olarak Yıldırım Bayezıd döneminden itibaren Caber kalesinde mefdun olan zât -hiç alakası olmadığı halde- Osmanlının atası olarak kabul edilmiştir.Fakat işin aslı bu zât Caber kalesine de defnedilmemiştir. Kalenin eteklerinde bir yere defnedilmiştir.
Orada yatan zâtın Ertuğrul Gazi’in babası ve Osmanlıların atası olmasının çok fazla bir önemi var mıdır peki? Yoktur ve olmamalıdır da Kutalmışoğlu Süleyman Şah da olsa o türbedeki bizim için önemlidir çünkü Osmanlı ne kadar atamız ise Selçuklu da o kadar atamızdır.
2- Süleyman Şahın bu günkü türbesi Lozan Antlaşmasıyla belirlenmiş olan Caber kalesinde miydi?
Kesinlikle hayır. Demin de belirttiğim gibi kalenin içinde değildi her şeyden önce.
Süleyman Şah’ın Türbesinin bulunduğu yer Suriye tarafından yapılacak bir baraj sebebiyle sular altında kalacak olduğundan Süleyman Şah’ın Türbesi oradan kaldırılarak baraj sularının etkilemeyeceği bir başka yere( Halep’in Karakozak Köyüne ) nakledildi 1973 senesinde.
Yani şimdiki türbe nakli o türbenin başına gelen ilk nakil olayı değildi. O zaman da ‘’ Burası bizim vatanımızın toprağıdır. Siz burada baraj maraj yapamazsınız’’ diyemedik Suriye hükümetine. Bir vatan toprağını terk etmek zorunda kaldık. Ama yine de sınırlarımızın dışında bayrağımız dalgalanıyordu. Caber Kalesi olmasa bile Caber kalesi olarak kabul ettiğimiz ve kutsal meftamızı defnedip başına askerimizi diktiğimiz bir vatan toprağımız vardı kendi sınırlarımız dışında…
Azerbaycan’daki Karabağ’a bir türlü dikemediğimiz Türk Bayrağını 8.797 metre karelik bir Suriye toprağında dalgalandırıyorduk ya ne mutluydu bize, Ne mutluydu Türk’üm diyene.
Türk topraklarının tam ortasında dalgalanan Ermeni bayrağının verdiği rahatsızlığı Arap topraklarının içinde dalgalanan Türk bayrağı ile teskin ediyorduk hiç olmazsa. Aslında bazı vatandaşlarımız için Karabağ’da Ermeni bayrağının dalgalanıyor olması hiç de sıkıntı vermiyordu. Malum onlar esen rüzgara göre bazen ‘’ Hepimiz Ermeniyiz’’ oluyorlar, bazen ‘’ Ne Mutlu Türk’üm ‘’ olabiliyorlardı.
3-Zurnanın zortladığı yere gelelim. [ O zurnanın çatır çatır çatladığı yere de geleceğiz az sonra ama şimdi öncelikle bir zortlatalım zurnayı] Bu olaydan kim rahatsız oldu ya da olmadı?
22 Şubat 2015 Tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hükümeti ve genel kurmayı - kendilerine göre çok başarılı, hatta kahramanlık olan bir operasyonla o türbedeki naaşları, orada bulunan kutsal emanetleri ( Artık her ne iseler ) oraya diktiğimiz bayrağı ve orada nöbet tutan askerimizi alarak ve de ileride bu türbenin yine Suriye sınırlarında bir başka yere nakledileceğini söyleyerek o türbeyi havaya uçurdu. Yani bayrağımızın dalgalandığı bir vatan toprağını terk ettik. Hem de bunu yaparken pkk terör örgütünün Suriye’deki kolu olan YPG, PYD ile işbirliği yaptık. Neden? İki rivayet var A) Türkiye’nin elinde bulunan İşid militanları serbest bırakılmazsa o türbenin uçurulacağı ve orada nöbet tutan askerlerin öldürüleceği tehdidinden korktuk.( Her ne kadar İşid’e hep destek veren(?) bir hükümetin elinde –esir- İşid militanı olmasının mantığını anlayamasak da… ) B) Hükümet PYD ile İşid arasındaki çatışmalarda sık sık havan roketlerinin, kurşunların hedefi olan bu mahaldeki askerlerden bir tekinin ölmesi halinde ‘’ Askerini koruyamayan hükümet’’ olarak damgalanacaktı, yaklaşan seçimler öncesinde böyle bir riski göze alamazdı. İki ucu moklu bir değneğin ‘’ Orayı terk et ‘’ucundan tuttu.
Peki bu durumdan kim rahatsız oldu?
İşin doğrusu olayı siyasi malzeme olarak kullanmayan olayı sadece bir vatan toprağının kaybedilmesi olarak gören bir avuç Ükücü dışında gerçek manada rahatsızlık duyan olmadı.
Burada bir avuç Ülkücü ifadesini kasten kullandım. Çünkü Ülkücü camia içinde de Osmanlı’nın atasıymış, atamızın aziz hatırasına bile sahip çıkamıyormuşuz gibi bir endişesi olmayan, bu durumu zerre kadar sallamayan bir sürü insanın var olduğunu çok iyi biliyorum.
Osmanlı Padişahlarının annelerinin milliyet listelerini çıkarıp ‘’ Osmanlı padişahları aslında Türk değildi’’ diyen bir Ülkücünün daha sonra ‘’Atamız Osmanlı’nın atası Süleyman Şahın türbesini nasıl havaya uçurursunuz ulan ‘’ diye uluması bana hiç bir zaman ciddi ve samimi gelmez. Osmanlı Padişahlarının annelerine fahişe de sonra da ‘’ Atamızın türbesine bile sahip çıkamadı bunlar ‘’ diye timsah gözyaşları dök…Bunu bizim gibi yaşlı kurtlar yemiyor ama maalesef yiyen o kadar çok ki.
Başka rahatsız olan var mı? Saydığım o bir avuç Ülkücü dışında yok. Hiç birisinin bu konuda kalem oynattığını görmüyoruz. Yok yok yanlış anlaşılmasın kalem oynatmasına oynatıyorlar ama bir vatan toprağının kaybedilmesinden duyulan üzüntü sebebiyle değil. Mevcut hükümete bir gol daha çakabilir miyim endişesiyle. Yoksa Kars Kalesine Moskof Bayrağı dikenlerin bizatihi kendileri ya da evlatları veya torunlarından böyle bir vatan duyarlılığı beklemek, bunu iddia etmek Hitler’in en büyük Yahudi dostu olduğunu iddia etmek kadar saçma olur ki zaten onların nazarında da Osmanlı Padişahlarının anaları fahişedir, kendileri de kanı bozuk orospu çocuğu…Dolayısıyla da türbesiymiş, nakliymiş hiç de umurlarında değildir.
Peki bayrağımız? Orada her şeye rağmen bayrağımız dalgalanıyordu. Onun için olamaz mı tepkileri? Bir kısmı için evet…Osmanlının atası meselesini sallamasalar da orada dalgalanan bir bayrak vardı, şimdi yok. O sebepledir tepkileri. Ama önemli bir bölümünün bayrak da umurlarında değildir.
Peki hükümet yanlılarına ne demeli: Bunca Osmanlıcılığa, Ak Sarayda ‘’Diriliş-Ertuğrul’’ Dizisinin müziğini çaldırmalarına rağmen daha sonra Osmanlı’nın atasına yapılan bu saygısızlığa hükümet yanlılarının tepkisi olmadı mı? Ya da olmayacak mı?
Kısaca onu da izah edeyim:
Dün bir video seyrettim. Videoda bir spiker elindeki mikrofonu ben yaşlarda sakallı birine uzatıyor ve aralarında şöyle bir muhabbet oluyor:
SPİKER-Amca hükümet bazı ilaçları SSK kapsamından çıkarmış. Bu konuda ne diyeceksiniz?
AMCA-Hayır hepsini de ödüyor.
SPİKER-Bundan sonra bazılarını ödemeyecekmiş
AMCA-Yalandır. Hükümetimiz çok güzel idare ediyor devleti
SPİKER-Amca resmi gazetede yayınlandı.
AMCA-Sen gazetelere inanma.
SPİKER- Ama amca resmi gazete devletin resmi yayın organıdır.
AMCA- Öyle de olsa sen yine de gazetelere inanma.
Evet...Hükümet yanlıları için Süleyman Şah Türbesinin yıkılması ve diğer hususlar hükümetin dediği gibidir:Yani hükümet oradaki Mehmetçiğin canını her şeyden daha kutsal saymıştır. Terör örgütüyle bir işbirliği yoktur. Süleyman Şah Türbesi daha sonra yine Suriye toprakları içinde bir yere nakledilecek ve o türbede yine Türk bayrağı dalgalanacaktır. Bu operasyon çok başarılıdır ve hatta kahramanlıktır. Bunun dışında her kim ne derse tamamen iftira ve yalandır. Allah devletimize, milletimize ve başımızdakilere zeval vermesindir. ( Yukarıdaki örneği de hesaba katarsak tam bir ‘’Güler misin, ağlar mısın durumu )
4- Zurnayı çatlatalım artık.
Bayrağımızın dalgalandığı topraklardan çekilmek her zaman bir şerefsizlik midir?
Bu sorunun cevabını bize doğrudan doğruya Mustafa Kemal Atatürk versin mi? Ne dersiniz?
Buyurun o zaman…
Ali Fuat Cebesoy’un ‘’Sınıf Arkadaşım Atatürk’’ başlıklı anı inceleme niteliğindeki eserinde konu şu cümlelerle yansıtılır:
‘’Mustafa Kemal Üçüncü Ordu karargâhında vazifeli idi, ben de hudutta Karaferye’de mıntıka kumandanı idim. Her hafta sonu Selanik’e gelirdim. O da zaman zaman bana gelirdi. Böyle bir akşamdı. Önceden hazırladığını dinlediğim haritayı beraberinde getirmişti: Bu, Hasta Adam Osmanlı’nın taksimini beklemeden, bizim, kan dökülmesine ve mukadder mağlubiyetleri beklemeden, şeklen sınırlarımız içinde olmasına rağmen asla ve hiçbir zaman bizim olmamış toprakları terk etmeden sonra temeli Türk olan bir devletin hudutlarını gösteriyordu. Yemen’i, Hicaz’ı, Filistin’i daha sonra 1911’de beraberce giderek müdafaa ettiğimiz Trablusgarp’ı asıl halkına bırakıyorduk. Bugünkü Suriye’de olan Halep, Irak’ta olan Musul bizimdi. Makedonya, On iki Ada, zaten o günlerde elimizde idi. Mısır gibi, hakimiyeti nazarileşmiş yerleri halkına bırakıyor, ama 1878’de İngilizlere emanet ettiğimiz Kıbrıs’ı alıyorduk.’’ ( Mutafa Kemal’in ideallerindeki Misak-ı Milli buydu.)
Görüldüğü gibi Mustafa Kemal bile ‘’Şeklen sınırlarımız içinde olmasına rağmen asla ve hiç bir zaman bizim olmamış toprakların’’ terk edilmesinden bahsederken; sınırlarımız içinde olmayan ve asla aslen bizim olmamış, sadece şeklen bize ait olan topraklarda ille de ‘’Türk bayrağı dalgalandıracağız, gerekirse o sekiz bin yedi yüz küsur metre kare toprak için kan dökeceğiz, can alıp can vereceğiz’’ demenin mantığını değerli okuyuculara bırakıyorum.( Musul, Makedonya, On iki ada, Halep ve Kıbrıs konularına hiç girmeden )
Şanlı bayrağımızın dalgalandığı ve asırlardır kendi vatanımız olarak bildiğimiz bir topraktan bu şekilde çekilmek elbette hüzün vericidir ama bana kalırsa vatan topraklarımız yani doğrudan doğruya aslen de şeklen de bize ait olan topraklarda bayrağımızın gönderden indirilmesi, bizim olan topraklarda bir terör örgütünün bayraklarının dalgalanması daha üzüntü vericidir. Odaklanılması gereken de bu olmalıdır benim kanaatime göre.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Resimler:
1- 1973 yılına kadarki Süleyman Şah Türbesi….Arkada Caber kalesi görünmektedir ve resimden de anlaşılacağı üzere Süleyman Şah Türbesi Caber Kalesinin içinde değil, eteklerindedir.
2- 1973 den sonraki Süleyman Şah Türbesi…Dikkat edilecek olursa Caber Kalesi diye bir şey yok görüntüde.
3- 1973 den sonraki Süleyman Şah Türbesinde nöbet tutan Mehmetçik.
4- 22 Ocak 2015 te Süleyman Şah Türbesindeki Türk Bayrağının gönderini söken Mehmetçik.
YORUMLAR
Öncelikle güne gelen yazınızı kutlarım Sami hocam.
Arada bir uluyan bir ülkücü olarak ben de bir kaç kelam etmek isterim:))
Hocam siz tarihçisiniz bu sebeple olayın tarihî yönünü size bırakıyorum, elbet siz daha iyi biliyorsunuz.
Ben biraz yakın tarihe dokunacağım.
Sami hocam bu iktidar değil mi şu an paralel diye işlediği ve yakalandığı tüm suçları üzerine yıkıp sıyrılıverdiği yapıyı ordunun yargının ve devletin önemli kademelerinin içine eliyle yerleştiren.
Yine bu iktidar değil mi millí güvenlik kurulu toplantısında "Suriyeye vurmak için gerekirse dört adam gönderir Süleyman şah türbesine iki roket attırır Suriye yaptı derim bi manga askerden ne olacak" diye planlar yapıp bu tapeler yayınlanmaya başlayınca twitter ve youtube u apar topar kapattıran.
Ve yine bu iktidar değil mi işıda 49 elçilik görevlimizi teslim edip sonra geri alıp seçim malzemesi yapmaya çalışan ama muhalif kalemlerin bunun bir seçim yatırımı olduğunu bangır bangır bağırınca mecburen böyle olmadığı izlenimi yaratmak için teslim alma işini seçim sonrasına bırakıp bunu da aylarca takip ettik süper bir operadyonla esirlerimizi kurtardık masalıyla seçmenlerini uyutan, hadi o insanî yardım tırlarına hiç girmeyeyim.
E şimdi de bir toprak terkediyorlar ama yandaş basın öyle bir lanse ediyor, iktidar mensupları ve yandaşları öyle bir anlatıyor ki sanki yüz kişiyle bin kişinin içine dalmış vuruşa vuruşa türbemizi alıp gelmişiz ve dünya karşımızda titremiş:))))
Yahu yapmayın arkadaşlar kimseye görünmeden türbemizi alıp kaçtık hiç çatışmadan bir de şehit verdik olay bu.
Selamlar saygılar Sami hocam.
cetiner07 tarafından 2/25/2015 11:24:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
cetiner07 tarafından 2/25/2015 11:32:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Konumuz bu operasyon mu yoksa topyekun iktidar eleştirisi mi?
İşte sık sık yaptığımız hatalardan biri bu. Ben sadece bu operasyon hakkındaki kanaatlerimi yazarken sen tapelerden girdin, bir zamanlar kol kola yürünen şimdi ise paralel dedikleri yapıdan çıktın.
Bu hükümetin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu mu söyledim ben yoksa bu yazımla? Hiç sanmıyorum.
Öte taraftan ben senin saydığın tüm bu hususları hem de daha fazlasıyla kaleme alıp '' Ne kadar da çok yanılıyorsunuz beyefendi'' başlıklı bir yazı yayınlamıştım.
www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=125951&syf=2
İsterseniz bir bakın....
Yani şunu diyorum: 1- Neyi tartışacaksak konumuz o olsun. 2- Ne olursa olsun haktan ayrılmayalım.
Selam ve sevgiler.
(Mustafa Çetiner)
Ona bakarsanız konumuz arada bir uluyan ülkücület de değildi:)))
Elçilik görevlilerinden bahsettim o da Suriyeyle alâkalıydı yani pek konu dışına çıktığİm söylenemez.
Velhasılı hepsi birbirine bağlı Suriye üzerine oynanan oyunlar.
Saygımla.
sami biberoğulları
Bazı özel nedenlerden geç kaldım cevap veremedim. Ama aslında cevabı vermişim. Bahsettiğim linkteki yazıyı zahmet eder okursan sonra bir kez daha tartışırız bu konuyu.
Selam ve sevgilerimle.
Edebiyata geldik, siyasete çattık. Siyasi, tarihsel vs. yazı yazılmasına sözüm yok. Seçki olması rahatsız ediyor. Çünkü kardeşim istediğimiz kadar uğraşalım, siyasi ve tarihsel olayların aslını sebep ve sonuç denklemlerini tam olarak an-la-ya-ma-yız, bilemeyiz.
sami biberoğulları
Öncelikle sayfama şeref verdiğiniz ve yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Yazımın günün seçkisi olması benim takdirim olan bir husus değildir. Sizi nasıl inandırırım bilmiyor ama tüm mukaddesatım üzerine yemin ederim ki seçki kurulunda kimler vardır bilmem. Dolayısıyla bu husus direkt benimle ilgili bir husus değildir.
Öte taraftan haklı olduğunuz bir konu daha var ki bir edebiyat sitesinde siyasi yazının ne işi var? Maalesef site yönetimi bu konuda defalarca uyarı yaptığı halde nazar-ı dikkate alan olmadı. Öyle olunca elbette bize de söz hakkı düştü ki özellkile bu yazı salt siyasi bir yazı da değildir.
Kısaca: Sorununu site yönetimine mesajla iletmeniz sanırım daha etkili olacaktır.
Selam ve sevgilerimle.
Yazınızı başından sonuna okudum. İstediğiniz konuda istediğiniz şekilde yazı yazabilirsiniz. Bir konu benim hoşuma gider, sizin hoşunuza gitmeyebilir; o konuyla ilgili ben başka yazarım, siz başka yazabilirsiniz, amenna. Ama bir camiayı rencide edecek şekilde yazı yazmanız doğru olmaz, tıpkı burada ülkücü camiayı üzecek şekilde olduğu gibi. Aynı sitemim burada bir camianın rencide edilmesine göz yumup bu yazıyı güne getiren seçki kuruluna da.
Siz bu yazıda kaç defa tekrarlamışsınız “Ülkücü Camia” diye hem de. Ulumak falan hiç olmadı hoca. Umarım ülkücü camia kısımlarını bu yazıdan çıkarırsınız. Bir kişiyle sürtüşmeniz varsa bunu bir camiaya maletmeyin lütfen.
Sizi bilmem ama bazılarının dediği eski ülkücü tabirine de hiç katılmıyorum. Ülkücü bir bez parçası değildir ki eskisi olsun. Duyarlı davranacağınızı ümit ediyorum.
TunçAY
sami biberoğulları
Bu köşe bir yorum ve eleştiri köşesedir, dolayısıyla da esas olarak tebrikler teşekkürler yerine eleştirilerin olması daha doğrudur. Siz de doğru olanı yapmışsınız ve eleştirmişsiniz.
Olumlu ya da da olumsuz tüm eleştiriler başım gözüm üstünedir ki esasen eleştiri denen şey, yani eski tabiriyle tenkidin olumlusu olmaz. Olumsuz görünen husus tenkid edilir.
Ülkücü camia ile ilgili olarak kullandığım bir takım ifadeler bu ifadelerden yola çıkarak ülkücü camiayı rencide ettiğimi iddia etmiş, sitem etmiş, hatta bu sitemlerinizi site seçki kuruluna da yapmışsınız.
Öncelikle şunu belirteyim. Ben içinde bulunduğum ve bulunmaktan gurur duyduğum bir camiayı rencide edecek söz söylemem. Ama bizim camia içinde birileri çıkıp da bir taraftan Osmanlı Türk değildi deyip öte taraftan ''Atamızın türbesine bile sahip çıkamadılar '' diye iki yüzlülük yaparsa onlara '' siz kurt filan değilsiniz'' anlamında uluyorlar derim. Bu doğru bir tavırdır ya da yanlış bir tavurdır ayrıca tartışılır ama aynı yazı içinde bahsettiğim türdeki insanlarla '' Vatan söz konusu ise gerisi teferruattır'' diyen ülkücüleri ayırmak için de '' Bir avuç Ülkücü'' ifadesini kullanmışımdır.
Benim tek bir kişiyle her hangi bir problemim yoktur. Benim problemim bu zihniyette olan insanlarladır. ''Ülkücü bilmem ne '' siteleri açıp bu sitelerde Hedefi Turan gösterdikleri halde rehberi Kur'an olmayan, Türk'ün gerçek dini şamanizmdir telkinleri yapanlarladır derdim.
İşte o yüzdendir eski Ülkücü tabirini kullanmam da.
Kullandığım ifadeler bazı ülkücü kardeşlerimi üzmüş olabilir ama tüm bu gerçekleri bilen ve farkında olanların üzüntüsü Ülkücü Camiaya laf atıldığı ve rencide edildiği için değil, maalesef yazdıklarım doğru olduğundandır.
İşte tüm bu açıkladığım sebeplerden dolayı üzülerek söyleyeyim bahsettiğiniz kısmı yazımdan çıkarmam mümkün değildir.
Selam ve sevgiler.
Hocam sizden önce bu yazıyı güne getirenleri kutluyorum. Yerine gerçekten yakışmış.
Ben basit bir şey soracağım. Aynı güzel yazıyı hükümet Suriye’ye savaş için heveslendiğinde yazdınız mı
?
Suriye’ye karşı açılacak muhtemel bir savaştan söz edilmiyor. Mavi Marmara Gemisi İsrail’in gelirseniz vururuz tehdidine rağmen göz göre göre gönderilirken önemsiz olan insan hayatı bu arkaya bakmadan kaçışta neden bu kadar önem kazandı. Kaldı ki söz konusu bir vatan toprağı. Ayrıca diyelim ki siz haklısınız. Muhtemel bir çatışma muhtemel ölümleri de beraberinde getirecekti. Buraya kadar tamam. Peki bu bir başarı mıdır ? Zafer kazanılmış gibi bayrak dikilirken çekilen resimler. Savaş kazanmış komutan edaları sizce doğru mu ?
sami biberoğulları
Sanırım bir hayli gençsin o bakımdan da Rahmetli Turgut Özal'ın Ermeni sorunu ile ilgili olarak söylediği şu sözleri hatırlamazsın '' Ne yani alt tarafı sınırımızda bir askeri tatbikat yaparız, iki tane F-16 yanlışlıkla iki tane bomba bırakır Ermenistan üzerine, bu mesele de böylece hallolur'' Peki o iki bomba bırakıldı mı? Hayır.
Apo Suriyeye sığındığı zaman da ordumuz sınıra dolduruldu ve Suriye'ye göz dağı verildi. Peki Suriye'ye girdik mi hayır?
Muhtemel bir savaştan bahsetmek ayrı bir olaydır bir savaşı başlatmak ayrı... Düşmanı tehdit etmek ise apayrı bir olaydır ki buna siyası manevra da diyebilirsiniz, psikolojik harp de.
Yani söylem olarak savaşı dile getirmek ile eylem olarak savaşmak ayrı hususlardır.
Mavi Marmara olayından sonraki savaş istekleri ve bu yolda beyanlar üzerine de aynı şeyleri düşündüğüm için '' Kasabın çengelindeki ete yahni diye ekmek doğranmaz'' diyerek her hangi bir yazı yazmadım.
Peki şimdi de durum aynı değil midir. Olası bir tehdit karşısında çekilmedik mi?
Olası bir tehdit yoktu orada. Resmen iki kuvvet ( İşid ve YPG ) savaşıyordu ve bu fillerin tepişmesinden zarar görecek olan maalesef çimenlerdi.
Umarım meramımı izah edebilmişimdir.
Sevgili hocam size ne söyleyebilirim bilmiyorum helal olsun ellerinizden öpüyorum :*
sami biberoğulları
Sen benim öğrencimsin. Saygıda kusur etmemek için düşüncelerime katılmasan da itiraz etmezsin bana. Ama kendi fikirlerini dinlemeyi her zaman çok sevdiğimi ve bunlara değer verdiğimi de bilirsin. O bakımdan senin görüşlerini öğrenmek isterim.
Selam ve sevgilerimle.
Eğer o Türbe ve tarihi emanetler Suriye'den tamamen çekilip ve oradaki tüm haklardan vazgeçilip Türkiye'de kalıcı olarak bir yere nakledilseydi bazı eleştirilere katılabilirdik. Yeni türbe inşaatı yine Suriye topraklarında yapılıyor, hem şimdiki yeriyle beraber önceki yerindeki haklarımızdan da vazgeçmiş değiliz.
Şimdi, gerekli olan ve başarılı bir şekilde tamamlanan bir operasyonun ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin vatan anlayışını yerin dibine sokmak “milli stratejik varlığa” saldırı anlamına gelir.
Böyle bir hadise dünyanın başka bir ülkesinde yaşanmış olsaydı, o ülkenin tüm vatandaşları konuya akl-ı selimle sahip çıkar, milli menfaaleri istikametinde tavır alırdı. Ama bizde operasyonla ilgili CIA, MOSSAD, Esed vs yerlere istihbarat ulaştıranlar mı dersiniz, Türkiye'yi şikayet edenler mi dersiniz, Beşşar'ın ağzıyla demeç verenler mi dersiniz....
İnsanda biraz milli hassasiyet biraz irfan ve izan olur.
sami biberoğulları
Bu konuda bir yazı daha yazdım ve bu ordunun itibarsızlaşması konusuna orada değindim.
Allah nasip ederse bu gece asacağım yazımı...Yarın sabah da olabilir. Şu andaki yazımın ana sayfadan düşmesini beklememe gerekiyor zira.
Bu yazıda atladığım bir takım hususlar olmuş...Onlarla birlikte bu konuyu bir kez daha ele alacağım inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Aslen mi, şeklen mi toprağımızdı bilemem. Kayıp mı ettik , yeni toprak mı kazandık onu da bilemem. Bildiğim tek şey bu konuya ne ideolojik ne de hissi bakmamak gerek . Ya nasıl bakmalı?
İnsanca, bir baba, bir anne gibi bakmalı
oradaki askerlerin her birinin anne-babası , eşi-çocukları vardı ve burunları kanamadan getirildiler ya, bu yeterli.
saygılar üstadım...
TEBRİK EDİYORUM.
sami biberoğulları
En doğru karar sizin söylediğinizdir böyle durumlarda.
Sağ olun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
"LOZAN’DAN BU YANA İLK KEZ SAVAŞMADAN KAYBETTİĞİMİZ TOPRAK MESELESİ." Başlıklı yazımı günün yazısı olarak seçen sitemizin seçki kuruluna, değerli yorumlarıyla yoluma ışık olan değerli dostlara ve yorum yazmasa da okuyan tüm sitemiz sakini arkadaşlarıma çok çok teşekkür ediyorum.
"Tarih kitaplarımız, haçlıların en büyük zaferidir." Cemil Meriç
Haçlılar cephede kılıçla yapamadıklarını, sonraki yıllarda sinsice yaptılar, tahrif edilmiş hakikatleri, gerçekmiş gibi kitaplara yerleştirdiler ve neticede bu günkü tarihsizlik ve talihsizlik çıktı ortaya.
"Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor." 2. Abdülhamid
Musul Konsolosluk personeli hadisesinde bazılarının takındığı tavırla, aynı adamların ŞahFırat operasyonundaki tavırları dikkatle takip edilmeli. Kimin değirmenine su taşıdıklarını herkes anlamalı.
Türkiye şu anda kriz yönetimi değil risk yönetimi uyguluyor ve şer güçlerin elinde koz olarak bize karşı kullanabilecekleri muhtemel malzemeler yok edildi. Süleyman Şah Türbesi de tarihi emanetleriyle beraber emin ellerde, yeni türbe inşaaatı başladı ve bayrağımız gönderde.
Netice: Üzerinde operasyonlar yapılan ve oyunlar oynanan ülke gitti, dışarıda operasyon yapan ve oyunları bozan ülke geldi. ŞAHFIRAT'ın anlamı budur.
Ülkemiz özellikle son 100 senedir küresel bir savaşın içerisindedir. Birileri ülkemizde iç savaş çıkarmaya çalışıyorlar. Bizler metanetli olmalı ve süreci iyi okumalıyız.
Hürmetlerimle Muhterem Sami Hocam.
Ömrünüze bereket.
HüseyinGazi tarafından 2/25/2015 10:49:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Emekli ve üstelik Gazi bir yarbay'ın kaleminden okuduğum bu yorum ile yazım daha bir değer kazanmış oldu. Bizler ne yazarsak, ne konuşursak konuşalım hariçten gazel atmaktan öte çok da anlam ifade etmiyor. Ama hayatını askerlik mesleğine adamış bir gazi bize bazı şeyleri açıklıyorsa o zaman o açıklanan şey daha bir anlam kazanıyor.
Selam ve sevgilerimle.
HüseyinGazi
Estağfirullah Üstadım, sizin bin bir emek ve araştırma neticesinde yazdığınız makaleden ziyadesiyle istifade ettik. Kaleminiz var olsun. Acizane bir kaç satır ile günün yazısını tebrik etmek istedim.
Konu hakkında herkes bir şeyler söylüyor ama sağlam bilgi zemini ve tarihi seyri iyi okumak ve anlamak yerine kolay olan partizanca ve ideolojik ön yargılarla yazılıyor, konuşuluyor. 4.000.000 km2 toprakla girdiğimiz 1. Büyük Savaş sonucu imzalanan Lozan'dan 780.000 km2 ile çıktık ama zafer nidalarından geçemiyoruz.
Misak-ı Milli sınırları bu günkü topraklarımızın 2 katıydı. Biz neye yemin ettik, Son Meclis-i Mebusan'da Misak-ı Millinin kabulü için neden bastırdık? Sonra 12 Ada, Batı Trakya, Musul Kerkük, Hatay, Batum...vs ne oldu da savaşmadan teslim edildi.? Milli Yemin nereye gitti, diye soru soran kaç kişi var bu memelekette?
"İlk hedef Akdenizdir, ileri!" Tamam da ilk varsa bir şeyde düz mantıkla ikinci de olmalı değil mi? Yalın halde "tek hedef Akdeniz" derseniz anlarım da ilk hedef derseniz bunun ikincisinin de olması ve onun da Rumeli Türkiyesi olması gerekirdi.
Tarihin hakikat yüzü gün ışığına çıkartılmalı.
Hürmetlerimi arz ediyorum Efendim.
sami biberoğulları
Bu yazıda eksik bıraktığım hususlar olduğunu gördüm bazı arkadaşların yorumlarından anladığım kadarıyla.
Yeni bir yazı yazarak inşallah onu da tamamlayacağım.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Ben şiir dalında hiç bir zaman iddialı değilim. Edebi yazı dalında da iddialı değilim. Ama insanların anlayabileceği ve onlara bir şeyler veren yazı dalında iddialıyım ve bu konuda hiç de mütevazi değilim. Sağ olsun seçki kurulu da bu konudaki emeklerimi taltif ediyor.
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam : Yine çok etkili bir Tarih dersini, zamanlaması harika olduğu şekilde, çok güzel vermişsin. Hak ettiği şekilde de değerlendirilmiş.
Son paragrafa dikkat ettim de ; buradan, hiç bir zaman bizim olmayan Güneydoğu'yu da Kürtlere teslim edebiliriz gibi bir anlam çıkıyor galiba. Acı ama gerçek !
sami biberoğulları
Öncelikle yazıma gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim.
Yazımın son paragrafından öyle bir anlam çıkmıyor. Eğer öyle bir anlam çıksaydı hemen bir üstünüzde yorum yazan Gazi Yarbay Hüseyin Bey'in yazdıkları çok daha farklı olurdu.
Selam ve sevgilerimle.
Fikret TEZEL
"Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, ilk önce biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti; hissi, fikri, ve fiili olarak bütün davranış ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. Milli mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir; milletin evlatlarıdır. Milli mücadelede şahsi hırs değil, milli izzeti nefs, gerçek saik olmuştur."
Yüce Atamızın bir sözüyle bu güzel ve anlamlı yazıya yorum yapmak istedim.
İstenildiği an, saatler geri alınabilir, aylar geriye, yıllar geriye, asırlar bile geriye alınabilir ...derim...
Mevlam neylerse güzel eyler...
Kutlarım değerli yazınızı saygıdeğer hocam.
Teşekkürler paylaşım için.Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Değerli arkadaşım.
Bu olayda konu o türbenin yerinin değiştirilmesi konusuysa hemen belirteyim ki bu yer değiştirme işlemi aslında üçüncü kez yaşadığı bir yer değiştirme işlemidir.
Bayrağın alınıp o toprağın terk edilmesi meselesiyse: Bayrak şu anda yine Suriye topraklarında ve Suriye Eşmesi denilen yerde dalgalanıyor. Yeni türbenin yapımı da devam ediyor.
Selam ve sevgilerimle.
bilgilendirici ve düşündürücü çalışmanızı kutlarım .
bizlere emanet edilen devlet , iflas eşiğinde ticarethane olunca ,
devlet adamı olarak kendimize tüccar reva gördüysek de ceremesini çekmeliyiz demek kalıyor geriye.
saygı,selamlarımla....
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hocam her ne olursa olsun üzüntü verici bu gün göklere çıkarılan hükümetin başarısızlıklarını olağanüstü başarılıkmış gibi gösterilmesi dahada gülünç bir durum zalım esed şöyle eset böyle diktatör eset diye diye hemen yanı başımızda iki ayarı gurup oluşturduk biri ışid oldu öbürü pyd kobani düştü düşecek dedi tam tersi oldu bundan birkaç ay önce türbeye bir saldırı olursa işte bilmem ne kadar zamanda orayı şöyle şöyle savunacağızın planları yapılmıştı yani kısacası her yerde ne söylemişlerse tam tersi olmuş durum ortada bundan böyle onların ALLAH bir dediğine inanırım ancak saygılarımla
sami biberoğulları
Sanırım bu konuda bir yazı daha yazmam gerekiyor. Çünkü eksik bıraktığım yerler olduğunu gördüm.
Selam ve sevgilerimle.
Uygun düşer mi, düşmez mi, bilmiyorum, ama hocam, durumun nasıl tevil edileceğini düşünürken bunu hatırladım.
"Bak oğul,
Deh deyince gidiyorsa at,
Bir bardak su veriyorsa avrat,
Bir de hayırlı çıkmışsa evlat,
Düğüne gitmeye ne gerek var,
Düğün senin evinde,
Gir oyna, çık oyna…
Ancak!...
Deh deyince gitmiyorsa at,
Bir bardak su vermiyorsa avrat,
Bir de hayırsız çıkmışsa evlat,
Cenazeye gitmeye ne gerek var,
Cenaze senin evinde,
Gir ağla, çık ağlaa…
Hz. MEVLANA"
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Türbe daha korunaklı bir yere taşınabilir mi? Bence taşınabilir. Buna diyecek bir şey yok. Lakin, sanki bir savaştan galip çıkmışcasına meselenin bir kahramanlık destanı gibi sunulması saçma ki ne saçma. Meseleyi dış işleri bakanının kamuoyuna mütevazi bir şekilde anlatması gerekirken büyütüldü de büyütüldü. Yahu birilerinin elinden ne esir kurtarıyoruz ne de savaştığımız bir cepheden çekiliyoruz.
Eleştirenlere gelince, Sami Hocam çok yerinde cevaplar vermişsiniz, tabi ki anlayana. Siyaset öyle kirli, öyle berbat ki, iki ucu değil külliyen pisli değnek olmuş. Pisli olmayanlar zaten tez zamanda toprak altında buluyor kendini.
Değerli paylaşımınızı ilgi ile okudum. Teşekkürler Hocam.
Selam ve dua ile...
sami biberoğulları
Türbe zaten daha korunaklı bir yere taşınmak üzere oradan kaldırılmış.
Yeni türbenin yapılacağı yer Suriye Eşmesi denilen bir yer ve Kobani'ye bir hayli yakın. Yani yine sınırlarımız dışında bayrağımız dalgalanıyor ve orası Türk askerinin kontrolünde. Hatta şimdiki yer daha geniş bir kara parçası. Daha önceki yer 8.700 metre kare iken şimdiki yer 10.000 merte kare. Yani toprak kaybetmemiş, tam tersine toprak kazanmışız 1300 metre kare daha ( Biraz komik geldi bana ama mesele topraksa al sana toprak )
Türbe inşaatı da hızla devam ediyor.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Yine de bu yazıda bazı eksikliklerimin olduğunu gördüm. Konuyla ilgili bir yazı daha yazarak o eksiklikleri de tamamlamaya gayret edeceğim.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Bilgilendirici ve bir o kadarda düşündürücü hayli ilginç bir yazı. Yazınızın içinde geçen ‘’ülkücülere’’ dönük kısmını naçizane bir iki cümleyle yorumlayacağım ama yazının bütünüyle ilgili yorum konusunda ‘’bir tutam hayat’’ Gökhan hocamın yorumunun çok dikkatle ve sindirilerek okunması gerektiğini de vurgulamak isterim.
Son yıllarda sosyal çevremdeki ülkücülerden öyle şeyler duyuyorum ve öyle faaliyetlerine tanık oluyorum ki acaba ülkücülüğün felsefesi ve öğretileri, değişti de bizlerin mi haberi yok diye düşünmeden edemiyorum.
Değişimin ve gelişimin gereği aklın emrettiği (orta yolu bulmak )bağlamında ülkücü düşüncedeki olumlu gelişmelerden bahsetmiyorum yada mevcut hükumette demokratik hakları geriği muhalif olmalarını da kast etmiyorum.
Bahsetmeye çalıştığım şey, yani asıl sorun bazı yeni yetme ülkücülerin resmen siyonist faaliyetlerin çizgisinde yer alan söylem ve eylemleri .Hani neredeyse söylemlerini, İslam ve Türklük karşıtlığına kadar dayandırdılar.
Saygı sevgilerimle.
sami biberoğulları
O bahsettiğin konuya girmeyeceğim çünkü oldukça farklı bir tartışmanın konusu.
Bu yazıda eksik kalan hususlar olmuş, onu da tamamlayacağım.
Selam ve sevgilerimle.
evet askerleri çekmesi kolaydı pat pat pat pat
helikopterle git al gel eeeeeee ondan sonra kaçtık olmazmıydı evet
mevzuu bahis ben burdayım demek değil mi evet
sapına kadar dedik mi demedik mi
valla dedik paralel seçimden önce askerleri katlettirecekti sonra türküye kaosa girecekti
kısacası ALLAH bizimle beraber vesselam
hoşcakal değerli üstadım çok muteşemdi...
Erkan Açıkgöz
yok,sul
yanii fikirlerim böyle de söyleviniz muhalefet gibi de varsın olsun
tarih affetmez bilirsiniz
sağlıcakla
Güzel yazı.
Eminim,
bu sayfanın müdavimleri,
yazıya gösterdikleri ilgiyi, yorumculara da gösterecek,
onların cümlelerini de ilgi ile okuyacaklardır.
Ben,
bu toprak kaybetme meselesine değineceğim az buçuk.
(Sondan ikinci paragrafınızın finalindeki parantez içindeki cümleye...)
Trabzon şehrini ziyaret etme imkanı bulanlar bilirler.
Şehir, yüksek bir dağın, sarp yamaçları eteği ile, asabi denizin serseri dalgaları arasına kurulmuştur.
İşte o dağa, ''Boztepe'' adı verilmiştir.
(Ordu şehrinde de böyle bir durum mevcuttur.)
Güzel bir mesire yeridir Boztepe.
Şehre yakın olması, ulaşım kolaylığı, temiz havası ve bakışlara sunduğu enfes manzara nedeni ile,
yerli yabancı herkesin ilgi odağı olmuştur her zaman.
Eskilerde bu tepede, Amerikalıların radar üssü vardı, o nedenle kısmi olarak halka hizmet verirdi.
Sol kaşımda bir yara izi var. Çocuk günlerimde, Boztepe'den aldığım bir hatıradır o.
Sözü uzatmayalım,
o güzel mesire yerinin tam ortasında, şehri, Karadeniz'i ve Kuzey Doğu yönünü seyreden, yalnız bir mezar vardır. 1923 senesinden beridir, Yoroz ufuklarından kaybolup giden gün batımına, öfkeli karayelin haşin esintilerine, yaz sonları güneye göç eden yorgun bıldırcınlara yarenlik eden bir sessiz mezar.
Bir çok Trabzonlunun dahi kim olduğunu bilmediği o mezar, TBMM ilk mebuslarından Ali Şükrü Bey'in mezarıdır.
Misak-ı Milli sınırlarımız içerisinde yer alan ancak, maalesef Lozan'da terk edilen vatan toprağının baş savunucusu.
Ki o,
o vatan toprağı nedeni ile canından olmuştur.
Kim öldürmüştür?
Hemşerisi Giresunlu Topal Osman Ağa diye yazdı tarihimiz.
Bir başka İstiklal kahramanı yani.
Gerçi,
çok kısa bir süre sonra o da ortadan kaldırıldı ya...
Sonuç;
bu karmaşık ve gizemli olayın,(Ya da öyle sunulan.)
kimler tarafından ve neden yapıldığı,
tarih seven ve okuyan herkes tarafından,
su götürmez bir realite ile tespit edilebilir.
Bunları neden yazdım?
Vatan toprağı nasıl terk edilir konusunda, insanlarımıza gerçek bir örnek sunabilmek için.
Lozan'da, Ali Şükrü Bey gibi, İngiltere'de tahsil görmüş ve ana dili gibi İngilizce bilen, çeşitli İngiliz gazetelerinde makale yayınlayacak kadar edebi bilgiye, geniş dünya görüşüne sahip,
Musul konusunda, TBMM'sindeki muhalefetinden anlayacağı gibi çok iyi bir hatip ve tartışmacı insanlar olsa idi,
değil Musul,
belki de şu an boşaltılmasını tartıştığımız Süleyman Şah türbesi, on iki adlar ve belki de Batum sınırlarımız içinde olacaktı.
Peki sonuç ne oldu?
Lozan'da kazandığımız ama, inanılmaz bir lakayıtlıkla listeye yazmayı unuttuğumuz koskoca Limni adasını da kaybettik.
Hükümeti desteklemek için yazmıyorum ama,
ben operasyonun doğru yapıldığını düşünüyorum.
Orada,
tek bir askerimizin burnu kanasaydı, canından olsaydı daha mı güzel olurdu?
Bence, beklenen ve umulan buydu.
Seçim öncesinde iktidara indirilecek müthiş bir yumruğun hesapları yapılmakta idi.
Tüm yaygara,
bu kozun elden gitmesi olayının yansımalarıdır.
Erkan Açıkgöz
Bu korkak ve basiretsizce bir kaçıştır.bugun sınırların dışındaki toprak yarın guneydoğu ve doğu anadolu.bu algının sonucunu hep birlikte goreceğiz .simdi eminim askerimize bir sey olsaydi filan diyeceksiniz. 2 bomba sallariz diyen hakan fidanlarimiz var. Yani askeri düşünen yok saygılarımla
Bir tutam hayat
bu hengamede,
fırsat mı fırsat diyelim,
Süleyman Şah'ı orijinal yerine,
Caber Kalesi'ne götürelim.
Ne olacak yani?
Sonuçta,
bir zamanlar korkak ve basiretsiz bir şekilde oradan da kaçmadık mı?
Alışmışız kaçmaya yani.
Hatta ve hatta,
Musul'dan, Batum'dan, on iki adlardan, Suriye'nin yarısından da kaçmıştı basiretsiz atalarımız.
Değil mi efendim?
sami biberoğulları
Esas olarak iki kişi konuşurken üçüncüye.... öz deyişimiz gereğince ben bu muhabbete müdahil olmamalıyım. Ama öte taraftan muhabbet benim sayfamda olunca müdahil olmak zarureti hasıl oldu.
Mesele Bayrak meselesi midir? Bayrak yine Suriye sınırları içinde Eşme denilen bir yerde dalgalanıyor.
Mesele Türbe meselesi midir? Türbe inşaatı harıl harıl sürüyor
Mesele toprak meselesi midir? 8700 Metre kare toprak terk edilmiş ama aynı ülke içinde 10.000 metre karelik yeni bir toprak parçası ele geçirilmiştir.
Bu durumda mesele nedir?
Neyse...Anlaşılan o ki bu yazıda bazı hususları eksik bırakmışım. Bir başka yazı daha yazıp o eksiklikleri de tamamlayacağım inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
sanki lozanda savaştık :)
millet yemiyor bu palavraları...
sağır ismet diyor ki; " paşam," ben bot bağlamaktan başka bir şey bilmem!.."
kamal ise, " olsun, ben senin bir şey bilmediğini biliyorum. Önemli olan husus senin bana karşı bağlı olman...
işte hepsi bu...
böyle başladı savaş ...
sami biberoğulları
Bildiğin bir şey varsa belgeleriyle, bilgileriyle paylaş bizimle. Tariha mal olmuş kişilere hakaret ederek hiç bir sonuca varmak mümkün değildir.
İsmet ve Kemal diye bahsettiğin insanlar öyle sıradan insanlar değillerdir. Saygı lütfen....
Yusuf-i Hazan
Buraya belge koysak da değişen bir şey olmaz...
Çünki bazılarının tarihi 1923'ten geriye gitmiyor,yaşanmıyor anlatılmıyor...
Uzun mes'ele...
Ben sevdiğim insanlara saygı duyar saygı beşlerim.
Saygı olması için sevgi olması gerekir, ki sevgi yoksa nefret vardır.
Bilahare saygılarımla ...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.