Hatalarımı düzelten kimse uşağım bile olsa efendim olur. -- goethe
ün
ünver pazarlı
@unverpazarli

SAYGI

23 Şubat 2015 Pazartesi
Yorum

SAYGI

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

662

Okunma

SAYGI

SAYGI

Biraz koyun sesi, biraz çürük bir göl kokusu. Telaşlı bir akşam…Oynuyorlar mı, büyüklerine yardım mı ediyorlar, hiç belli olmayan çocukların koşuşturmaları… Bütün canlılarda huzursuzluk. Deli yel çıldırmışçasına esmekte, uğultudan beş adım önünüzdeki bir arkadaşınızın sesini duyamazsınız. Göl ile dağın arasına sıkışmış bu köyde, güzden yaza kadar rüzgarın, önünde baş eğdirmediği ne bir ağaç, ne bir eşya vardır. Sadece köyün zirvesindeki Sivri Dağı hariçtir. Bu görkemli dağ, üç ayrı vilayetin dağlarına, ovalarına ve göllerine tepeden heybetli heybetli bakmaktadır. Sivrinin kuzey doğu ucuna gelen tarafın dağ eteklerinin bittiği yerde Sarıkaya da böyle havalarda gökyüzüne yükselmiş bir kartal gibi bulutlarla didişiyor gibi görünür. Köy, gölün kıyısı boyunca yaklaşık beş kilometre uzanlukta ve bir yılan gibi kıvrım kıvrım uzanmaktadır…

Gökten hafif hafif yağmur düşmeye başlamıştı ki, köydeki mütevazi evimin bahçesinde iki insan gölgesi belirdi. Birisi komşum Selahattin Dayı idi, onu tanımıştım. Diğeri ise hiç görmediğim birisiydi. Çünkü buraya tayin olalığım üç hafta ancak olmuştu. Selamlaşma faslından sonra onları içeriye buyur ettim, fakat onların hiç niyetleri yoktu. Evin hayatında durdular.
-Konuşup gidelim Hocam, dedi Selahattin Dayı. Siz ne istediğinizi söyleyin; ne yapılacak, ne edilecekse bu Cevdet Dayı’n yapacak. İşi kaça yapacağını söylesin, dedi.
-Malum ya, dedim, köyünüze geleliği yeni oldu. Eşimiz dostumuz, öğrenci velilerimiz geliyor. Şu bahçeyi bir düzene koyalım, sonra şu ahırın yanına doğru düzgün bir tuvalet yapalım, diye devam ettim. Eğer makul bir fiyata yapacaksa anlaşırız, diyerek şöyle bir niyetini yokladım. Yaşlı Cevdet Dayı, pörsümüş yanaklarının altında sıkışıp kalmış gibi duran dudaklarını güçlükle oynatarak:
-Bir atla deve değil ya dayım; ben her işi elden ucuza yaparım, başını da ağrıtmam, dedi başını eğerek. Konuşurken yüzünün her bir yeri, sanki kızılcık hastası çocuklar gibi nokta nokta kıpkızıl olmuş, dişlerinin sağlam kalanları ise birer kahve telvesini andıran bir renk almıştı. Ayağındaki lastik pabuç, üstündeki eski İngiliz kilotu pantolonlarda kullanılan kalın yünlü kumaş pantolon, birer emanet gibi duruyordu. Bakışlarına dünyanın bütün dertlerini sırtlamış bir pehlivan edası sinmişti.Görünen haliyle ayakta zar zor durmaktaydı. “ Bunca işleri nasıl yapacak acaba?” diye kendime sormaktan alamamıştım. Fakat bu zavallı adamın paraya çok ihtiyacı olduğu her halinden belliydi.”Gerekirse ben yardım ederim” diye düşündüm. Ayrıca, kendisi bu haldeki bir adamın karısı ve çocukları kim bilir ne kadar perişandı?
-Tamam dayı, dedim. Gel yarın işe başla. Yalnız geç kalmasın, malum tuvalet bu, diye tembih ettim. Yaşlı adamın yüzünde güller açmıştı.
-Oldu o zaman. Yarın çukur kazmaktan işe başlarım, şu ara işim de yok diyerek sevincini belli etti.
Akşam yağmura rağmen, yalnız olduğumdan kahvehaneye çıktım. Buradakilere kahvehane demeğe bin şahit isterdi. Duvarları çamurdan, tabanı da topraktı. Zaten yere beton dökseler, topraktaki tuz onu birkaç yılda paramparça ediyordu. Yerin altındaki tuzla baş etmenin tek yolu taş döşemekti. Yerin altındaki tuz sanki insanların hayatının bir parçasıydı.Halk da bundan şikayetçi değildi. Çünkü o tuzu yazın gölden toplayıp şirkete satıyorlardı.Ellerine çok para geçse de hayatı basit ve sade yaşamayı seviyorlardı. Evlerinin üstünün çamurdan olması, yağmur yağdığında evlerinin üstünü merdaneyle “ yurgu”lamaları hiç ağırlarına gitmezdi. Kasaba gerek yoktu, et gerekse dört beş kişi bir araya geliyor, bir koyun veya keçi kesip paylaşıveriyorlardı. Yiyeceklerini iyi kötü kendileri yetiştiriyor veya birbirleriyle takas ediyorlardı. Aralarına karışıp onlarla sohbet etmek çok zevkliydi. Derin derin konuşuyorlar, birbirlerine hakaret etseler de kolay kolay kızmıyorlardı En iyi yönleri de paylaşmayı sevmeleriydi. Fakiri ve çaresizi hep kollamak adetleriydi. Bu insanlara kanım çabucak kaynayıvermişti.

O akşam arkadaşlarla konuşurken birisine Cevdet Dayı’yı sordum:
- O garibana iş verdiğin çok iyi olmuş kardeş, dedi. Çok sevindik doğrusu. Oncağız işte böyle köylünün yardımıyla yaşar.
- Çoluğu çocuğu, akrabası yok mu? Çok perişan, dedim.
-O, bizim köyden değil kardeşim, on dört yaşında bu köye …………….’den bedel gelmiş. Ömrü el işinde, gariplikle geçti. Oncağıza koca köyden bir varan da olmadı. kendisi de ısrar etmedi. Böyle garibi kim neylesin gerçi. Fakat biz de ona sazlıkların yanında bir küçük ev yaptık. Buradan başka yerde de yaşayamaz. Köylü ona kırık kopuk işler verir, iyi kötü geçinip gidiyor işte.
Yaşlı adam için, içimin en derin yerinden bir şeyler kopmuşçasına acı bir sızı hissettim.Merakım ve sevgim daha da artmıştı.
İki günün sonunda, bir akşam üstü evimin bahçesine geldiğimde , iki metreye yakın çukurun kazılmış olduğunu gördüm. Onca sert tabakalaşmış killi toprağı kazma kürekle atmak kolay iş değildi tabi ki. Gök mavi ile kahverengi tonlarda gidip gelen toprak, sanki bir çöl fırtınasından sonra yığılmış kumlar gibi bahçenin ortasında yükseliyordu. Cevdet Dayı avını öldürmüş arslan gibi bir kenara oturmuş, beni bekliyordu.
-Daha fazla kazılmaz Dayım, dedi. Bak biraz su bile çıktı. İki metreye bir iki karış var, amma ben derim ki bu kadar yeter.
- Usta sensin, tabi ki daha iyi bilirsin, maksat çukur yeterli olsun, dedim.
-Burayı taşlarınan yarın örmeye başlarım. Sonra işimizi bitiririm, dedi.. Yalnız az paraya ihtiyacım var, diye mırıldandı. Bir miktar para verdim, işi bırakmasından korktuğumdan fazla vermedim. Böyle konuşmaya dalınca, onun sırtını dönüp şarap şişesini kaldırdığını görüverdim. Şişeyi bitirmiş, toprak yığınının üstüne atmıştı bile. Nihayet onun bir alkolik olduğunu anlamıştım. Ancak bunu o zamana kadar fark etmeyen saflığıma hem kızdım, hem de güldüm. Şimdi işimi ucuza yaptırmakla alkolik bir adama iş vermek arasında duygularım gidip geliyordu. Fakat yapılabilecek bir şey yoktu. Çünkü o yaştaki bir adamcağızın kalbini kırmak asla olmazdı.



Dört beş gün içinde çukurun işi bitmiş, küçük binacık yapılmaya başlanmıştı. Bir haftanın sonunda yapı dışından sıvandı. Artık sıra içine taşını yerleştirmeye gelmişti. Sonra içini de sıvayacaktı.O sabah tatil olduğundan Cevdet Dayı sabahleyin beni kaldırdı.
-Yardım et de şu taşı yerleştirelim Dayım, dedi. Ardından çekiç, mala ve harç dolu el arabasıyla yapıya yaklaştı. O güne kadar neyi nasıl istediysem harfiyen yerine getirmişti. Fakat o an tuvalet taşının konacağı yeri beğenmemiştim. Eğer 45 derece güneye dönse içeri girip çıkması sanki daha biçimli olacaktı.
-Dayıcığım, dedim, benim de hiç aklıma gelmemiş. Şu taşı şu yöne koyalım, sen bunun yerini yeniden hazırla..Fakat yaşlı adamın yumuşak alın çizgileri birden sertleşti ve yüzünü ekşiterek:
-Orası kıble Hocam. Ben kıbleye karşı helâ yapacak adamlardan değilim. Yapacak birisi varsa ona yaptır. Benden bu kadar dedi ve doğruldu. O anda her şey aklıma “dank” etti. Fakat hep alkol kokan bu adamdan aldığım cevap ruhuma bir kırbaçtan daha büyük tesir etmişti.
-Kusura bakma Dayıcığım, buraların yönünü bilmediğim için ben öyle deyiverdim. Siz büyüklerimiz her şeyin en doğrusunu bilirsiniz, dedim.
Hepimiz dünya denen şu misafirhanede, günahlarımız, sevaplarımız ve bıraktığımız hatıralarımızla eğlenip gidiyoruz. Bazen hacmi küçük ama izi dünyayı dolduracak kadar büyük yer kaplayan hatıralar kalıyor. Ben de evde, mescitte veya camide ne zaman kıbleye yönelsem, kıbleye hürmeti en derin şekilde öğreten rahmetli Cevdet Dayı’yı hiç unutmayacağım.

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Saygı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Saygı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
SAYGI yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.