- 434 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayata Tv Ekranından mı Bakıyoruz?
Bugün görsel medya, belli bir dünya görüşünü yaygınlaştırarak ağır bir toplumsal yükümlülük üstleniyor. Hemen her gün anlamı ve yararı olmayan, içi boş televizyon programları izlemek toplumda olağan hale geldi. Telkinin dozu günden güne artırılarak, "hayatını yaşa" görüşü insanlara benimsetilmeye çalışılıyor.
İnsanların çok fazla düşünmeleri istenmiyor. Zihinleri eğlenceyle, tv dizi ve programlarıyla meşgul ediliyor. Birçok insan ekranda gördükleri dışında pek bir şey bilmiyor; ne verilirse onu alıyor. Bugün ne giyeceğini, ne yiyeceğini, nereye gideceğini ekrandan öğreniyor. Akşam yemeği sonrası yine ekran başında saatlerce dizi filmler izleniyor.
Dikdörtgen ekranda hep aşk üçgenleri izleniyor. Esas oğlan ve esas kızla ağlanıyor, gülünüyor. Onların derdi en fazla da kadınları geriyor. Ertesi gün, akşam izlenen dizi filmler üzerine yine saatler süren yorumlar yapılıyor. Kötü karakterlerden -adeta gerçekmiş gibi-nefretle, iyilerden sevgiyle söz ediliyor. Bir türlü kavuşamayan sevgililer için neredeyse dualar ediliyor.
Medya, Toplum ve Evlilik
Birçok tv kanalında evlilik programı adı altında dehşet verici programlar yapılıyor. Erkek adaylar milyonların gözü önünde “elimde şu mallarım var, karşılığında da şöyle birini istiyorum” şeklinde adeta mal beyanında bulunuyor. Buna bir bakıma mecbur kalıyorlar; çünkü bayan adayların da taliplerine ilk sorusu bu yönde oluyor.
Toplumda ’evlenip çoluk çocuğa karışmak’ hayatın en önemli amacı gibi görülüyor. Belli bir yaşa gelmiş kızların evlenmemiş olması merak uyandırıyor, sebebi araştırılıyor.
Bazı annelerin kızını yüceltmek için söylediği "kızımı ne doktorlar ne mühendisler istedi vermedim" sözü ise gerçekte kızları aşağılıyor. Bu sözü annelerin gururlanarak söylemeleri cehalettir. Zenginlik ve kariyer sahibi olmanın kıstas kabul edilmesinin ve bu özelliklerin gurur vesilesi sayılmasının o genç kızı ‘satılık eşya’ yerine koymaktan pek de farklı olmadığı ortada.
Medyanın ve toplumun yönlendirmesiyle eş seçiminde kıstas yanlış olunca kuşkusuz eş de yanlış oluyor. Bazı genç kızlar eş adayının yalnızca boyuna posuna bakıyor, evine, arabasına, servetine bakıyor. Ev beton yığınıdır, otomobil metal, insan da et-kemik yığınıdır. Bunlara bağlanamaz insan; bunlarla mutlu olunmaz. İnsanda akıl, iman, Allah sevgisi ve korkusu olmalı. İnsan derinliğe, Allah sevgisine, akla, imana bağlanır. Bunları ölçü almayan birçok genç kız ölü bir dünyada yaşıyor.
Bir genç kızın aradığının ne olduğunu iyi bilmesi gerekli. Birçoğunun bu yanlış seçimler nedeniyle "ağızları yanıyor", birçok kadın hayal kırıklıkları yaşıyor. Kimi içine kapanıyor, topluma, dünyaya, insanlara küsüyor, genç yaşta bedenen çöküyor. İnsanlardan korkarak, sevgiden ümidini kesmiş olarak, karanlık bir dünyada hayatını bitiriyor.
Birçok kadın, kocasından nefret ettiği halde sırf parası ya da çıkarı için evliliğini sürdürüyor. Kalben boşanıyor ancak maddi ihtiyaçları ya da beklentileri yüzünden gerçek anlamda boşanamıyor. Evlilikler mal-mülk ve makam gibi maddi ’şey’ler üzerine değil, sevgi üzerine kurulmalı. Eşler kendilerini merkeze koymak yerine empati yapmalı, kendilerini birbirlerinin yerine koymalı.
Kadının eşinde aradığı şey akıl samimiyet dürüstlük ve güven olmalı. Güven duymak insanı çok rahatlatır. Kadın, eşinin Allah’tan gücü yettiğince korktuğuna inanıyorsa, Allah’a bağlılığına şahit oluyorsa o zaman güvenin konforunu yaşayabilir.
Medya ve Aile
Çocuğun ilk öğretmeni annesidir. Ancak günümüzde çocuklar ilk bilgilerini anneleri yerine televizyonlardan almaya başladılar. Medyanın bilinçli kullanımı toplumda yerleştirilemediği takdirde bu sürecin devam edeceği anlaşılıyor. Medya insanları yönlendiriyor; özellikle kadınlar televizyonda izleyecekleri program saatine göre işlerini düzenliyorlar. Evlerde aileleri bir araya getiren akşam yemekleri bile genellikle ayaküstü geçiştiriliyor ya da tv karşısında yeniyor. Aile bireyleri iletişim eksikliği yaşıyor; anne baba izledikleri programlar farklı olduğundan ayrı odalarda oturuyor, çocuklar daha çok odalarında müzik dinliyor, bilgisayarda vakit geçiriyorlar. İletişim eksikliği yerine iletişim kopukluğu ifadesi, yaşanan durumla daha iyi örtüşüyor.
Aile, bir çocuğun en fazla ihtiyaç hissettiği, yerine bir başka ‘şey’ konulamayan, konulsa bile çocuğu yeterince mutlu etmeyen tek yapı. Çocuk tüm değerleri orada öğreniyor; eğitim sürecinde konan her tuğla onu inşa ediyor, çocuk kendisi oluyor.
Tüm bunlara rağmen, uzun yıllardır medyanın ve özellikle de televizyon programlarının ahlaki değerlerde neden olduğu bozulmanın düzelmesi ve tamamen ortadan kalkması çözümsüz değildir. Allah’ın beğendiği ahlâkın getirdiği aklın, özverinin, yardımlaşmanın ve hoşgörünün anlatılması, yayılması ve televizyonlarda güzel ahlâka uygun programların yayınlanması ile bu mümkündür.
Güzel ahlâkı gerçek anlamda yaşayan annelerin yetiştirip eğittiği çocuk, topluma, devletine ve milletine yararlı bir yurttaş, ailesini seven, saygılı bir evlat, özverili bir arkadaştır. Bu yapıdaki bireylerin oluşturduğu bir milletin huzurlu, mutlu ve birlik ruhuna sahip güven dolu bir yaşamı olur. Birbirlerinin "farkında" olan, birbirine sevgi ile bakan, samimi, içten insanlardan oluşan ailelerin çoğalması, toplumun geleceği için en önemli güvencelerden biridir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.