3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1072
Okunma
Şair deyince; aklıma hep duygu yüklü, aydın, toplumunun ve ulusunun sorunlarına karşı duyarlı, ön yargıları olmayan, hak ve hukuku gözeten, özgür düşünüp, özgür söyleşen insan tipi gelir gözlerimizin önüne.
Böylesi bireylerin gerçek inancı yansıtan doğru din kültürü ve anlayışları da tamdır. Devlet ve toplum düzenini laiklik prensibiyle en iyi ve olumluluk düzeyinde anlayıp özümserler. Bu nedenle de olumsuzluk ve uyumsuzluklardan doğal olarak çok etkilenirler, mümkün oldukça olumsuz davranışlardan kaçınırlar.
Bu nitelemelerle şairliğin ne denli insancıl, duyarlı ve düzeyli, işlevsel çok geniş bir yönünün olduğunu belirtmeğe çalışıyorum.
Türkiye‘nin toplumsal sorunları, İnsanlarının acıları ve sevinçleri, toplumsal gelişmelerimiz şairlerimizi ve tüm aydınlarımızı çok ilgilendirir. Yorulmadan, bıkmadan, çoğunlukla toplumsal sorunlarımızı dile getirip gündem konusu yapmağa çalışır bu değerli aydın kardeşlerimiz. Şiirlerine, yazılarına, seçip konu yaptıkları toplumsal sorunlarımızı başarıyla, yılmadan, bıkmadan, işlerler.
Yüz yıldır uğraştırır Türk milletini, Tarikat, aşiret cemaat ve onların yasa gibi uyguladıkları, cahiliye dönemi töre anlayışları. Bu anlayışla cahil bıraktıkları insanlarımıza, asırlardır acı çektirdiler. Bu uygar çağda bile toplumumuzu elan acılar ve ayıplar içinde yaşatıyor aşiret, cemaat ve tarikat üçgeni.
Türk Aydınının ve Cumhuriyet yöneticilerinin birincil görevi olmalıydı Türk insanını, Aşiret, cemaat, tarikat üçgeninin baskılarından kurtarmak. Ama olmamış, olamamış; 1950 lerden sonra, tutucu muhafazakar siyasi güç ve otoritelerce, örgütlenmelerine alabildiğine göz yumulmuş, parasal destek ve kaynaklar da sağlanarak, sömürgen kapitalizm ile bütünleşmiş ve güçlenmişler. Aşiret ağaları, tarikat reisleri, cemaat başkanları bulundukları hükümran konumlarını sürdürebilmek için etkili siyaset kurumlarına el atmış, bunların etkin liderleriyle sıkı ilişkiler kurarak, ağalık ve reislik saltanatını töresel bir korku biçiminde zavallı insanlarımızın beyinlerine adeta nakşetmişler.
Bir zulüm makinesi işleviyle hemen eğitim kurumlarına yönelmiş, başta köy Enstitüleri olmak üzere, çağdaş eğitim kurumlarını tasfiye etmişler. Türk edebi kültürünün yeşerip boy attığı “Halkevleri” kapatılmış, dil- tarih kurumu gibi CUMHURİYETİN güzide çağdaş kurumlarının çalışmalarına müdahale edilerek, başlatılmış kültür reformları, “solculuk – komünistlik” iftiralarıyla yozlaştırılarak işlevsiz hale getirmişler.
Bu sultadan, baskı ve olumsuzluklardan kurtulmanın tek yolu, halkın eğitilip aydınlanmasını sağlamaktı. Bu yapılamadı. Oysa ne pahasına olursa olsun, halkın eğitilip, aydınlanması sağlanmalıydı. Bu gün de ağırlaşarak süregelen olumsuzlukların tek sebebi, tek nedenidir bu ihmalimiz. Aydınlarımız, cumhuriyet ve devrim savunucularımız, aydınlık ve özgür Türkiye savunucuları yapacaktı bunu.
İşte ben böyle isterim Şairimi!.... hem çalsın - hem söylesin ama böyle gerçek yaşanmışlıkları söylesin ki, toplum için zulüm olan, ezilmişlik yansıtan hiç bir şey unutulmasın!....Aydın olsun, şair olsun, amma ille de gerçeği söylesin, toplumunu sevsin, toprağını kıskanıp kutsasın, vatanını ve vatansever tüm insanlarını ölümüne sevsin. O insan benim aydınımdır, kadın olsun - erkek olsun başımın tacıdır.
Birbirlerini seven insana hasret bu toplum; sevgiye, mutluluğa, özgürlüğe hasret bu toplumum; giderek güzelliklerden, "değer" olan her şeyden hızla uzaklaştırılıyor bu can toplumum. Bunu kasten yapanlar var: evet bu toplum bozulsun, kendi kabuğuna çekilsin, solgun bir mantar gibi kabuğunda büzülsün, koyu karanlıklarda çürüyüp fosilleşmeye terk edilsin diye ısrarla, zevk duyarak, sevinerek bekleyenler var.
Korkunç fırsatçılar bunlar!.... Bu toplumu ve Türk milletini çağdaşlığa, uygarlığa kavuşmasın diye, medeni aleme karışmasın diye, eğitmeyenler, eğitimi bozan ve engelleyenler var!... bu milletin çok öncelerden elde ettiği eğitim olanağını ellerinden almak, öz malları olan eğitim kurumlarını yozlaştırıp, hiç bir işe yaramaz hale getirenler var!...
Cahil toplum bireyleri anlayamaz bu kirli yozlaştırma ve dönüştürme hainliklerini. Toplumun ve Ülkenin aydınları görüp karşısına çıkacak, bu kirli ve rezzil oyunların, entrikaların, insan için bir zulüm, kötülüklerin şiddet eylemlerinin en acısı olduğunu ortaya dökecekler. Ülkenin aydınları, şairleri, yazar çizerleri, tüm kültür ve bilim insanları, sürekli akan sulardan bile uyanık olacaklar.
Oyunlar, düğünler, fırtınalar biçiminde Türk toplumunun üzerinde oynanmak, onun yaşamı ve Üniter varlığı üzerine bir zulüm makinası gibi kurulmak isteniyor. İşte bu gerçeği, hızla gelen bu fırtınaları görmeli ve yapılanları, yapılmak istenenleri asla unutmamalı bu ülkenin insanı bilhassa da aydınları.
KEMAL POLAT 22.02.2015