Kamer hanım’a mektuplar (02) Bu ruhani cin mi,ruh mu,melek mi sor
25 Şubat 2013 00:55
HAB: Sevgili K. kardeşim. Konuşmamızı yeniden okudum. Tekrar tekrar okumama rağmen fazla bir şey anlamadım. Mantık kuramadım. Sadece eşinizle ilgili ilk bölümde, karakterinin gereğini yaşadığını, sizin onu uyarmanızın yeterli olduğunu anlatmış gibi geldi. Diğer bölümlerden birşey anlamadım. İmam-ı Ceyli’nin “İnsan-ı Kâmil” adlı kitabının Abdulkadir Akçiçek çevirisinden bölümler dinlermişim gibi geldi anlattıkları ama mantık zinciri, bağlantı yok. Sanki birinin kitabından bölümleri rasgele okuyormuş gibi… Maalesef bu konuda bir uzmanlığım yok. Cinler insanlarla, özellikle kadınlarımızla irtibat kuruyorlar… Bakıcı, medyum, falcı adında birçok cindar yani cin ile bağlantılı kadın var. Bazılarını tanıdım. Fazla sır vermediler. Eğer evlenmeye razı ettilerse kocalarını öldürdüklerini, herhangi bir kazaya kurban ettiklerini biliyorum… Çok kıskanç olduklarından eşlerini boğduklarını duydum.. S. evli mi dir? Hiç cinsel yakınlık teşebbüsü bile olsa yaşamış mı? Kadınlar hisseder… Aklından geçirdiğine şahit olabilmiş mi? Kendisi o varlığa âşık mı, sorgulayın lütfen… Eğer olumsuz birşey varsa size yaklaşmasına zihninizi açmayın, razı olmayın. Sizin rızanız olmadan size görünemezler. Selam es selame
25 Şubat 2013 09:40
K: Hayırlı sabahlar abi. Ben şu ana kadar bu konunun üzerinde çok fazla durmuyordum aslında, yaptığım sadece gelen mesajları size iletmekti. Çünkü ben çok fazla birşey anlamıyor ve sizin anlayacağınızı düşünüyordum. Dediğiniz gibi oradan buradan toplama şeyler yazdığı hissine kapılmıştım. Benim istikametim belli, böyle şeylerle yolumdan yalpalayamam. S. benim bugüne kadar tanıdığım belki de en temiz kalpli insan, ama hiç sorgulamıyor, iki satır okumuyor ve ilahî bir lutfa mazhar olmuş hissiyle bırakmış kendini, nereye götürürse oraya gidiyor. Belki de bu yüzden onunla temasta. Benimle temas için bu kadar beklemesi bu yüzden olabilir. Çünkü ben dibini dipçiğini soracağım biliyor. Neyse bakalım, temas kuracakmış artık, az kalmış. Zaten çoğunlukla yanımda, hissediyorum ben onu. Yalnız şu da bir gerçek ki cinler bana cinsel olarak baskı yapmaya başladıklarında gelmişti S. Çanakkale’ye ve “Bir daha böyle bir sıkıntın olmayacak” demişti. Gerçekten de o zamandan beri hiç yoklar. Bu anlamda çok rahatım. O kimdir nedir merak etmiyor değilim ama elzem de değil. Ben ibadetlerime zikirlerime devam edeyim, o da ne zaman isterse buyursun ben de ona her şeyi sorayım. Söylediklerinizi dikkate alarak S.’ya o soruları soracağım. Size de cevapları bildireceğim. Benim anlamam zor çünkü sizin daha iyi anlamlandıracağınızı biliyorum. Selam ve dua ile.
Abi birkaç gündür belli aralıklarla sol ayağımın şemik kemiği, dışa olan kısmı ve başımın tepesi seğiriyor. İhtilaçnamaye baktım. Allah’ın izni, sizin desteğinizle. Şükürler olsun doğru yoldayız.
25 Şubat 2013 17:19
HAB: Hayırlı günler, selam ve bereket üzerinize olsun. O konuyu zamana bırakalım ve S.’dan gelecek (eğer gelirse) bilgilerden sonra konuşalım, inşaallah.. Aldığınız ihtilaçlar beni daha çok ilgilendirdi. Maşaallah, ihtilaç ilminiz gelişiyor. Ayrıca mertebeniz yükseliyor. Buna çok sevindiğimi bilmenizi isterim… Elli yıla yakındır ilmullah ile yaşıyorum. Çevremde bu konuya ilgi duyan olmadı hiç. Nasiplisi çıkmadı. Ne akraba, ne arkadaştan… İpuçları verdiğimde, hatta keramet nitelikli açıklamalar yaptığımda bile görmediler, kılları kıpırdamadı.
K: İnşallah bu konuyu iyice öğrenmek nasip olur. Nasıl olur da böyle bir ilme ilgi duyulmaz anlaşılır gibi değil.
Abi ben asıl nasıl olup da celâlde o kadar uç noktalara gittim onu anlamaya çalışıyorum. Hiç celâlli birisi değilim. Bilakis çok sakin ve soğukkanlı biriyim. Hiç aklım almıyor.
HAB: Bir zaman gelecek birilerini yetiştirmem elzem olacak… Nasıl olacak bu iş… Zaman giderek daralıyor, yaşımız ilerliyor, mevsim kışa girmek üzere, diye kaygılanıyordum. Son bir yıl içinde bazı kişilere zikir önerdim. Dertlerinden dolayı, çaresi şudur dedim… Biliyor musunuz maşaallah sizin gibi çok seri olarak melekûta ulaştılar. Nur görmeye başladılar. Hızla namazı, zikiri sevdiler. “Bir kere kırk yap, yeter” dediklerim bile şimdilerde tıpkı kendim gibi bir kırktan çıkıp diğerine dâhil oluyorlar.
“Celâl” kelimesini doğru anlayalım. Allah’ın kemali önce celâl-cemal diye ayrılır. Sonra isim ve sıfatları bu üç hali simgeler. Kemâl, celâl. cemâl,
Cennet cemâlini, cehennem celâlini ve dünya kemâlini anlatmak için uygundur. Celâl sadece sinirlenmek değil. Bu ağır bir konu… Kısaca anlatılmaz ama şöyle diyelim; din bizi celâlinden uzaklaşıp cemaline kavuşturmak üzere gelmiştir. İnsan hakikat kimyasıdır. Allah Teala, en çok insanda kemâl bulur. İnsanlar olarak sağımızla cenneti, solumuzla cehennemi, bütünümüzle cümle varlığı temsil ederiz.
Her yaptığımız melekûtta karşılık bulur. Ne iş yaparsak yapalım melekler onu emir telakki ederek, uygun tasniflerle gerekli işlemleri yaparak karşılığını bize hayatımıza iade ederler.
Yani biz de bilerek bilmeyerek yaptıklarımızla hakikati oluştururuz. “Ol” deriz o şey oluverir… Bu “ol” demeleri belli bir disiplin ve kurallar zinciri ile söyleyebilseydik hayatımız dünyada cennete dönerdi. İslâm bunun kurallarını umuma uygulatmak üzere inzal edilmiş bir hakikat kimyasıdır.
“İnsan-ı Kâmil”de bununla ilgili şeyler yazıyor. Şu an bunları okumaya ve anlamaya çalışıyorum ben de. Sırat-ı müstakimden hareketle söylenenleri dosdoğru ve sadakatle yerine getirenler, insandan beklenen kâmil hayatı yaşar, daha burada iken Rabb’e kavuşur, miracını yaşar ve ‘İnsan-ı kâmil’ olarak hizmetlerde bulunur ve ahiretine -ki bir bakıma kendisi tanzim etmiş olarak- döner.
K: Abi bana öyle geliyor ki Allah sistemi mükemmel bir şekilde kurmuş, program aksamadan işliyor. İslam bu programla uyumlu ve programı doğru yaşama öğretisi.
HAB: Ancak bunu yapmak kolay değildir. Şeriatın yasaklarını ve emirlerini yerine sadakatle, samimiyetle yerine getirirken bir rehberden delâlet almadan yol göstericiliğinden faydalanmadan olmaz. Yalnız gidenler, hatalı zikirleri nedeniyle uygunsuz yollara uğrar, tuzaklarla alıkonurlar. Cinlere uğrayanların çoğu rehbersiz yola çıkanlardır.
K: Programı doğru anlar ve uygularsak ulaşacağımız sonuç (algı boyutu) “cennet” diye tanımlıyor. Uygulayıp doğru açılımları kendimizde oluşturamaz ve yol alamazsak bu bedenle ilgimiz kesildiğinde içinde kendimizi bulacağımız hal “cehennem” diye tanımlıyor.
HAB: Cehennem burada da yaşanıp durmakta değil mi. Cennet dahi öyle…
K: Evet
HAB: Ama bir de artık hiç bir şekilde halimizde değişiklik yapamayacağımız öteki cennet ve cehennem var.
K: Evet
HAB: Burada hâl değişikliği ile durumu kurtarmak mümkün. Tövbe et, yolunu düzelt.
K: O yüzden yaşamın her gününün kıymetini bilip mümkün olduğunca yol almalıyız, değil mi abi ?
HAB: Yeni bir yöntem dene, yolun dilediğin yere çıksın. Ama öldükten sonra efalden ve esmadan kesileceksin. Kitabın dürülecek, arşive gidecek, değerlendirilecek ve gereği neyse öylece sabitlenecek.
K: Okuduğum kitaplardan birçok risk olduğunu ve rehberin şart olduğunu biliyorum. Ben seni rehberim bildim abi. Ömrüm oldukça da mesafe almaya çalışacağım inşallah.
Burası harman yeri, ne toplasak kâr. Zaten hiç bir şey ilgimi çekmiyor, öyle düğündü dernekti, eğlenceydi… Boş işler abi, çok boş.
HAB: Şimdi merak ediyorum. Ben bugün ölsem böylesi cemâle gark olmuşken halim nice olur. İnsan-ı Kâmil’de cemâlin celâlden tecelli ettiği de yazıyor. Ama vaktim olmasa o kadar, hâlim ne olur merak ediyorum.
Her şeyin nasip ile olduğu, her canın farklı yeteneklerle doğduğu ve durumlarına göre ilahî bir rehberlikle yönlendirilip muhatapların karşılaştırıldığı, yani sezilmeyen bir kaderin olduğu apaçık.
Burada nur görmeye başlayanlar velayet derecesine çıkmış sayılıyor. Derece derece Allah dostu olunmuştur… İman itikat kâmil derecededir. Hatalar, sevaplar muhasebe edildiğinde hata çok ise cezasını çeken cennete intikal ediyor. Birçoğuna ölmeden önce istiğfar fırsatı veriliyor. İyi niyet bağışlamasına uğruyor.
K: Aynı konuya dönmek istemem ama ben bu yüzden bu her neyse cin olduğunu sanmıyorum. Ancak dediğiniz gibi celâlden yardım geliyor olmalı. Verdiği ayette de Hz. Musa’dan bahsediyordu ve “yolun budur” diyordu. Musa’nın zamanının celâlli olduğunu söylemiştiniz. S. da geçen yıl ölümden döndü. Kalbi 9 dk. durdu ameliyatta ve o tarafa gitmiş, oraları görmüş. Sonra “Döndüm ve doktorları başımda koşuştururken de gördüm” diyor.
HAB: Ama burada çekilenler veya gerçeği temaşa edemeden ahirete geçmelere de acınır, yazıktır onca emeğine rağmen bir küçük tuzakta bir hatalı zikirde ahirete göçtü deniliyor.
Belki o kıza bile zarar verebilir.
K: Abi birçok insan bunları bilmiyor, hem de çok insan. Nasip meselesi mi, kendi tembellikleri mi? Bana ikincisi gibi geliyor siz daha iyi bilirsiniz. Bir ömür ibadet ediyor ama hâlâ koçun sırtına binip sırattan geçeceğini sanıyor ve başka da bir şey söyleseniz dahi şiddetle reddediyor, hatta duymak istemiyor.
HAB: Şiddet ve her tür negatiflik celâlde vardır. Var sayalım ki bir melek gücünü ayarlamadan kendisine görünmeye kalksa kalp anında durur. Musa (a.s.) bayılmadı mı? “Bayıldı” diyorlar. Aslında öldü. Cebrail kalbine masaj yaptı ve S.’da olduğu gibi belli bir süre sonra geri döndürüldü.
Kalp masajının hayat kurtardığı Kur’an’la müjdelenmiştir. Ancak 21. yüzyılı bekledik zahire çıkarmak için.
Her devirde yüzde on çobandır. %90 sürü… Onların bilenlerden olması şart değil. Uyanlardan olmalarını sağlamak yeter.
K: Peki bu şekilde ibadetleri yeterli midir? Kurtarır mı onları? Sadece emredildiği için yapmak, itaat de kıymetli olmalı tabii ki. Ama yeter mi?
HAB: Konulan kurallara uyum sağladılar mı yeterlidir… Gerisi hayvanî ihtiyaçlarını disiplin içinde giderir ve ölürler. Onlar için yeterlidir… Şefaatle onlar cennete intikal edeceklerdir.
Ama “akıl ve zekâ verdiklerimizden kendilerini yetiştirip, çobanlık yapmalarını beklediklerimizden çok şey isteriz”, der Kur’an-ı Kerim. Herkes sermayesinden sorumludur. “Sana ne verdik, sen nasıl kullandın ?”
K: Evet toplumda da görüyoruz ki herkesin zekâsı bir değil. Bunun aklî bir sebebi olması gerek zaten. Tıpkı dediğiniz gibi yüzde on.
HAB: Yine görüşmek üzere ayrılmam gerekiyor. İzninle.
K: Aslında ben size neler neler sormak isterim daha. Ne çok şeyi öğrenmek istiyorum bilseniz.
HAB: Yazdıklarını tekrar okuyacağım lakin burda akşam ezanı izninizi istiyorum şimdilik.
K: Ben de abi. Hayırlı akşamlar.
HAB: Hayırlı akşamlar. Selam es selame