- 1172 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALDEN GERÇEĞE
Günlerdir ekran önündeydim. Üretimsizce, boş gözlerle, duygusuzca… Bazen sadece kendim, bazen kendimdeki kalabalığımla… Bir arkadaşımın yolladığı müziğin notalarındaki seslerde sessizliği yaşayarak; o sessizlikte evreni birkaç kez gezerek hem de…
Tutulmuştum… Parmaklarım değildi tutulan. Yüreğimin de pası yoktu henüz. Ya beyin? Durmadığı kesindi aslında. O halde ne idi beni engelleyen?
Her şey güzeldi de, neden günlerdir suçu parmaklarıma atıp, klavyedeki tuşların yerini bulamadığımdan dem vurup kendimi kandırıyordum? Neden yüreğimin artık pas tutup nasırlaştığını, sadece kan dolaşımı yapan bir organ haline geldiğini düşünüp, kendime olan saygıma karşı Don Kişot’un kılıcını çekiyordum boşu boşuna? Ya kendime olan saygım kazara kılıç yarası alsaydı ne olacaktı? Neden beynimin tatile girip girmediği ile boğuşuyordum hiç yoktan?
Yoksa ruhum mu ağır yaralıydı?
Aslında verdiğim sözü unutmak istediğimden sığınıyordum tüm bahanelere. Unutabilir miydim? Çok belirsiz görünüyordu.
Bir arkadaşıma verdiğim “Artık yazmamak” sözümden sonra tüm kapılar kapanmıştı bana. Bir tekmeyle o kapı açılmaz mıydı istense? Bal gibi açılırdı… Ya geri dönerken ne diyecek, ne bahaneler üretecektim arkadaşıma? Hep inandıkları ve senet saydıkları sözümün hiçbir özelliği kalmayacaktı artık. Hepsinden önemlisi de, söyledikleri kulaklarımdaydı… Hiç yoktan nasıl o sonuca gelmişti ki sohbet?
-“Bana çok değer verdiğini söylüyorsun. Test edelim…”
-“Edelim!”
-“Bana öyle bir söz ver ki; başta ben fedakârlık olduğuna inanayım. Verebilir misin?
Düşünmüştüm uzunca bir süre. Sonra fısıltıyla “Veririm” demiştim. Devam etmişti sohbet…
-“Hadi o halde. Bekliyorum. Ben o fedakârlıktan vazgeç demeden de sözden dönmek yok! Anlaştık mı?”
-“Peki…”
-“Nedir fedakârlığın?”
-“Bir daha yazmayacağım.”
-“Evet! Bu yapabileceğin en büyük fedakârlık… Hayırlı olsun. Şu andan sonra kalemi bırakıyorsun.”
Eski yıllarda, sabah partisinden istifa edip başka partiye geçerken atılan fazilet nutukları sonrasında, akşam eski partisine muhteşem dönüşündeki "Yanılmışım" pişkinliğine ve sevimsizliğine mi sığınacaktım ben de şimdi? "Dün dündür bugün bugündür" çaresizliğine mi ya da? Yoksa "Ruhumun med cezirleriydi." duygu sömürüsüne mi? Artık sınıra gelmişti ve yazmadan duramıyordum. Karmakarışıktım.
Bahaneler üretmek, sığıntı sırça köşkler inşa etmek, dolgu limanlara kaçışmak alışılagelmiş kolay yollar… Ya hafif bir rüzgârda o sırça köşkler yıkılıp da altında kaldığınızda, ya o dolgu limanlar çöküp sularla boğuştuğunuzdaki kimsesizliğinizde oluşan pişmanlıklarınız?
Zor anlar…
Öze gelelim o halde!
Hani zaman zaman ruh boğulur ya. Kırgın, üzgün, küskün, gergin, bezgin, dargın… O anlarda bir şeyler anlatmak, karar vermek çok tehlikelidir kişi için. Bocalamanın kazasız geçişmesi gerekir. Cesur imajı almak için çılgınlığa koşarsanız; daldan dala atlamaya çalışır, kendinizi aldatır, özünüze saygının deforme oluşunu yaşlı gözlerle izlersiniz…
O an bir mesaj… Üç harf sadece; “Yaz!”. Sonra bir ikinci mesaj… “Yazdığını yolla bana. Okuyacağım önce.”
Durur muyum? Ruhum dinginken ve tutukluğum bitmişken hem de…
Yazdım ve yolladım… Az sonra öfke dolu bir mesaj daha…
“Hani sen sadece yaşanmışlıkları yazardın? Hani sen hayal yazmazdın? Ben sana ne zaman yazma dedim? Sen ne zaman ara verdin?”
Düşündüm tekrar ve karar verdim… Ben yeniden yaşanmışlıkları yazmaya devam etmeliydim. Hayal yazarsam böyle foyam meydana çıkıyordu.
Gülümsedim sonra… Hayal de olsa, “Yazmamak” sözünü vermemiş olduğuma tabii ki…
YORUMLAR
Kuramsız gerçek olmazmış yazar bu denemesinde iç sesini ve hayallerini gerçekmiş gibi düşünerek kendisini test etmiş ve yazmadan yaşamın bir tarafının eksik olduğunu kendi hayallleri üzerinden okuyucuya aktarmış .Ben bu yazıdan hem kuramsız gerçek olmayacağı ve hemde yazmanın ihtiyaç olduğu gerçeğini anlıyorum , başarılı bir denemeydi saygılarımla.
Turgay COŞKUN
Kurgular, hayaller, gerçekler, yaşanmışlıklar bir yazarın en güzel malzemeleridir tabii ki. Yazar her öyküsünde, her denemesinde ayrı bir yöntemle okuru karşısına çıkmazsa kendisini tekrar eder durur ve yazıları monotonlaşır diye düşünüyorum ben de.
Bu yazımda da sizin de dediğiniz gibi; yazar için yazmanın önemini kendimle bir hayaller dünyası arasındaki gelgitlerle anlatmaya çalıştım.
Beğeniniz beni mutlu etti. Var olun.
Saygılar, selamlar...
"Bazen sadece kendim, bazen kendimdeki kalabalığımla…"
İnsanın kendisine karşı sorgulamalar yapması güzel. Hayatın hızlı akışından bir an olsun kıyıya çıkıp bir nefes almak yani... Gerekli! Bir çok nokta var eminim, DEFTER'de olan arkadaşlarla ortaklaşa hissettiklerimiz.
Yaşanmışlıkları ya da hayalin yazılmasına takıldım ben. Benim için başarılı bir edebiyatçı, kendi yaşamadığı bir duyguyu, kendi solumadığı bir kokuyu anlatabilendir. Öyle düşünüyorum. Yaşadıklarını ve sadece kendi hislerini yapanın edebiyatçılığını sorgularım. Daha iyi idrak ve hayal gücünün gelişmesi için farklı insanların arasına girip dünyalarını kavramak illa ki gerekli, ona laf yok tabii...
Ve hayal dünyası ne kadar da geniş...
Edebiyatla kalın...
Turgay COŞKUN
Çok teşekkür ederim güzel yorumunuza.
Selamlar...
Bizler için yazmamak demek ölmek demektir Turgay. Mesel BEN, kızgınlığımın hıncını kalemden alırım. Yazmazsam delirecek hale gelirim. Özellikle de yazmak isteyipde, yazamadığım zamanlarda delirecek hLE GELİRİM. Yazma konusunda söz vermek büyük bir fedakarlıktır.Tebrikler arkadaşım.
Turgay COŞKUN
Selamlar...
Tutku, gerçek hayatımızda vazgeçilmesi oldukça güç bir olay. Hele ki kötü olandan, zarar verenden vazgeçmek daha bir zor oluyor. Bence yazmak, en güzel tutkularımızdan biri. Allah herkese böyle güzel tutkular nasip etsin diyorum.
Turgay COŞKUN
Selamlar
Turgay COŞKUN
Aynı dileklerle... Saygılar...
YAZMAK iflah olmaz bir hastalık...
Ama faydalı bir hastalık.
Selamlarımla...
Turgay COŞKUN
Selamlar, saygılar...