- 1272 Okunma
- 11 Yorum
- 1 Beğeni
ÇOCUKÇA BİR AŞK…HEM IRZINA GEÇİLSİN HEM İDAM EDİL…YOK BÖYLE BİR ŞERİAT -3-
Değerli okurlar !
İlk iki bölümde tecavüz ya da taciz davlarının ispatlanması en zor davalardan olduğunu belirtmiştim. Bu günkü yazımda bizzat yaşadığım bir olayı anlatarak niçin bunun böyle olduğunu izah etmeye çalışacağım.
Görev yaptığım imam-hatip liselerinden birinde ( Öğretmenlik hayatım boyunca iki ayrı yerde iki ayrı imam-hatip lisesinde çalıştım ) sınıf öğretmeni olduğum sınıftan bir kız öğrenci bir gün bana çok çok önemli ve ciddi bir şikayette bulundu. Hemen belirteyim kız ya da erkek tüm öğrencilerim en mahrem sırlarını bile benimle paylaşabilirlerdi rahat rahat. Mesela bir başka okulda bir başka öğrencim annesinin hayat kadını olduğunu anlatmıştı. Yine bir başka okulda bir başka erkek öğrencim kızlara hiç bir ilgisinin olmadığını, erkeklerden hoşlandığını anlatmıştı bana. Neyse konuyu dağıtmayalım.
Bu imam hatip öğrencisi kızımın diğer kız öğrencilerden bir farkı vardı. Diğer kız öğrenciler okula başları kapalı gelir, başları kapalı olarak derse katılırdı. Gerçi içlerinde bazıları okul dışında başlarını açarlardı ya neyse. Bu kız öğrencim ise okula başı açık olarak gelir, derslere başı açık olarak katılırdı. O yıllarda aslında kız öğrencilerin sadece Kur’an derslerinde başları kapalı olacak talimatı vardı ama kızlar yine de tüm derslerde başlarını kapatırlar, biz de göz yumardık bu duruma. Sadece Milli Güvenlik öğretmeni Yüzbaşı H.H.A’ nın dersi olduğu yani okula geldiği zaman başlar açtırılırdı. Yüzbaşı H.H.A da zaten yalvarmıştı adeta okul müdürüne ‘’ Aman müdürüm ne olur ben geldiğim zaman kızlar başlarını açsınlar da ne sizin canınız yansın ne de benim ‘’ demişti.
Hay Allah yine dağıttık…Konu taciz oysa baş kapama mevzuu değil.
Evet okula başı açık olarak gelip derslere de başı açık olarak iştirak eden bu kızım aynı zamanda okulun en güzel kızlarından birisiydi. Bir zengin kızıydı ve idarenin izin verdiği ölçüde makyaj yapardı okulda. Okul dışında ise aşırı makyajlı hatta bazen de mini etekliydi ki görev yaptığım o yerde öyle mini etek pek de hoş karşılanmazdı..
Bu arada mutlaka soran olacaktır ‘’ Hocam böyle bir kızın İmam-Hatip lisesinde ne işi varmış ?’’ diye. Açıklayayım. Bu soruyu ben de o kıza sordum. ‘’Kızım bu okul hiç de sana göre olmadığı halde niçin bu okula geliyorsun? ‘’ Kızın pek çok cevabı vardı bu soruya 1- ‘’Bir başka Anadolu Lisesini kazanamadığım için. Ancak burayı kazanabildim.( Okulumuz aynı zamanda bir Anadolu İmam-Hatip Lisesiydi.’’ Maalesef bu hataya pek çok öğrenci velisi düşüyordu. Anadolu liselerini ( İster düz olsun ister imam-hatip) Pek çok dersin İngilizce olarak verildiği, dolayısıyla çocuklarının çok iyi yabancı dil öğrenecekleri okullar sanıyorlardı. Oysa yönetmelik öyle diyordu ama uygulamada bırakın diğer dersleri, ana ağırlıklı ders olan İngilizcenin bile öğretmenini bulabilen okullar kendilerini şanslı addediyorlardı 2- ‘’Okula başladıktan sonra bir başka okula naklimi almam mümkün olmadığı için’’ ( evet..Meslek liselerine kayıt yaptıranlar bir başka okula nakil yaptıramıyordu ) 3- ‘’Bu okuldan ve özellikle erkek arkadaşlarımın bana karşı tutumlarından son derece memnun olduğum için.’’ ( En küçük bir taciz yoktu erkek öğrencilerden. İşin ilginci de nedir bilir misiniz? Bu kız öğrencim en fazla kendileri de dışarıda kafayı açan kızlar tarafından taciz edilirdi okulda. Onlar derdi ‘’ Kafanı kapatsana sende hiç utanma yok mu’’ diye… Bu da işin hem komik hem de düşündürücü tarafıydı)
Evet işte bu okulumun en güzel kızlarından biri olan kız öğrencim ‘’ Hocam sizinle özel olarak bir şey konuşabilir miyim?’’ dediğinde teneffüsteydik. Ben sınıftan çıkmak üzere çantamı, kitaplarımı, yazılı kağıtlarını toparlamaktaydım. Sınıfta zaten üç dört öğrenci kalmıştı. Onlara da ‘’ Çocuklar çıkar mısınız? Yalnız sınıfın kapısı açık kalsın’’ dedim. Hiç bir zaman sınıfın ya da idareci olduğum yıllarda odamın kapısı kapalı vaziyette bir kız öğrenci ile konuşmuşluğum yoktur. Bunun sebebini usta öğretmenler çok iyi bilir.
Diğer öğrenciler çıktı ve kız kısık bir sesle okulun müdür yardımcısı ve aynı zamanda meslek dersleri öğretmeni olan bir arkadaşın kendisini taciz ettiğinden şikayetçi oldu. Ağzım açık kaldı. Hani bana ‘’ Hocam sizden şikayetçiyim siz beni taciz ettiniz’’ dese o kadar şaşırmazdım. Olacak şey değildi. Ancak kız o kadar ciddi anlatıyordu ki. Hatta ‘’ Hocam ! Bana birlikte yemeğe çıkmayı teklif ediyor. Cep telefonuma mesaj üzerine mesaj gönderiyor’’ dedi. ‘’ O mesajlar kayıtlıysa bana bir tanesini göster, o öğretmenin oturduğu koltuğu kafasına geçirmezsem ben de Sami Hoca değilim’’ dedim ‘’Hocam ! Ailem görmesin diye mesajları hep sildim’’ dedi. Dedim ki’’ Peki şimdi bir mesaj yaz ona ve yemeğe çıkma teklifini kabul ettiğini söyle.Hatta bir de yer belirt şurada yiyelim yemeği diye. Bakalım mesajına cevap verecek mi’’ dedim, ‘’ Hocam telefonumun sim kartını değiştirdim. Artık bende kayıtlı değil’’ dedi. Kısacası eğer bir taciz varsa bunu ispatlayacak hiç bir delil yoktu elimde. Allah da biliyor ya kız öğrencimin de ‘’ Hocam siz aslında bana inanmazsınız. Ne de olsa X Bey arkadaşınız’’ dediği gibi kız öğrencime inanmıyordum ama X Bey arkadaşım olduğu için değil. Tecrübelerim ve hislerim işin içinde bir başka iş olduğunu söylüyordu. Çünkü böyle bir mesele ile ilk karşılaşmam değildi. Daha önce de bir başka yerde bir kız öğrencim bir erkek öğretmenin kendisini taciz ettiğini söylemişti ama o kız hiç bir erkek arkadaşı olmayan silik bir kızdı ve o erkek öğretmenle bu kız öğrenciyi yani şikayet eden ve şikayet edilen, her ikisine de kolundan tutup yüz yüze getirdiğimde, yani yüzleştirdiğimde meselenin çok farklı olduğu ortaya çıktı. Bu sefer de bir yüzleştirme yapmalıydım ama bu sefer karşımda tıfıl bir stajyer öğretmen yoktu ki kolundan tutayım da ‘’gel hele bakayım, böyle bir şikayet var hakkında diyeyim’’ Hem yüzleştirmede öğrenci öğretmeninden korkup ifade değiştirebilirdi.
Şimdi şikayet edilen öğretmen benimle yaşıttı her ikimiz de ellili yaşlara yaklaşıyorduk. Maalesef bir çocuğu olmayan, evlilik hayatı boyunca çocuk hasretiyle yandığı için öğrencilerine aşırı bir sevgi ve ilgi gösteren bu öğretmen aslında bir sapık, bir tacizci olabilir miydi? Bunun mümkünü yoktu bence ama malum, insanoğlu çiğ süt emmişti.
Yapılacak tek şey vardı. Beklemek… Ya kızın ya da şikayet edilen öğretmenin bir açık vermesini beklemek… Bu durumu okulun rehberlik hizmetlerini yürüten ve son derece güvendiğim iki öğretmen arkadaşa daha açtım ve onlar da benim gibi hayretten dona kaldılar. Artık üçlü bir kıskaca aldık şikayet edilen öğretmen-müdür yardımcısını. Fark ettirmeden her adımını takip ediyoruz. Tuvalete gittiğinde bile üçümüzden birinin radar alanı içinde artık…Tabii ki kızı da gözden ırak tutmuyoruz. Bir taraftan utanıyoruz yaptığımızdan ama bir taraftan da suçlama çok ağır ve Allah korusun doğru ise okuldaki en az iki yüz diğer kız öğrenci de tehlikede. Gerçi o güne kadar X Bey o okuldan yüzlerce öğrenci mezun etmiş, hatta mezun ettiği gerek kız gerek erkek öğrencilerden bir kaç tanesi şimdi o okulda onun gibi öğretmenlik yapıyorlar ve her fırsatta X Beyin ne kadar mükemmel bir öğretmen olduğunu anlatıp duruyorlar, sık sık onun ellerini öpüyorlardı ama dedim ya insanoğlu bu…Hem yaşlandıkça sapıtmış olamaz mıydı yani?
Aradan epey bir zaman geçti. 24 Kasım geldi. Öğrenciler öğretmenlerine hediyeler veriyorlar… İmam-Hatip lisesi öğrencinin hediyesi ne olabilir? Koynum kucağım seccade, tespih, namaz takkesi, gül yağı doldu. Bu arada zamanın hit aksesuarı dolmakalem tabii ki…Bir kaç düzine de dolmakalemim oldu. Kızlarım ise tüm bu hediyelerin dışında çiçek veriyorlar buket buket.Ağız kulaklarda, gurur ve kıvanç katsayıları tavan yapmış durumda doğal olarak biz öğretmenlerde.
Gözüm bizim bir zengin kızı olan o şikayetçi öğrencimde. Sınıf sırasının gözünde bir paket görüyorum güzelce kurdelalanmış ama o kadar beklememe rağmen yerinden kalkmadı. Belli ki hediye bana değil. Oysa okulda en çok beni sevdiğini, benim diğer öğretmenler gibi yobaz olmadığımı söylüyordu ( Tabii ki sevdiği başka öğretmenler de vardı ama en sevdiği öğretmen bendim. Öyle diyordu )Ayrıca sınıf öğretmeniydim onun. En gizli sırrını, derdini bana açmıştı. Yok…O hediye bana değildi besbelli. Ders bitti, teneffüs başladı kızım teneffüste de bana getirmedi o hediyeyi.
Sınıftan dışarı çıktım. Öğretmenler odasına gideceğim yerde çaktırmadan öğrencimi gözetlemeye başladım. İşin doğrusu kıskanmıştım o hediyenin verileceği öğretmeni ve merak ediyordum bu zengin kızı hangi öğretmene nasıl bir hediye aldı diye. Üstelik bir buket de ismini bilmediğim beyaz çiçek taşıyordu. Sanırım zambaktı.
Allah Allah olacak iş değil kız öğrencim yanındaki kız arkadaşıyla yukarı doğru çıkmaya başladı.Oysa Öğretmenler odası bu katta… Peşlerindeyim tabii ki. Hayret…X Beyin odasının kapısı önünde durdular. Kızın arkadaşı kapıyı tıklattı, sonra kafasını içeri uzattı, sonra döndü arkadaşına ‘’ Yerinde yok ‘’ dedi. Şikayetçi kızım ‘’ Çok daha iyi ‘’ dedi. Birlikte odaya girdiler, paketi bırakıp çıktılar.
Bir köşeye saklanıp onlara görünmedim. Onlar çıkar çıkmaz X Beyin odasına daldım. Kim bilir nasıl bir hakaret mesajı içeren şey vardı o paketin içinde. Gerçi bomba filan olamazdı elbette ama mesela kokmuş bir işkembe pek âla olabilirdi. Merak içimi bir kurt gibi kemiriyordu.
Pakete iyice yanaştığımda üzerinde bir not gördüm. ‘’ En çok sevilene, kalbimdeki tüm temiz duygularla’’ ( İsim ve imza da var tabii ki ) ‘’ Paketin içinde ise oldukça pahalı bir gömlek, kravat ve gümüş olduğunu sandığım kol düğmeleri vardı. ( Allah beni affetsin. Paketi açıp baktım, sonra tekrar kapatıp kurdelaladım.)
Sanırım meseleyi anladınız. Daha önce yaşadığım olaydaki durum da buydu aslında. Bir çocuğun öğretmenine duyduğu çocukça bir aşk…Evet çocukça bir aşktı ama karşıma bir taciz olayı olarak gelmişti. Peki neden taciz olarak gelmişti bu konu karşıma? Çünkü aşkının karşılığını göremiyor, dahası aşkı sadece ona göstermesi gereken ilgi ve sevgiyi diğer tüm öğrencilere de gösteriyordu. Oysa o ayrıcalıklı olmalıydı, özel olmalıydı. Olamayınca da o anki duygularıyla intikam hissine kapılmıştı.
Eğer yanılıp da kızın söylediklerini doğru olarak kabul etseydim bir öğretmenin adı lekelenecekti. Hatta genç bir kızın da adı lekelenecek ve ona da ‘’ Sen böyle okula süslü püslü, başı açık gelirsen, sokakta mini etek giyersen olacağı bu ‘’ diyeceklerdi.
Çok şükür ki olayı sessiz sedasız hallettik. X Beyin de okul idaresinin de, disiplin kurulunun da, öğrenci velisinin de ruhu bile duymadı bu olayı.
Asıl konumuz ile devam edeceğiz.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Öğrenci öğretmenine. hasta doktoruna aşık olurmuş :)) Önemli olan senin yaptığın gibi. tecrübesiyle bu olayı her iki tarafı da düşünerek çözmek.. Bir solukta okudum. çok beğendim..Aslında anıların ve tecrübelerinden yola çıkaraka. gerçekte çok güzel senaryolar çıkar senden. ciddi ciddi düşün bence :))
Selam ve sevgilerimle
Asıl konuyu bekliyorum...
sami biberoğulları
Öncelikle hüsn-ü teveccühlerin için çok teşekkür ediyorum Senaryo yazmayı ben de düşünüyorum ciddi ciddi ama tekniği konusunda biraz ders almam gerekiyor.
Asıl konuya gelince...Eğer yazının 1. ve 2. bölümlerini okuduysan asıl konunun büyük bir bölümü vardı orada. Çok az bir kısmı kaldı. Onu da yazacağım ama bu akşam için yine aynı okuldan süper komedi bir olay var.
Bence kaçırma derim )))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bizim meslek böyle işte. Her bakımdan uyanık ve çok hassas olmak gerekiyor.
Selam ve sevgilerimle.
Zordur öğretmenlik üç ay yatıyorlar demelerine bakma,tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Hep sen derdin damdan düşenin halinden damdan düşen anlar diye. Bu sefer de ben diyeyim:
Bir öğretmeni en iyi yine bir öğretmen anlar.
Selam ve sevgilerimle.
bu güzel yazıları kitlelere ulaştırmak gerek hadi hocam zamanın gelmedimi...saygılarımla
sami biberoğulları
Bende konu bitmiyor ki.
Mesela bu gece yayınlayacağıma bayılacağından eminim. İlle velakin bunları kitap haline getirme işi düşündürüyor beni.
Selam ve sevgilerimle.
Öğrencilik de öğretmenine aşık olmayan varmı acaba. Bende lisede coğrafya öğretmenime aşık olmuştum. Yeşil gözleri ve yeşil takım elbisesi içinde çok yakışıklıydı. Öğretmenim nişanlandı aşkımda bitti. Bunu ''Alişimin kaşları kara'' anımda yazmıştım.
Selam ve sevgiler
sami biberoğulları
Oluyor işte öğretmenlik hayatında da öğrencilik hayatında da. Bu arada asla tasvip etmesem de öğrencisi ile evlene pek çok öğretmen arkadaşım da olmuştur.
Selam ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Kıymetli hocam
Öğretmenler ve doktorlar naçizane benim masal kahramanlarımdır ve gerçekten çok zor ve kutsal bir görevi yerine getirmekteler. Çünkü uğraştıkları meta karmaşık duyguları olan ve komplike bir yaradılış, özeliğine sahip olan ‘’insan’’ dır.
Öğretmenlerimiz mesleğe geçmeden önce pedagojik eğitim alıyorlar mı yada ne seviyede alıyorlar bilmiyorum fakat, yazınızı okuduğumda bir kez daha gördüm ki bilgili ve sağlıklı bireyler haline getirmeye çalıştıkları insanların duygusal ve fiziki saldırılarına da uğraya biliyorlar gerçekten işleri çok zor.
Kaleminize sağlık
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
Yeni yetişen nesil pedagojik eğitim alıyor. Hatta pedagoji ana branş derslerinden daha fazla analarını ağlatıyor.
Eğitim enstitüsü mezunları da alırdı bizim zamanımızda ama bizim zamanımızdaki eğitim enstitülerinin durumunu biliyorsun zaten. Kapalı gün sayıları açık gün sayılarından çok daha fazlaydı. Bizim gibi fakülte mezunları da bir sene ( İki sömestr) Psikoloji ve pedagoji dersi görürdü. Okulun en devamlı öğrencisi olduğum halde ben bile o derse sadece bir defa girdiğime göre ne derece pedagoji eğitimi aldığımızı düşün artık.
Peki bu eğitim hiç mi alınmadı? Alındı elbette. Öğretmenlik hayatı boyunca hem yaşlı ve tecrübeli öğretmenlerden, hem de deneme yanılmayla kendiliğinden oluştu.
Bizdeki stajyerlik dönemi aynı zamanda mesleğin içinde bir eğitim dönemiydi.
Selam ve sevgilerimle.
İlginç bir hikaye.
Eğitimcilikte, bu tür olaylarla çok karşılaşılıyordur her halde.
Bu nedenle,
öğretmenlik mesleğini icra edecek insanlar iyi seçilmeli.
Yüzde olarak sayıları çok az ama,
sizin de söylediğiniz gibi, sütü bozuklar çıkabiliyor maalesef onların aralarından da.
O değerli öğretmenin zor duruma düşmediğine sevindim.
Her iki tarafa da büyük bir iyilikte bulunmuşsunuz.
Kutlarım hocam.
Hikayeyi de, müthiş güzel aktarmışsınız.
sami biberoğulları
Bu meslekte tecrübe çok önemli. Bu da yılların deneyimi ile kazanılıyor.
Selam ve sevgilerimle.
buluğ çağını yaşayan anne ya da baba sevgisine ve ilgisine aç gençlerin en çok kapıldıkları olay budur diye düşünüyorum. bilhassa da öğretmen ciddi anlamda öğrencileriyle ilgili ise. öğretmen olmak zor iş vesselam. çok ince ayarlar yapabilme yetisi gerekiyor her şeyden önce ve mesleğine aşık olmayı...
zevkle okudum. teşekkürler ve selamlar...
Sadece Milli Güvenlik öğretmeni Yüzbaşı H.H.A’ nın dersi olduğu yani okula geldiği zaman başlar kapatılırdı.
not. ''açılırdı'' olmalı...gözden kaçtığını sanıyorum düzeltirseniz eğer...
sami biberoğulları
İçten yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Yaptığınız uyarı için çok çok teşekkür ediyorum. Öyle bir hatayı nasıl yapmışım şaştım kendime. Uyardığınız için sağ olun var olun. Anında değiştirdim hemen.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam, Batı'yı bu konuda takdir etmemek mümkün değil; bu konuya sanatsal bir açıdan yaklaşırken, özellikle çevirdikleri filmlerle (şu anda bir film adı gelmiyor aklıma) meselenin prototipini canlandırırken, sosyopsikolojik analizler yaparlar, öylece de toplumsal aydınlanma yönünde sorumluluklarını hakkıyla yerine getirirler... Ebeveyn, öğretmen, öğrenci ve diğer taraflar mesajı en usulüne uygun biçimde almış olur; daha da sorun çıkarsa, marjinal bir durumun söz konusu olduğunu anlarlar...Sanıyorum.
Herhalde, böyle sanatsal yaklaşım bakımından büyük bir açığımız olduğunu düşündüğüm için çağrışım bu yönde oldu...
Tabii siz her zamanki gibi gülümseterek başarıyorsunuz bunu...
(Bir yorumcunuz sizin iyi bir senarist olacağınızı yazmıştı, yanılmıyorsam...:)))
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben size batıdan bir örnek vereyim madem.
Yakın zamanda uyuşturucu sebebiyle ölen Robin Williams baş roldeydi ve filmin adı ''Ölü Ozanlar cemiyetiydi '' O filmde bir öğretmeni canlandırıyordu Robin Williams.
Üç sahne kaldı aklımda unutamadığım
1- Öğrencileri sıraların üzerine çıkarmıştı ( Bunu niçin yapmıştı unuttum)
2- Kendisine ''Albayım '' demeyen öğrenciler dönüp bakmıyor, onlarla muhatap olmuyordu. Oysa Albay malbay değildi elbette.
3- Koskoca kalın bir ders kitabının bir sürü sayfasını yırttırdı öğrencilerine '' Bunlar gereksiz'' diye
Çok etkilendim filmden. Ben de aynısını uygulayayım dedim ( Kesinlikle senaryo değil yazdıklarım tam gerçek )
1- Öğrencilere '' Bundan sonra bana baba diyeceksiniz'' dedim. O kısım kolaydı. Artık kızlar bile Sami Baba demeye başladılar bana
2- Masa üzerine de çıkardım. Sonra tüm masalardaki ayak izlerini bana sildirdi okul idaresi ))))))))))))))
3- Kitaplarında bazı sayfaları yırttırdım. Lakin çocuklar gaza gelip başka derslerin, özellikle de matematik ders kitaplarını yırtmaya başlayınca okul idaresi öfkeli velilerin elinden beni kurtarmak için ne diller döktü anlatamam.
Velhasılı kelam batı'nın gömleğinin bize dar geldiğini öğrenmiş oldum bu tecrübe ile.
Selam ve sevgilerimle.