- 628 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİMİZDEN KAÇIŞ
Kendinden utanma travması yaşayan bu bizim nesilde kimileri için bu coğrafyadaki Işid vb. vahşet örnekleri bir fırsat, bir bahane oldu. Önceleri utana sıkıla, çekine çekine hatta belki de tereddütle söylenmeye çalışılanlar şimdi neredeyse coşkunca, ulu orta rahatlıkla dile getiriliyor. Peşinen haklı çıkmış hissetmenin abartılı hazzı ile “işte anlatmak istediğimiz” diye başlanarak kendi yüzüne tükürmeye çalışarak kendinden uzaklaşma çabalarına şahit oluyoruz..
Peki acaba böyle mi? Dünyanın en vahşi, en cahil, en barbar, en geri toplumu müslümanlar mı? Ya da böyle olduğunu düşünmek sadece bir rahatlama veya kaçış çabası olarak da görülebilir mi?..
Önce neredeyse at gözlüğü takarak yüzümüzü döndüğümüz batıya bakalım. Öyle ya “en üstün uygarlık..” Bilim, Teknoloji, Ekonomi, Sanat ve Sporda zirvedeler… Daha ne olsun…
Hep böyle miydi Avrupa ve ötesi?.. Biz bildik bileli, tarih boyunca hep böyle huzur ve irfan içine mutlu mutlu bir hayat mı vardı oralarda?
Değil tabii ki.. Adamlar her şeyde en ileride.. Kusura bakmasınlar ama vahşette ve şiddette de, değil sadece bizden tüm dünyadan kat kat ilerideler.
Aşağıda Avrupa’da yüzyıllarca süren iç savaşlar, çatışmalar sonucu hayatını kaybedenlerin yaklaşık olarak sayıları var.
· İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) - 60.000.000-84.000.000
· Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) - 16.500.000-40.000.000
· Rus İç Savaşı ve Dış Müdahale (1917-1922) - 5.000.000-9.000.000
· Napolyon Savaşları (1803-1815) - 3.500.000-6.000.000
· Otuz Yıl Savaşı (1618-1648) - 3.000.000-11.500.000
· Yüzyıl Savaşları (1337–1453) - 3000.000-3500.000
· Fransız Din Savaşları (Huguenot Savaşları) (1562-1598) - 2.000.000-4.000.000
· Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) - 868.000-1.400.000 -
· Amerikan İç Savaşı (1861-1865) - 618.000
· İspanyol İç Savaşı (1936-1939) - 500.000
Yukarıda sayılmayan irili ufaklı pek çok olayla birlikte abartısız bir kaç yüz milyonu buluyor kayıplar. Dile kolay!.. Bu, bugünün dünyasında kat kat fazla bir sayıya tekabül ediyor. Kıyas olması açısından; Cumhuriyet’in başında bizim nüfus 13 milyon küsur iken, şimdi 80 milyona yakın...
Evet yukarıda belirtilen eski tarihlerde bizde de nisbeten ufak tefek çatışmalar olmuş. Ancak Avrupadaki devasa kayıplar yanında bizimkiler devede kulak gibi...
Bütün bunların yanında kabarık sabıkada başka başka olaylar da var. Yüz yılı aşkın süre defalarca tekrarlanan yağmacı, çapulcu haçlı seferlerini bu günkü karizma Avrupa’ya yakıştırmak bizdeki gönüllü kaselisler için zor mudur acaba?..
Ya sömürgeler.. Bugün Afrika’nın ortasında, en ücra yerlerde, ormanlarda yaşayan dünyadan uzak Afrika insanının Fransızca, İngilizce vs. bilmeleri takdiri hak eden bir meziyet mi yoksa yüz karası hazin ve ucube bir durum mu?.. Zaten o dünya savaşları da sömürge paylaşımı nedeniyle çıkmadı mı?.. Koca Afrika, Hindistan, Çin, Güneydoğu Asya adaları, Amerika kıtasını sömürenler müslüman mıydı?.. Düpedüz kitlesel, kıtasal bir hırsızlık değil mi bu?.. Zenginken daha da zengin olmak için fakiri daha da fakirleştirerek elindekini almak Avrupa uygarlığına uzak olmayan çıplak bir gerçek. Hayran olacağımız zaman bunları da bir kenara not etsek?..
Yine bu sömürgelerle bağlantılı olarak uzun soluklu sistematik yerli katliamları... Afrika insanının köleleştirilmesi... Amerika kıtasındaki on milyonlarca siyahi insan buraya binbir eziyetle getirilmiş "kölelerin" torunları değil mi? Avrupalılar Amerika kıtasına geldiğinde oralarda yaşayan bir halk ve hatta devletler vardı. Ne oldu onlara? Darma duman edildiler. Koca ABD de neredeyse tamamen yok edildi. Güney Amerikada ise çok azı kaldı. Avustralya da sanki turistik gezilerde gözlemleme amaçlı bir avuç Aborjin bırakıldı.
Adamlar dünyanın çok uzak noktalarına gidip oralarda yaşayanları kökten yok ederken burunları dibindeki bizler hayatta isek bu dinimizden kaynaklanan bilinçledir kanımca. Bu bize kişilik kazandırmış, direnme gücü sağlamıştır.
Hem bu gün islam coğrafyasındaki iç karışıklıkta batının minimum da olsa parmağının olmadığını kimse iddia edemez. Daha yakın zamanda, 94’ yılında Ruanda’da sadece üç buçuk ay içinde birbirlerini toplu kıyımla, bir milyona yakın insanın hayatına mal olan soykırımda, zirve uygarlıklardan Faransa’nın temiz olduğunu kim iddia edebilir ki… Hatta o zamanın Fransız Cumhurbaşkanı Mitterrand “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil” diyebilmiştir. Işte örnek aldığımız, ağzımız açık hayran olduğumuz uygarlık!...
Avrupa’nın kendi içinde yüz milyonlar kayıplar olmuşken şimdi bizim coğrafyada onun yüzde biri bile etmeyecek kayıpları görünce milletinden, dininden, özünden yüz çevirende kasıt ararım ben. ’Dünden razıymış’ derim.
Amacım kötülükleri yarıştırarak sevimsiz bir üstünlük savunması ya da nefret aşılamak değil. Ümitsiz, özünden utanan kendinden kaçan kendi insanımızın; kafasını kaldırıp üzerimize kalmış kötülüğün, bize yapışıp kalmış barbalığın ve cehaletin yalnız bize has olmadığını görmesini istiyorum. Gerçekler ortada işte; bu bir din sorunu değil, dinin de engelleyemediği insanlık sorunudur.
Bizler talihsiz bir nesiliz; bulunduğumuz bölgenin belki de en kötü dönemlerinde doğup yaşamak kısmetmiş bize… Güzel ve şaaşalı günler tarih kitaplarındaki yapraklarda kalmış. Peki bize düşen kendimizden nefret mi etmektir?.. Bu bir kurtuluş yolu mu?..
Gerçek şu ki; batı kendi acı tecrübesini geçmişte fazlasıyla yaşadı. Şimdi o acıların kazandırdığı engin tecrübenin sağladığı anlayışla, doğru işlerle nispeten rahatlar. Akıllı olursak onların tecrübesinden faydalanabliriz. Zaten tarih neden okutulur ki?.. Akıllı olmazsak kendi tecrübemize sahip olma adına bu saçma sapan şiddet devam edecek.
Artık silah kullanarak güçlenme dönemi bitti. Dünyadaki en büyük silah üreticileri kendi ülkelerinde bu silahları en az kullanan ülkeler. Silahlı cihad devri kapandı. Eli silahlı müslümanların çoğu çaresiz, ahmak, kıt akıllı macareperet kimseler... Ölmenin, öldürmenin günümüz dünyasında olumlu bir karşılığı yok artık...
Ne kendimizi yüceltelim, ne de aşağılayalım. Ne karamsar olalım, ne de hayal kuralım. Tamam bizi birbirimize kırdırıyorlar, sırtımıza semer vuruyorlar ama biz de düpedüz eşeklik içindeyiz. Çok açık ki; cehalet ve temebellik içinde boğuluyoruz. Pespaye halimizle akıllanmaya yanaşmıyoruz. Belki ancak çekilecek daha çok acı bizi ikna etmeye yetecek. Yerimizden kalkmaya zorlayacak.
İslam ülkelerindeki tüm silahlı gruplar hemen yarın kesin galip olunca şiddet sonlanacak mı? Tabii ki hayır. Yenen cehaletinden zulmedecek; yeni bir direnişin filizlenmesine zemin hazırlayacak. Haydii, yeniden boş macera...
Bizim dinimiz, Allah’ı anıyor diye, sebepsiz yere bitkiyi kesmeyi bile men etmişken, nimet diye cansız olmasına rağmen ekmeği yere atmaya bile hoş görmezken; kendi gibi müslüman kesen manyakları bu hale getiren bataklık nasıl oluşmuş da ona bakmak lazım. Asıl kaybımız eline silah verilerek şiddet uygulatılan akılsız sersemler değil. Böyle zor zamanda bu olumsuz örnekleri görüp kendinden utanan hatta nefret eden eğitimli insanımızı fire vermemiz asıl kayıptır.
Bizler şu anda öyle kifayetsiz, öyle boş haldeyiz ki gelişmiş ülkeler bütün bilimsel birikimlerini, paralarını yarın bizimle paylaşsa onları da kullanamaz, heder ederiz. "Filancaya ip vermişler, babasını asmış" hesabı.. Biz şimdi o layık olunmayan haldeyiz.
Karamsarlıktan değil gerçekçi olma adına yazıyorum bunları. Gerçeklikten uzak olduğumuzdan, yaşanmakta olan hayatı tam anlamıyla algılayamadığımızdan ya da yüzeysel baktığımızda; hayatın dışında kalarak burnumuz sürtüyor. Bizim coğrafyamızda hayaller peşinde insan öldürülüyor, gelişmiş dünyada insanlar geçmiş yüzyıllardaki insanların rüyalarını yaşıyor.
Ne acı ki; her zaman yazılanların mürekkebi, dökülen kanlar kadar insanları bilinçlendirmede, uyandırmada etkili olamamıştır. Akıllanmak için daha çok acı yaşayacak süre mi lazım?.. (Allah o süreyi kısaltsın...) Küçüklüğümde vazgeçemediğim hatalarımdan kurtulmak için annemin tokadını yemek istediğimi hatırlıyorum. Demek insan psikolojisinde var o...
Tüm bunlarla beraber ibre bizden yana.. Gittikçe kötüye gitmiyor. Daha kötü zamanlar da vardı. Kitle iletişim araçları çok gelişti. Bilinçlenme, kıpırdanma var. Yüz yıl önce müslüman ülke sayısı beşten az iken, şimdi elliden fazla. Bundan sonra nitelik kazandırma devri. Ancak öldürerek değil, yaşatıp eğiterek...
Ümitsizlik, karamsarlık en aşağılık bir hal ve acizliktir. Bu sancılar, musibetler, akıllanmamıza ve aydınlanmamıza vesile binlerce etkili nasihat işlevi görecek. Gelecek baharı bize daha çok sevdirecek bir kış, uyanışımızı daha anlamlı ve lezzetli kılacak bir geçici kâbus olarak kalacak. Geçmişte bunu başarmıştık. Belki de o başarının rahatı ve rehaveti ile bu hale geldik…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.