Kamer hanım’a mektuplar (01) Bir ruhani ile temas…
K: Sizi bekliyordum. Müsaitseniz bir kaç dakikanızı alabilir miyim?
HAB: Selam, hayırlı günler. Şu anda ben de sizi düşünüyordum. Kalbim sizinle meşguldü. Dilim duadaydı. Buyur.
K: Allah razı olsun. İyisiniz inşaallah.
HAB: Şükürler olsun iyiyim. Siz nasılsınız?
K: Çok şükür abi. Fazla vaktinizi almayacağım. Dün akşam hazretle konuşma geçti aramızda S. aracılığıyla. Onu paylaşmak istiyorum.
HAB: Buyur.
K: Ben her zamanki gibi aciz kalıyorum, siz yardım edersiniz anlamama diye. Ailevî sözlerini atlıyorum. Eşimdeki keşiflerden sordum. Dedi ki, aynen yazıyorum:
“İnsan dünyadan 3 şeye hasretle gider. Topladığına doymaz, umduğuna kavuşamaz, önündeki ahiret yolculuğu için iyi azık temin edemez. Rahman yaşarken anlayamadıkları değerleri öldükten sonra anlamanın kimseye faydası yok. Sevdiğinizi dirileştirmenin yolu hayatın tazeliğinde itiraf ve ifade edebilmektir…”
HAB: İzliyorum, devam ediniz lütfen..
K: “… Emri bil maruf yani (iyiliği emretmek ) ve nehy-i anil münker yani (kötülükten nehy etmek)’tir”. Ancak yazıyorum abi
HAB: Sorun değil… Zamanım var.
K: “… Müstehabat ve mekruhat şeyhin nefsinde tahakkuk etmediği takdirde, bunların biri ile emretmesi veya nehy etmesi şeyh için layık değildir. Çünkü kendi nefsinde olmayan şeyle emretmenin tesiri olmaz”.
Ben ismini sordum bu ara. Siz öyle demiştiniz. Ama sanıyorum benim sorularımı pek ciddiye almıyor. O yine devam etti: “O bir heyula gibi olur. Hangi şekil verilse kabul eder. Bu şekiller dışta olur. İç âlemine, özüne değişiklik gelmez. Kendi sınırında arif-i billâh aslı ne ise öyle kalır. Her türlü itikadı kabul eder ama dışta çizilen hiçbir itikatta bağlı kalmaz. Zatî olan ilim yani, ilahî bilgide yerine ise öyle kalır. Cümle itikadın özüne vakıf olur. Dışını değil, içini görür. Özünü bildiği şey dıştan hangi libasa bürünürse bürünsün onu tanır. Bu babdaki çerçevesi geniştir. O itikadların dışta giydiği kisvelere bakmadan aslına bizzat erer ve her yüzden müşahedeye koyulur. Bu âlemde âmâ olan öbür âlemde dahi âmâ olur. ‘Ben gizli hazine idim. Bilinmek istedim, halkı da bilinmem için yarattım’. Bu emir böyle, ama hakkı bilmek kolay iş değildir”.
HAB: Evet. Ta ki kişi nefsine arif oluncaya kadar.
K: Ben burda sordum. “Benim gayretime katkıda bulunur musunuz ?” diye.
Cevap: İtikat
Heyula
Zatî
Vakıf
Libas
Kisve
Bab
Avam
Ben: Ben şu an nerelerdeyim bilmiyorum. Emarelikten kurtuldum mu onu da bilmiyorum. Ali Abi sormamı istedi. “Gök ehli hizmet ve gayretlerinden memnun mu ?” diye. “Bu konuda cevabınız olur mu ?”.
Cevap: “Ya eyyühellezine amenüttekullahe vebteğu ileyhil vesilete ve cahidu fi sebilihi lealleküm tüflihun” (Maide, 35)
Ben: Ben bunu anlamadım. Ali Abi’ye sorucam.
Cevap: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. O’na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz”
Ben: Yapmaya çalıştığımı sanıyorum.
Cevap: İnanmak zihinde tasarlanan korkunç hayal. Zata mensub bilen, giyilecek şey elbise, kapı, tövbe, evliyaullah
Ben: Anlayamıyorum. Yorma beni bu kadar, daha açık yazamaz mısın lütfen?dedim.
Cevap: Biz çöl insanlarının cahil olmaları dolayısıyla O’nun Hz. Peygamber’in sözlerini tasdik etmesine hayret ettik.
“Ey Allah’ın rasulu ! İslamın şeairi namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak, gücü yeten kimse için hacca gitmek ve cünupluktan dolayı gusl etmektir. O kimse, Allah her şeyin halikidir. Sanki o kimse “o şeyin Allah’tan başka yaratıcısı vardır Allah’ın bana namaz oruç ve zekâtı farz kıldığını bilmiyorum” dese yine kâfir olur.
Ben bunu “kafi olur” anlayarak şaşkın şaşkın sordum: “Nasıl kafi olur ?”
Cevap: Bakara: 43, 83, 110 El-Bakara, 178; Er Rum 17, 18 OKU
Ben: Tamam
O: El Müddesir: 56 oku. Yol gösteren odur. Şüphesiz ki kulun kendisiyle kötülüğü işlediği güç (istitaat) bizatihi kulun iyiliği işlemesi için de müsaittir. Kul, Allah’ın kendisinde meydana getirdiği kötülükte değil, iyilikte kullanılmasını emrettiği istitaatı sarf ve tevcihinden dolayı ceza görecektir. Yüce Allah’a imanı icrayi sünnetler, hadler, ümmetin ittifak ve ihtilafını bilmesidir. Taha 85 OKU. Yolun budur. Rabb’in sendeki emaneti adına oku.
Bu kadar abi… Abi orda mısın?
HAB: Buradayım. Derin düşüncelere daldım. Sana anlaşılır, kolayca uygulanır cevaplar vermek yerine adeta konferans vermiş. Sorduğun sorunun cevabı bile yok dediklerinde. Hep böyle yapıyor. Sanki tarikat şeyhlerinden birisine bir soru sormuşsun da o sana bildiklerini ard arda sıralamış gibi geldi. Kendisinin aklının arı-duru olduğunu sanmıyorum. Ben de bu yüzden kafa karışıklığı yaşıyorum. Neden kimliği ile ilgili sorulara cevap vermekten kaçınıyor? Sorularımı ciddiye almıyorsa bilmiyorum artık…
K: Zamanı gelince benimle temasa geçecekmiş. Tüm sorularımın cevabını alacakmışım, az kalmış. Ama onun yanımdaki varlığını hissediyorum. Sıklıkla yanımda. Bazen hafiften sesleniyor kulağıma.
S: “Beni dün gece Kâbe’ye götürdü. Orada Rasulullah Kur’an okuyordu, O’nu dinledim, muhteşem bir sesti” dedi.
HAB: Onun cinlerden olma ihtimali var.
K: Bence de var gibi abi. Neden dersen bana gelen yazıları sonra başka bir kaynaktan buluyorum internette. Kendine ait sözler değil,oradan buradan topluyor sanki.
HAB: Aynen.
K: S. asla cin değil, 7. boyuttan diyor. 7. boyut neresi ben bilmiyorum.
O verdiği ayet numaralarına baktım. Özellikle “yolun budur” dediğine. Buzağı heykeli yaptıkları ayet… Şimdi ne alâka kuracağımı bilemedim kendimle.
HAB: Bak sen şimdi. Yedinci boyut değil, yedinci sema. Yedinci gök. Zuhal… Celâlin en muazzamıdır. Tevrat’ın inzal edildiği gökten birileri. Ruh yahut cin.
Yedi gök, yedi yer… Konu geniş. Yedinci gök makamı illiyyin zuhal şerefi. Celâldır. Nuru siyaha yakın yeşil-koyu laciverttir. Orada ibadet eden müslümanlar koyu lacivert nurunu görürler. Kâfirlere siyah nur olarak görülür.
K: Abi ben hep o nurları görüyorum. Koyu lacivert… Parliament mavisi ve mor.
HAB: Çok kendini onunla meşgul etme. İşte sen mümin olarak o nurları gördüğünden, yardım oradan geliyor.
Parliament mavisi: O zuhalin bir evvelinden dostu, başka bir gök olan utarit şerefinin nurudur. Orası da celâldedir.
K: Yeşili çok gerilerde zayıf bir şekilde görüyorum bazen ama henüz diğer renklerden arınamadım. Celâle gark olmuşum. Cemale geçemedim
HAB: Celâlin en muazzam makamlarında terfi etmişsin. Gerçekten celâle gark olmuş haldesin.
K: Zaten çok yükseldin demişti o bana.
Bugünlerde beni yine bir yerlere götürecek, bunun sinyalini alıyorum. Bacağım da seyrimeye başladı.
HAB: “Çok yükseldin” yerine, “En yüksek gökte, yedinci göktesin” demeliydi.
K: Abi belki de bu yüzden sürekli sonu ölüme kadar varabilecek keder üzüntü içeren ihtilaçlar alıyorum.
HAB: Eğer imanın ve itikat ile safiyetin olmasa çoktan ölürdün.
K: Hem de kuvvetle seğiriyor.
HAB: Seğirmelerini iyi takip et. Kötü işaretleri İhtilaçname’de anlatıldığı gibi yap. Korun.
K: Zaten dünden beri göğsüm sıkışıyor yine, kocaman bir ayva yutmuşum gibi. Göz de arada sırada yokluyor beni. Hep sol göz. Sanıyorum celâl beni bırakmak istemiyor.
HAB: Sağ devrini Ayetel Kürsi ile yapmaya devam et.
K: Yapıyorum.
HAB: Güzel…
K: Ayetel Kürsi’ye “el Kuddüsün, el Tahirun” esmalarını da ekliyorum.
HAB: Ayetel Kürsi korunmak için yeterlidir. “El kuddüsün el tahirun” esmalarını zikirle çok oku.
K: Peki abi bu bana zarar verir mi? Bir kaç yıldır S.’ylaymış. Hiç zarar vermemiş. S. “Bilakis yardım ediyor” diyor.
HAB: Sen ibadetlerini düzenli sürdür. Zarar vereceğini sanmıyorum.
K: Ben niye benimle temasta olduğunu da bilmiyorum.
HAB: S.’ya sordun mu ne faydasını görüyormuş? Açıktan görüyor muymuş?
K: Sürekli bir yerlere götürüyor onu, gök katlarını gezdiriyor. Çevresindeki kötü niyetlerden haberdar edip zarar ziyandan koruyormuş. Dahası var sanırım ama bana bu kadar söyledi.
İlk 1 yıl görmemiş. Sonra hafif duman gibi görmeye başlamış. Şu an seni beni görür gibi görüyor. “Ben hangi surette görmek istersem, o surette görünür ” dedi.
HAB: Nasıl tarif ediyor?
K: O bir kişi söylemiş, onun suretinde görüyor. Ve sürekli konuşuyor. Ama kafa sesiyle, beyinden telepati yoluyla.
HAB: Evet.
K: Zaten benim düşüncelerimi de biliyor bu zat. Bazen düşüncelerim içinde bir şeyler söylüyor.
HAB: Bu sözlerinin arasında düşüncelerim için söylenenler de var muhtemelen. Kendisini bir şekilde vasfetmeli… İnsan ruhu mudur, cin mi, melek mi?
K: S.’ya bakarsak insan. Benimle temasa geçecekmiş yakında. Geçerse açıktan soracağım.
HAB: İnsan da, kim? Adını söylesin.
K: Galiba Halid-i Bağdadî’ymiş.
HAB: Benim verdiğim zikirlerden söz etti mi?
K: Hayır.
HAB: Sen sordun mu? Her şeyi biliyorsa onu da bilsin.
K: Ben sizin sorunuzu sordum. Anlaşılır bir cevap vermedi. Daha önce de sormuştum yine vermemişti.
HAB: Ben bu zatın cin olduğunu sanıyorum. Arkadaşın kılık kıyafetinden bahsetti mi?
K: Hayır, hiç sormadım. Ama sorarım.
HAB: Hangi renk giyiniyor?
K: Telefon edeceğim. Abi sormam gerekenleri yazın, ben sorayım.
HAB: Başında sarık, vs. var mı? Varsa hangi renk?
K: Mesaj yoluyla S.’yla konuşurken bu araya giriyor ve ben bununla konuşuyorum. Telefon edeceğim bu kez…
HAB: Neden sizinle ilgilendiğini sorun. Hangi sebeple size yakınlaştığını sorun. Size hangi alanlarda yardım edeceğini sorun.
K: Yalnız, ben ona benim ibadetlerim hakkındaki fikrini de sormuştum. Sizden faydalanabiliyor muyum, hatalarım var mı diye. Cevap vermemişti.
Peki… Abi teşekkür ederim vakit ayırdınız. Bu konuda sonradan aklınıza gelen bir şey olursa, bildirirseniz memnun olurum. Hayırlı günler diliyorum.
HAB: Hayırlı günler. Yeni durumdan haberdar ederseniz, bildiklerim kadar sizi bilgilendirmeye çalışırım.
K: Elbette abi.
HAB: Kimliği hakkında yemin vererek sizi mutmain kılmak üzere açıklama isteyin. Zararsız olduğundan emin olursanız, bilgi edinmeye devam edin ama daha açık bilgi isteyin. Anlayamayacağınız şeyi söylemesinin bir anlamı olmaz.
Esas arkadaşınızı sorgulayarak onu çözmeye çalışın. Korkmayın. Ayetel Kürsi ve devir ile zikirleriniz sizi korur. Son okuduğunuz neydi hatırlatır mısınız?
K: Tamam abi. S., “Sabırlı ol. Yakında tüm cevaplarını ondan alacaksın” deyip duruyor. Bir sonrakine aynen böyle soracağım.
Abi “el Kuddüsün el Tahirun”, namazlardan sonra da “ya Latifün ya Latif ya Kuddü…”
Ama bunu hariçte de devamlı çekiyorum.
HAB: Son yazdığınızı anlayamadım yenileyin lütfen.
K: “Ya Latiyfün ya Latiyf, ya Kuddüsün ya Tahir bil lütfikel hafiyyü bil kudretillezi isteveytü biha alel arş”
HAB: Tamam, bunu okumaya devam edin.
K: Tamam.
HAB: İnşaallah bunu okurken cemale geçeceksiniz.
K: İnşaallah ama biraz zaman alacak.
HAB: Geçmişten varsa sorumluluklarınız affedilecektir.
K: İnşallah
HAB: Yapılan iş ile verilen emek doğru orantılıdır. Büyük işler büyük emek ister. Sizi Allah’a emanet ediyorum. Bizi bilgilendirmeyi sürdürün.
K: Vücudumun dayandığı oranda ibadetlerime, zihnimin kaldırdığı oranda da okuyarak öğrenmeye çalışıyorum. Rabbim kolaylaştırsın inşallah. Allah’a emanet olun abi. Sağlıcakla,
HAB: Okuduğunuz dualar sonunda kitabınızın sağ tarafından verilmesi veya temiz bir sayfa gösterilmesi mümkündür. İzleyin. Rüyalarınızdan anlayamadıklarınız bize bildirin. Selam es selame