Neden Tepkisiziz
Yıllar yılı yaşananlar yüreğimizi öylesine yıldırdı ki...
Ve öylesine sömürüldü ki duygularımız, inançlarımız, düşüncelerimiz...
Belki bu nedenle belki de acılara aşina olmaya başladığımızdan dolayı,
Ya da belki acılardan yorulan yürek yeni acıları taşıyamaz olduğundandır;
Ard arda yaşanan nice acılar çoktan unutulurken yeni acılara karşı da görmeyi umduğumuz tepkileri göremez olduk.
Fakat çok şükür ki yine de taş kesilmedi yüreğimiz. Ve nice yürekli insanları görmekle de yeniden yeşillenmeye dönüyor nice yürekler.
Yine her olayda canımız acıyor. Ve üstelik acıya neden olan olay kadar bir şey yapamamak ta acıtıyor canımızı.
Ancak neden görmeyi umduğumuz tepkileri göremiyoruz veya gösteremiyoruz?
Bu hususta topluma bakınca benim gördüğüm – kendimden hareketle - ;
Hani, Hz. İbrahim ateşe atılırken bir karınca ağzıyla su taşıyorken,
"Sen mi söndüreceksin bu yangını?" diyerek kendisini ve mücadelesini küçümseyenlere diyor ya;
"Biliyorum ki ben söndüremem bu yangını. Lâkin isterim ki safım belli olsun!"
Bu nedenle yaşanan her olayda;
Ne söyleyebilirim?
Ne yapabilirim?
Benim elimden ne gelir ki? Diyerek hiç bir şey yapmamayı mı?
Yoksa, "Safım belli olsun" diyen karınca gibi sonuç alamayacağını bilsen de gücün ölçüsünde mücadele etmeyi mi?
tercih etmeliyim gibi bir yol ayrımında buluyorum kendimi... Her seferinde yüreğim ikinci yolu seçmeyi istiyor.
Fakat, ne yazık ki artık SAFLARıMIZ SAF DEĞİL!
Hz. İbrahim’ e inanan karınca gibi sarsılmaz bir inançla seçemiyoruz ki safımızı.
Hak, hukuk, adalet saf değil artık...
İnsanlık ta saf değil…
Tüm üstün değerler, ilkeler menfaatlerin gölgesinde kalır ve buna göre yorumlanır, biçimlenir ve uygulanır olmuş.
İlkesizlik ilke olmuş...
Tek tek sıralamaya lüzum yok... Herkes görüyor biliyor zaten.
Bugün ’Vatensever’ diye bildiğimiz ve safında yer aldığımız kimse veya kimseler, bakıyorsunuz ki yarın
’Vatan Haini’
Yaşanan bir acı nedeniyle gözyaşı döken ve içimizi acıtan ve beni insanlığımdan utandıracak kadar insanca bir yürek sergileyen kimse, yarın bakıyorsunuz ki kin nefret öfke kusuyor.
Veya başka bir insanın benzer acısına dönüp bakmıyor ve baksa bile kılı kıpırdamıyor.
Velhasılı;
Biz karınca olmaya razıyız da İbrahim hangi saftadır onu bilemiyor ve bulamıyoruz artık.
Belki de bu en acısı…
Allah cc. Kuran-ı Kerim’ de;
“Aleyhinize bile olsa doğuyu, hakikati söyleyin” diye buyuruyor.
Oysa ki artık bırakın doğru söylemeyi veya söyleyemeyip susmayı…
Menfaati gereği, doğruyu, eğri-yanlış gösterebilmek eşsiz bir maharet sayılır olmuş…
Böyle olanlar güçlü safta yer alırken güçsüz kalanlar da onlar gibi güçlü olma hırsına kapılmış…
Hangi değeri savunursanız savunun o değer üzerinden öylesine istismarlar yapılmış ki
Siz o değeri savunduğunuz anda o istismarcılara gösterilemeyen tepki size dönüyor.
Amerika’ nın kendi kendine tezgahladığı 11 Eylül olayının ardından bütün Müslümanları terörist ilan etmeye kalkışması gibi…
Ardından "Ben Müslümanım!" demenin "Ben Teröristim!" demekle aynı olduğunun kabullendirilmeye çalışılması gibi.
Atatürk’ ü seven dinsizlikle suçlanırken,
Dini savunan şeriatçılıkla suçlanıyor.
Bugünkü Cumhuriyeti seven-savunanlar Osmanlı Düşmanı ilan edilmeye çalışılırken,
Osmanlı’ yı savunan seven kimseler Cumhuriyet Düşmanı ilan ediliyor.
Tarih türlü dalaverelerle saptırılırken günceli de satılık medya dilediği gibi yönlendiriyor.
Türküm demek suç sayılır olmuş…
Kürdüm diyene dil uzatmak suç…
Alevilik-Sünnilik
Çağdaşlar-Dinci gericiler…
Vs. vs.
Say say bitmez ikilikler, bölünmüşlükler…
Tüm acıların nedeni HaLK’ ın HaKK’ tan kopması ve koparılmasıdır…
Hak-Hukuk deyince bugün kimin içinde Adaletin tecellisi olabileceğine dair bir inanç-düşünce beliriyor merak ediyorum.
İşte karınca misali ben de su taşıdım bu yangına…
Lâkin yangın yine sönmeyecek…
Ta ki Bilelim!
Saygılarımı sunarım.
Not: Sayın Sami Biberoğulları’ nın "Leyla bir ÖZGECAN’ dır" başlıklı yazısına yorum olarak yazılmış ve ufak düzeltmeler sonrası ayrı bir yazı olarak eklenmiştir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.