Kadın Olmak diyordu...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
|| On iki yaşında başlık parası için gelin olmaya zorlanan, henüz on beş yaşına değmeden iki çocuk sahibi olan kadınlarımız / annelerimiz var bizim. ||
Yıllar öncesiydi…
Gözlerimi açtığımda bembeyaz çarşafın kırmızı lekesiyle tanıştım. Evin çatısının üzerine kurşun saçılıyordu.’’ Adettenmiş. ‘’ Kızlık bozulunca küp kırılır, erkekliğini ilan edermiş.
‘’ Peki, hiç sorulmadan çaldığınız hayatım? ’’
Burası ufak küçük bir kentteydi. Herkes birbirini tanır, insanlar birbirlerine gelir giderdi. Benimle yaşıt kızlar bebeklerle oynarken ben ise karnımda ki şişliğin nedenini tam bir senenin sonunda kollarıma bebeğimi aldığımda anladım. ‘’ Anne ‘’ olmuşum, çocuk olmadan… Koca bildiğim adam, babam gibi olması tuhafıma gitse de alışmak zorundaydım. Her gece yatağımda pis sakalları ve koca elleriyle tenime dokunduğunda ölmek istesem de şimdilik tek avuntum göğsüme ufak elleriyle dokunan bebeğim idi. Her gün havanın karamasıyla işler azalır biraz olsun rahatlardım. Tabi akşam kuru ekmek yerine dayak yenilmezse.
Yıllar ayları, günler zamanı kovaladıkça Sadi iyice yaşlanmış, elden ayaktan düşmüştü. Bakıma muhtaç kalmış, insaf etmemi diliyordu benden. Ölemiyordu kul hakkı öyle insandan kolay kolay çıkmazdı. Çocukluğumu çalan birine nasıl hakkımı helal etmeliydim? Etmedim altı ay sonra yalnız ve perişan bir şekilde öldü. Üç çocukla ortada kaldım. Evden dışarıya çıkmaya korkar oldum, kadınlar kocalarından sakınıyordu beni. Dul kalmıştım. Ve erkekler bıyıklarını sıvazlayarak, kadınlar tiksinerek suratıma bakıyordu.
Kıt kanat yaşamaya çalışırken bu kasabada Sadi’nin kardeşi Hasan geldi. Abisinin cenazesine dahi gelmeyen Hasan, aradan 3 ay sonra geldi. Hasan otuz beşli yaşlarda boyu 1,78 gözleri kahverengi, teni buğdaya çalan genç bir adamdı. Yıllardır büyük şehirde yaşamış kendini eğitim ve yaşam olarak geliştirmiş. Elinde poşetler; erzak, yeni kumaşlar ve bir sürü şeyle kapıdan içeri girdi. Çocuklar aylardır Pazar ekmeği yemediğinden poşetlerin yanına biraz çekingen ve mahcup bir şekilde yanaştı.
’ - Hepsi sizin için ’ deyince Hasan, çocuklar yemeye başladı. Ve tabi senin içinde yenge… Hasan birkaç gündür bizimleydi. İlk başta yardım edeceğini, sahip çıkacağını sanmıştım. O kadar samimi geliyordu ki güvenmiştim. Ama bildiğim tek şey ’ buğday, değirmen olmadan öğütülmeyeceğiydi. ’
Bir gece odamın ötesinde ayak seslerinin bana doğru geldiğini fark ettim. Kapım birden bire açılmış ve içeriye Hasan girmişti.
’ - Hasan sen benim odamda ne yapıyorsu… ‘’ diyemeden üzerime elleri ve ayaklarıyla çömelmiş bedenimi yıllar sonra aynı soydan gelen bir adam daha kirletmişti. Gözyaşlarımın eşliğinde yanımdan kahkasıyla beraber kalkıp gitmiş beni bu günaha ortak etmişti.
Yanağımdan gözyaşlarım düşerken annemin söylediği ninni aklıma geldi;
** Yağmur yağar sere serpe,
Kulağında elmas küpe,
Uyuturum kızımı koka öpe
E… E… ninni
Ninni benim nazlı kızım sana ninni. **
|...|
Muhbir Gazetesi 08.03.1867 Sayfa: 3
KIZILCASÖĞÜT KASABASINDA BİR VAHŞET!
Bir genç anne, ortada kalan üç yetim çocuk. Yaşı 27 olan genç kadın, kasabanın dere kenarına kendisini asmasıyla bulundu. Komşularının Jandarma Komutanlığına haber vermesiyle cenaze namazı yarın öğlen Kızılcasöğüt Camisinden kaldırılacağı belirtildi. Gencecik bir annenin bunu neden yaptığı, hiçbir kimse tarafından bilinmedi. İnsanların kanını donduran ve tüyler ürperten bu vahşet delil yetersizliğiyle üstü örtülerek kapandı. Çocuklar kentin zengin ailelerinden Ali Yaşa’ya verildi... Ve bir anne bir kadın daha unutuldu.
/../
Kadınlar önce satılır, dayak yer, taciz edilir, tecavüze maruz kalır ve katledilir.
Ölüm hangi yaşta yakışır bir insana, eğer bu insan hem anne hemde bir çocuksa?
/unutmadık, unutturmayacağız. ÖğeCanAslan/
YORUMLAR
yıllardır bu tür haberler okuruz gazetelerin ikinci sayfalarında, ve mutlaka sülalemizin içinde de örnekleri vardır ...şahit olur yada okur ve sadece üzülürüz...oysa bu ve benzeri ayıpları engelleyecek devlettir...günümüze kaç tane iktidar geldi geçti hala aynı olaylar yaşanıyorsa ve biz hala aynı noktada isek yapacak ne var ?
İncecikten yağıyor kar..
İncitmeyin artık yürekleri dercesine.
Canlar acıyor, canlar gidiyor..
Neyin derdindeyiz?
İnsanlığın öldüğünün mü,
insanlığın var olduğunun mu..
Ahh..
nazenindi kelimeler..
Öyle canı kırarcasına söylenmezdi,
Adam dediğin bir gözü görür diğerine değdirmezdi..
Kadınsa zaten bir emanetti, ezelden ruha yazılan...
Şimdi her şey ağır..
Kelimeler, sözler...
Yaşanılanlar!
-Dertlendiği derdin ne olduğu insanının kalitesini gösterir