Pişmanlık
Pişmanlığın Sesi.
Geriye dönüp baktığımda; keşke hiç yaşamasaydım dediğim ya da niye yaşamadım ki diye hayıflandığım ne çok anım varmış meğer.
Geriye bakmaya korktuğumdan olacak ki, üzerlerine örttüğüm perdeyi çekip çıkartmak hiçte kolay olmadı. Beynimin en ücra köşesine hapsettiğim anılarımı birer hurda yığını gibi önüme döktüm.
İçlerinden en acı, en utanç vereni, benden daha atik davranıp üzerini tekrar kapatmaya fırsat vermeden sanki zehirli bir yılan gibi gerinerek karşıma dikildi ve zehirli çatal dişini şakağıma sapladı. Demirci körüğünün canlandırdığı kömür ateşinde kızarmış ince çelik bir mil saplandı sandım. Kızgın milin ucu, beynimin kıvrımlarını dağlayarak ulaşmak istediği yere kadar gidip durdu ve bir daha duymayacağımı zannettiğim pişmanlık ve sitemle örülmüş sözün üzerindeki asma kildi sanki bir maymuncukmuş gibi açtı.
Kehribar parlaklığında bal rengi gözünden akan gözyaşını, titreyen eliyle silmeye çalışırken, bir yandan da içini çekerek elleri gibi titrek bir sesle; “ Şimdi ne olacak?”
Dokunmak ve dokunulmak arzusunun doruğa çıktığı, irade gücünün sıfır noktasına çekildiği bir anda iki genç bedenin iki ibrişim yumağı gibi birbirine dolaştığında; “Yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülmek” diye tarif edilen pişmanlık duygusu akla gelir mi, diye geçiştirmeye çalıştığım gün duymuştum içi utanç dolu bu feryadı.
Bizde de günah çıkartmak gelenek olsaydı, minber merdiveninin altına gizlenmiş siyah cübbeli hoca; bu kadar anlattığımla yetinmeyip en ince ayrıntınsa varıncaya kadar anlatma mı ister miydi? Bilmiyorum.
Keşke bugün hissettiklerimi; yıllar önce hissetseydim. Acaba bugün olduğu gibi çakıldığı yerden çıkarken yine kanırtarak acı verir miydi?