- 1140 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Es SÜN'EN Eş ŞİA'N ve TÜRK YORUMU İSLAM-1
Alevilik soydandır ya da soysaldır...
Bektaşilik, Şiilik, Kalenderilik filan ise intisapla olanındandır.
İkisi arasında böyle bir önemli fark vardır, öyle olduğunu biliyoruz.
Bu "hem Kürd ve hem de Alevi" lafı, bu sebeple saçmasapan bir nitelemedir..
İkisiyle ne yatay, ne dikey, ne de mezhepsel aristokrasi şeklinde dahi olsa bir yan yana gelme durumu olmuyor !..
Çünkü soyca Türk/men olmayandan -Kürt-men- Alevi filan gibi bir gariplik olamıyor.
Onlardan Şia, Bektaşi, Kalenderi, İsmaili, Bedreddini falan olabilir.
Zira Alevilik, Türkmen kökenli İslam’ın yorumu olmaktadır.
Öyleyse kural olarak ait olmadıkları soya entegre olamazlardanlığa da; "olur" diyemiyoruz,
olmuyor.
Kürtlere "Türk" demenin, yeni "kart-kurt" zırvacılık, karşıtlığında saçmalaması "Alevi-Kürt" tezleri oluyor.
Bu bir din-toplumbilimsel postüla/önermesidir.
Türkmen humanizmini istismar etmenin hiç anlamı yok...
Ve cemlerin, niyazların, deme ve nefeslerin, ne bileyim işte gülbenklerin Türkçe icra edildiği, yolun kurucu pirlerinin tümünün katıksız Türkmen olduğu bir inanç dizgesi ve oluşumunu "Kürt-Alevi" filan diye niteleyip, lekelememeleri gerekmektedir.
Zerre kadar yol, erkan, rehber, mürşid ve pir saygısı olan bu saygısızlığa asla tevessül etmez.
Yazmış oluyorum.
Sorunun Nedenselliği Üzerine Önermeler:
Bölümsel bakıyoruz, bütünsel bakıyorum.
Bir de kavramsallıkta çok farklı bir kargaşa hali var.
İntisab ve irkiyat asabiyelitesi ve şuubiyelitesi farkı varlığı da görülüyor.
Din asabiyelite mi öncül, yoksa soy asabiyelite mi önemli gibi?
Kavramları anlama ve tanımlamada kompromiyen (müşterekleştirme gerektiren) durum var...
Sonra, asestasyon (belgesiz ve belgisiz tevatürcü yazım) netleştirmesi gerekirliği gibi bir başka farkta var..
Ve en son olarakta, deviasyonlara (ortodoks ve heterodoksal sapmaları) yönelik, düzeltim ayrıştırcılığına ihtiyaç duyuluyor.
Kıyamet ve kıymet aynı konsonantla (ünsüzlerle) yazılıyor.
"Kymt" şekliyledir. Kıymetlendirme, değerlendirme vasılı oluyor.
Buna çok benzeyen bir dizge ve çözümleme farkımız var diyebiliyorum.
Arabi’de din milliyedir.
Ya da tersi milliye diniye iledir.
Kürdi’de, bu hal Farisi karışımla heteredoksiye kayıyor.
Asabiyeliteyi, her iki toplumsal yapıda da din ve ırk sınıfsal içtimai olarak dinamize ediyor.
Samitlik-Sami oluş gibi.
Farisi oluş ve Turani oluş çeşitlemesi gibi...
Sün’en ve Şia’n...
Alevi oluşun bunlarla ve bunlar kadar bitişgen bir kolaylıkla açıklanabilirliği, bu nedenle yok !...
Türklerin volk (halk ve atavi) İslami bir dini anlayışı vardır.
Yani, bilindik ortodoksi ve tutuculuk anlamında ve Arabi’deki türde bir "imanı" itikatları da yoktur.
Türkülerimize bile sirayet etmiştir "benim yarimin dini var imanı yoktur" filan diye...
Bunu İbn-i Fadlan Seyehatnamesi’nde (M.S. 900’lerde yazılmış) Türklere İslam’ı tebliğ eden halife Mervan adı batsının Türklere yolladığı Arap elçisinin seyahatnamesindeki anlatımıyla da gülümseyerek ve şaşırıp, hayret ederek okuyabildiğimi anımsıyorum.
Şia’daki gibi, Arab Emevi ortodoksiye karşı Farisi ırkçı-millicisi bir heterodoksal durum Alevilikte yoktur.
Olamamıştır. ..
Türklerin yerleşik-göçerlik ve özgün bürokrasi genelindeki yetersizliklerini, fethettikleri toplumlardan alarak kapatma eksikliği hallerinden olduğunu düşünüyorum.
Din algısı; kavram, anlam, tanım, model ve eylemeleriyle din sınıfsal bir bürokrasisiyle de eksiktir.
Sonuç olarak ise, Alevi (Türkmen) hümanizminin safiyet veya püriten olma zararının bir sonucu olarak maruzidur.
Arizidir de...
Öyle ki, kripto veya diğer kapalı grupların (Aleviliğin) içine sızma ve olguyu istismarlarına alet edilebilirliğe dahi, bir hoşgörüsüyle birlikte vardır diyebiliyorum.
İstismara bile; hoşgörü vardır ve çok ilginçtir !
Ayrıştırısı veya bunun ölçütü "intisap" ve kuvvetle muhtemel "intişar" farkıdır.
Kavram-konudaki haddinden fazla çoklu dağılma ve saçılma kargaşası bu nedenlerledir.
Milli din olma ve olamama sorunu da; ayrıca en temel-asallık ikileminden kaynaklıdır.
Araplarda yerel (başlayan) din, ulusal kimliği oluşturarak böyle bir amiliyetle ilginç bir hal alıyor.
Ve en son olarak, bildiğimiz evrensele şamil haliyle İslamiyet din dizgesinde genişliyor.
Emevi-Arap ortodoks-ırkçı sünnileşme-dizgesellik neticesi, “mevalilik” gibi çoklu ulusal ve evrensel döngüye evrilme aşamasında da irrasyonel bir konum halini alarak, o şekliyle sabitleniyor.
Aleviliğin bir mezhep, din, tarik olamaması veya olması sorunsalı, bu nedenlerle dezenformasyona uğratarak kemikleştirmiştir.
Ahmet Kutlu Ayyüce
14.Şubat.2015
Açıklamalar:
Es Sün’en: Ehl-i Sünnet vel Cemaat ikitikatlılık anlamında kullanılmıştır.
Es Şia’n : Ehl-i Şia itikatlılık anlamında kullanılmıştır.
İntisap: Bağlanma, manen bağlanma, kapılma, girme demektir...
İntişar: Yayılmak, dağılmak anlamındadır.
Mevalilik: Terim, özellikle Emeviler döneminde Arap olmayan Müslümanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır.
Ayrıca İlahilik-Tanrısallık anlamı da vardır. Allah’ın dost, arkadaş olması anlamı ve şekliyle.
Yazıda, Arap ve Emevi olmayan müslümanların İslam’a (köle olarak) giriş kapısıdır. Siyaset, Emeviyyen ziniyetlidir.
Ortodoksi ve heteredoksi: İlki merkezi (cemaatsal) çıkışlılık anlamındadır, diğeri buradan ayrılma, ayrışma ve sapma halini anlatır sözcüklerdir.
"Ehl-i Sünnet vel Cemaat"a dahil olan ortodoks ve bundan ayrılan, cemaat dışı olan da heteredoks izah şeklindedir.
Emeviyye: Halife Osman ile başlayıp, "Ehl-i beyt" ekartisiyle: Muaviye,Yezid, Mervan dizgesiyle bilinen Arap şöven saltanat dinciliği dönemidir.
Arizi: Geçiçi, eğreti olma durumu...
Maruzi: Bir olayın, bir durumun etkisinde veya karşısında olma rizikolu halde bulunma hali...
Sami, Sami/t: Irki bölüm Arap ve İbranilerin geldiği üst/ortak soy.
Kürdi: Kürt ile ilgili ve ilintili..
Farisi: Sasani, Med ve Acem sacayaklı ulusal oluşum. İrani anlamına gelişmiştir.
Şuubiye: Emeviler ve Abbasiler döneminde Arap olmayan müslümanlar arasında gelişen Emevi-Arap ırkçı ve saltanat İslamcılığına karşı gelişen hareket.
Asabiye:‘Asabiyye’nin aslı olan ‘asabe’ sözcüğü sözlükte; bağlamak, sarmak, şiddet, kuvvet, himaye etmek gibi anlamlara gelir.
Hukuk dilinde ‘asabe’, baba tarafından akraba olanlar demektir.
‘Asabiye’, konuya matuf asıl anlam olarak akrabalık, soy yakınlığı demektir.
Kavram olarak ‘asabiye’; akraba, soy, grup, din ve vatan gayreti gütmek, kendi yakınlarını, kendi içinde bulunduğu topluluğu önde görmek, onlara daha fazla ilgi göstermek, tarafgir olmak demektir.
Ümeyyeoğlu ve Kureyş aşiretselliğidir
‘Asabiye’ kelimesi Kur’an’da geçmemekle beraber ona yakın anlamda olan ‘hamiyye’ sözcüğü bulunmaktadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.