- 686 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtarıcılarımız
Rasim BAKIRCIOĞLU
İnsanoğlu, erincine, mutluluğuna gölge düşüren etkenlere karşı kendini korunmak için bir dizi kurtarıcıya başvuruyor. Kimler ya da nelerdir bu kurtarıcılar? Bu soruya yanıt aramaya girişmeden önce, kurtarıcı, kurtarmak ve kurtulmak sözcüklerinin ilk anlamlarını anımsayalım. Püsküllüoğlu’nun, Türkçe Sözlük’ünde “kurtarıcı, “kurtulmayı sağlayan, kurtaran”; kurtarmak, “bir canlıyı bir tehlikeden, felaketten ya da zor durumdan uzaklaştırmak”; kurtulmak da “tehlikeli ya da kötü bir durumu savmak, atlatmak, böyle bir durumdan kendini kurtarmak” biçiminde açıklanıyor.
Birçok insan, en üst düzeyde evrimleşmiş bir canlı türü olmasına karşın, türlü olanaksızlıklar nedeniyle, erişkinliğe ulaştığı halde, akılsal ve duygusal gücünün başarılı bir dışavurumu olan verimliliği gerçekleştiremiyor. Dış güçlerin ve kendi iç dinamiklerinin yarattığı tehlikeli ya da kötü bir durumu bilinçli çabalarıyla, kendi gücü ile savıp atlatamıyor. İşte o zaman, bu tehlikelere, kötü durumlara karşı, savunma düzenekleri diye adlandırılan ve çoğunu bilinçdışında, tanınmayacak biçimlere soktuğu duygu, düşünce ve davranışlarının kurtarıcılığına başvuruyor. Bu başvuruda, güçlü - güçsüz, yararlı - yararsız, başarılı - başarısız, canlı - cansız oluşuna bakmaksızın, tehlikeye karşı kullandığı nesne, olay ya da olgudan; somut ya da soyut varlıktan uygun gördüklerini, benliğini tehdit eden iç ve dış güçlere karşı birer silah ya da zırh olarak kuşanıyor. Böylece içsel, dışsal; hem içsel hem de dışsal zorlanmalar nedeniyle darda kalan, benliği sarsılan kişi, değişik nitelikte bir ya da daha çok kurtarıcıdan yararlanma yolunu seçmiş oluyor.
İnsanın severek, isteyerek zamanını ve emeğini yatırdığı her uğraş da bir kurtarıcı oluyor. Bunlar, onun türlü gereksinimlerini gideriyor; onu sıkıntı, üzüntü, bunaltı ve gerginlikten uzaklaştırarak rahatlatıyor. Onunla da kalmıyor; belirli alanlarda başarılı diye nitelenmesini bile sağlıyor.
Kimi hayvanlar, bitkiler, doğa güçleri, doğa olayları; tanrılar, dinler, krallar, hanlar, hakanlar, şahlar, padişahlar, imparatorlar, devrimciler, karşı devrimciler, kahramanlar, büyücüler, üfürükçüler, piyangolar, sporlar, bilimsel ve sanatsal uğraşlar, ilk insandan bu yana, insan için kurtarıcı işlevini üstlene gelmiş. İnsanlığın ilkel dönemlerinin somut tanrıları, daha sonra yerlerini soyut ve tek Tanrı ile onun peygamberlerine bırakmış. Sonra, mezhep ve tarikat kurucuları, mezhepler, tarikatlar ortaya çıkmış.
İnsan için kurtarıcı olan varlık, nesne, olay ve olgulardan bir kısmı ömrünü tamamlayarak, tarihin gömütlüğünde yerini almış ya da almakta. Hayatta kalmayı başaran olumlu, olumsuz kurtarıcılara çağımızda ise, temeli bilime, insanın üretkenlik ve yaratıcılığına dayanan yeni kurtarıcılar katılmış. Bu kurtarıcıların belli başlılarını bu bilim ve sanatların kendileri ile tıp ve ruh hekimleri, psikolojik danışmanlar, bilim insanları, teknokratlar ve sanatçılar oluşturuyorlar. Bilim insanı ve sanatçı, yaşamı irdelemekle, insanın önünü aydınlatmakla kalmıyor; yeni bireşimler gerçekleştirerek, onu istediği biçimde kurgulayarak da insana sunuyor.
Fen bilimlerinde ve sosyal bilimlerde insan yaşamını iyileştiren çalışmalar, her gün daha soluklu, daha verimli olarak sürdürülüyor. İnsanlık, bilimsel buluşlarla bilinmezliğin karanlığından her gün biraz daha kurtuluyor. Tıp bilimcileri, her gün, yaşamı tehdit eden bir hastalığı daha alt ettiklerini, insanı bir hastalıktan daha kurtardıklarını haber veriyorlar.
Öğretmenim Behçet Necatigil, bir söyleşi sırasında, “Benim, dünya güzeli ile kalıcı nitelikte bir şiir yazmak arasında bir seçim yapmam istense, duraksamadan, şiire sarılırım.” demiş ve “Bedensel güzellik nedir ki ? 15 – 20 yıl sonra dünya güzeli de olsa, yüzünde kırışıklıklar, bedeninde bozulmalar başlar. Güzel bir şiir öyle midir? Yıllar, yüzyıllar sonra da olduğu gibi koruyacak, güzelliğini.” diye eklemişti. Behçet Necatigil öğretmenim için güzel şiir yazmak, en güçlü kurtarıcı olarak görünmüyor mu?
Sait Faik’in Haritada Bir Nokta adlı öyküsünün son paragrafında yazdıklarına kulak verelim bir de: “Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
Müzik, hemen herkesin vazgeçemediği bir başka güçlü kurtarıcıdır. Müzikten, yaratıcıları başka, icracıları başka, dinleyicileri daha bir başka tat alıyorlar. Müzikte hemen herkes, gerilimlerini azaltan, bunaltılarına su serpen, sıkışan yüreğini rahatlatan bir özellik buluyor. Müzik, kimi zaman da insanın coşkusuna coşku katıyor. İnsan bir de tam aradığı müziği bulmuşsa, bu müzik, onun bir yerlerinde bilinçli ya da bilinçdışı nedenlerin açmış olduğu yaranın acısını dindiren en etkili ilaç oluyor.
Romancılığı; öykü, deneme, fıkra, makale, tiyatro yazarlığını, şairliği, ressamlığı, yontuculuğu, müzisyenliği, sahne sanatçılığını yaşamının biricik uğraşı yapanlar, gösterdikleri başarılarla hem kendileri yüce bir mutluluk yaşıyorlar hem de bu mutluluğu, verimlerini izleyenlere yaşatıyorlar. Sait Faik bir yana, gelmiş geçmiş öyle yazar, ressam, müzisyen, oyuncu, şair, yontucu var ki onlar bu uğraşlarından koparılsalardı, kendilerini ya akıl hastanesinde ya da hapishanede bulurlardı. Van Gogh’un resim, Beethoven’in beste yapma; Dostoyevski’nin de yazma eylemi engellenseydi, acaba bu sanatçıların hali nice olurdu?
Öğretmenlik gibi kimi uğraşlar ise, yeni kuşakları akılsal, bilimsel ve sanatsal kurtarıcılarla tanıştırmanın yanı sıra, bir de önceki kuşaklarla tanıştırma görevini yükleniyor. Bu işlevi yerine getiren eli öpülesi öğretmenlerin aydınlatmacılığında ilgi ve yeteneklerine uygun bir bilim ya da sanatı uğraş alanı olarak seçmeyi başaranlar da kendi kurtarıcılarını yaratma yolunda ilerleme olanağını buluyorlar. Öğretmenler, bu çabalarıyla bir yandan da geleceğin bilim insanlarının, sanatçılarının önlerini açmış oluyorlar. “Ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” denmemiş midir?
Herkesin kendine özgü kurtarıcıları vardır. Çünkü herkes, benzersiz olan gizilgüçlerini, birbirinden ayrı çevrelerde geliştiriyor. Bunun sonucu olarak da her bireyin bilgi, beceri, tutum ve davranışları, dilek düzeyleri, yaşamdan beklentileri, tam bir benzerlik göstermiyor.
Görüldüğü gibi, insanoğlu, yalnızca sağlıklı, nitelikli ve mutlu bir yaşam sürdürmesine katkı sağlayan kurtarıcıların ardına düşmüyor. Çaresiz kaldığında; daha çok da çaresiz bırakıldığında alkol, sigara, kumar; daha da kötüsü, uyuşturucu madde gibi zararlılardan da medet umuyor; kurtarıcı olarak bu ve benzerlerinden birine ya da birkaçına kurtarıcı diye sarılıyor. Böylece o, yaratıcılığını, üreticiliğini, sağlık ve mutluluğunu kısıtlayan ya da büsbütün engelleyen bağımlılıkların oyuncağı da olabiliyor.
En güçlü kurtarıcılarımız kimler ya da nelerdir? Bunu kanıtlayan nesnel ölçütler var mıdır? Yoksa herkes için en güçlü kurtarıcı, kendisinin benimsediği kurtarıcı mıdır? İşin bu öznel boyutu yadsınamayacağına göre, toplumun ve ailenin biricik görevi, her çocuğun iyi bir eğitim almasına, aklın yolundan yürümesine; tüm gereksinimlerini doyurucu düzeyde ve dengeli bir biçimde gidermesine olanak hazırlayarak, onların çaresizliklere çare diye sarılmasını önlemek olsa gerek.
Çağımızın kurtarıcıları, geçmişteki kurtarıcıların çoğundan farklı olarak, gücünü bilimsel bulgu, kuram ve öğretilerle sanatsal ürünlerden almakta; bireye yaşam boyu kendi özgür istenciyle kendini geliştirme ve mutlu olma kapılarını açmaktadır. Bilim ve sanata dayanan kurtarıcılar, herkes için geçerli kurtarıcılardır. Çağımızın adı, kısaca akıl ve bilgi çağıdır. Öyleyse insan, bundan böyle kendini rahatsız, tedirgin; dahası, tehdit eden nesnel ve öznel her durumu ortadan kaldırmak; eksiklerini gidermek, yanlışlarını düzeltmek için, “en gerçek yol gösterici” olan bilimsel bilgilere dayalı kurtarıcılara sarılmalıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.