- 3070 Okunma
- 11 Yorum
- 3 Beğeni
GÜNAYDINIM NARÇİÇEĞİM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çocukluğumda mütemadiyen her sabah radyomuzdan dinlediğim bu şarkı, hala her dinlediğimde bana yaşama sevinci verir. Günün yağmurlu, kasvetli, fırtınalı ya da dondurucu soğuk olmasının hiçbir önemi kalmaz ben ne zaman bu şarkıyı dinlesem. Melodisi ve sözlerini duyduğum andan itibaren zamanda keyifli bir yolculuğa çıkarım.
Yüksek bahçe duvarları, iki kanatlı büyük ahşap kapısıyla çocukluğumun ilk yarısını geçirdiğim o taş binada bulurum kendimi. Kepenkleri sonuna kadar açılmış pencereler, bahçe kapısını büyük bir aşkla saran sarmaşık gülleri, onların pembe kırmızı renkleri, en hafif esintide bile içimizi dolduran o hoş kokuları, mutfakta annemin pişirdiği taze kek kokusuna karışarak kucaklar beni. Sokaktan beni oyuna çağıran arkadaşlarımın sesleri ve hatta bacaklarımın arasında keyifle sekiz çizen kedimiz Gülayşe’nin miyavlamasını bile duyduğum olur. Dut ağacının en yüksek dalına atılmış urgandan salıncakta sallanırken, dışarıda babamın çaktığı sedirin bir köşesinde pille çalışan küçük, siyah el radyomuz işte bu şarkının notalarını ve sözlerini , huzurun ve mutluluğun o tanıdık sesini bahçe duvarından taşırır, konu komşuya kadar götürür, bırakırdı. Sonrasında dut ağacının gölgesinde, sofaya serilen kilimin üzerinde karşı komşumuz Hatice teyze, yan taraftaki Çiğdem ablalar, hemen bitişiğimizdeki Ülkü ablalar, çoluk çocuk bütün mahalle toplanılır, güle oynaya demli çaylar eşliğinde fırından yeni çıkan kekler afiyetle yenirdi.
Şimdilerde kendimi ne zaman bu kocaman ve gittikçe çirkinleşen dünyada dipsiz bir kuyuda gibi hissetsem aklıma o şarkı gelir. Oysa ne o taş duvarlar vardır artık sevgimizle ısıttığımız, ne de sarmaşık güllerimiz. O minik siyah radyomuza ne olduğunu da inanın hatırlamıyorum. Eve televizyon geldikten sonra büyük ihtimal unutulduğu köşede sessiz sedasız yıllarca hatırlanmayı bekledi ve belki de bir bahar temizliği sırasında annem tarafından sokaktan geçen bir eskiciye verildi.
Geçenlerde bilgisayarımı açtım ve gazeteye o hafta için göndereceğim yazımı yazmaya başladım. Sabahın erken saatleriydi gün aydın, hava güneşliydi. Aklıma o şarkı geldi yine ve gayri ihtiyari mırıldanmaya başladım. Günaydınımmm, narçiçeğimmm, sevdiğimmmm… Dedim ki kendi kendime hazır bilgisayar önümde, açayım bu şarkıyı dinleyeyim yazıma başlamadan önce. Arama motoruna şarkının adını yazdım ve linklerden birinde bu şarkının bir hikayesi olduğunu gördüm. Hemen o linke tıkladım ve yıllardır dinlediğim şarkının o muhteşem hikayesini öğrendim.
Bu güzel şarkının güftesi Feyzi Halıcı’ya, bestesi de Çinuçen Tanrıkorur’a ait.
Güftekar Feyzi Halıcı bu güzel şarkıya söz olan şiirini bir Hint efsanesinden etkilenerek kaleme almış.
Efsaneye göre Cihangir Hanlığı’nın genç prensi Salim Şah günün birinde raks ederken görüp, güzelliğine hayran olduğu Anarkali isimli genç bir rakkaseye tutulur. Zaman geçer ve geçen zamanla birlikte prensin gönlünde filizlenen aşk büyür ve prens güzeller güzeli rakkase ile evlenmeye karar verir. Lakin prens olduğu için halktan bir kızla hele hele bir rakkase ile evlenmesi mümkün değildir. Prensin babası Han Akbar bu aşkı öğrenince deliye döner aşıkların görüşmesini yasaklar. Bu yasağa rağmen iki genç gizli gizli görüşürler, aşkları her geçen gün büyür ve iyice alevlenir. Bütün hanlık Salim Şah ve Anarkali arasındaki aşktan bahsetmektedir artık. Gel zaman git zaman aşka dair söylentiler ülke sınırları dışına taşar ve civar hanlıklara kadar yayılır. Oğlunun rakkase bir kızla yaşadığı aşk ve bu aşkın ağızdan ağıza dolaşması, herkesin her fırsatta bu aşktan bahsetmesi Han Akbar’ı çileden çıkarır. Sonunda tüm yasaklarına ve engellemelerine rağmen oğlunu bu sevdadan vazgeçiremeyeceğini anlar ve çok zalimce bir çözüm bulur. Güzeller güzeli Anarkali, ibret için kent meydanına yapılan, penceresi olmayan, dört duvardan ibaret daracık bir odaya hapsedilir. Kapısı da duvarla örülüp, kapatılır. Bu düpedüz canlı canlı mezara koymaktır güzel rakkaseyi.
Prens çaresiz, şaşkın, babasına karşı gelememenin ezikliği içinde kahrolurken, şehir ahalisi ise matem havasına bürünmüştür daha şimdiden. Herkes hanın bu büyük aşk karşısında insafa gelip, Anarkali’yi affetmesini ve salıvermesini bekler büyük bir umutla. Fakat han kararlıdır. Sonunda umutlar tükenir ve duvarlar yıkılsa bile güzel rakkasenin oradan canlı çıkma ihtimali kalmamıştır. Küçük taş binanın etrafına toplanmış olan insanlar yavaş yavaş dağılırlar. Aşkından deli divaneye dönmüş olan prens, sevdiğini hapseden o taş duvarların etrafında döner durur. Anarkali ölmüş olsa bile prensin yüreğindeki aşk hala capcanlıdır.
Günler, haftalar, aylar, mevsimler geçer. Prens yüreğinde kök salan aşkından asla vazgeçmez ve büyük bir umutla duvarla kapatılan kapının önünde bekleyişini sürdürür. Bahar gelir, dallar filizlenir, doğa canlanır, dillenir, etrafta bin bir çeşit kuşlar böcekler neşeli cıvıltılarıyla bu uyanışa eşlik ederler. Ve bir gün prensin bir an bile gözünü ayırmadığı taş duvarda bir kıpırtı bir hareket olur. Anarkali’nin girdiği ve duvar örülerek kapatıldığı kapının taşları arasından ince, narin umut ve aşk yüküyle, bir dal kendine yol bulur ve filiz vermeye başlar. Prens aşkının gittiği diyardan kendisine bir işaret gönderdiğini ve hala kendisini sevdiğini anlar. Bu mucize karşısında halk tekrar küçük taş binanın etrafında toplanır. Gün be gün büyüyen, yeni dallar, filizler veren, o soğuk taşları delip geçen bir nar ağacıdır. Kısa sürede dallar tomurcuklarla bezenir ve aşk Anarkali’nin artık atmayan kalbinden fışkırıp çiçek çiçek açmaktadır.
Bir sabah bakarlar ki duvar boydan boya kıpkırmızı narçiçekleriyle kaplanmış, Anarkali’nin bütün güzelliği ve öldükten sonra bile kalbinde yaşattığı aşk, o çiçeklere yansımış, kırmızı nar çiçekleri güzel rakkasenin ölümsüz aşkına hürmeten onun rengine boyanmıştır adeta. Prens ise sırtını duvara yaslamış, mevsimler boyunca beklediği sevgilisinin gelişiyle yüzüne konan gülümsemeyi dudaklarında dondurmuş, oracıkta ruhunu teslim etmiştir. O muhteşem nar çiçeklerinin çıktığı yer Anarkali’nin prensin aşkıyla çarpan ve onun aşkı uğruna duran kalbinden başka bir yer değildir. Aşkı öyle büyüktür ki taşları delip geçmiş kendisini umutla bekleyen sevdalısına çiçek olup kendini göstermiş ve ‘’ Ben öldüm ama sana olan aşkım ölümsüzdür’’ dercesine narçiçeği suretine bürünüp yeniden doğarak bunu ispatlamıştır.
Hadi hep birlikte bu güzel şarkıyı dinleyelim.
Beste: Çinuçen Tanrıkorur
Güfte:Feyzi Halıcı
Makam: Kürdilihicazkar
Usûl: Nim Sofyan
GÜNAYDINIM NARÇİÇEĞİM
Şavkıması sana doğru yolların
Sana doğru denizlerin çağrısı
Çırıl çırıl ötelerde bir güzel
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim…
Çıkmaz sokaklarda bu minyatür kim?
Bu göğüs kim ya bu gözler bu saçlar?
Uzak bir özlemde ayak seslerin
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim...
Kırk odanın kırkında da kırk güzel
Kırk aynada çengi çengi bir güzel
Çağlar ötesinde bir avuç nota
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim....
Bu yıldızlar doğan günü çağrışır
Bu gündüzler gözlerini çağrışır
Ya kimlere verdin avuçlarını?
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim...
Vurdum tellerine seni sazımın
Sende anahtarı alın yazımın
Yağmur yağmur serpil yalnızlığıma
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim...
Feyzi Halıcı
Hicran Aydın Akçakaya
YORUMLAR
Hicran Aydın Akçakaya
sağ olasın...
Hicran Aydın Akçakaya
sağolun...
beğeni ile dinlediğim şarkının hüzün dolu hikayesi
ustaca anlatımdı
kutlarım Hicran Hanım
sevgilerimle
Hicran Aydın Akçakaya
sağ ol var ol...
ne güzeldi yazın, şarkı ve sen :)
çok yakışmış yazın güne, tebrikler canım, sevgimle...
Hicran Aydın Akçakaya
güzel olan sensin
sevgiler canım...
Yazınız bir çoğumuzun özlemiyle başlıyor, bilmediğimiz bir aşk öyküsüyle bitiyor...
Ne kadar güzeldi...
Gönüllerimizde nar çiçekleri açtı.
TEŞEKKÜRLER...
Hicran Aydın Akçakaya
saygılar...
Hicran Aydın Akçakaya
sevgiyle...
:(((
Sizi, hikayesini bilmeden dinleyip mutlu eden şarkının hazin hikayesi beni ağlattı Hicran Hanım.
Şarkı tanıdık gibi. Duymuşluğum var sanki. Dinleyeceğim de. Ama sanırım mutlu etmeyecek beni.
Yazı güzeldi. Tebrikler. Burada gülümseyeyim en azından :)
Hicran Aydın Akçakaya
ama her şeye rağmen günaydın diyebiliyorsa bir insan
günaydın diyebileceği birileri olmuşsa hayatında
ve yokluklarında bile günaydın denilebiliyorsa gidenlere
azıcık da olsa mutluluğa sebeptir kim bilir
teşekkür ederim sevgili Nilay...
Hicran Aydın Akçakaya
sağ olasınız
saygı benden...
çok sevdiğim şarkılardan biri ve bu şarkıyı en iyi seslendiren sanatçılarımızdan biri melahat gülses...
sevindirik oldum yazının başlığını görünce sonra içeri okuyunca ooo deyme gitsin...şarkıyı söz yazarı ve bestecisini ,öyküsünü biliyorum ...burda tek üzüntüm o radyo ...
Hicran Aydın Akçakaya
bazı eşyalar da bazı insanlar gibidir
yoklukları da varlıkları kadar değerlidir...
işte bu yüzden unutulmazlar...
Hicran Aydın Akçakaya
çok teşekkür ederim
iyi kim :)))
kocaman kucak kocaman öpücük o güzel yüreğine...
Hicran Aydın Akçakaya
hikayesi hüzünlü de olsa günaydınım diye başlıyor ya
dinlemek her zaman iyi geliyor ruhuma...
çok teşekkür ederim
sevgi saygı benden size....