- 1182 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MANZARA : SUS, PUS...
Mustafa CEYLAN
**************************
Türk “Hece Şiiri” nde kendilerini KOŞMA tarzına kilitleyip, koşma dışındaki hiçbir şiir tekniğini kabul etmeyenlerden bazıları, GÜLCE EDEBİYAT AKIMI olarak bizim, teklif ettiğimiz 19 şiir tarzına dönüp bakmadan, ne olduğunu, neden ve nasıl olduğunu tetkik etmeden; “tu kaka” yapmaktalar.
Şimdi soruyorum:
-“Siz hececi misiniz?”
Cevap :
-“O da lâf mı yani, elbette! Hece dışında başka bir vezni vb de kabul etmiyoruz!”
Tekrar soruyorum:
-“Bizim Gülceci şair arkadaşlardan birisi bir şiirinde yazmış ki :
“.......................................
Ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük
Dinliyor kaplamış etrâfını yüzlerce hödük!
Kim ne söylerse, hemen el vurup alkışlayacak
-Yaşasın!
..........-“Kim yaşasın?”
....................”Ömrü olan.”
..........................Şak! Şak! Şak !”
Bu mısralara ne dersiniz?
Cevap veriyor:
-“İşte bak gördün mü, mısrayı, heceyi parça parça ettiniz. Bu yaptığınız heceye düşmanlık değil mi?”
O’na diyorum ki:
-“Hah hah haaa!”
-“Niye gülüyorsun, ne oldu ki?”
-“Niye gülmeyeyim kardeşim? Gülerim tabii ki.”
-“Allah Allah! Adamı deli etme de söyle bakalım niye gülüyorsun?”
-“İşte gördün mü bak. Nasıl ön yargılısın, nasıl peşin hükümlüsün. Bilmiyorsun, hecenin ne olduğunu. Sen hecenin 5 şairini de bilmezsin.”
-“Niye bilmeyeyim hecenin beş şairini ki? Beş hececiler işte : Faruk Nafiz Çamlıbel, Halid Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Yusuf Ziya Ortaç, Orhon Seyfi Orhon.
-“Bildin valla!”
-“Hele sen niye güldün? Onu de bakalım!”
-“Niye mi güldüm?
-“Evet, niye güldün?”
-“Niye gülmeyeyim ki? O kızıp öfkelendiğin mısralar bizim Gülceci bir şaire ait değildi, o mısralar İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un “Süleymaniye Kürsüsünden” şiirinden bir bölümdü.
Rahmetli Akif SAFAHAT’nda ARUZ’la ve şiirin mısra yapısıyla nasıl muhteşem üstü muhteşem çalışmalar yapmış; bir mısrayı böyle üçe, dörde; hem de aruz kalıbına sadık kalarak nasıl bölmüş?
Elbette, hiç dikkat etmediniz. Elbette, can gözüyle bakmadınız Akif’e...
Gülceci dedim diye daha ağzımız açılmadan karşı çıkarsınız bir de.
Şimdi,
Bizim arkadaşlarımızdan birisi bir mısraı böyle üçe, dörde bölse yakarsınız ortalığı... Ona gülerim ben de işte...
*
Manzara mı?
Sus pus tabii ki...
*
Beş Hececiler, Millî Edebiyatı kuranlar ve o dönemde Servet-i Fünun, Fecr-i âti’den sonra Edebiyat tarihimize konuşulan ve yaşayan dil Türkçe ile, Anadolu sevdası ile, halk edebiyatından ilhamlar alarak damgalarını vurmuşlardır.
Geçenlerde; bizim GÜLCECİ Şairlerimizden birisi, GÜLCE’ nin BULUŞMA, TEKİL,YUNUSCA şiir tarzlarından ilham alarak eşi hastanede yatarken, bir şiir yazmış ve yazdığı şeklî yapıya da “GELİNCE” adını vermiş, ona ne dersin?"
-“Olmazzzzzz!!!”
-“Ya kardeşim niye olmaz?”
-“Canım kaç bin yıllık hece şiirimizi mahvediyorsunuz. Neymiş GELİNCE imiş. Şiirin kıta-kuplelerini teşkil eden mısraları FARKLI FARKLI HECE SAYILARINDAN OLUŞUYOR da ondan olmaz.”
-“Hah hah haa!!!”
-“Niye güldün ki? Bugün de gülme krizi tuttu seni. Haydi cevap ver ! Doğru değil mi? 6+5 ile başlayıp hece şiiri sonuna kadar 6+5 ile bitmez mi yani? Siz bunu (7+7)(7)(7+7)(6+5)(7)(6+5) şeklinde yaparsanız mesela; bozmuyor musunuz?”
-“Bak sana cevap vereyim:
İskoç’ların STANZA diye bir ATIŞMA GELENEĞİne uygun şiir türü var duydun mu?”
-“Hah bak işte yakalandınız. Bize ne batı’dan!”
-“Tamam vaz geçtim batı’dan örnek vermeyi. Bizden bir örnek vereyim, aslında dolu örnek de var.
-“Buyur ver bakalım”
-Demin sana Hecenin 5 şairinden bahsetmiştim. Onlar, Türk Hece şiirinin baş mimarları değil mi?”
-“Evet, ne var ki?”
-Ne olacak iyi dinle :
ŞADIRVANLAR
-I-
Musluklarında ince bir âheng-i şîr-i şûh
Mermer sütunlarında güvercinler ağlaşır
.......................Baygın cıvıldaşır,
Mûnis şırıltılarla akar mûsikî-i rûh...
-II-
Ra’şan ezanların uzanır aks-i n3alişi,
Sessiz, boş avlularda küçük kumrular gezer.
......................Durgun minâreler
Dinler şırıltılardaki eş’âr-ı cûşişi.
-III-
Hulyâlı servilerden uçar hasta recâ
Yorgun pırıldaşır, ser-i mescide hep sarı
......................kandil ziyâları,
Abdest alır şadırvanların altında bir hoca.
-IV-
Musluklarında ince bir âheng-i şîr-i şûh
Mermer sütunlarında güvercinler ağlaşır
.......................Baygın cıvıldaşır,
Mûnis şırıltılarla akar mûsikî-i rûh...
Halid FAHRİ OZANSOY
-Nasıl beğendin mi? Bak Hecenin 5 şairinden Faruk Nafiz ÇAMLIBEL’in HAN DUVARLARI şiirini okumadım sana daha. O beş şairden Halid Fahri Ozansoy’un şiiri bu.”
Manzara :
-Sus, pus !”
-“Neymiş,GÜLCECİ bir şairimiz bu şekle benzer bir teklif getirse, bir şiir yazsa, olmazzzzzzzzz ha?!”
--Gülerim tabii ki...
*
Sonra,
GÜLCE dese ki, 4’lük değil de ÜÇ MISRA’ dan oluşan ve iç –dış kafiyelerle donatılan bir şiir tarzı önerse ve adına ÜÇGÜL dese, ona da “Olmazzzzz!” de mi?
Eeeee?
Buyur bakalım, 5 hececi Halid Fahri Ozansoy’dan ÜÇ MISRALIK yapıda iki şiir.
DEDİKODU
Zaman bir böcek gibi sinsi, kenarda
Koltukların didikler durur kadifesini,
Hain bir kedi gözü parıldar lambalarda.
Şom ağızlar buz gibi üflerken nefesini,
Bir beddua halinde uzatarak sesini
Saat hırıltılarla can çekişir duvarda.
Halit Fahri Ozansoy
**
BALKONDA SAATLER
III.
Arka mahallelerde kızgın bir yaz öğlesi!
Tabak tıkırtıları duyuluyor evlerden...
Uzakta bir satıcı, yahut çocuk sesi...
Susuzluktan bunalmış uçamazken serçeler,
Tozlu sokaklar gibi tutuşup alevlerden
Bodur ağaçlar ile bomboş kalmış bahçeler!
İşte karşıkini de güneş çerçeveledi:
Demin duvar dibinde uyuklayan bir kedi
Sıyrılıyor yavaşça mutfağın loşluğuna...
Bayıltıyor hararet otu, taşı, böceği;
Fazla güneş içmiş de ortada ayçiçeği
Ayaküstü uğramış ışık sarhoşluğuna!
XII.
Ay bir lotüs, kocaman...düşmüş bir berraklığa...
Gök parlıyor durgun bir göl gibi saf ve şeffaf.
Işık dalgalarıyla yıkanıyor her taraf.
Ay, balkonda başını dayadı parmaklığa
Uyuyor...Uzakta bir saat çaldı: Bir...iki!...
Billûr bir hıçkırıktır bu sesin içindeki.
Ay, ışıkla süsleyip örümcek ağını
Minyatür bir cibinlik astı dışardaki cama.
Ses yok...yalnız yukarda, damda bir miyavlama!
Ay, odaya düşürdü solgun bir yaprağını:
Lambasız bir masanın üzerinde şimdi süs
Bir vazonun içinden parıldayan bu lotüs.
Halit Fahri Ozansoy
Manzara mı?
Susla pus !...
*
(Eskiyi bilmeyenin yenisi de olmaz. Köksüz ağaç yeşermez.)
YORUMLAR
Aziz dostum Ceylan usta.
Hece şiiri teknikleriyle ilgili olarak yazdığım kitapta sizin bu açıklamalarınızla örtüşen açık kapılar bıraktım. Türk hece şiiri binlerce yıldan beri birkaç kalıba hapsedilip bu şekilde devam etmemelidir. Dünyada gelişime açık her şey gibi hece şiiri de gelişmeye açıktır ve yeni tarzlar, yeni kalıplar üretilerek geliştirilmelidir. Beş hececiler bu konuda son derece ciddi çalışmalar yaptılar. Bu yüzden bir akımın adıyla ''Beş Hececiler'' edebiyat tarihine geçtiler.
Ezberlenmiş kalıplarda ısrarcı olmak hece şiirinin gelişmesinin önünde engeldir. Hece yazmayı ciddiye alan herkes yeni hece kalıpları, yeni yazım şekilleri üretmek zorunda. Hece şiirinin gelişmesine ancak bu şekilde katkı sağlanabilir.
Kolayıma geldiğinden ben de koşma türüne ağırlık vererek yazmaktayım ama zaman zaman farklı kalıpları da denemekteyim.
Özetle ezberlenmiş kalıplarda ısrarcı olmadan, hece şiiri kurallarına sadık kalınarak yüzlerce yeni hece kalıpları üretmek mümkündür. Bu konuda sizinle hemfikirim.
Paylaşım için teşekkürler...