- 540 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tekerrürden ibaretse hatalar zinciri akla aykırı insanın gelişimi.
Böylesine hastalıklı bir zaman diliminde var oluşumun sırrını çözemedim bir türlü! Gelişim mi gösteriyordu insanoğlu dönüşüm mü? değişim mi?
Milyarlarca insan konaklayıp göçmüş dünya denen haneden. Doğru ile yanlışı ezber etmiş. Yetmemiş güzel ahlak temeline oturan dinler indirilmiş, yol göstericiler gönderilmiş. Düşünürler bilgeler iyi insan olma vasıflarını anlatmış. Ama nafile.’’ Bir kulağımızdan girip öbüründen çıkmış ‘’ diyeceğim ama girse iz bırakırdı sanırım türümüzün gidişatına bakılırsa hiç girmemiş.
Asırlardır yeryüzünde aklıyla bedeniyle ruhuyla hüküm sürmesine rağmen kendine ilişkin şikayetlerinin var olması ne yaman çelişki.
Gılgamış destanından bu yana yalanın, ihanetin, savaşın, nankörlüğün, kinin, öfkenin kötü olduğunu okurda insanoğlu, yine de vazgeçmez bildiğinden. Yaşar, zararını görür yine yapar yapacağını.
Bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken aynı oranda varoluş sebebine ilişkin cehaletin artması ne acı. Aklına rağmen ezber mi yapıyor taklit mi? Peki neden iyiyi değil de kötüyü?
Ölenlerin sayısı arttıkça yapışır olmuş dünyaya. Sevgiye, barışa karşı; savaşla, yalanla, kanla.
Kendine karşı kendisi… Garip çelişki…
Dinlerle düzene sokulmaya çalışılan sosyal hayat başarı sağlayamadığı gibi felsefe ve psikoloji gibi bilim dalları da yetersiz kalmış anlaşılan. Mevlana gibi bir düşünürün öğretileri, soyundan gelenlerin beş duyu organından hiç birine uğramamış. Uğramış olsa milyonlarca sevgi çocukları yeşerir dünyayı cennete çevirirdi. Tam tersi bir Mevlana daha yetiştirememiş arkasından. Fert bazında kendini sorgulamayan toplumsal sorunların şikayetçisi olmuş.
Bunca tecrübeye ve aklına rağmen insanoğlu sivri uçlarını törpülemek yerine yeryüzünü şekillendirmek adına büyük adımlar atmış. Köprüler yollar binalar vs. ile makyaj yapmış, amaca değil araca hizmet etmiş. Öyle olmasa yaşlanır mıydı dünya?
Oysa kendi için bir tuğla koyamamış ne yazık ki! Aksine yıkmış sevgi duvarlarını, sınırlar çizmiş şiştikçe şişmiş ve ‘’ben’’ merkezine oturmuş ego. Genetiğine işleyen sonradan öğretilerin esiri olmuş. Kibire korkuya, kaygıya, hırsa, öfkeye, kine ram olmuş. Ne kendi mutlu olabilmiş, ne toplum, ne de dünya.
Ve Sümer kitabelerinden bu yana diline doladığı kalıplaşmış soru; Ne olacak insanlığın hali?
Toplumları bireyler oluşturduğuna göre; soran ‘’ ben’’in aynaya bakması yeterli değil mi?
Üzerinde bulunduğumuz gezegen bizi toprağa kadar taşıyacak var olan tek aracımızken; ve hepimizi taşımaya yetecek kadar büyük ve güzelken itişip kakışarak neden onu hırpalıyoruz? Neden ona yapışıp kendimizi unuttuk? Neden kendimizden başlamadık? Bizim güzelliğimiz değil mi onu güzel yapan?
Dünyaya gelen her fert dünyasını da yanında getiriyor sanırım. Hep yeniden yazılıyor insanlık tarihi
Tekerrürden ibaretse hatalar zinciri akla aykırı insanın gelişimi.
Songül Bulut