- 1298 Okunma
- 7 Yorum
- 2 Beğeni
Frengili Marla / III
Saat sekiz gibi uyandım. Geç kalmıştım. Yataktan fırladım. Bunun yanında kendimi dinlenmiş hissettim. Güzel bir duş alıp üzerimi giyinerek odayı terk ettim. Her zamanki gibi kabul yeri görevlisi beni güler yüzle karşıladı. Oda anahtarını teslim ederek otelden ayrıldım.
Haziran ayının ikinci pazar gününde iş randevusuna gidiyordum. Sanırım diğer günler çok yoğundular. Oysa insanlar genelde pazar günleri dinlenirler. Heyecanla rengârenk boyanmış evleri ve yeşil alanı geçip şehir meydanına doğru yöneldim. Timsah çiftliğine nasıl gideceğimi öğrenmek istiyordum. Uzak bir mesafeden gelen taksiye elimle işaret ettim. Taksi yanımda durdu. Eğilip adresi ona uzattım.
‘’ Bayım buraya nasıl gidebilirim..’’ dedim.
Gayet kibar bir ses tonuyla, ‘’ Şehir meydanının bir arka sokağında o tarafa giden otobüsler var ama çiftliğin yanında durmuyorlar, üstelik saat üç gibi kalkıyorlar…’’
Taksi şoförüne inanmak zorundaydım. Benim için üç geç bir saatti.
‘’ Rica etsem beni götürebilir misiniz, yaklaşık ne kadar sürer bu yolculuk..’’dedim. Taksici gözlerini yoldan ayırmayarak cevap verdi. ‘’ Yaklaşık bir saat sürer yolculuk..’’ Bu süre benim bütçemi oldukça zorlayacaktı. Başka çarem yoktu. Arabaya bindim.
Şehir meydanını, kalabalıkları ve sokak müzisyenlerini arkada bırakarak yola koyulduk. Daha sakin sessiz ve ağaçların bol olduğu yola saptık. Taksici sessizliği bozmak ister gibi kendi kendine mırıldandı. ‘’Müzik halkı uyuşturuyor, kahrolası zenciler ve sarhoşlar…’’ Günün sakinliğini bozmak istemedim. Cevap vermedim adama. Kafam doluydu. İşe alınıp alınmayacağım zihnimi yoruyordu. Yine de yol boyunca nehrin durgunluğuna, ağaçların gölgelerine, gökyüzünün lacivert rengine, ara ara sazlıkların üzerindeki kuş çığlıklarına baktım. Zihnimi zinde tutan şeylere.. Bütün gün bu güzelliklere bakıp yolculuk yapma hayali güzel olsa da bir an önce bitmesini istedim yolculuğun. Daha fazla dayanamayıp arkadaki koltuktan seslendim taksiciye.
‘’Çok daha yolumuz kaldı mı?..’’
‘’ Hayır bayan, biraz ilerden sola döneceğiz, nehir arkamızda kalacak ve güzel bir göl görünecek..’’
‘’ Göl mü?..’’ dedim hayretle.
‘’Evet yapay bir göl, timsahları orada yetiştiriyorlar..’’
Bir an ürperdim. Alec’i öldürdükten sonraki üşüme buhranı ve derin bir kaçma isteği oluşmuştu bende. Şimdi de aynısını hissettim. Arabanın camını kapattım. İçeriye doluşan polenler gözyaşlarımın akmasına neden oldu. Uzaktan gölün üzerindeki küçük tekneleri gördüm. Nihayet gelmiştim. Taksi ağaç koruluğun olduğu yola saparak durdu.
‘’ Geldik bayan, burada inebilirsiniz..’’
Arabadan indim. On metre ötede küçük güvenlik kulübesi vardı. Dev bir reklam panosunda ‘’Timsah yetiştirme çiftliği’’ yazıyordu. Şoföre teşekkür edip parayı uzattım. Oldukça pahalıya gelmiştim buraya. İstem dışı dişlerimi gıcırdattım. Taksi geldiği yöne doğru hareket ederek gözden kayboldu.
Güvenlik görevlisine yaklaşarak randevum olduğunu söyledim. Beni baştan aşağıya bir güzel süzdü. Sanırım yırtık kotumu hiç beğenmedi. Tavrı canımı sıkmıştı. Yeniden aynı cümleyi tekrarladım. Küstah biçimde cevap verdi.
‘’ Anladım bayan, bekleyeceksiniz, bu ne acelecilik, önce telefon açmam lazım..’’ Bekledim. Beklerken de ümüğünü nasıl sıkabilirim diye düşünmeden kendimi alamadım. İstem dışı bir kahkaha attım. Adam telefonda konuşurken aptal aptal yüzüme baktı..Omuzlarımı silktim. Belki de sinirsel bir tik oluşmuştu bende. Görevli telefonu kapatıp eliyle işaret etti .
‘’ Geçebilirsiniz, bu yolu takip edip sağ tarafa döneceksiniz. Sizi Bayan Shynem karşılayacak…’’
Sinirlerim biraz daha yatışmıştı. Uzunca yürüdükten sonra sağa döndüm. Karşımda tek katlı ahşap binalardan ve yer yer beton yapılardan oluşan büyük bir çiftlik vardı. Kapıda güzel genç bir bayan karşıladı beni. Yüzü solgun gözleri ise çok şey anlatan bir ifadeyle bakıyordu.
Elimi uzattım.
‘’Merhaba, ben Marla, iş randevusu için gelmiştim..’’ dedim. Gülümsedi.
‘’Hoş geldin, bilgim var, ben de Shynem, çiftliğin basın danışmanlığını yapıyorum..’’
Nedense onu sevimli buldum. Birlikte içeriye girdik. Bana ne içeceğimi sordu. Kahve rica ettim. Kahveyi içerken midem bulandı. Acıkmıştım. ‘’ İş görüşmesini sizinle mi yapacağım ..’ dedim. ‘’ Zira geri dönmem lazım, buradan da fazla araç geçmiyor…’’
Canı sıkılmış gibi cevapladı beni.
‘’ Hayır, Bayan Marla, sizi işe ben almayacağım. Don Giovetti Juan karar verecek buna. Onun dışında uçan bir kuş bile alınamaz çiftliğe..’’
Bir taraftan da göz ucuyla saatine bakıyordu. Büyük bir gürültüyle kuş sürüleri geçti çiftliğin üzerinden. Ürpermiştim yine.. ‘’ Çok bekleyecek miyim..’’ dedim.
‘’ Kusura bakma, Don Juan’ın işinin bitmesini bekleyeceğiz. Belki bu gece misafirimiz olarak kalabilirsiniz. Böyle bir durum olabilir yani… Patronun işi ne zaman biter bilemeyiz. Lütfen siz oturun benim biraz işlerim var, onları halledip geleceğim..’’
Hoppala diye geçirdim içimden. Yüzüm gerildi. Neredeyse oturduğum koltuk kıçıma batacaktı. Kalktım, pencerenin perdesini çekerek uzaktaki dağların doruklarına baktım. Bulutlar sarmalamıştı dorukları.
‘’ Ah’’ dedim..’’ ne lanet ve nasipsiz bir gün..’’
‘’Hayır’’ dedi arkadan gelen bir ses. ‘’ Oldukça nasipli bir gün.. Ölüyü güzel gömdük. Bütün günahları affola..’’
Yüzümü camdan alarak arkaya sesin geldiği tarafa baktım. Üzerinde gömleği ıslak, sakalları birbirine karışmış oldukça hoş bir adam duruyordu. Sardığı tütünün kâğıdını yalarken kahkaha atıyordu.
Taş gibi donup kalmıştım.
YORUMLAR
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
Eğer "'kahraman'ın" "hakikiliği" ile iletişim kurabildiyseniz; daha düz bir ifade ile, onu anlayabiliyorsanız, hikaye sizi sürüklemeye başlıyor...
Taksi şoförünü de mimlemiş olabileceğini düşünürken, sürüklenmeyi daha somut olarak hissedebilirisiniz; çünkü kahramanımız 'ötekileştirilmiş' olmanın sofistike bir durumunun psikolojisine sahiptir...
Bakalım, bölümün sonunda ortaya çıkan adam, Marla'nın gazabını hak edecek şeyler söyleyecek ve/veya yapacak mı?...
Tebrikler...