- 1036 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEK DOST
Onur BİLGE
Düşünmek istemiyorum hiç kimseyi, hiçbir şeyi. Sadece beynimi boşaltmak istiyorum. Sessizliğin sesini dahi duymak istemiyorum. Damarlarımdaki kanın atışını, nabzımın sesini bile…
Gözlerim oda büyüklüğünde bu gece. Göz kapaklarım taban tavan arası. Yeni fark ediyorum gözlerimin bu boyutunu. Zerre kadar bulanıklık yok. Net.
Bütün vücudum ağzımın içinde sanki. Ayaklarım, kollarım, ellerim lüzumsuz. Bir gözlerim, bir de ağzımdaki ben… Gözlerim, görebildiğim yerler kadar büyük, vücudum, ağzımın içinde, bir susam tanesi kadar.
Ben bu sessiz anı beklerim gün boyu. El ayak çekilince başlar kendimsi mutluluğum. Sabaha kadar sürer bazen. Bazen, içmeden sarhoş olup, sızana kadar… Bu benim kendimle paylaştığım mutluluğum.
Bir kaçmaca kovalamaca hayat! Başkalarına bağlı, hayatın aktığı yöne yöne kayan bir sürükleniş… Oysa şimdi zaman benim, mekan benim. Hayatımın bu bölümünde, dalgasız, akıntısız, yalnız bana ait huzur okyanusundaki mutluluk gemimin tek yolcusu ve kaptanı benim. “Bir ben vardır bende, benden içeri!” sırrının çözüldüğü yerde, bendeki benle haşır neşirim.
Kim bilir kaç kişi kendisini es geçerek tüketir hayatını. Daima başkalarına takılı yaşar, bir kısır döngüde. Çakılır kalır, beyni yelkovanca işine, ailesine, dünyaya. Gece gündüz, durup dinlenmeden aynı çizgiler arasında, sevgilisi akrebin arkasında önünde dolanır durur, pili bitene kadar.
Onunlayken, onunla olduğu gibi, yalnızken de onu taşıyan insanlar vardır. Bazıları belediye otobüsü gibi tıklım tıklım insan taşır, kafatasının içinde. Bazısı dolmuştakiler, bazısı taksidekiler kadar. En az bir kişi taşıyanlar, aşıklardır. Onlar herkesi indirir, bir kişiyi asla bırakamaz. Uyanık oldukları her an sevgililerini sırtlarında taşırlar. Maceracı bir ruha sahipse, motosiklet; garipse, öğrenciyse bisiklet; romantikse at gibi… Sırtındakiyle bütünleşmeye çalışır durur. Beyni darmadağın, içi sızı sızı, kemikleri unufak… Diğerlerinin ruhları karmakarışık iken, onlar biraz daha şanslıdır. En azından kendilerini, taşıdıkları kişiyle mutlu hissederler. Onlar da onu bir yere kadar taşır, yorulunca huysuzlanarak, sırtından atar. Çok geçmeden başkasını bindirmiş, taşımaya başlamışlardır bile. Nedir bizi buna azmettiren? Ne bulduk ki ne bekleriz? ‘Mutluluk’ deriz, ‘sevgi’ , ‘arkadaşlık’ , ‘aşk’ deriz. Kazancımız nedir? Neler kaybederiz!?..
Mutlaka birini omuzlayıp, gezdirmek zorunda mıyız? Galiba öyle… “Yalnızlık, Allah’a mahsustur.” denir.
İnsan sevmeye görsün! Bir de bağlanmaya görsün birilerine, bir yerlere! Köleleşmiştir artık. Hep birileriyledir ve hep birilerine bağlı… Onlarla da onlarsız da onlarladır artık. Bir belediye otobüsü bile işindedir gün boyu, fakat bir de garajı vardır, boşaldığı, rahatladığı.
İyi ki uyku var! Fakat bilinçaltına sızanlar, rüya kanalından girip, yine karşımıza dikiliverir. Hâsılı uykuda bile hamallıktan kurtulamayız.
Herkes bir tarafa, ben beni arıyorum. Bana ‘ben’ lazım, herkesten öte. Ben bana yük değil. Ben beni setretmez. Silah çekmez ben bana. Ben bendeki tek pırlanta… Gerisi moloz, taş yığını, yük… Safraları atma zamanı, gece. Ağırlıkları yere bırakıp, göklere yükselme zamanı… Göksel merdivenlere tırmanma zamanı, iç benle.
Ağırlıklardan kurtulma zamanı, uyku gibi, ölüm gibi. Hayalet olma zamanı. Ruhlaşma vakti. Huzur ve mutluluk denizinde, batmaz taş gibi yüzme saatleri. Batmaz taş gibi hareketsiz, gamsız, boş, bomboş, tam bir teslimiyet içinde…
‘Meditasyon’ diyelim. ‘Rabıta’ diyelim. Bırakalım, kaslarımızı sıkmayı. Eklemlerimizi kasmayalım. Boşaltalım ek yerlerimizi. ‘Dağılmak’sa adı, dağılalım. Nasıl kabuğundan çıkamazsa civciv, onu kırmadan, bedeni yok etmeden çıkamayız içinden. Ruh kalamayız. Huzur bulamayız.
Önce kendimiz kalalım, herkesi bırakıp. Bir süre kendimizle kalalım. Sonra kendimizin içini boşaltalım. Daha sonra da bir beden kabuğu olarak kalalım. Onu da kırıp, hiç kimse olalım. O anda Rabbimizi bulmuşuz demektir. Dost odur. Kelimenin tam anlamıyla, ‘DOST’tur.
Tek dost O’dur!
Onur BİLGE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.