Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. la rochefaucauld
yalciner17
yalciner17

444- siyaro'nun deresi ardahan öyküleri yeniyazım

Yorum

444- siyaro'nun deresi ardahan öyküleri yeniyazım

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

692

Okunma

444- siyaro'nun deresi ardahan öyküleri yeniyazım






Yazar;Yeşilyurt Kahvenesinde oturmuş. Duvardaki halıda, bakışlarının arasından halının geyiğini seyrediyor.
Gözünü camdan dışarı salarak; yeşillik toplayıp dikkatinin dirgenine ovadan manzara, boyut, derinlik takıp sepya renkli geyiğin önüne alaf gibi pulul yığdı. Yığın; yeşil ve uzaydı.
Geyiğin hoşuna gitti bu. Cepheden bakana bakan; gözünü direyip direnini kaçırmıyordu geyik. Ne zamandan bu suretteydi geyik? Akşam bakar, gündüz bakardı.
Bir Allahın kulu da gözünün ucuyla camdan dışarı, uzay, yeşillik, ses alıp geyiğin kompozisyonuna koymazdı. Düşünemezdiler. Geyikte çok gururlu; indirim edip istemezdi.
El ayak çekilip gittimi; geyik iner yazarın masasına yürüyüp, o boyut’a geçerdi.
Yazarın bıraktığı boyutta ne yazılmışsa görürdü. Yazar çok uğraşmış yazmış, çizmiş, eskizler karalamış Siyaro Ağa’nın ölümünü yazmak için çaba sarfetmişti. Geyiğin muttali olduğu konu Siyaro Ağa’nın hayatı ve Ardahan mazisiydi.
Geyik bir tıkkıltı da kaçıp halıya girdi. Çıkar, ses duyunca da kaçar halı ya saklanırdı.
Geyik sanat’a yatkın bir uçarıydı.
"Ben de yazabilirim mi," diye heves etti?
Geyik kendi kendine hayal pilavı pişirmeğe başladı. Mürgüleyen gibi gözü açık, kulakları mürgülüyordu. Kahve’nin içi uyku doluydu. Kumarcıların sabahtan bıraktıkları esnemeler, gerneşmeler uyku pazarına çevirmişti burayı.
Kahve’nin han havası geyiğin özgür düşüncesine mani değildi. Hoş geyikte "Hayvanat Bahçesi"nde" bulunmuyordu.
Geyik boyutlar arası yaşamında sanal alemin içinde sanal bir özgürlük sorunu yaşar mı, diye düşünecek niyette değildi? O şimdi Siyaro’nun Deresini yazardan biraz da kendinden okuyup duruyor! Hayvan; hem de sanal bir hayvan!
" ... Siyaro, Bolluk’dan gelmeydi. Kocaköy’e gelmişlerdi. Siyaro dayı Emiroğlu’na sahipmiş. Bileği kuvvetli mi kuvvetliymiş! "Siyaro Ağa" diye de seslenirmişler. Üç, dört adama denk gelirmiş. Gürcübey’de Ömer Ağaynan itilafa düşünce Kocaköy’e yerleşmiş. Yaylacık’tan çıktıktan sonra büyük düzü de geçince bir dere görünür. Derenin adına; "Siyaronun Deresi" denme sebebi: Siyaro Ağa’nın kışın bu dere de boğularak ölmesidir.
Siyaro Ağa yüz on yaşında vardı belki. Ardahan’dan akşam başında, Kocaköy’lüler, Siyaro Dayı oğlu Selim yola çıkıyorlar. Yaylacığı geçince kafile tek adam yürüyüş kolunda yürüyormuş.
Konuşma, muhabbet, yol yoldaşları dikkatlerini dağıtmışlar. Aklını aldıran aldırana.
Kimse de dememiş ki "Siyaro Dayı geliyor mu?"
Siyaro Dayı yaşının verdiği ağırlaşmayla ancak kendi ismiyle anılacak dereye kadar gelebildi. Siyaro Dayı kar, kürtük’ün buz levha tuzağı gibi duran zeminine basınca yardan aşağı yuvarlandı. Aşağıdan, derinden gelen sesi çınladı, durdu.
Giden yolcular ses duymak gibi bir şey duydular ama tipinin sesi gölgenin gölgeyi gölgelemesi gibi örttü bu sesi.
"Ola Selim, Selimmm!" dedi.
Ne çare ki kimsenin işittiği olmadı. Siyaro Ağa’nın " Ola!Ola!" sesi yağan tipinin altında örtülen gölge gibi karararak kaldı.
" Ola! Ola!" Oğlu Selim duymadı. Selim kulağına üşümemesi için iki tane atkı sarmıştı. Nasıl duysundu? Duyamaz ki!
"Neyse gardaşa diyem.." Kafile ve Selim yürüyüş kolu Kocaköy’e girince Abdo’nun oğlu:
"Ola Selim Siyaro Emi nerde?" dedi.
Hâlâ Selim arkayen (emin)
" A ha o çeperin ordaki karaltı babamın değil mi?" demesiyle Abdo’nun oğlu olayı kavradı:
"Haydi, beyler geriye Siyaro Emi kayboldu!"
Kocaköy ayaklandı Ardahan yolu sabaha kadar düğün evi yerine döndü. Sesler tek bir ton da ve tek bir konudaydı:
" - Siyaro Ağa sesimi işitiyor musun?"
" - Siyaro Emi nerdesin?", " Ordamısın?"
" -Siyaro Dayııı!"
Şöyle bir cevap alınsaydı şık olmaz mıydı?
" - Burdayım yardan aşşağı bakın düştüm oğulcan!"

Siyaro Dayının ölümününden sonraki ilkbahardı. İnsanlar sanki öğretilmiş gibi dereden geçerken yardan aşağı bakınıp dereye;
"SİYARO’NUN DERESİ" demeye başladılar. Derenin adı;" Siyaro’nun Deresi" diye kaldı ve öyle anılır gün-ü bugün.
Köprü yapıldığından yeni kazalar da artık olmaz oldu.
Dere: "Siyaro’nun Deresi" olduktan sonra yar ve çevresinde çimenlik, yeşillik, renkli yeşil oldu renkler.
Yeşil, renkli yeşil oldu. Gökte mavi renkli mavi oldu.
Taşlardaki kına renkli narıncı; renkli narıncı oldu. Siyaro Dayı’nın mekan-ı renkli cennet bahçeleri olsun!...


YALÇINER YILMAZ
11/7/2009
ARDAHAN

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
444- siyaro'nun deresi ardahan öyküleri yeniyazım Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz 444- siyaro'nun deresi ardahan öyküleri yeniyazım yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
444- siyaro'nun deresi ardahan öyküleri yeniyazım yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL