- 1190 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
İKTİSAT PENCERESİNDEN BAKINCA
NASIL OLUYOR, NE OLUYOR?
İnsanlık var olduğundan beri iktisat da vardır.
İktisadın bir bilim dalı haline gelmesi ise 1750’li yıllarda olmuştur.
İnsanlık zaman içinde gelişirken, insanların ihtiyaçlarının karşılanması gerekmiş, bu durum; insanlar, topluluklar, toplum, millet, devletler arasında ihtiyaç duyulan malların değişimini gerektirmiş ve bu ilişkilerin bir düzen içinde yürütülmesini sağlayıcı düzenlemeler getirilmiş.
Tarihçiler insanlığın evrelerini insanların yaşama biçimlerine göre kategorize etmiş ve;
1. Avcı toplayıcı toplum,
2. Tarım toplumu,
3. Sanayi toplumu
3. Şimdilerde; Bilgi toplumu olarak adlandırmışlar.
Bir toplumun şekil değiştirmesi, başka bir deyişle, avcı toplum düzeninden, tarım toplum düzenine, tarım toplum düzeninden sanayi toplum düzenine… nasıl ve neden geçildiği, bu geçişte hangi faktörlerin etkili olduğu, düşünürlerin daima ilgisini çekmiş , bu konu üzerinde düşünceler üretmiş ve geliştirmişler.
Bu konuda ortaya konulan düşüncelerden birisini de " Ne oluyor da toplumlar düzen değiştiriyor?" sorusuna cevap arayan Karl Marks " Bir toplumun yapısını o toplumdaki altyapı belirler, alt yapı ise; o toplum içindeki ekonomik ilişkilerdir." diye özetleyebileceğimiz düşünceyi ortaya koymuştur.
Bu görüş kabul görmüş ve bugün de dünyada -değişik düşünceler ileri sürülse de- benimsenen bir görüştür.
İKTİSAT ve EKONOMİ sözcükleri çoğu zaman farklıymış gibi ifade edilse de aynı kavramlardır. İktisat Arapça kökenli , Ekonomi Latince kökenli bir sözcüktür.
İktisat Bilimi şöyle tarif edilmiştir: "Bireyler ve toplumların sahip oldukları sınırlı kaynakları sınırsız olan ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl dağıtıldıklarının incelenmesidir."
Tariften de anlaşılacağı üzere, kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsızdır.
Kıt kaynakların bir şekilde dağıtılması gerekmektedir. Burada devreye İktisat Bilimi ve iktisat bilimine yön veren görüş ve düşünceler girmektedir.
İşte Burada işler karışmaktadır! Çünkü paylaşılacak olan kaynaklar kıt, bu kaynaklardan faydalanmak isteyenler çoktur.
İktisatçılar kıt kaynakların paylaşımındaki esasları belirleseler de paylaşım, toplumu yönetme gücünü elinde tutanlar tarafından yapılmaktadır. Bir başka deyişle iktisadın nasıl olması gerektiğini iktisatçılar belirlerken, nasıl uygulanacağına siyasiler karar verirler. Ayrıca ben; iktisatçıların da bütün insanların ihtiyaçlarını karşılamak için teoriler ürettiklerini düşünmüyorum. İktisatçılar içinde bulundukları toplumun, devletin menfaatlerini arttırmak, mensup oldukları toplumlar devletler tarafından "kaynaklara nasıl sahip olunur?"un yollarını gösteren yanlı bir düşünce içinde olduklarını düşünüyorum.
Adam Shmith serbest piyasa ekonomisi düzeninin nasıl olması gerektiğini anlattığı "Devletlerin Zenginleşmesi " kitabında, bana göre; insanlığın nasıl zenginleşeceğini değil, mensubu olduğu İngiltere Krallığının nasıl daha fazla zenginleşebileceğini anlatmış, sistemi ele geçirmenin yollarını göstermiştir.
İktisadı siyasetten ayrı düşünmemek gerekir kanaatindeyim.
iktisat tarihçilerinin bir kısmı, savaşlar tarihinin ve siyasi tarihin aynı zamanda iktisat tarihi olduğunu ifade ederler. Bu,bana göre de doğru bir ifadedir. Zira insanın kaynaklara ulaşma ve kaynaklara sahip olma mücadelesi, onu nasıl ele geçireceğinin yollarını araması, aynı zamanda iktisadın da tarihidir.
İnsan, başlangıçta olmasa da, toplum halinde yaşamaya başlamasından itibaren, toplumun yaşayabilmesi için bir güç tarafından yönetilmesine ihtiyaç duyulmuş, bunu sağlamak için toplum içinde bir takım düzenler kurulmuştur. Toplumun yönetimi ise içinde bulunduğu toplum yapısına göre şekillenmiş, değişik şekillerde isimlendirilmiş, kimi zaman derebeylik, kimi zaman, krallık, kimi zaman, padişahlık, kimi zaman monarşi, kimi zamana oligarşi, kimi zaman demokrasi denmiş.
Şekli ve adı farklı olsa da toplum da var olan ekonomik sisteme ve ekonomik sisteme yön vererek topluma sahip olma gücünü ele geçirme ve elde tutma düşüncesi hep var olmuştur.
Toplumdaki ekonomik ilişkilere yön vermek için güçlü olmak gerekir. Güç ise muktedir olmak, iktidar olmaktır.
Değişik yönetim şekillerinde gücü ele geçirme yolları farklı olsa da, demokrasilerde gücü ele geçirmenin, iktidar sahibi olmanın yolu seçimlerdir.
Seçimlerde iktidar olmanın yollarını arayanların asıl maksadı ise ekonomiyi ele geçirmektir.
İnsanın en temel ve basit duyguları haz ve elemdir. Bir çok düşünür haz ve elem duygularını" insan ihtiyaçlarının karşılanması" şeklinde tarif ederler. İnsan ihtiyaçları karşılandığı oranda mutludur ya da ihtiyaçları karşılanmamış insan elem içindedir derler.
Buradan hareketle; ekonomi toplumlara şekil verdiği gibi insan duygularına da yön verir. İnsan ve toplumla bu derece iç içe olan ekonomi insanın tüm hayatının bir parçasıdır ve hatta hayatımız ekonomidir diyebiliriz.
Buraya kadar "NASIL OLUYOR?" sorusunu cevapladım.
"NE OLUYOR?" diye sorarsak.
Bugün dünyada, ülkemizde ve etrafımızda olanlar oluyor. Olanlar; dünyadaki kaynakların ele geçirilmesi , ele geçirilen kaynakların güvenli yollardan nakledilmesi kavgasıdır.
Bunu sağlamak için ordular kurulmakta, işbirlikleri geliştirilmekte, diplomatik temaslar, savaşlar yapılmakta, projeler geliştirilmekte, sınırlar değiştirilmektedir.
Bugün ülkemizde de; Merkez bankasının faizleri belirlemesi üzerinde yapılan tartışmaların, Başkanlık sistemi konusunda yapılan tartışmaların, diğer gündemde olan ya da olmayan konuların ardında ekonominin ele geçirilmesi ve elde tutulması mücadelesi vardır.
Mücadeleyi, kimlerin, kimler için yaptığı ise üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur.
Sorunun cevabı kısaca : " İŞTE BÖYLE OLUYOR!"
FİLLER TEPİŞİYOR, ÇİMENLER EZİLİYOR.
Bekir GÜÇLÜER
YORUMLAR
Sayın GÜÇLÜER mükemmel yazınızı okuyunca seviyesi, yetkisi ne olursa olsun yönetici ünvanlı herkesin mutlaka bir iktisat temel eğitiminden geçmesi gerektiğini düşündüm.
Hükümette yer alarak devleti yöneteceklerin ise bu temel kursa ilaveten bir tekamül kursundan geçirilmeleri gerektiğini düşündüm.
Bir doktor sağlık bakanlığının sağlık hizmetlerini yürütebilir. Ancak, çark iktisat bilmeden dönmez. Dönmediğini görüyoruz. Elbette konuya ilişkin danışmanları vardır ama, denetim görevinin icrası başkalarına havale edilerek geçiştirilmemeli derim.
Bu aydınlatıcı yazınızdan dolayı teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve değerlendirmeniz için teşekkür eder, selam ve saygılarımı sunarım.