- 641 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Aşk'sal Alkoliğim Sevim
Yağmurlu bir akşam vakti, sislerin kapattığı soğuk bir kış gecesiydi. Yağmur taneleri sokak lambalarının ışıktısında parlıyor, toprağa karışmak için can atarcasına daha da hızlanıyordu. Köşe başında bekleyen bir çift, yoldan geçen belediye otobüsü ve ıslanmış sokak hayvanları. Köşe başında bekleyen çift hariç herkes yağmurdan şikayetci. Çocuk şemsiyeyi tutuyor sevgilsi ıslanmasın diye, kız da ona sarılmış üşümesin diye. Yağmurun yağışını fırsat bilmişler gibi öyle bekliyorlar. İkiside halinden memnun.
Yağmur daha da şiddetmeye başlarken elleri cebinde, ağzında sigarası, sırtında çantasıyla yolda bir çocuk yürüyordu. Diğer yüzlere alışkın olmadığım bi yüz ifadesiyle boynunu bükmüş; sigarasını öyle bir çekiyor ki sanki tüm şehrin dertleri onun omzunda. Yürümesi desen kambur ve paytak. Birazda artistlik yok desem yalan olur. Yaşı desen 23-24. Fazlası yoktur. Hani derler ya serseri tipli diye aynen öyle. Ama bizimki biraz dertli serseri sanki. Tam deli çağı bu gençlerin. Ahh gençliğim. Ben de vakti zamanında iyiydim hani. Bakma şimdi böyle olduğuma. Yaşlandık be!
Otobüs geldi durağa. Birden bi curnuna oluştu. Herkes biranda sağa sola koşturmaya, şemsiyesini açmaya çalışan mı dersin, montunu ıslanmasın diye kafasına koyanmı dersin, kitaplarını kendine siper eden mi.. Ortalık savaş alanı gibi fakat herkes kendiyle savaşıyor. Otobüs desen nefes nefese kalan insanların buğusundan içi görünmüyor.
Canım çay çekti. Gittim mutfağa. Salonda bende bir kükreme "çay içen var mı?". Tabi ne ses var ne soluk. Tek başına yaşayan adamın kimle açabilir? Benimkide kendi yalnızlığımı kurtarma çabası işte. İnsan istiyo bazen evde bi ses olsun. Kedi sesine bile razıyım fakat sorun şurda; kedileri hatta hayvanları hiç sevmem. Hayvanları sevmeyen insanları da sevmezmiş derler ama pek inanmam böyle şeylere. Ya da boşver bunları ben çayımı demleyip balkonuma geçeyim yavaştan. Kaçırdığım şeyler olabilir. Geçen gün 2 dakika tuvalete gideyim dedim baktım aşşağıda silah sesleri. Pantolonumu toparlayıp o tuvaletten nasıl çıktığımı siz düşünün. Beni de o şekilde hayal etmeyin tabi. Bununla ilgili bir çok fantezi kurduğunuzu düşünür gibiyim. O yüzden yapmayın.
Bak lafa daldım çayı unuttum. Çayı demlerken aklıma o bizim serseri çocuk takıldı. Ne alakaysa. Garip bi çocuk. Taktım mı takıyorum işte en sevmediğim huyum. Çayımı aldım, geçtim balkona köşeme. Kendime çoğu zaman bizimkiler dizisinde cemil gibi hissediyorum. 2 alt katımda bulunan marketin sahibi her geldiğinde içimden "sevim koş şükrü beylerin hayırsız damadı geldi" diye geçirmiyo da değilim hani. Adam benziyo çünkü. Tipi görsen at hırsızı. Esnaflıktan anlamaz, öğrenciyi sevmez. Birazda sonradan görme.
Geçtim köşeme çayımı yudumluyorum. Bugün tutturmuşum demini. Dün ki nasıldı öyle. Iyy çaydan soğudum. Yemek yedim mi ben bugün? Yok yemedim. Dur mutfaktan püsküüt müskütt alayım da miğdeme biraz lokma girsin. Annem geldiğinde sen yine mi zayıfladın demesin. Terlik yiyecek yaşı çoktan geçtim. Gerçi terlik yemenin yaşı falan yok o da ayrı.
Bizim serseri nereye gidiyordu acaba. Niye böyle dertli, niye böyle yüzü düşmüş? Onun yaşlarında gençler gülüp oynarken o niye böyleydi? Aklıma takıldı bak. Gidip konuşucam ama nereye gitti bilmiyorum ki. Hem gitsem ne diyeceğim? "Bilader sen hayırdır?" desem olmaz. Noldu kardeşim desem belki bi nebze ama sen kimsin dese ne diyeceğim? Ben seni balkonda gördüm çok dertli yürüyodun merak ettim mi diyeyim ne diyeyim? Bak böyle kendime sorular sordukca daha çok merak etmeye başlıyorum. Biraz daha kendimle konuşursam benim için milli mesele haline gelicek. O yüzden kendime sorular sormayı bırakıp yağmuru izlemeye devam edeyim. Çayım bitti. Bir bardak daha? Tabikide devam.
Çayımı tazeledim, geçtim yine cemil koltuğuma. Burasının adı bundan sonra cemil koltuğu olsun. Hem zamandan hem cümleden tasarruf edelim. Bizim oğlan değil mi şu köşeden dönen? Evet evet o. Yüzünde güller açıyor bukez. O efkarlı hayattan umudunu kesmiş çocuk gitmiş, gülüyor etrafa gülücükler saçıyor. Alla alla ne oldu böyle bu çocuğa? Bak yine merak etmeye başladım. Şarkı söylüyo gibi sanki. Dudaklarını tam okuyamıyorum. Urfalıyam ezelden de söylese ben o şarkıyı " i m singing in the rain" olarak algılamaya başladım. Bide direğe tırmansa tam olucak. O kadar mutlu. Hayatı yeniden keşfetmiş gibi.
Bizim markete girdi. Hani şu şükrü beylerin hayırsız damadı olan marketci. Hemen üstüme bi mont aldım koştum markete. Tam dışarı çıktım apartmandan markete geçicem baktım ayağımda evde giydiğim terlik. Geri dönsem çocuk gidicek, dönmesem hef tarafım ıslanıcak hasta olucam. Bak yine ikilemde kaldım. Merakını gidermek mi? Hasta olmak mı? Hangisi? Aman boşver hasta olursam ilaç alır iyileşirim. Merakın ilacı yok ki. İçimi kemiren düşüncelerime ket vuran bi duygu sanki.
Girdim içeri. Marketci beni görünce güldü bıyık altından. Şükrü beylerin hayırsız damadı işte ne beklersin. Derdim marketciyle değil bizim serseriyle. Ondan önce gelen müşterinin alışverişinin bitmesini bekliyor. Etrafa yine gülücükler saçıyor.
Bi sigara aldı parasını ödedi tam çıkıcak dayanamadım sordum. "Çok neşeli gördüm seni allah bozmasın". Bana güldü. Gözleri gülmekten kapandı. Öyle masum öyle sevecen. Bana dediği tek şey "Kapıyı o açtı. Sanki cennete giriyorum sandım. Bi insan öyle güzel gülemez. Öyle güzel güldü ki bana yeniden doğdum yeniden varoldum. Yaşadığımı hissettim. Galiba aşık oldum. Ama allahsız çok güzel gülüyodu be abi. Aşık olmamak elde değil. "
Aşktı bu,
Ve güzeldi..
Yeniden doğmak gibi
Yeniden öldürülmek gibi..
Sen beni öldürme,
Bırak ben gülüşünde intihar edeyim...