- 571 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gün Be Gün
Uzun uzaya bekleyişlerime cevap geldiğini umduğum bir güne merhaba çektim bin kere içimden. Uyanmanın hazzından ziyade artık tek başıma yatmayacağımın sevinciydi vücut kimyamı değiştiren. Büyülü bir melodi gibiydi bu, karşı koyamadım. Kimsede karşı koyamazdı öyle hissettim ve öyle olmalıydı bu. Zira artık tüm yanlışların hiçbir doğruyu götürmeyeceği zamanlar gelmişti, yine öyle hissettim umarım yanılmam. Soğuk otogar kokusunu içime çekmeyeli çokça zaman olmuştu. Öyle boğuk bir Ankara sabahı da yoktu hâlbuki ama içimdeki çocuk tedirginlikten halden hale giriyordu üstelik bu kadar valizle dört saat kadar beklemek düşüncesi de cabası, tabi ki yerimde duramadım attım kendimi bir restorana. Mercimek çorbasını içmeyeli ne uzun zaman olmuştu. Tadını dahi hatırlamıyorum desem yeri. Detaylarla kafa patlatamam şimdi hem bu kadar detaylı yazacak kadarda takatim yok. Direk konuya girmekte fayda var. Uzunca gibi gözüken fakat bir dakika kadar süren bekleyiş sona erdi ve başka bir şehre başka bir tenle üstelik son düşüncesiyle yolculuk başladı.
Sonrası malum gibi gözüken sırnaş dolaş olmayan el tutma merasimleri ve uykusuzluğun bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak uyuyorum hareketleri birbirini kovaladı. Çişim bile geldi üstelik otobüste! Tuttum tabi, öncesi de var ama anlatmayacağım. Ha birde yolda eski Türk filmlerinden birini izledim uyuyakalınca sevdiceğim. Uzun uzaya düşündüm uzun uzaya düşledim bazı şeyleri uzunca sürmese de kafamda teoremleri yarattım bitmemek üzerine kurgularla en baba senaristlere taş çıkartacak cinsten. Tabi ki her şey biterdi bilirim lakin elimden geldiğince benden ziyade hiçbir şeyin bitmemesine çabalayacağım. Ortak kanım bu kendimle! Birkaç tane yüz kilo valizle merhaba yeni bir şehre. Tabi havasını sevmedim ilk başta ama havamı değiştirecek bir sevdiceğim olunca yanımda aldırış etmedim hiç buna. Derken taksi geldi derken eve vardık derken valizleri koyduk derken alışverişe çıktık bitmiş tükenmiş uykusuz halimizle ve yine derken aldık araştırdık taşıdık pestilimiz çıktı uyuduk uyandık yeni bir güne! Yine merhaba ne kısa geçtim ama ilk günü dimi? öyle olmasının sebebi içimde yaşamanın hazzının yazmanın hazzından daha büyük olması! İlk defa kısaltıyorum cümleleri uzun uzaya yaşamak için seni ve derken başlıyorum yarım saatliğine ertelemek için kendimden üstelik ikinci günün sonrasından ve gecesinden!
Güzel hayal kuruyorum aferin bana! Tabi öyle bir dünya yok ve öyle bir kadın asla! Varsa biri sobelesin beni inandırsın buna yoksa bekar öleceğim valla. Hani derler ya hep sevin birbirinizi hiç bırakmayın şöyle değer bilin böyle bilmemne etmeyin cart curt konulu zamazingolara inanmayın. Tek bir gerçek var o da “ su akar yatağını bulur” olmaz dediklerin olur, olur dediklerin olmayabilir ya da olur. Bu yüzden çok sevsen de sevmesen de hatta ölsen de hikâye. Ha olursa tabi ne mutlu sana ama benden tavsiye olmaz olanlar çok olur bunu da unutma.
Sabahı akşamı yok yazmamın. Bir anda gider bir anda gelir. Sadık değildir anlayacağın ben gibi hep kalmaz bu yüzden, zamanını kaçırmamak gerekir. Bazense gecenin altında gizler kendini, pusar karanlığın içine sana koşmam gerekir. Ne sözlerin anlamı kalır ne yazılanlar durur yerinde. Adında ki her harf bir anlam taşır nice yücelerin ilk harfi olur, aklına gelmez heceler. Mürekkep damlaları işler içine, oluk oluk akar seyir defterime. Şimdi ki gibi...
Terkler başladı içimden içine. Göç dedikleri cinsten hepsi. Kalp göçü bunun adı bilemediklerimden. Olmaz deme, olur. Bal gibi olur göçebeyim ben zaten özümde.
Eylüller hasta olur… Ekimler dertlenir, Kasımı sorma o âşık zaten. Aralıksız pişerim ocak üstünde. Tadımdan yiyemezsin, güzel kokarım, leziz olur.
Sarp duvarlara çarpan rüzgâr duyulur sonrasında balkon sefalarımızda. Ama bilirim en fazla yel olur bundan sonra ki. Değirmenleri bile sabit onların. İşleri var olur benden sonra anlayacağın. Kaçmaya çalışan cümlelerim olur hemen sonrasında ama “senden kaçmaz” köftehor bilirsin. Selden, sudan kaçar. Bilir ki ıslatmak yağmurların işi ve düştükleri bardaklar anca bir güzde boşalır caddelere ki şimdi güzdeyiz hemde hiç bilmediğim bir iklimde.
Her şeyin farkındayım. Yaz’mak zor zanaat. Yazım da takdire şayan değil. Yazdan bir haber en fazla sonbahar.“Sarıyı sevmem ben. Sadece hüzünlendiğimde çekerim üstüme. Hele ki sensizlik kalırsa geceden bana, yorgan bellerim sarıyı üşütmem içimde seni ben”
Yeni bir şeylere başlama hevesiyle güttüm hasat zamanı geldiğinden şimdiyi. Eski birçok şeyi hatırlatmadım sana zevksiz bitmesin diye film. Uyudun yine ve bu yüzden kapattım radyoyu, kapattım perdeyi. Sordum Fatih’e; Bu çağı kapatmak için O’nun kalbini mi fethetmek gerekir?
Ne bakmam çare oldu sana, ne de seni görmek için bir çare çırpınışlarım durabildi yatağın dibinde. Anladım birazcık, anladım galiba. Çünkü ben de ayrı yazılırım sen de’n ben de ki “de” gibi…
Sel mi olur şehrine bu gidiş? Dert mi olur içine susman? Bilemedim. Bilmiyorsun; söndüremem yangınları sellerimle ben. İnşa edemem gökdelenleri sana ulaşmak için. Zemin katı belledim kendimi. İlk merdivenim sana oldu ve sen ruhsatsız diye sevgim, beni yıkmaya gittin. Bilmeden içimi beni pazarlara ittin. Yağmurlardan çaldığım damlaları bulutlarına biriktirdin. Bilmiyorsun sen, ben bu gece içimden gittim…
Sadakat üstüne söylenmiş yalanları ezbere bilirim. Şeytanı akraba bellemiş kadınlardan duyduğum kadarıyla yetinirim. Bilirim gecenin birinde içilen kahvelerin uyku kaçırmadığını. Kaçan tek şeyin sıcaklık olduğunu. Hırsızımı bilirim; Adını beklemek olarak değiştirdiği “ zamana ihtiyacım var” sözünün içinden.
O narin avuçlarındaki sıcaklığı kahvemden aldığını bilmediğin bir geceye ilişkin sevdim seni ben. Sen sustun azaldı aydınlık. İnsanlar buna gece diyorlar. Ben ise sensizlik. İnsanlar gibi değilim işte. Her gece aynı düşlere sığdıramam seni. Hep farklı olur düşlerim hep derinlerden düşerim içine. Bu yüzden uyuyamıyorum yine. Çünkü sen uyurken dokunamıyorum ki sana.Farkındalığım bu kadar benim. Farkındayım işte içimde sana yetecek kadar ben olduğunun. Mahkemem hemen sonrası. Bu yüzde bu can pazarı. Ertesine kalmadan yaşarım kendimi. Çıldırma noktalarına yakın yaşarım. Yine de avare kalırım ben ve fazlasıyım sende. Daha önce söylemediklerimden anlaman gerekiyordu, anlayamadın. Bunun yerine kendini başka şarkıların sözcüklerinde aradın. Kıskanmıyorum şarkıları inan, lakin sen isteseydin ben daha iyilerini yazardım. Kırgınlığım bundan ve fazlasıyım sende, konuşmasan da duyuyorum.
Gün be gün yaşamaya başladım. Ölmeleri unutmaya, boynumdaki ipe kolye ucu aramaya başladım. Sekizinci kattan sarkıtmıyorum ayaklarımı ve medet ummuyorum artık rüzgârlardan savurmaları için küllerimi. Rüzgârların işi var zaten. Onlar saçlarınla meşgul.
Gökyüzünü yalnız bıraktım bu gece. Bulutlarla konuşacakları varmış. Öyle dedi ben onun yalancısıyım. Ve dedi ki ben giderken “ ondan bahsedersem bana bak, yağmurlar yağacak bulutlardan çatısına”…
Sen uyuyorsun. Islanamayacaksın, duyamayacaksın seslerini. Başka bir güne mi desek hayırlıysa? Başka bir mevsime bile diyebiliriz. Sen iste yeter ben olmazı olur yapar gökyüzüyle seni beklerim. Yaz başına iyi olabiliriz aslında. Günleri uzatırım senin için. Lastik gibi olur, iki ucundan tutarım kısalmasın diye. O zaman ıslanırsın ne dersin? Havalarda sıcak olur fazlasıyla kalabilirsin dışarıda. Âşık bile olabilirsin bana. Çünkü ben artık, senin o çok sevdiğin bulutlarla ortak oldum. Sen varsan yağmur var anlayacağın. Yoksan dünya kırılsın susuzluktan, yağmasın yağmurlar, kurusun barajlar, akmasın musluklar… Umurumda bile değil.
Mehmet Ali Orhun
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.