- 2212 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
NURHAYAT ABLAM, TORUNU , BEN ve BİR SENARYO: GÖTÜRÜRLER MERKEZE ÖPTÜRÜRLER HERKESE
.
Eskiden Umumi tuvaletlerin kapılarında mutlaka iki öz deyiş olurdu Birincisi:’’ Bunu yazan Tosun, okuyan okusun’’ İkinci özdeyiş ise hemen bunun altına bir uyarı mahiyetinde yazılırdı: ‘’ Yazı yazma helaya/ Başın girer belaya/ Götürüler merkeze/ Öptürüler herkese’’
Efendim; Tuvalet kapılarının arkasına bırakın öz deyişi tek bir harf bile yazmadığım halde beni de götürdüler merkeze. Peki öptürdüler mi herkese? İşte onun yorumunu da yazıyı okuyunca yapar artık değerli okuyanlar.
Bizim Nurhayat Abla uzun zamandır Eskişehirdeki torununun yanındaydı. Torunu Esra orada Sinemacılık üzerine eğitimini tamamladı. Bu arada da senaryo filan yazıyor.
Neyse efendim dün Nurhayat ablam telefon etti.
-Alooo…Sami sen Farsça biliyorsun değil mi?
Haydaaaa…Yahu nereden çıkarttı ki Farsça bildiğimi?
-Ablacığım Farsça bildiğimi de nereden çıkarttın?
-Ya hani 1985 de yapılan nüfus sayımında nüfus memuru sormuştu ‘’Bildiğiniz yabancı diller?’’ Diye de sen de demiştin ya hani Arapça, Farsça bilirim diye.
Hay Allah’ım Ya Rabbim. Benim bu kadın milletinin hafızasına oldum olası aklım ermemiştir. Dün ne yediklerini unuturlar ama otuz sene önce hava atmak için nüfus memuruna söylediğiniz bir yalanı unutmazlar. Fakültede az bucuk Osmanlıca öğrendiğim için o yıllarda nüfus memuru sorunca, Nurhayat abla da öylece suratıma bakarken söylediğim bir yalan şimdi karşımda soru olarak duruyor. Bilmiyorum desem olmayacak, biliyorum desem mutlaka ardından bir istek gelecek.
Yahu be mübarek düşünsene otuz sene önce sen ceylan gibi bir kadındın…Yok abarttım. Otuz sene önce de ceylan gibi bir kadın değildin ama en azından şimdiki gibi yaşlı bir geyik de değildin. Hasbinallah yahuuu…
Çaresiz cevap verdim:
-Ehemmm ehmm. Bilirim abla. Bir şey mi vardı?
-Ya bizim Esra bir senaryo yazıyor. Senaryoya göre Sultani adında bir İranlı Mafya babası bir Türk kızını kaçırmış. Örgüt üyeleri kendi aralarında Farsça konuşuyorlar. Dört cümle var kısa kısa. Bunları bana Türk harfleriyle yazar mısın?
-Hay hay abla gönder, hemen.
Nurhayat ablam mesaj olarak gönderdi. Yok tabii ki gönderen o değil. O yaşlı bunak nereden bilsin telefonla mesaj yazmayı. Gözler görmez her şeyden önce. Mesajı yazan Esra.
Neyse geldi cümleler.
1- ’ sultani’yi bekletmek istemezsiniz! ’
2 ’ bekleyin burada ’
3’Bizim şartları konuşalım önce.’
4-’ kız bizimle kalacak ’
Ben anında google translate e müracaat ettim sanki Esra da aynı şeyi düşünemezmiş gibi.
Google amca her şeyden önce tercümeyi Arap harfleriyle yaptı. Hani okumasına okuyorum ama doğru mu yanlış mı bilmiyorum. Artı şöyle bir sorun var: Mesela ‘’ Bizim şartları konuşalım önce’’ yazdım tam on kelimelik bir cevap verdi. ‘’Yav bu çok uzun’’ dedim ; sadece ‘’ Şartları konuşalım önce’’ yazdım bu sefer de iki kelimelik bir cevap yazdı. Ne yani İranlılar ‘’Bizim’’ kelimesi için tam sekiz tane mi kelime kullanıyorlar? Velhasılı içime sinmedi. Öte taraftan Nurhayat Abla ve Esra da bekliyor ki tercüme yapayım? Artık sallamak zorundayım.
-Ablacığım benim öğrendiğim Farsça taa 1974 -1978 yıllarının Farsçası. Üzerinden otuz yedi sene geçmiş. En iyisi ne yapalım biliyor musun?
-Ne?
-Ben yarın Laleli’ye ineyim. Orada bir sürü İran’lı var. Onlarla konuşup benim yaptığım tercümenin günümüz Farçasına uygun olup olmadığı konusunda mutabık kalırsak sana benim tercümeleri göndereyim. Yok mutabık kalmazsak bu günkü Farsçasını yazdırayım olur mu?
Nurhayat Ablam resmen yedi yalanı. Zaten başka alternatifi de yoktu. ‘’ Tamam ‘’dedi çaresiz.
Bu gün sabah yataktan kalkar kalkmaz fırladım evden. Ver elini Laleli … Artık önüme gelene soracağım ‘’Afdersin Birader İranlı mısın?’’ diye. Sormasına soracağım da bunu Farsça olarak nasıl soracağım? Artık önüme çıkan her esmer tenli vatandaşa soracağım yarı Türkçe yarı Arapça.
Başladım artık ‘’ Ente İrani?’’…Ulan arkadaş kime sorsam ‘’ La…Ene Arabi’’ diyor. Yani ‘’Hayır ben Arabım.’’
Ben böyle her önüme gelene sorarken herifin biri takıldı peşime. Adamın tipinden hiç mi hiç hoşlanmadım. Ben nereye adam oraya. Derken omzuma dokundu ve bozuk bir Türkçeyle ‘’ Ben var olmak İrani. Var senin bir mesele?’’ Dedi.
‘’Yav seni bana Allah gönderdi. Gardaş hele şu cümleleri bir Farsçaya çevir’’ diyerek elimde o dört cümlenin yazılı olduğu kağıdı adama uzattım.
Adam kağıda baktıktan sonra elini kaldırdı. Anında bir sürü adam daha etrafımı sardı. ‘’ Ulan durun ne oluyor yahu ‘’ demeden kollarıma girdiler ve bir polis arabasına doğru sürüklerdiler.
Polis Arabasında bekleyen izbandut gibi bir herife ‘’ Tamam amirim aldık ‘’ dediler. Amir dedikleri adam şöyle tepeden tırnağa bir süzdü beni ‘’ Aradığımız ib… bu muymuş?...Ulan bu içine sı..tığımın mesleğinde daha neler göreceğiz bakalım. Kırk yıl düşünsem böyle bir uyuz olacağını tahmin etmezdim’’ demez mi.
Polisle başımın belaya girdiğini anladım ama sebep ne?
‘’Amirim afedersiniz ne oluyor ben de anlayabilir miyim?’’ dedim. ‘’ Merkezde anlarsın’’ diye cevap verdi.
Hay Allah’ım ya…Ne olduğunu ne bittiğini anlamadan kendimi herkesin öpüldüğü iddiasıya meşhur o merkezde buldum.
Malum artık. Bir masa, tepede sallanan bir lamba ve biri iyi, öteki kötü polis rolünde iki emniyet görevlisi ve de ilk soru? Daha doğrusu bir emir.
-Öt bakalım.
Yok...Kafamı kesseler muziplikten vaz geçemiyorum. Başladım cik ciik ciiik sesler çıkarmaya.
Polislerin genç olanı başladı gülmeye.
-Abi ben korkudan altına sıçanı görmüştüm ama bunun gibi cik cik öten görmemiştim.
Kötü polis rolündeki sert bir şekilde bağırdı.
-Öt dedim sana. Sultan nerede?
Cevap verdim:
-Kardeşim otuz altı tane sultan geldi geldi geçti? Hangisini soruyorsun ki sen? Hem hepsi de rahmetli oldu. Haa mezarlarını soruyorsan bildiklerimi söyleyeyim.
Herif tırlattı resmen.
-Ulan bana bak. Saf numarasına yatma . Hangi Sultanı sorduğumuzu biliyorsun?
-Hangi Sultanı soruyorsun?
-Elif Sultanı soruyorum.
-Yav Eyüp Sultanı Sormak için mi beni buraya çağırdınız? Adağınız falan mı vardı? Kolay…Burdan tramvayla Eminönü’ne inin. Turyol Motor İskelesi yakınlarında otobüs durakları var. Ordan 99 Nolu hangi belediye otobüsüne binseniz direkt Eyüp Sultandasınız.
-Bana bak..Kırarım dişlerini senin. Onu mu soruyoruz sana.
-Emir Sultanı soruyorsanız o Bursa’da.
-Elif Sultan..Elif Sulraaannnnn
-Ha bak onu bilmiyorum. Nadide Sultan ya da oryantal Nuran Sultan desen belki bulurdum da Elif Sultan diye birini tanımıyorum?
-Hımmm tanımadığın için mi kağıtta ‘’Sultaniyi bekletmek istemezsiniz’’ yazıyor? İran’la birlikte mi çalışıyorsunuz?
-Yok ben çalışmıyorum Emekli öğretmenim ben.
-Ulan bana bak. Emekletirim seni vallahi billahi. Söyle lan Elif nerde?
-Anaaaa..Sen benim Torunu soruyorsun. Ben ona sultanım derim. Adı da Elif Nurdur? İyi de ne yapacaksınız ki Elif Nur’u?
E artık bir tokadı hakketmiştim. Yani ben olsaydım bu kadar ukala birine en azından bir tokat indirirdim. Yok yok merak etmeyin elini kaldırdı ama vurmadı.
- Bak ihtiyar…Bizi saf yerine koyma. Paşa paşa anlat bakalım Elif Sultan Kalsen nerede?
Allah’ım Allah’ım…Bunlar polis merkezine silahli saldırı yapan terörist kız Elif Sultan’ın peşindeki polisler. Durum vahim.
Elimdeki kağıdın hikayesini anlattım, lakin hiç de inamış gibi bakmıyorlardı. İşin doğrusu böyle bir ortamda ben de inanmazdım. O anda Amerikan filmleri geldi aklıma ve can havliyle bağırdım: ‘’Avukatımı istiyorum’’
Genç polis başladı gülmeye ve bir şarkı tutturdu:
- Gönül ister aradığını hiç mi bulamaz, hiç mi bulamaz.
Ben de iştirak ettim
-Onun arabası var, güzel mi güzel, şoförü de var özel mi özel, lakin şansı yooookkk. Vaziyeti maalesef boookkk.
Artık kötü polis de gülüyordu. Hazır yumuşamışlarken ikinci isteğimi patlattım.
-Bari bir telefon edeyim.
Kötü polis karnını tuta tuta gülerken ‘ Et hadi’’ diyebildi zorlukla.
Tam telefonu açtım , avukat bir kız öğrencim var onun numarasını arıyorum pat diye Nurhayat Ablam aramaz mı?
Polislere baktım ‘’ Konuş’’ dediler.
-Aloooo Samiiiii
-Buyur Nurhayat Abla.
-Bak ne diycem? Değişlik yaptık. Örgüt kızı serbest bırakacak. Çünkü kız çok cadı çıkmış, örgütü illallah ettirmiş. Sultani de kızın babasına ‘’ Ulan bir bok yedik kaçırdık senin şu cadı kızını. Hay ellerimiz kırılsaydı. Gel al kızını da kurtar bizi’’ diyor .Sen şimdi bu yeni cümleleri tercüme ettir: ‘’ Sutani diyor ki…’’
Telefonun dinledindeğinden emindim. Heyecanla bağırdım.
-Abla Sultani yok.
-Nasıl yok ya? Kızı kaçıran örgütün başı o ya.
-Abla Allah’ını seversen…Sultani Öldü? Yok Sultani.
Nurhayat Ablanın sesi geldi. Esra ile konuşuyordu ‘’ Kız Esra, Sultani’yi öldürdün mü sen? Benim niye haberim olmadı?
İki polis birbirlerine baktılar ve yaşlı olan konuştu.
-Örgüt içi infaz… Sultan’ı öldürmüşler.
Öteki de konuştu.
-Abi tamam Sultan ölmüş de Bu Esra kim? Onu tanıyor muyuz?
Kötü polis elimden telefonu alırken genç meslektaşına ‘’ Ben de tanımıyorum. Onu da bize bu ihtiyar anlatacak bakalım.’’
Sonra bana döndü.
-Sultan’ı temizlediniz ha? Elleriniz dert görmesin. Lakin bu Esra kim merak ettim. Örgütün yeni tetikçisi mi?
-Yahu ne örgütü? Ne tetikçisi kendi halinde senaryolar yazan bir kızdır o.
-Hımmmm anladım. Demek örgütün eylem planlarını o yapıyor.
‘’Bok anladın ‘’ dememek için kendimim zor tuttum.
-Bak amir bey o kız değil plan, pilav yapmasını bile beceremez. Hatta iki yumurta kırıp bir omlet yapamaz. Ninesi Nurhayat ablam olmasa acından ölür.
-Nurhayat Abla dediğin o yaşlı sesli titrek kadın da örgütün beyni galiba. Emirleri o yaşlı ve titrek kadından mı alıyorsunuz?
Yok ama bu kadarı fazlaydı. Her şeye katlanabilirdim ama Nurhayat Ablama benden başkasının yaşlı ve titrek demesine asla katlanamazdım.
Öfkeyle bağırdım:
-Yaşlı ve titrek senin köftehor anandır.
Kötü polis elini copuna doğru götürdü.
-Ne dedin sen? Ne dedin?
Ne diyebilirdim ki ‘’ Yaşlı olan Kofi Annandır dedim’’ diyerek kıvırdım tabii ki.
Polisleri bir gülme krizi daha tuttu.’’Hacı, gördüm ama senin kadar kıvırtkan bir ihtiyar görmedim’’ dedi iyi polis. Yok yok o da artık kötü polisti. Çünkü ben gibi bir aslana ihtiyar demişti.
Efendim olay büyük tabii ki. Az sonra sorgu odasına gravatlı, takım elbiseli biri girdi. O girince bizim polisler hemen esas duruşa geçip ‘’ Hoş geldiniz Savcı Bey. Gördüğünüz gibi yakaladık biz örgüte götürecek şahsı’’ dediler. ‘Namussuz herifler… Savcının yanında ‘’Şahıs’’ , Savcı yokken ‘ İb…’’ İyi valla.
Savcı sertçe ‘’ Kafanı kaldır ve bana dön ‘’ dedi. Kafamı kaldırıp Savcı ile göz göze geldim. Aaaaa yahu benim eski öğrencilerden İhsan…O da beni tanıdı.
-Aaaa..Sami Hocam…Senin burada ne işin var?
- Üç yüz seksen beş İhsan. Vay beee. Savcı olduğunu bilmiyordum.
-Sayenizde hocam. Verin ellerinizi öpeyim.
İhsanla sarmaş dolaş olduk polislerin şaşkın bakışları arasında. Sonrasını anlatmaya gerek yok tabii ki. Anında salındım.
Peki salındım da davamdan vaz geçtim mi?
Yok yahu polislerle bir davam yok. Onlar görevlerini yapıyorlar. Ben o kağıttakileri Farsçaya tercüme ettirme davasından bahsediyorum.
Onca badireyi atlatan ben değilmişim gibi herkesin öpüldüğü o merkezden ar namus tertemiz bir şekilde çıkar çıkmaz derhal Aksaray’da bir ofisi olan Sitemizin Şairelerinden Yasemen Akyürek’in yanına gittim. O genelde Araplarla emlak alım satımı işi yapıyordu. Belki Farsça bilen bir tanıdığı vardı. Nitekim de öyleymiş. Yakın arkadaşları içinde Türk vatandaşı olmuş olan bir İranlı bayan varmış. Ona telefon etti. Sonra telefon mesajıyla bizim dört cümleyi gönderdik ve anında tercümesini aldık.
Velhasılı kelam Esra’nın senaryo işi halloldu, onun senaryo işi hallolurken bana da polislerle olan kısmı kurgu, diğer kısmı gerçek olan bir senaryo çıktı.
YORUMLAR
sami biberoğulları
O heyecan ve telaşla ''Bir de Fatma Sultan var'' demeyi unutmuşum polislere. ))))))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Ucuz atlatmışsın :))))) Nedir senin bu Nurhayat abladan çektiğin ya huu. şimdi bi de torunu mu çıktı? :))))
Gözlerimden yaş geldi okurken. sen yine de dikkat et. karışma bi daha çeviri işlerine :))
Selam ve sevgilerimle
sami biberoğulları
İnşallah okumuştur onun için neler çektiğimi.
Selam ve sevgilerimle.
Hani, hocam, on beş yıldan fazla oldu, bir emniyetçi, "bundan sonra karakol demeyeceğiz, pembekol diyeceğiz" deyip, görevli olduğu ildeki bir karakolu da örnek gösterip, kendine göre daha iyi bir hale getirdiği, pembeye boyanmış nezarethaneyi kameraların kaydına açmıştı, o geldi aklıma...
Çok güzel kurgulamışsınız öyküyü, baştan sona gülümseyerek okudum...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben de 1987 de ''Herhangi bir karakol'' diye bir piyes yazıp oynattım bizim okul öğrencilerine Batman'da...Daha sonra 2000 yılında aynı oyunu Afyon Sandıklıda ''Pembekol'' olarak oynadık ))))))))
Ne ilginç değil mi)))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Çok güzel vallahi hocam.
Tebessümler eşliğinde okudum yine.
Yağmur, soğuk hava, sevimsiz bir gün.
Evde pineklerken, çeşni oldu yazı.
Eline sağlık.
sami biberoğulları
Bu arada sen de kalk artık yahu. Uzun zamandır serdin postu eve. Kımıldan biraz))))))))
Selam ve sevgilerimle.
İlgiyle okudum Sami Hocam.
Senaryo yazarı olabilirsiniz.
Telefondan girdim deftere o yüzden pek fazla yazamıyorum.
Tebrikler.
Selâmetle.
sami biberoğulları
Allah razı olsun.
Senaryo yazarı olmayı ciddi ciddi düşünüyorum ama her sahnedeki her hareketi yazmak bana tes geliyor. Bakalım ileride tekrar düşünebilirim.
Selam ve sevgilerimle.
Şükür ettim Allahıma öyle bir komşum olmadığına,tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Aman hocam ödüm koptu dedim eyvah şimdi mahvedecekler hocamı çok şükür savcının eski öğrenciniz olması rahatlattı
Ah be, Hocam bu saatten sonra polis merkezinde ne işiniz var? Polislerle diyalogunuzu okurken dedim tamam kesin öpülmek istiyor hocam :)))) neyse ki,yazının polisiye bölümü kurguymuş, kaldı ki öpülecek yaşı da çoktan geçtiniz ama ilahi hocam)))))))))))))
Sabahın bu saatinde iyi geldi bu yazı tebessüm ettirdi kaleminize sağlık
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
İşin doğrusu o dört cümlenin tercümesini yaptırıp dönerken aklıma geldi bütün bu senaryo.
Çok iyi derecede Arapça bilen bir ağabeyime sormuştum farsça bilir misin diye o da maalesef bilmiyorum ama sen en iyisi o yazıyı al. Laleliye git. Orada bulur bir İranlı okutursun demişti...Lalelide İranlılara tercüme ettirmek cümlesinden hareketle aklıma böyle bir senaryo geldi.
Gerçekten de böyle bir olay yaşamak mümkün aslında çünkü Laleli sivil polis, ajan, casus herşey kaynıyormuş.
Ben yine de abinin aklına uymadığım için iyi etmişim diyorum. Belli mi olur )))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
O kadar biliyorsan buyur sen sor. N'aapalım Farsça bilmiyoruz işte. Mecburen Arapça soracağız ))))))))))))))))))
Yok o değil de ''Ente Arabi?'' de mi yanlış yoksa ))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
olmaz olmaz deme burası Türkiye.)))) gerçek olabilecek kadar güzel bir kurgu bayıldım. hoş vakit geçirdim okurken. güldürdünüz. sağolun. saygılarımla.
sami biberoğulları
Dediğiniz gibi böyle bir şeyi sadece Türkiye'de değil hele hele de şimdilerde bir Avrupa ülkesinde ya da Amerika'da yaşamak işten bile değil.
İlginiz için teşekkürlerimle.
Selam ve sevgiler.
hayal bahçesi
İnanmadığımdan değil, sadece merakımdan (Ben babylon translator kullandım)
شرايط لازم برای اعمال قبل از ما اجازه صحبت : Bizim şartları konuşalım önce
شرايطى را براى اين گفت وگ : Şartları konuşalım önce
Aklıma çok eski bir televizyon reklamı geldi:
- Amerika'dan kaset geldi, seyredemiyoruz.
- Bize gelin; bizim televizyon 3 sistem'
Sizin öyküde buna benziyor: İran'daki örgütten mesaj geldi, okuyamıyoruz.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Google translate o çeviriyi şöyle yaptı:
Bizim Şartları konuşalım önce:
بیایید در مورد ضوابط و شرایط ما قبل از صحبت
Şartları konuşalım önce: شرایط صحبت پیش
Gerçi ben abarttım tabii ki ama görüldüğü gibi öyle fazla da abartmamışım )))))))))))))
İlginiz için çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.