Kaçakçılar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
-Şindik ne edecez avrad? Gece aklıma gelincene, uykum gaçmış uyumamışşam ha. Şehir zaten böyük, ne iz bilirik, ne de bi kimse, ne olacak ki bizim halımız?
-Sus hele herif, üzme kendini. Ben bi hâl çare düşünürem. Sen yemegini ye hele, ha sonra da git şu işçilere yardım et. Toparlanak bir an önce. Asıl sen güçük oglana üzül ağzındaki yaralar gapanmadan gidecez buralardan. Sünnetçi Vanis’in yaptıgi ilaç bittiginde doktor da neyin bilmez, gidemeyiz gayrı. İşte asıl başımızın derdi o zaman başlayacak.
-Her şeyi dek dek incelersek avrad, ooo. Desbih dizerik Allahı’ma ha buradan oraya kadar. Sen önce ha şu meseleyi bi düşün bakam.
**
Dokuz kişiydiler...
Adama kaç çocuğun var diye soran olsa, kızları saymazdı hiç. Oğlanlardan bahsederken gülümser, kızlara sıra geldiği zaman, karısının suratına ters ters bakardı... Babasının evinden zembil de getirdi demişti bir keresinde şakayla karışık da, avrat ertesi yedi çoğunu topladığı gibi baba evine gitmişti.
Eski zaman işte... Baba, yedi çocuklu kızını karşısında görünce;
-Ne kız bunlar? Bi gittin, yedi çocukla geldin, ben sana o gelinligi kabarma tozu diye mi giydirdim ha? Yürü çabuk evine, köylü bunlar ne demeden. Hade bakem, hadee...
**
Zavallı kadın, onca çocukla başı önünde tıpış tıpış evine geri dönmek zorunda kaldı. Sonra da eşi ne derse yapmak zorunda kaldı. İş, güç, yorgunluk o yetmiyormuş gibi şimdi bir de bu çıkmıştı başına.
Bulundukları şehrin mayası tükenmiş gibi İstanbul’a göçe çıkmışlardı. Ömür boyu sürecek bir yolculuk gibiydi.
Eski bir otobüstü bindikleri. Küçük bir taşa bile rastlasa zıplıyordu. Yollar kaldırımın bir tür benzeriydi.
Şimdilerde on dakikada bir durup dinlendiğimiz yol kenarı dinlence yerlerinden hiç birisi yoktu. Hatta demli çaylar da.
Adam, avrad diye sıfatlandırdığı eşine çaktırmadan yan gözle baktı. Kadının üzerinde uzun pardesü başındaki siyah eşarbını sadece gözleri dışarda kalacak şekilde sarmış, yani kendi lakaplarınca bürüklemişti. Elini sadece avradının duyacağı şekilde, dudaklarından çıkacak kelimelerin harflerinin başkalarının okunmasını bile sakladı adam.
-Pişştt, avrat. Çaktırma ha, ne ettin hallettin mi o işi?
-He.
-Nassı hallettin kız?
-Altta.
-Nassı yani?
-Çocuklar üstünde uyukluyor.
-Nassı yani?
-Her bi çocugun aldındaki minderin içindeki pamukları çıkardım, onu doldurdum ha anla işte. Uyurlarken başlarına goyuyom, altlarına goyuyom.
-Abooo, kız Şerife, Allahıma sen akıllı avratsın ha.
-Ne sandıydın, okuma bilmiyom diye az dalga geçmedin ama.
-Nerden aklına geldi kız?
-Dedim şindi candarmalar otobüsü durdurur ararsa, bi ona bakmak akıllarına gelmez.
-He kız. Vallaha da akıllarına gelmez gidince bi güzel demlersin degil mi?
-Hemde nasıl demlerim, bol bol atarım çaydanlığın dibine.
-Ulan, bir de bana Sabihayı al demişlerdi. Geberik Sabihayı ne yapıcaktım ki ben. Kocasına bir turşu kurmayı bile becerememiş onca yıl.
-Sen nereden biliyon ki? Bak eğer Sabiha’nın evine gittiysen elbet duyarım. Bi duyyım herif, Allah’ıma döşekleri kendi elimlen garakola götürürüm ha. Aha derim, alın, benim kocam yıllardır böyük şehirlere çay kaçırıyor gomserler haberiniz ola. Bu döşekleri de kendi doldurdu, aha markası da şudur derim.
-Nedir markası Şerife?
-Ayy ne bilem ben ya kaçak çay işte.
-Yok kız, vallaha yok,anam söyledi. Anam gidip basıyormuş turşularını ya, ondan biliyorum. Aman ha, kızıp da öyle bişi etmeyesin. Mapusa girdiğime yanmam da, mapus damında kaçak çay içemem ona yanarım Allah’ıma.
-Tüü senin sıfatına gız, Allahıma ben gitmedim anam gitti diyom. Hee, inandın mı şindi, demlicen mi gidince bana ondan he? Ne bakıyon öle gızgın gızgın gız he? Hay Allah cezayı vere e mi senin Geberik Sabiha, yani İstanbul’a da mı geliyon bizimle bunca yıl sonra?
Davi / öyküsatıcısı 2015
YORUMLAR
Her zamanki gibi güzel bir öykü kaleminizden.
Edebiyat dünyasındaki yazarlar tartışaduruyorlar dilin yerel mi genel mi olacağını; oysa hiç kimse "Selam" kelimesine "slm", "Merhaba kelimesine "Mrb" denmesinden söz etmiyor. Öykü ya da romanlarda yerel şivenin aktarılmasından yana oldum hep. Örneğin buradaki sözcüklerden "Avrat, arvat, herif" gibi sözcükler ülkenin dört bir yanında kullanılmakta.
İlk dikkatimi çeken bu olduğu için direk olarak bu konuya girdim.
Öykünün konusu çok usta bir anlatımla aktarılmış kaleminizden. Zaten yerini de bulmuş öykü. Ancak bir yorum altında da belirttiğiniz gibi okumayı sevmez olduk. şiirleri herkes okuyor kısa diye; ama yazılar biraz uzuncaysa dönüp bakılmıyor bile.
Kutlarım yazarım. Nicelerine...
Saygılar...
Davidoff
Çok enderdir aynı sayfadaki ekili yorumu başka kişiye taşıdığım.
Fakat, adil olmak gerektiğine inananlardanım.
*
Öykümün güzelliğini bir kenara atalım...
Yazılarda her zaman halk dilidir önemli olan:
Osmanlıca, Türkçe, Kürtçe, Azerice ne gerekiyorsa.
Yazar: Ülkeleri, şehirleri, köyleri, insanları yaşatmaz ise, onları kim yaşatacak ki?
Bu yazıyı bir şehirli dili ile okuyun aklınızdan. Eminim ki, çay normal bir çay olacaktır, o döşek diye bahsedilenler, normal bir yastık olacaktır.
Her şey olması gerektiği gibi olmalı ve biz öyle yazmalıyız ama iyi araştırmalı, içine girmeli, incelemeli ve kaleme dökmeliyiz.
Teşekkür ederim Sn. Yazarım.
Sevgili Davidoff
Yazınızı sabah saatlerinde okudum yorum yazmak üzereyken fırtınadan dolayı elektriklerin azizliğine uğradım.Biraz öğrenci mazereti gibi oldu)) özürlerimle
Güne gelen yazınızı ve emeğinizi kutlarım hocam
Kaleminize sağlık
Saygı selamlarımla
Davidoff
Bugün hepimiz aynı azizliğe uğradık.
O yüzden bütün öğretmenler, mazeretlerimizi uygun görürler merak etmeyiniz.
Beğeni için Teşekkür ederim Sn. Bingöl.
Ne hoş bir hikaye.
Şive de ayrı bir lezzet katmış olaya. Demli çay misali hani.
Ve,
buruk bir tebessümle bitirdim hikayeyi.
Çay kaçakçılığından, bu günlere geldik diye düşündüm.
Değişen çok şey var mı?
Biraz var, biraz yok.
Hayat devam ediyor. Büyük şehrin gürültüsüne karışmış olsa da bir bukle.
ne diyor davi: ben hayatı yazarım köy kent hepsi dağarcığımda dolu dolu...muhteşemdi dost saygılarımla
Davidoff
Bu sitenin "Okur Madalyasına" ihtiyacı var Komutan.
Eminim o madalyalı alacaklardan biri olurdunuz.
Teşekkürlerimle.
ustanın bu yazısını oku. Sonra da yüreğin yetiyorsa memleketin huzuru üzeride hayeller kur.
Koca usta Nazımın dediği gibi " Memleketimden İnsan Manzaraları"
Tabii insan baktığı kadar görür...
SELAM SAYGI...
Davidoff
Memleketimin Dört Köşesinden, ismi ile bir yazı olmalı aslında bu yazı.
Fakat bizler okuma özürlü olduk.
O yüzden biri yeter.
Teşekkür ederim Sn. Tokur.
nerden aglına gelir gı böle gözel öyküler..
kaçağını bulamasam da market çayı demleyeyim bare..:)
Davidoff
Yazmış olduğum öykülerin hiç biri aklıma gelmiyor Sevgili Nilü.
Her zaman söylüyorum bunların hepsi gerçeklerin kurgulanmış öyküleridir.
İyi bir gaçak çay demle, beni de çagır gari.
;)
Tebrik ederim, yüreğinize sağlık.
Yöresel şive ve söyleyiş incelikleri de dadı duzu olmuş.
Askerdeyken bir er vardı doğu illerinden. Kaç kardeşsiniz diye sorduğumda -4- dedi. Kaçı kız kaçı erkek diye sorduğumda dördü kız dördü erkek demez mi? Kendi kendime la ben mi hesap bilmiyorum 4+4 ne zamandan beri -4- ediyor diye düşünürken biz de kız çocukları sayılmaz da demez mi? Bedava sosyoloji dersi böyle birşey olmalıydı. Öykünüzü okurken o geldi aklıma birden. Kız çocuğuna dudak bükerler, okumasını istemezler de avrat hastalanınca kadın doktor ararlar. Hayatın çapraşık bir mekanizması var gali.
Tekrar yüreğinize sağlık, kaleminiz daim olsun dilerim.
Davidoff
Güzel yazı ve yorumlarınız için Teşekkür ederim Sn. Taner.
Sağ olun.
Kaçak çayın tadı rengi başka oluyor,azıcık çayla koca bir demlik çıkıyordu, ne kadar bizden bir öykü, yedi çocuklu kadının ezilmişliği, baba ocağına bile sığamıyor kadın tek çocuklu olsa bile, bırak çocuğu kendi bile sığamıyor,köylü kadının kurnazlığı da ayrıca güzeldi,nice okumamış kadınlar var üniversite bitirmişlerden daha uyanık, öykün tadında ve lezizdi,saygımla.
Davidoff
Güzel yorumun için Teşekkür ederim Sevgili UÇUK.
Sağ ol.