- 1005 Okunma
- 7 Yorum
- 2 Beğeni
Böyle Lekelediler Çocukluğumuzu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Horoz şekerli rüyalarımızdan uyanıp, yoksul uykularımızdan kendimizi attığımız şen ve masum gülücüklerin yankılandığı, bal çiçeği kokan sokaklarımız vardı.
Karataşlarla örülü, tozlu yollarda, koşuştururken, cebimizdeki bilyelerin birbirine çarparak çıkardığı sesler inanın dünyanın en güzel müziği idi.
Sırtımızdan akan yaramazlık terlerini silmek için arkamızdan koşarken lastik terlikli ve kızgın annelerimiz, arka cebimizdeki sapan düşmesin diye nasıl da gayret ederdik.
Ateşli, barutlu, masum, ikircikli, masum ve çikolatasız günlerdi. Raj Kapor’la hüzünlendiğimiz, ’Şampiyon’ ile ağladığımız, Bruce Lee ve Kara Murat’la racon kestiğimiz bisikleti ve bisiklet yolu olmayan çocuksu yayalıktı bu anlattığım.
Süpermen ve Örümcek Adam suretinde kapitalizmle tanışmadığımız için dünyanın en güzel salça ekmeğini yedik ana eli değmiş nane aromasıyla.
Bizi kimse sevmese de umurumuzda değildi. Kel Oğlan, Nasreddin Hoca, Alpertunga, Küçük Ev, Bonanza yeterdi. ’Çocuktum ufacıktım, çok yoruldum acıktım, yolda buldum bir erik, aldı gitti alageyik’ diyerek fütursuz kahkahaları savururduk hayatın ruhuna.
Rancerler vardı ama polisler yoktu o Berkin yaşımızda. O nedenle duvarlarında kırmızı boya ile TEK YOL DEVRİM yazan mahallemizin yazın tozlu, kışın puslu sokakları en şefkatli evimizdi.
Her genç kızın rüyası Zetina dikiş makinesi, annelerinki merdaneli çamaşır makinesi, babaların benekli filtreli samsun sigarası e ağabeylerimizin de yeşil parkası, kulüp rakısı, İncilipınar sohbetleri, ikindi sazı çelebiliğinde mutluluğun en asil resmiydi Nazım’a inat...
Derin dondurucu olmadığı için tel dolabı kıvamında olurdu küslükler. Hatırlarım da pikniğe at arabası ile gidilirdi. Alleben’de atını yıkardı Arabacı Yusuf. Mis gibi köfte kokardı ortalık. Çimenin rengi tenimize geçerdi Kavaklık’ta. Kuzu kulağı gömlek, İspanyol paça pantolon modaydı. Gençler afili saçlarını, bildiğimiz limona borçluydular.
Bu nam yobazlar ortada yoktu. O nedenle, ’kızlı-erkekli’, içki falan lafları edilmez, kahvelerde bira içilir, horoz dövüştürülür, yeni alınan televizyon dantelli örtüyle görmeye gidilirdi.
Kullan-at yoktu. Mesela gazozu kapağını cam çivisiyle delerek içerdik. Portalin yada Boğaziçi’ydi markası. Delik ne kadar küçük olursa o kadar geç biterdi. Yazları kaynamış darıya (mısır) dadanır, kışları, şimdi popcorn diyor ya yeni yetmeler gavurcacının sesine kulak kabartırdık.
Vay be beyaz kağıtlardan uçaklar, gemiler yapardık!
Bu kadar yalansız hayatlardan, lekelenmiş zamanlara geldik iyi mi?
Duruşmam vardı yine. Ertelendi.
Büyürsem, itfaiyeci olacağımı söyleyen ben ruhumdaki ateşi söndüremeden geldim adliyeden.
Bu yaşamsal yalan, beni aldı o steril dünyaya götürdü.
Hem de yüreğimdeki lekelerle.
O lekelerle...
YORUMLAR
Çocukluğumu özledim en çok, yalnızca sekiz taş oynarken belimizin büküldüğü yıllar...
Şeker kız Candy'i izlerken dolardı gözlerim sadece o duygu yüzünden ağlamak isterdim...
Annem'in saçlarımı sertçe tarayıp örmesini en büyük can acısı zannettiğim yıllara dönmek isterdim...
Ve hiç büyümemiş olmak!
Ağlattın...
Tebrik ve sevgiyle...
filiz punar
Hiç seyretiniz mi bakarak bir Irmağa; akıp giden hayatınızı?
Ve çözebildiniz mi aynaya bakarken yüzündeki çizgileri...
Her yeni bu gün dünü özleme günüdür; ve hayat, bir pişmanlıklar trajedisidir. Yaşayana zaman kısa, acı çekenlere zaman kavramı yoktur.
Geçmişin sıcak günlerini, esintilerini sıcaksı bir şölen tadında bize hatırlatan bir yazıydı. O günleri ben de yaşadım ve yoksulluk içinde geçen çocukluğumu anımsadım keşke o günleri tekrar yaşasam varsın yoksul olaydım.
Gecelerin sessizliğini bozan çırçır böceğinin romantikliğini v e "Kral çıplak" diyen bir çocuk kadar cesur olabilseydim keşke çünkü büyümek korkunç bir şeydir. Büyüdükçe denizlerin mavi, ormanların yeşil olmadığını görüyoruz, büyüdükçe hayatın tekdüzeliğine tanık oluyoruz...
Güne gelen eseri ve güzel yüreği kutladım
Sevgiyle, saygıyla selmalıyorum
:((( Adliye...Ahh ahh bitanem ..Nerden nerelere..büyüyoruz işte büyüyoruz kirli bir dünyaya elimizden gelen bişey yok..Nerelere gittim yazınla bir bilsen...Ahh ahh babama döndüm, anneme, kardeşlerime , bir sobanın başında annem ekmek yaparken cıs cıs diye üzerinde kaynayan çaydanlıktan damlayan sularının sesine duvara düşen ateşin gölgesine :((( Ağlattın alacağın olsun ... :(
Geçer inşallah.Hayırlısı olsun ...Hiç bir dava sonsuza sürmemiştir...İyi sonuçlanır inşallah.
Üzme masum yüreğini.Geçer inşallah.Esenlik dileklerimle.
Selam ve sevgilerimle sevgili yazarım.
filiz punar
Bir yazı sizi nereden nerelere götürür?
Çıtırdayıp duran bir sobanın etrafında bizi sımsıcak kuşatan bir çocukluk yaşadık biz.
Oyunlarımız, şarkılarımız, türkülerimiz, bilmecelerimiz, tekerlemelerimiz hala aklımızda. Evet hala.
Çocukluk nedir en iyi yaşadığımız dönemlerdi o dönemler. Öyle güzel örnekler vermişsin ki sanki eskilerden bir buket çiçek sundu bu yazın bana...
Gözlerimi dolduran öyle çok yazı okumuyorum gönlü güzel insan. Bu öyle bir yazı olmuş işte.
Seviyorum seni...
filiz punar
Necla Kezban Turan
o yobazlar o zamanlarda vardı. Ama bu kadar ortalıkta değillerdi sadece. O yobazlardan korktuğumuz için biz Aşık Mahsuni Şerif'in türkü kasetlerini eve misafir geleceği zamanlarda saklardık.
Yazıya dipnot... :))
"Bu kadar yalansız hayatlardan, lekelenmiş zamanlara geldik iyi mi?
Duruşmam vardı yine. Ertelendi.
Büyürsem, itfaiyeci olacağımı söyleyen ben ruhumdaki ateşi söndüremeden geldim adliyeden.
Bu yaşamsal yalan, beni aldı o steril dünyaya götürdü.
Hem de yüreğimdeki lekelerle.
O lekelerle..."
Ne yazı ama demiyeceğim ?
Ne roman ama diyeceğim...
Dünyanın en uzun romanını düşüneceğim,
Bir tek aşağıda ki şu sözle;
"Büyürsem, itfaiyeci olacağımı söyleyen ben ruhumdaki ateşi söndüremeden geldim adliyeden"
Demek ki itfaiyeci olmakta yetmiyormuş büyüyünce hayatın yangınlarına ?!
Ya da, ortamın, zamanın, kaderin yarattığı tüm yangınlara......
Çocukluğunun sindirellası olan sen, düşünebilirmiydin hiç dövüldüğü için mutluluğunun mahkeme
kapılarına düşebileceğini.Ki,annenizin saçınızın teline dahi dokunanı o zaman insanlıktan azlederken.
Hatta belki şu an da bile...
Ve şimdi sevgiyle değil de, kanunen saçınızın tellerinin korunmasının isterken siz ?...
Nereden nerelere....Çocukluğunuzu lekeleyecek unsurlardan kaçıp, çocukluğunuzu kurtarmışsınız siz o zaman ama, en tehlikeli çağlardan gelip en güvenli bir çağ da kıstırmışlar sizin yüreğinizi bir kara kapana !!!..En azından huzursuz kılmışlardır ruhunuzu neyse ki en güçlü zamanlarınız da....
Özür dilerim, ben çocukluk dendiği zaman hemen çok karmaşık bir dünya içine giriveririm !
Kim olursa olsun böyle şeyler anlatan çok çok etkilenirim...Düşünsenize kısa kestim diyorum
Ve kesiyorum...
İnanınız ki sizi kendimden çok daha iyi anlıyorum...
Cam kırıklarınıza rağmen yüreği doğallıkla yapıştırılmış bugünkü dik duran varlığınızı yürekten kutluyorum !!!...
Hep mutluluklar da ve şiirlerde kalın diyorum !!!...
Onatça tarafından 1/31/2015 9:48:48 PM zamanında düzenlenmiştir.