pazar eyledi yüreğini
İsyan içinde bir adamla karşılaştım gecenin bir vakti.
Hali pek de perişandı, zari zari inliyordu.
Malı mülkü yoktu bu dünya içinde belliydi.
Derdi içtendi, kalbiydi.
Gözlerinde bir derin boşluk vardı bakanın içine düştüğü, kopkoyu bir yalnızlığın sarayında hükümdardı.
Sözlerinde bir acılık vardı, değdiği kulağa tesir eden!
Aşinaydı inlemesi, sayıklaması tanıdıktı.
Hüznün dibinde olması dikkat çekiciydi.
Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu.
Yüreğini ezip giden birisi vardı.
İzleri vardı her inlemesinde giden biri afetin.
Yıkımı ortadaydı zaten o afetin!
Fırtınalara göğüs germişti, kırlaşmış saçları kaç tane tufandan geçmişti. Saçına düşen her ak, onun tecrübelerine ve çektiği acılara atılan bir çentik gibi dimdik ve capcanlı duruyordu saçında. Gökteki en uzak yıldıza baktı, o uzak ve parlak yıldızı işaret parmağıyla bana göstererek şunu söyledi:
- Gökte diğer yıldızlardan en uzak olan yıldız o, yerde de bütün insanlardan en uzak olan adam benim. Ne kadar da benziyoruz! İçimi bir ürperti sardı, üşüdüm.Ondan gelen soğuk ve de yalnız bir hava dalgası beni sardı hemen.
- Ey karanlık al başını git ben diyarından, benim karanlığımın yanında senin karanlığın bembeyaz kalır, diye haykırdı. Sonra gömleğinin düğmelerini açıp çıplak göğsünü soğuğa karşı şişirip gererek yumrukladı üç kez:
- Ey gecenin karanlığına kement atan soğukluk, yüreğimin yanında cehennem sıcaklığı sayılırsın, dedi. Bir insan yüreği elinde ancak bu kadar insan olabilirdi. Bundan fazlası yoktu, olamazdı da! Bu nasıl bir acıymış ki adamın ruhuna işlemiş, onun benliğini teslim almış ve onu serazat eylemiş. Mecnun’un Leyla’yı gördüğü son demdi bu, Züleyha’nın Yusuf’u reddettiği...
-Sus, lütfen sus! diyemedim. Hiçbir şey yapamadım ona karşı.
- Dokunmayın bana! Hiçbir deva’m yoktur, alem beni böyle bilsin. Herkes yoluna devam etsin. Uzak durun benden! Hiçbir yakınım yoktur, bu ibareyi herkes şerh düşsün aklına. Bütün dünya bir yana o bir yanaydı bana, gerisi hikaye... Başkası haramdır bana. O sevgili içimde en derin yaramdır. Baharmış, yazmış, güllük gülistanlıkmış çok da umurumda sanki! Her taraf nur içinde olsa ne ki? Bütün insanlar şen şakrak olsa ne iş? Çekin gölgenizi üzerimden, alın güneşinizi, sevincinizi bırakmayın bende. Kırk gün kırk gece düğün yapın, her gün kına yakın, davulunuz zurnanız eksik olmasın hiç!
Tutup da ellerinden "Gel bir çay içelim." diyemedim ona.
Açıp da yüreğimi "Bak, aynıyız aslanım!" diyemedim ona.
"Sen benim haykıran halimsin, helal olsun!" da diyemedim. Aşina kılamadım ben onun gibi dertlerimi aleme! O kabarıp taşmış bir yara gibiydi, ben ise dibi irinleşmiş dışı kabuk bağlamış bir yara gibiydim. O aşikar kılmıştı derunundaki derdi. Ben daha da defnetmiştim yüreğimin en dibine, derdimi.
İçten içe çağlamasını ve ağlamasını istedim. Dalgasını taşlara vura vura sakinleşmesini, yaşlarını döke döke sessizleşmesini bekledim.
Benleşmesini bekledim sabırla.
Yaşarken ölmesini...
O kalkıp pazar eyledi yüreğini.
Ben de kalkıp mezar eyledim.