- 750 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Roman(henüz isimsiz)
İnsanlığını kaybetmiş hayatlar masalını arayan devler gibi şimdi.
Griye çalan göğün mavisi buza kessede,soğuk ayıltıyordu ruhunu.Artık yeterince acı çekmişti.Doğurmalıydı içindekini kelimelerle müziğiyle...Aradığı sıcaklıkta erimişti oysa.Sahtelikler en büyük kandırmacalardı.Ya da en büyük kandırmacalar sahteliklerdi.Evinin balkonundan Apartmanların pencerelerine baktı.İzledi bir süre.Bir yudum aldı kahvesinden.Daireler içinde yaşayan insanlar birebir aynı mıydı?Evet aynıydı.Hep aynı kavramlarla ,aynı şeyleri dert edişleriyle tek düze göründü hepsi gözüne hayatları gibiydiler.Tek düze.Hava gibi gri.Hayatlarında yaşamlarını devam ettirme telaşıyla onu yapmak bunu yapmak,çabalamak çabalamak...Ama asla bitirimeyecek olmak.Sürekli yeni binalar ,gökdelenler yapılıyordu ve şehir betondan ruhsuz bir mezarlığı andırıyordu onun için.İnsanlar insan gibi yaşamak için aslında doğasını uygun yaşamayıı bir kenara bırakmış ,robotlaşmışlardı adeta.Kazanmak ve tüketmek için üretmek.Mutlu değildi oysa insanlar unutmuşlardı paylaşmayı.Toprağa basmayı bir ağacı ,yapraksız dallarını bile özlüyordu.Sadece gökyüzü aynıydı.Binyılların sonsuzluğu.Milyonlarca yıldır aynı gökyüzü bakir .Aynı maviye bakarak insanoğlu umutlarını yeşillendirmiş.O yüzdendi insanların başlarını göğe kaldırarak dua edişleriAynı su damlalarının buharıydı bulutlar.Bu kadar aynı olan neden bu kadar anlaşılmaz oluyordu.Karın yağmasını bekliyordu zaman.Uyumuş toprak ana tüm sessizliğiyle,elini eteğini çekmiş yeşil,bahara uyanmak için inanılmaza tomurcuklanıyordu kendi içinde.Yüreğinde hep tomurcuklar saklayanlar gibi.Bu yüzden umudu rengi yeşildi.Herşey yerli yerinde ve olması gerektiği gibi.Bu akış insanda niye yoktu?Oldurma çabası herşeyin üstünde bir gereklilik savaşına dönmüştü.Hayatlar uğruna.İnsanlar,insanlık uğruna.Neyi ne kadar istesek o kadar doymuyorduk sanki.İstemek ve elde etmek için kendimizden kendimizi vermek.Kurbanda katilde aynı kişi.İnsan kendisi için kendisini öldürdüğünün farkında değildi.Eksiliyorduk çoğalmak istediğimize.Bu nasıl bir çoğalmaksa mutsuzdu herkesler.O yüzden en güzel yeri hayal dünyası.Orda herkes ve herşey istediği gibi.Bütün ütüpyalarıyla....Şimdi yemyeşil bir ormanda kuş cıvıltılarıyla,yeni yağmış bir yağmurun toprağa hediye ettiği kokusunu içine çekerek yürüyor olmayı düşledi.Haylaz bir rüzgarın önüne düşürdüğü yaprakların sarısına kızılına sevdalı, hayran.Herşeyi bir mucize gibi izlemek yaratılışın kusursuz mükemmelliğinde şaşkınca kalakalmak .......Ne kadarda muhteşemdi.Herşey mucizeydi zaten herşey.Güneş günün son kızıllığınıda beton binaların üzerinden aşırarak çoktan batmaya başlamıştı bile.Bunları düşünürken evlerin bacalarından sobaların yalnız tüten bacalarını izledi bir süre.Yalnızlık böyle..Katran karası bacalarda,gri bir duman göğün mavisine savrulan ve yüreklerdeki acının sarhoşluğu.Aklına gelen dizeleri unutmadan yazmalıydı.Gülümseyerek koştu kağıdına kalemine ve başladı yazmaya.
SORGUDA
Karanlığın iki elide koynumda
Sarmış beni yalnızlığım iffetlice ,öbür yanımda.
Vefasuzlık...Bencilliğin ölümsüz aşkı
Bulamadım o sevgiliyi dedi gece gündüzüne bile
En güzel aşk aşka aşıktı....
Bilemediğim zamanlarda mı vardınız?
Her bedel ödeyişin karşılığımıydınız?
Sevginin doyuramayacağı yürek neye açtınız?
ondan mıydı gördüğüm baktığım kadardı,
Göremediğime saklanışınız niyeydi?
O saklambaç ki araddığıma sobelenişimdi.
Kuralsız oyunu yaşamın
Kuralsızlar kuralları koyanlara karşı
Öyle ki yenen yenilenden güçsüz...
Durdukça bu gidiş niye
Bu sonsuz kere sızlanış kime
Anlamayana anlatışım en çok kendime
Bu garip dönence sorgumda yine...
Bade şiir yazmayı çok seviyordu.Sadece şiir değildi dünyası okumayı,öğrenmeyi.Harflerin büyüsünden çok notalardı hayatı.Ama sanat bir bütün ve hayatının vazgeçilmeziydi onun için.Hiçbirşeyin herşeyini müzik anlatabilirdi sadece.Kelimelerin yetemediğine notalar yeterdi çünki.Bu yüzden ruhunun ritmi kalbinde notalarla atıyordu.Müzikle konuşmayı öğrendiğinden beri suskundu, sadece şiirdi kelimeleri.Ve hayatının dönüm noktasındaydı Bade .Artık kararını vermeliydi.Ve en geç yarına kadar bunu babasıyla da paylaşmalıydı.
Emir ,geceyi çok severdi,gece susardı çünkü.Susarak anlardı,dinlerdi onu.Sessizlikte arardı müziğini oda.Ses kadar sessizlikte vardı müziğin içinde.Esler susuşlar.Müziğin susması notalarının muhteşem akışının bir gereğiydi.İnsan içinde öyle olmalıydı öyleyse.Susuşlar sesin varlık sebebi olmalıydı.Daha çok duyabilmek için sessizliği dinlemeliydi.Emir yapısı gereği melankolik biriydi.Esmer uzun boylu,yeşil gözlü görünümüyle her ortamda hep ilk fark edilen olurdu.Ama bunun nedeninin yakışıklılığı olduğunu bilir ve önemsemezdi.O insanların kendisini böyle görmelerinden sıkılmıştı artık.En sevdiği insanların yanında hak ettiği değeri görememişti.Ya yanlış insanlara değer vermiş,ya da gereğinden fazla değer verdiği insanlar zamanla şımarmış onu değersiz görmüştü.Bu yüzden kolaylıkla insanlara yakınlaşamıyordu.İncinmekten korkuyordu.Yalnızlık çevrenizde birilerinin olmaması kadar belkide ondan da çok anlaşılamamaktı.Vermeye gönüllü olmak ama verecek yürek bulamamaktı.
Ailesi özelliklede annesi Emirin öğretmen olmasını istiyordu.Garantili devlet işi olur,geleceği güvencede olur,saygı görür,hayatı kurtulur diye düşünüyordu.Oysa Emirin içinde başka bir aşk vardı.Kendini yaşadığı hayata sığdıramıyordu,olduğu yere ait hissetmiyordu işte.Herkes ve herşey ona karşı gibiydi.Bu durum içten içe daha çok hırslanmasına neden oluyordu.Beyininin içi hep müzikle doluydu.Zihninde başka bir şey yoktu.Kendini kendine mucizeymiş gibi hissettiren bir duyguydu bu,karşı konulması imkansız.Susuyordu çünkü anlatsa bile anlaşılmayacağını adı gibi biliyordu.Çoğu kere susmak kendimizdekine sarılmaktı.Anlaşılmamak her zaman çaresizliğimizden değildi.Melenkolik ve duygusaldı Emir.sanat sever melenkoliyi .Acılar öğretir ve yaratmak için en güzel malzemedir diye düşünürdü hep.Fakir bir çocukluk geçirmişti Emir.Ama her nasılsa annnesi Zübeyde hanım o fakirliğe rağmen çocuklarına şükretmeyi ve tokgözlülüğü öğretmebilmişti.
Evleri herkesin birbirini tanıdığı kırsal bir mahallesindeydi İstanbulun.Orta halli bir ailenin evi.İki kardeşin beraber yaptıkları tek katlı betonarmenin caddeye bakan kısmında Emirler daha sakince bir sokaga bakan bahçeli kısmındaysa amcaları oturuyordu.O bahçenin akşamları açan akşam sefaları en sevdiği çiçeklerdi.Bahçede iki ayrı odunluk yapılmıştı.Evin hemen yanında asma yapraklarının yer aldığı küçük sevimli sedirin olduğu yer akşam oturmalarının vazgeçilmeziydi.Ve koca yapraklı incir ağacı.Arada tek duvar olduğu için neredeyse bütün konuşmalar evlerden duyuluyordu.Ama bunu hiç sorun etmiyorlardı.Çünkü birbirlerini çok seven iki aileydiler.Evin ahşap oymalı kahve tonlarında büyük desenli koltukları,rengarenk halıları,üzerinde dantel örtüsünü bir kere bile eğri görmediği emektar televizyonları.Açıp kapanmaktan yorulmuş çekmeceleriyle vitrin dolapları.Kaçıncı kez renginin değiştiğini unuttuğu sandalyeler yine de tertemizdi.Ama hep birşeylerin eksikliğiyle büyümüş Emir için yaşadığı yoksulluk ve yoksunluk üzerinden atamadığı bir eziklik duygusunu hep içinde taşımasına neden olmuştu.İlerde ne yaşarsa yaşasın hangi ortamlarda olursa olsun bu duygu hep yüreğinin bir köşesinden onu izleyecekti.Hiç kendini unutturmayacaktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.