- 2066 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
CEMRE
İnanılır gibi bir öykü değil bu. Bir kurgu bir hayal ürünü hiç değil. Baştan sona gerçek bir yaşanmışlık. Üstelik öyle böyle değil. Zamanın en görkemli bir aşk hikayesi denilebilir.
Okuduğunuzda sizler ne düşünürsünüz bilmem ama ben hiç inandırıcı bulmazdım doğrusu.
Ta ki o fırtınalı günde vapurda yan yana oturduğum o kadınla tanışmamış, sohbeti derinleştirmemiş olsaydım.
Tabi bu aşk öyküsüne inanma nedenim, kadının kısa sürede bana anlattıklarına dayanmıyor yalnızca.
Vapur dalgalar arasında iskeleye zar zor yanaşırken, kadın kocaman el çantadan çıkardığı siyah meşin kaplı bir defteri bulanık bakışlarla bana uzattı.
“İşte! Aramızda yaşananların günü gününe tutulmuş gerçekleri bunun içinde.” Dedi.
Benim defteri alıp almamakta tereddüt ettiğimi anlayınca, ısrarlı ve kararlı bir tavırla şu sözleri ekledi konuşmasına.
“Bakın, mademki yazıp çizmeyi ve edebiyatı sevdiğinizi söylüyorsunuz. Ayrıca beni ilgi ve merakla dinlediğinizin de farkındaydım. Bunu alın. Hiçbir yerini değiştirip atlamadan İstediğiniz yerlerde yayınlayabilirsiniz. Bu anlamda bana güvenebilirsiniz. Başta sıradan bir aşk öyküsü gibi gelebilir insanlara. Ama ciddi şekilde düşünülüp irdelendiğinde sosyal bir yarayı da ortaya çıkarıyor aşk acısıyla birlikte. Konusunda tez olabilecek kadar da önemli inanın.” dedi ve çevik bir hareketle ayağa kalktı.
“Pek ben size nasıl ulaşacağım? dedim.
“Ulaşamazsınız. Ülkeden ayrılıyorum bu gece. Yeşilköy’de oturan ablama uğrayacağım önce. Sonra da ver elini Avusturalya.”
Ve vapurun sallanmasına aldırmadan yürüdü gitti.
Elimde defter öylece oturdum.
En son inen yolcuydum vapurdan.
Defalarca okudum. Nasıl etkilendiğimi tarif edebilmem çok zor. Dünyada isteyebileceğim tek şey belki de kadın kahramanın yerinde olmak olurdu.
Ancak kadının çektiği sonsuz acıya, bir kadın olarak yüreğimin parçalandığını hissettiğimde.
Kadının uğruna yapamayacağı, katlanamayacağı hiçbir şeyin olmadığına inandığı. Ve dünyanın odak noktasına oturttuğu bu adama ben de dünyanın en yoğun lanetini yağdırdım defteri tamamladığımda.
Defteri okudukça kadının karakterine ruhuna insanlığına asalet ve yaşamına hayran olmamanın gıpta etmemenin imkansızlığını gördüm. Ve bu öyküyü paylaşmayı kendime en anlamlı en nadide bir armağan saydım.
Defteri devir aldığımdan bu güne kadar aradan iki yıla yakın bir zaman geçti.
Dediği gibi, kendisiyle hiç irtibatım olmadı.
Adı konmamış olan bu müthiş serüvene CEMRE adını vermek istedim.
Ve anlamlı şiirlerle yaptığı dokunuşların ikisiyle giriş yapmak istedim bu nefis aşk öyküsüne.
İnsanlar vardır; berrak,pırıl pırıl bir deniz
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz
Dibini görürsünüz her şey meydanda
Korkmadan dalarsınız,sizi sarar bir anda
İçi dışı birdir çekinme ondan
Her sözü içtendir,her davranışı candan...
Can YÜCEL
Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.
Nazım HİKMET
YORUMLAR
Merakla bekliyorum kara kaplı defterin içindeki hikayeyi...Saygılarımla.
DEVRİM DENİZERİ
Sevgilerimle.
Ruh ikizi diye bir şeye inanır mısınız bilmem ama insanlar en çok sevdiklerinden en fazla acıyı görürler.Yaratan kendinden çok kimseyi fazla sevmemizi istemez.Bu bağlamda en sevdiğimizle bizi sınava çeker.Hal böyle olunca da acılar kaçınılmazdır. Ancak ruh ikizini de bulunca gerçek aşka öyle ulaşılır diye düşünüyorum ve biliyorum.Kalın sağlıcakla.Anlatım dilinizi beğeniyorum.Aşk hep gizemli olmalı ve olacaksa da doyasıya yaşanmalı ama nereden geldiğimizi ve kime ait olduğumuzu unutmadan.Sevgiyle kalın.
DEVRİM DENİZERİ
Benden de sevgiler.
Bazı şeyler gizli kalmalı bence...
Tıpkı Cemre gibi!...
Cemre: Bir kelimenin kor halindeki kırmızı ateşidir ve kağıda düşmesi ile yanması an meselesidir.
Gözün görmesine imkân yoktur onu.
Düşer... ve... yanar...!
Geride sadece ateşin size el sallayışı kalır.
DEVRİM DENİZERİ
Gizlilik konusuna gelince...Elbette öyle olması gerekir. Ama bu size bir görev olarak verilmişse onu da yerine getirmek gerekmez mi..
Sevgi ve Selamlar..
Davidoff
Bana verildiğini düşünüyorum da Devrim,
belki içinden çok küçük örnekler seçer, (yine de kurgular)
sonra çok azını Cemre değil de;
Ayşe, Fatma, ya da başka birileri imiş gibi gösterir, o kitaptan çıkarır,
onun üzerinden başka öyküler yazardım.
Diyorum ya, sadece düşüncem bu.
Aşk hikayelerinden pek hoşlanmıyorum ama,
o kara kitap içindekini merak etmedim değil hani.
DEVRİM DENİZERİ
Selam ve sevgiler.
Aşk karşılıklı bir duygudur,varlığın zamansızlıkta eridiği bir varlığın varlıklıktan çıkıp ilahiliğe akan bir
ırmaktır,selamla.
DEVRİM DENİZERİ
ÖYLE DERLER...
KİM BİLİR...
BENDEN DE SELAMLAR.
Lanet !
Kime göre ? İnsanın içini yanlı bir sekilde yakan aşk, yandaşını bulunca büyüklükten küçüklüğe doğru yürür. Oysa aşk, karşısinda ikizini bulunca anlama boğar hayatı. Ve hayatın içinden lanet yok olur.
Gizemli kitabın satırları arasında hangi aşk anlatılıyor bilmiyorum, lakin lanet hatıralarda kalmışsa , ne Leyla ile Mecnun ne de Aslı ile Kerem .Haksız mıyım ?
Saygılar, Sevgiler
DEVRİM DENİZERİ
Evet, çok doğru. Lanet etmek! Ancak bu bir seyirci olarak benim yorumum. Kadın için erkek sonsuz güzellikte biri...
CaNMaYBuLL
:) o zaman aşklarını yazın..En azından kıyas ve anlamamız açısından