- 2086 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
TÜRKÇE KONUŞMAK YASAK
TÜRKÇE KONUŞMAK YASAK
Yaklaşık birbuçuk aydır Durmuş Ali abimi ortalıklarda göremedim. Ne oldu kaldı diye bayağı meraklandım. Gerçi en son gördüğümde turp gibiydi. Bazen insan aniden rahatsız olabiliyor. Belki de öyle bir şey olmuştur diye hemen telefona sarıldım.
Yenge hanımdan öğrendiğime göre; çok şükür bir şeyi yokmuş. Son günlerde her şeye sinirleniyormuş. Adeta evde terör havası estiriyormuş. Nedenini ev halkı da bilmiyormuş. Yenge hanım, Durmuş Ali abimin yeni cep telefonu numarasını verdi. Gidecek parayı düşünmeden hemen cep telefonundan aradım. Nihayet onun sesini işitebildim. Hofgarten’de dolaşıyormuş. Jan Wellem Platzt durağında buluşalım diye kararlaştırdık. Derhal buluşma yerine hareket ettim.
Tranvaydan indim.tam indiğim kapının karşısında Durmuş Ali abi, tebessüm ederek duruyordu. Sarıldık. Özlemiştim. Koçlar gibi kafalarımızı tokuşturduk. Birbirimizin sırtını sıvazladık.
“Neredeydin yahu Durmuş Ali abi?” diye yüksek perdeden sorunca; yanımızdan geçen genç bir adam;
“Almanca konuşun!” diye bağırdı. Hiç yüzümüze bakmadsan yanımızdan uzaklaştı.
Bu durum karşısında Durmuş Ali abinin yüzündeki tebessümler yerini gerginliğe bıraktı. “Aldırma!” dedim. Yan yana durarak Königsallee’ye doğru yürüdük. Kürklü bayanların şık giyimli beylerin gezdiği bu sokakta, hiç bir mal almasak da vitrinleri izlemeden dolaşmak istiyorduk. Boyunlarındaki incilerin tam ortasına at nalı gibi haçlarını takan narin bayanlar, çeşit çeşit boydaki köpekleriyle vitrinlere bakıyorlardı. Yüksek topuklu ayakkabılarının üzerinde pek rahat olmadıkları her hallerinden belliydi. Onların yanına biraz yaklaşınca, keskin parfüm kokuları burnumuzun direğini sızlatıyordu. Bu çıt kırıldım narin bayanların yanında ise bazen kart zamparalar boy gösteriyordu. Gerçi biz onların, onlarda bizim ilgimizi çekmiyordu.
Sanki bütün nazik hanımlar bu bulvarda geziniyordu. Bu bulvar vitrinleriyle, sokağında dolaşanlarıyla bu şehrin her türlü moda sergileme alanıydı. Güzel bir bayan şişkin göğsüne bastırdığı küçücük köpeğinin uzun tüylerini okşuyordu. Köpeğin hoşuna gitmiş olacak ki, ağzını açıp, kadının yanağına yaklaştırdı ve diliyle ona bir öpücük kondurdu. Böyle bir beleş öpücüğü yanağında hisseden kadın, eğilip onun ağzından öptü. Tam o anda biz de Durmuş Ail abinin son günlerde nelerle uğraştığını konuşuyorduk.
Yanımızdan beş altı sarışın genç, bilmediğimiz başka bir lisanla bağıra çağıra konuşup geçtiler. Onların konuşmasından bizler rahatsız olmadık. Onlar biraz uzaklaştıktan sonra; yanındaki silindir şapkalı kart zamparadan güç kuvvet alan, köpeği korkmasın diye şişirilmiş göğsüne iyice bastıran bayan, bize dönerek;
“Burası Türkiye değil! Burası Almanya. Türkçe konuşmayın!” diye azarladı.
Bizim cevabımızı beklemeden burnunu havaya kaldırıp, kart zamparası ile yanımızdan hızla uzaklaştılar. Bu sefer ben de çok sinirlendim. Bağıra çağıra yüksek sesle konuşup geçen gençlere bir şey diyemeyen kadın, bizi gözüne kestirmişti her halde. Durmuş Ali abi arkalarından yürü gibi yaptı. Ceketinden tutup kendime doğru çektim. “Boş ver!” deyip tekrar konuşmamıza daldık. Durmuş Ali abi anlatmaya başladı.
“Geçenlerde Karstad ile Kaufhof arasındaki trafik lambalarında yaşlı bir kadın gördüm. Iki elindede ağzına kadar dolu alış veriş torbaları vardı. Torbalar ona ağır geliyordu. Bu torbalar ile karşıya geçerken düşebilirdi. Oğluma, şu yaşlı kadının torbalarını karşı tarafa kadar taşır mısın diye söyledim. O yaşlı kadın, titreye titreye bize dönerek; “Türkçe konuşmayın!” diye bağırdı. Donduk kaldık. Yeşil lamba yanınca yanımızdan sallana sallana çekip gitti.
Hani derler ya... Tam küfür edilecek yer diye: Ama ben terbiyemi bozup küfür etmedim. Fakat, çok sinirlendim. O sinirim akşama kadar geçmedi. Öfkeli bir şekilde akşam evime geldim. Bir de ne göreyim: Kızım Fatma ağlıyordu. Çok sinirliydi. Ne oldu diye sorunca; okulun karidorunda Türkçe öğretmeni ile bir mesele hakkında Türkçe konuşuyorlarmış. Onların yanından geçen Protestan dindersi öğretmeni; “Ciddi olarak söylüyorum. Türkçe konuşmayın! Burada ancak Almanca konuşulur!” diye haykırmış. Bizim Fatma’da;
“Bay Hess, siz geçen gün iki Yunanlı çocuğa Yunanca konuşabilirsiniz dediniz amma” demiş. Bay Hess sırıtarak;
“O zaman sen de Yunanca öğren!” demiş ve çekip gitmiş.
Bu durum karşısında Türkçe öğretmeni kıpkırmızı olmuş. Çocuğun yanında cevap verememiş. Fatma, öğretmene bakmış bakmış ve sert adımlarla oradan uzaklaşmış. Kızımla bu konu üzerinde konuşurken, küçük oğlan televizyonu açtı. Değişik kanallarda gezinirken, Federal Alman Meclisindeki bir oturum gösteren bir kanala gelince, durmasını söyledim.
Avrupa Birliğine Türkiye’yi almak için bir oturum düzenlenmiş. Değişik partilere dahil bazı Alman milletvekilleri görüş belirtiyorlardı. Sanki ayrı ayrı partilerdeki milletvekilleri Türkiye’ye karşı ağız birliği etmişlerdi. Türkiye’de azınlıklar varmış. Bunlar ana dillerini öğrenme, konuşma ve eğitim, haklarına sahip değilmiş. Bu hakların onlara verilmesi gerekiyormuş: Yoksa Türkiyenin Avrupa Birliğine katılması imkansızmış.
Halbuki Federal Almanya’da üç milyonun üzerinde yaşayan Türk var. Türklerin ana dillerini öğrenmeyi savsaklamak için ellerinden gelen her türlü yolu denemekteler. Türkçenin iletişim dili veya ilgi alanından çıkarılması için yapılan çalışmalar, engellemeler meydandadır. Her yerde Türkçe konuşmalara dayanamaktadırlar ve Türkçe konuşanı görünce azarlamaktadırlar. Federal Almanya anayasasına ve kanunlara rağmen; bazı kıt anlayışlı zorbalar tarafından Türkçe konuşmak yasak! Anladın mı?” dedi. Bir müddet sessiz kaldık ve yürüdük, yürüdük. Yolu buluncaya kadar yürüdük.
Halil GÜLEL
Düsseldorf / 2004
(Gercek Hayat Hikayeleri)
YORUMLAR
Sayın İzzettin Coşkun bey, yorumunuzun birinci bölümüne katılıyorum: Anadil yasaklanamaz. İkinci bölümü ise yazılmasa daha iyi olurdu...
ŞU NOKTAYA DA DİKKAT ETMEK LAZIM. ALMANYA, İNGİLTERE, FRANSA VE DİĞER AVRUPA ÜLKELERİNDE BİN YILDIR YAŞAYAN BİR AZINLIK YOKTUR, HAKİM UNSURLAR TARAFINDAN ERİTİLMİŞTİR. BURGUNLAR, ALANLAR, VANDALLAR, VİZİGOTLAR, FRANKLAR, SACHSENLER, FRİESLANLILAR, VE DAHA NİCELERİ ÖNCE DİN OLARAK, SONRA DA HAKİM ULUSAL DİL ADI ALTINA ERİTİLMİŞLERDİR.
FAKAT, TÜRKLERİN HER ÇAĞINDA BERABER YAŞADIKLARI AZINLIKLAR; DİNLERİNİ, DİLLERİNİ VE ÖZELLİKLERİNİ KORUYARAK BU GÜNE GELMİŞLERDİR. EĞER, BATI AVRUPA GİBİ YAPSAYDIK; BU GÜN TÜRKİYE'DE HİÇ BİR AZINLIK OLMAZDI. BUNUN İÇİNDE TÜRK MİLLETİNE NE KADAR TEŞEKKÜR EDİLSE AZDIR.
Yazınızı dikkatle ve tamâmını okudum... orada olanlara değil de burada uygulanmak istenenleri gözümün önüne getirip yazınızla kıyasladım.
"Dayak, eşşeğedir" diye atasözümüz var... kıy'da- bucakta kalmış ve eline, ömrü boyunca fırsat geçmemiş sonradan görmelerin, yönetilmek istendiği günler yaşıyoruz Türkiye Cumhûriyeti Devleti'mizde...
Ben kimseye kızmıyorum!... düşünüyorum ki, bu istemediğim halde olan işlerde kusûrum var mı?... Kişi, kendine bu soruyu soramıyorsa, zâten kusurludur!.
Millet, bir ağaç gibidir; sarsıla- sarsıla, uçurumun kenârına kadar kaydırılan toprağı ile kök damarlarından kaybettiği toprak azalıp- kökler günışığına çıktığını gören düşman sevinmeye başlar.
Sizin yazdıklarınızla Türkiye'de olup- bitenler arasında doğrudan bağ vardır... toprağı bizde dalı Sizde okaln haksızlıkların kökünde burada yanlış yere verilen reyler vardır; Sizler, o haksızlığı görüyorsanız biliniz ki; kusurlu bizleriz... Sizleri savunamıyoruz!.
Sonuç olarak çok üzüldüğü bildirir, saygımla Selâm ederim; Halil GÜLEL Ressam ve Şair Ustam...
Tükürün yüzümüze!... payıma düşeni alayım.
kadiryeter Kadir Yeter. 28 OCAK 2015 Çarşamba günü, Trabzon'dan yazdım.
tp://edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=138480
Halil GÜLEL Düsseldorf / 2004 (Gercek Hayat Hikayeleri)
Halil GÜLEL
Kendi ülkesinde "yas" ilan edilmeyen doksanlık Türk düşmanına yalakalık yapanların yüzüne tükürmeliyiz: Sizin ve sizler gibilerin değil.
Sevgi ve selamlarımızla...
Almanyada yaşayan en az beş milyon Türk'ün duyğularına tercüman olan, her gün ırkçı Türk düşmanı Almanların sadistçe duyğularını tatmin ettiği mazlum ve mağdur milletimizin dili olan bu makaleyi ve müessirini kutluyorum.
Milletimizin bir gün uyanıp kendine yapılan bu zulüm ve katliamların hesabını soracağı günleri özlem ve hasretle ümit ediyor, bu uğurda zerre katkısı olanları minnet ve şukranlarımla yad ediyorum.
Muhabbetle selamlıyorum.
Metehan_Ulutürk
Başkalarına hak tanımayanlar, kendilerine öz güvenleri olmayan kişilerdir.Deneyim ve tercübelerime dayanan bu yazı, bir gözlem ve araştırma eseridir.Alman milletinin bilinmeyen yönlerini ve özelliklerinim anlatan bir makale.Müsbet manada pozitif olan özellikleri:1. Çok çalışkan. 2. Çok disiplinli.3. Çok kuralcı ve kendilerinin haricinde kuralları ihlâl edenlere karşı çok acımasız bir millet. 4. Yaptığı her teknolojik gelişmeyi diğer milletlere karşı bir üstünlük aracı olarak görmesi ve kullanmaya kalkması.Menfi manada neğatif olan özellikleri:1. Çok eğoist.(çok kibirli, burnu havada, tabiri caizze burnundan kıl aldırmayan bir tip)2. Dünyaya öylesine bağlanmışki! adeta dünyaya ve paraya tapıyor.3. İnançlı olan çok az sayıda Almana rasladım.(bir çoğu ateist ve materyalist bir felsefeye inanıyor.4. Alman olmayan bir insan, bir Almanın yanında insan bile sayılmıyor.5. Bir yabancıyla konuşmasına bakarsan, hal ve hareketleriyle adeta bir zafer kazanmış bir komutanın edasıyla, savaş esiriyle konuşuyormuş gibi bir tavır serğiler.karşısındaki yabancı kötü almancasından dolayı karşılık veremez ise! Dahada ileri giderek onu aşağılamaya kalkar. Güç olarak, fizik olarak güçlü konumdaysa, gücünün yeteceğini anlarsa, hakaret etmeye başlar.6. Bir Alman ne kadar aptal olursa olsun, asla aptal olduğunu kabul etmez. O haliyle bile senden ve tüm insanlardan üstün olduğunu zanneder ve iddia eder.7. Bir Almanın kendisine ait bir dünyası vardır, asla bir yabancı olarak o dünyanın içine giremessin, orda neler olduğunu bilemezsin.8. Bir yabancı olarak, sen ne kadar akıllı olursan ol. Ne kadar mektep medrese görürsen gör onun için önemli değildir.Senden ilim irfan ve akıl olarak çok aşağılarda olan bir almanın kontrolünde olmak mecburiyetindesin.maharetliymişsin, mesleğin varmış, üniversite bitirmişsin, hiçmi hiç önemi yoktur. Çünkü sen bir yabancısın, ve öylede kalacaksın. Çünkü yabancıları Almanyaya kendilerine kölelik ve uşaklık yapsınlar diye çağırıp getirmişler. Senin bir yabancı olarak çocuklarının okumaya meslek yapmaya hakkı ve hukuku yoktur. Bir kölenin çocuğu okuyupta Alman toplumuna yöneticilik yapsın diye çağrılmadı.işte ispatı!9. 1980 li yılları sonuna doğru bir gazeteci, içişleri bakanı wolfgang schauple’ye bir soru yöneltir."Sayın bakan biz Alman’ya olarak neden en zeki Türk çocuklarını gerizekalılar (sonderschule) okullarına gönderiyoruz" "bakınız bazı çocukların aileleri çocuklarını alıp kendi memleketlerinde okutuyorlar" "ve bu çocuklar bırakınız geri zekalılığı süper zekâ insanlar olarak kendi memleketlerinde yüksekokulları bitiriyorlar ""Kimi doktor, kimi mühendis, ve kimiside fizik dalında ilerliyorlar. Bu çocuklar şimdi Almanyada okusalardı, Almanya olarak bizler faydalanacaktık. Neden Almanya olarak böyle bir şey yaptığımızı sorabilirmiyim ?dediğinde, içişleri bakanı şöyle cevap verir.10. Almanların en ağır ve pis işlerini yapmak üzere yabancı ülkelerden getirdiğimiz insanların çocuklarını okutupta kendi çocuklarımızın başına şef’mi yapalım.diyor ve vermiş olduğu bu cevapla Almanyanın Türkler ve yabancılar hakkındaki millî politikasını birazcık aralamış oluyor.11. Bu soruyu soran gazeteci kadını, sen RAF örğütünün elemanısın diye tutuklatıp bir gecenin içerisinde tüm RAF elemanlarıyla birlikte zehirli iğneyle infaz edebiliyorlar.sonrada Türkiyede insan hakları yok, demokrasi yok diyebiliyorlar.
Metehan Ulutürk
Metehan_Ulutürk
Evet değerli kardeşlerim bir önceki yazımızda bahsettiğimiz konuya kaldığımız yerden devam ediyoruz.12. Çünkü Türkler ve diğer yabancılar Almanyanın modern köleleri olarak görülüyor ve bu mantıkla hareket ediliyor.yabancıların buraya getiriliş sebebi, gerçek manada modern bir köle, ve bir kölenin çocuğuda köle olarak kalmak zorundadır.13. Alman millî politikasına göre, ve Alman halkının %90 nına göre yabancılar bir birey bir insan deği,l sadece bir işgücü, ve sadece temizlik işçisi, veya kaba ve pis işleri yaptırmaya yarayan bir robot.hizmet sektöründe garson, aşçı veya servis bölümünde Taxi şöforü olarak kalmalıdır.daima elimizin altında gözümüzün önünde olmalıdırlar mantığıyla devlet ve millet olarak yabancılara böyle bakıyorlar.14. Bir yabancı,Işveren yönetici, veya halkının emir veremeyeceği bir konumdaysa, devletin başta istikbaratı, verği dairesi, emniyet güçleri, sağlık bakanlığı hemen takibe alır.en ufak bir hatasını tesbit etmeye çalışırlar.eğer bir suç unsuru bulunamıyorsa, büyüyüp güçlenmesi enğellenemiyorsa, devreye naziler girer, ve kişiyi eviyle birlikte bir gecede yakar. veya enseye bir kurşun sıkar ve konuyu kapatırlar.15. Almanlara şirin görünmek için çaba sarf eden, veya Almanlara kendi derdini anlatıp onların acıyacağını zanneden kişi.ister zayıf ister güçlü olsun, derdini döktüğü kişi tarafından alay konusu olacaktır.kötü muamelesine maruz kalacaktır.Şirin görünmeye veya ihtiyaçtan doğan kendini acındırma biçiminin işe yaramadığını görecektir.onların insanıi duyğularının olduğunu zannederek insanlık bekleyenler, veya onlara yapmış olduğu hizmetlerinden dolayı ahde vefa bekleyenler, fazla zaman geçmeden yanıldığının farkına varacaklardır.16. Bu güne kadar hiçbir Almanın verdiği bir sözde durduğuna şahit olmadım.yazılı anlaşmalarını dahi savsaklamaya veya inkâr ederek yok saymaya kalkarlar.yabancılar için kanunlardan doğan kısmı (cüz’î) haklarını dahi Amir, memur bilerek ihlâl eder.eğer o yabancı Almanca konuşamıyorsa, kanunlardan doğan haklarını bilmiyorsa vay onun haline.17. Alman milleti içkiliyken bilinç altındaki yabancı ve Türk düşmanlıkları, insanlıktan nefret eden gerçek sıfatları, daha bariz bir şekilde ortaya çıkar. iki ayak iki el insana benzeyen fakat bambaşka bir varlık ortaya çıkar.18. Kadınların yüzde yirmisinden fazlası lezbiyen.yüzde ellisi bir başkasıyla ilişkiye girmeyi normal karşılayan,para için bu işi yapabilecek olanlarsa azımsanmayacak bir oranda.19. Erkeklerinin yüzde otuzundan fazlası homoseksüel, yüzde kırkından fazlası ise sübyancı.20. Anormal olanları anlatmaya gerek yoktur.çünkü onlar için sapıklığın sınırı yoktur.21. Normalinde ve anormalinde şöyle bir ortak özellik vardır.çok alıngan, çok şüpheci, ve aşağılık piskolojisi içerisinde, karşısındakini suçlayan aşağılayan bir tutum içerisindeler.22. Alman milletinin başka bir özelliği ise, kendini güçlü hissettiği anda, karşısındaki yabancıyı sürekli tahrik ederek provaka etmesi, sinirleri tahrip ederek ona hata yaptırmaya çalışması, çok hoşlandıkları ve ayrıcam zevk duydukları bir konudur.23. Her muhatap olduğun Almanın bir başka özelliği ise, her karşılaştığı yabancı uyruklu insanlara nereden geliyorsun? Hanği millettensin? Gibi sorular sorarak o insanın bilinçaltına sürekli sen bir yabancısın, buraya ait değilsin.bak yıllardır burda yaşamana rağmen, bir Alman gibi Almanca konuşmana rağmen, 50 yılı aşkın burda yaşamana rağmen sen hâlen bir yabancısın, imajını sürekli enjekte etmeye çalışması ve bu vesile ile o insanı sürekli aşağılamaya çalışması, bu sorulara verilen her onurlu cevaba karşılık ise, milletinle devletinle bu kadar gurur duyuyorsan hala neden Almanyadasın gibi tamamen ırkçı ve kafatasçı bir tutum içerisinde ırkçılıklarını ve faşistliklerini her fırsatta kusmaya çalışmalarıdır.24. Kendilerine dost olmaya çalışan insanların, Anasından emdiği sütü burnundan getiren başka bir millet daha yoktur diye düşünüyorum.25. Bir Alman için para ilahtır. Karısından kızından ve annesinden daha değerlidir.parasını alma karısı al.memnun olur, mutlu olur.
Metehan Ulutürk
Halil GÜLEL
yazmalıyız ve tarihe belge bırakmalıyız.
Her şey için sağ olunuz.