- 1307 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
içime doğru..
Düğmelere üfleyen kadınların
ağıtı okunmuyordu o günlerde
soğuktu ocak
biz ki
çözüp düğümlerini düğmelerin
g-özlerimizi bağlamıştık
/son bir bahar
demiştik adına….
yaşamı asla ciddiye almadık/almıyoruz,
dalıp gök/yüzüne, aldanıp hallerine bulutların
pupa yelken düş bozumları aklımız…
çünkü; alıştık tüm hallerine sokağın
bir balkon altında belki kafamıza hiç saksı düşmedi
ama hep yüreğimizin bir kenarına hapis ettik ayrılıkları,
kökleri kuru, toprakları dağılmış bir çiçek gibi/
biz ki gözbebeklerimizi bile ciddiye almıyoruz
tümseğinde aynanın..
kabuğu kaldırmadan ne görebiliriz ki
yaradan/kabuğumuzun dışında..
ve bil ki sevgilim olamayan sevgili;
kokun geliyor Nirvana’ya henüz varmadan/
kokun ki kapısında bir meleğin düşe yattığı egzotik bir tapınak
kokun ki buram buram dağılıyor/dağlanıyor içimde
içim derin/ıslak ve sırılsıklam…
yaşamı asla ciddiye almadık/almıyoruz,
ne varsa anlatılan sana dair/
bana dair/
ayrılığa ve ölüme dair.
bugüne dair
sanarak yaşıyoruz
hep yetiyor her nasılsa...
sever gibi görünen
ve bozan
yapar gibi...
sonra koşar gibi duran insanların
eksik anlamlarıdır
susmak konuşur gibi
susamak kanmak/sızın
konuşmak sonra susadığı kadar/
sustuğu kadar...
yüreğime getirdiğin baharın
kekre tadına ocak geceleri kadar kar düşünce
kırağı çalıyor düşlere
ve dona kesiyor dalları ağaçlarımın ki
aşk vurgun yiyor bilmem kaç kulaç derinliğinde bir denizin
burnu kanıyor önce sonra kulakları
kurtaramıyor hiçbir sandal
ve götürmüyor gemileri yaktığın o günlere ki
İntikam almak için bilenmiş bir harfinin yarı araladığı kapıdan/
adını fısıldıyorum alt dudağımı emerek mor
böyle zamanlarda bir yaprağın
gövdesi için duyduğu hisler kadar
ıslanır her şey bakışlarımda
damlamasam bile teninin üzerine…
Çünkü budur tek gerçek.
O tutkulu aşk!
bizi yolara düşüren/
başımıza iş açan
ve yolda bırakan bizi sonra
yol olan…
şimdi adımladıkça tabansız
ansız
sana doğru
içime doğru
kayboluyorum….
(...)