- 898 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
TÜKENEN UMUTLAR-2
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
(Öğretmene Canım Feda)
Orhan, geçen otobüslerden bazılarına el kaldırdı, durmadılar. Birkaç denemeden sonra “HATAY” yazan bir otobüs durdu. Muavin indi Orhan’a bağırdı:
“Abi nereye”. Orhan otobüse doğru yürürken;
“Koçhisar” diye seslendi. Muavin bavulu kaptığı gibi bagaja attı.
“Haydi abi arkadan atla boş koltuk var geç otur.” dedi.
Orhan arka kapıdan otobüse binerek aradan önlere doğru ilerledi. Otobüsün yarısı boştu. Yolcuların son bulduğu boş sıraya attı kendini. Başını arkaya yaslayarak “ ohhh” diye bir nefes çekti. Rahatlamaya çalışıyordu. Gözlerini yummasıyla açması bir oldu. Muavin para istiyordu.
“Abi Koçhisar bileti.” Orhan açıklama getirdi:
“Koçhisardan 23 km ötede ineceğim ona göre para al.”
Muavin hemen cevabı yapıştırdı:
“Biz yolda durmayız abi, prensip kararı. Sen Koçhisar’da inersin. Koçhisar parası ver.”
Orhan gayri ihtiyari kızdı. Zaten sinirleri olan bitenlerden dolayı yıpranmıştı. Çektikleri yetmiyormuş gibi şimdide bir hiç yüzünden muavinin tafrasını çekiyordu:
“İneceğim yer, yol üstünde bir durak, birkaç dakikanızı almaz. Koçhisar’da inersem oradan kasabaya araç bulamam. Hadi zorluk çıkarma.”diye açıklama getirdi.
Muavin iyice diklendi: “Yolda indiremem, yasak.” Diyerek kesip attı.
Sonra, Orhan’ın verdiği paradan Koçhisar ücretini alarak, geri kalanını verdi. Bunun üzerine Orhan:
“Şoförle konuşayım senin yetkin yoksa, hem bilseydim böyle bir kararınızın olduğunu binmezdim. Ben öğretmenim köyüme zamanında dönmem lazım, ne olur yardımcı ol.”dedi.
Muavin direndikçe direniyor, öğretmen falan dinlemiyordu. Orhan çaresiz sustu. İçinden, ilçeye yaklaşıldığında kalkıp şoförle konuşmayı planladı. Belli ki bu cahille uğraşmak fayda vermeyecekti. Başını arkaya yasladı, bir süre gözlerini yumarak uyumaya çalıştı.
Hiçbir şey düşünmeden, biraz uyumak, olanları unutmak istiyordu. Fakat bu duygularla uyuması imkânsızdı. O yüzden sadece uyumuş gibi, gözleri kapalı sessiz kalabildi.
Bu arada otobüs zaman zaman durarak yolcu alıyordu. Bir seferinde yine durdu. Orhan gayri ihtiyari gözlerini açtı. O sırada bir yolcunun Gölbaşı’ndan sonra, ara yerde indiğini gördü. Muavin yanından geçerken Orhan:
“Hani aralarda durmuyor ve yolcu indirmiyordunuz. Kaç kere hem yolcu aldınız hem de indirdiniz. Bu ne biçim prensip kararı? Yoksa sadece Koçhisar’dan sonra mı durmama prensibiniz var?” diye çıkıştı.
Delikanlı bu eleştiriye bozulmuştu: “Benim kararlarım seni ilgilendirmez, hesap vermek zorunda değilim” dedi.
Orhan bu tutarsızlığa çok kızmıştı. Fakat O bir eğitimciydi. Cahille cahil olunmazdı. Kendisine yakışır şekilde davranmalıydı. Ancak, bu kendini bilmez muavine de, uygun bir dille haddini bildirmeliydi. “Sabırla Koçhisar’a kadar beklemeliyim.” Diye düşünerek susmayı yeğledi.
Otobüs nihayet gün batımına yakın Koçhisar’a girdi. Orhan artık zamanın geldiğini kestirmişti. Hemen yerinden fırlayarak ara yerden ileriye doğru yürümeye başladı. Maksadı şoförle konuşmaktı. Bu durumu anlayan muavin alelacele Orhan’ın önüne dikildi. Orhan’ı engellemek istiyordu. Artık bu saatten sonra Orhan’ın da duracağı yoktu. Eliyle muavini yana iterek sert ve kararlı şekilde:
“Çekil yolumdan.” diye çıkıştı.
Muavin: “Beyefendi, şoförle konuşmak yasak.” diye arkasından söylenirken, Orhan birkaç adımda şoförün yanına gitti.
Bu arada tartışmalardan ve itiş kakıştan koltukta oturan yolcular, nelerin olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. Orhan şoföre doğru hafifçe eğilerek konuşmaya başladı:
“Beyefendi ben ileride bir kasabada öğretmenim. Ankara’dan bindim. Muavine, Koçhisar’dan 23 km. ötede indirmesini söyledim. “Prensibimiz var aralarda duramıyoruz” diye, Koçhisar’da indirmekte ısrar ediyor.”
Koçhisar’da inersem bu saatten sonra kasabama gidemem, gece otelde kalmam gerekir. Yarın sabah derste bulunmak mecburiyetindeyim. Prensibinizi bilseydim binmezdim. Acaba beni 23 km. ötede bir benzinlik var orada indirebilir misiniz? Bir dakikanızı bile almaz, lütfen rica ediyorum.” dedi.
Orhan bunları biraz yalvarır bir tonla söylemişti. Çünkü muavinin tavrından ve söylemlerinden olumsuz etkilenmişti. Pek umudu yoktu. Ancak gelişmeler hiç te beklendiği gibi olmadı. Orhan’ı dinleyen şoför mütevazı ve saygılı bir üslupla:
“Sevgili Hocam, ricanın lafı mı olur. Sizi kasabanıza kadar götürürüm. Öğretmenler başımızın tacıdır. Sen emret yeter, hiç tatlı canını sıkma.” diye tebessüm etti.
Orhan bir anda ne söyleyeceğini bilemedi. Duydukları doğru muydu? Yoksa alay mı ediliyordu? Bir anlık şaşkınlıktan sonra ağzından şu sözler döküldü:
“Çok teşekkür ederim beyefendi. Söylediğim yerde indirirseniz makbule geçer. Bu kadarı benim için yeterli.” dedi.
Şoför: “Canım hocam bak nerelerde Vatan evlatlarını yetiştirmek için fedakârlık yapıyorsunuz. Sözümü olur. İstediğin yerde inersin. Keşke daha fazla bir şey yapabilsek sizler için.” diyerek gönül aldı. Samimi ve içtendi.
Orhan’ı bir anda duygu seli kaplamıştı. Gayri ihtiyari gözleri doldu. Gururu okşanmıştı. Sanki muavinin aldığı öğretmenlik ve insanlık itibarı iade edilmişti. Minnettarlığın doldurduğu yüreğindeki duygusallığın yerini, bir anda sitem kapladı.
Artık buna cevabını vermeliydi. Kızmadan, seviyesini düşürmeden vakur bir ses tonuyla:
“ Şoför beyin yüreğinin güzelliği neden size yansımamış bilemiyorum. O, otobüs sahibi, alçak gönüllü, merhametli, siz muavin ve kibirlisiniz. Taş kalbinizdeki kötülüklerden arınmadığınız sürece muavinlikten kurtulamazsınız.” Diye gürledi.
Otobüsün içini bir sessizlik kaplamıştı. Bütün yolcular hayret dolu gözlerle Orhan’a bakıyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
Muavin ezik, suçlu ve yenilmiş bir mahcubiyetten kurtulmaya gayret eder gibi, biraz da mesleğinin verdiği yüzsüzlükle Orhan’a yaklaştı: “Yol farkını alayım” diye yılıştı.
Orhan daha önce alınmayan parayı muavinin eline atar gibi verdi. Artık konuşulacak bir şey kalmamıştı. Muavin yolculara dönerek: “Koçhisar’da inecek kalmasın, kapılara yaklaşalım.” diye seslendi.
Orhan, hüzün, öfke ve şaşkınlığın yanında, şimdi de “kadir kıymet bilen” bir gönülde yer almanın mutluluğunu yaşıyordu. Fakat muavine söylediklerinden ötürü de içini bir burukluk kaplamıştı. Şimdiye kadar hiç kimseye böylesine olumsuz sözler sarf etmemişti. Belki de fakültede yaşadıklarının da etkisi vardı. Bu karışık duygular içinde koltuğuna oturarak başını arkaya yasladı.
Bir süre sonra nerede olduğunu kestirmeye çalıştı. İneceği yeri kaçırmak, yeni bir sorun yaşamak istemiyordu. Artık toparlanma zamanı gelmişti. Kalkarak arka kapıya doğru yürüdü.
Orhan yolun solunda gözüken benzin istasyonunu işaret ederek: “Şu benzinlikte ineceğim.” dedi.
Muavin şoföre hitaben bağırdı: “Benzinlikte!”
Otobüs yavaşladı, yolun kenarında durdu. Muavin yerinden fırlayarak bagajı açtı. Orhan bagaja uzanarak:
“Şu bavul” dedi. Muavin kaptığı gibi yolun kenarına koydu. Orhan’a hiçbir şey demeden:
“Devam et!” Diye bağırdı. Orhan hızlanan otobüse bakarken, muavin ustalıkla açık kapıdan içeriye kaydı.
Devam edecek)
YORUMLAR
Değerli Hocam.
Sanıyorum yaşanış bir olay bu yazdığınız.
Sınavlarda yaşanan olaya baktığımda her ne kadar Orhan'ın yaptığı bencillik olarak görülse de bence çok da haksız sayılmaz. Ben olsam onun yerinde böyle bir şey yapar mıydım? hayır yapmazdım ama öte olaya bir de şu açıdan bakalım:
Benim fakültede okuduğum yıllarda hiç okula gelmeyen, sadece sınavlara gelenler de vardı, ben gibi tek tük ders kaçırmayanlar da. Sonuçta biz üstün başarılarla mezun olduk, onlar ağır aksak mezun oldular. Ama işin bundan sonrası ilginç. O ağır aksak mezun olanlar en gelişmiş yerlerde öğretmenlik yaptılar ( torpil filan bularak ) Ben de şansıma çok güzel bir yerde başladım öğretmenliğe ama okula devam eden arkadaşlarımın çoğu mahrumiyet bölgelerine gittiler. Yani işin bir de bu tarafı var.
Hocam kusura bakma.
O kadar canlı ve insanı içine alan bir hikaye anlatmışsın ki. Kaptırdım kendimi ))))))))))))
Günün yazısını ve yazarını can-ı gönülden kutluyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Entellektüel-41
Entellektüel-41
Öncelikle güne düşen yazınızı kutluyorum.
Her iki bölümü de okudum ve hüzün duydum gerçekten.
Üniversite de okurken bir abimiz vardı. İlçeye bağlı köy de öğretmenlik yapardı. Yalnızca sınavlara gelirdi. O şekilde Fakülteyi bitirdi. Demek ki devamsızlığın sınava girmeye engel olduğu okullar ya da dönemler de var. Açıkçası, ülkemizde yaygın eğitim ve öğretimin devreye girip gelişmesininde olumluluğuna daha çok inandım.
Bu arada, sınav günü devamsızlığı sorun etmeyen hocaya ne mutlu. Sınıfta çıngar çıkaran öğrenci de bunalmış anlaşılan. Devam etmeden başarabilme gücünü kendinde bulamamış öğretmenlikten istifa etmiş de buna bağlı olarak sınıfın ortasında istifra etmesi bana göre edepsizlik. Gerçi, ben öğretmenlikten ayrılmak zorunda kaldım, çektiğimi herkes çeksin havası estiriyor ama gerçekte terör estirdiği düşüncesindeyim. Psikolojiyle mantık ters yönde işlediğinde ortaya çıkan bir olumsuzluk hatta bağnazlaşma bence. Bir kere kimse sana öğretmenliği bırak demedi. Dışardan dersleri izlemeden okumayı göze alamadın, çemkiriyorsun. Hariçten gazel okuduğumun, mümessili olmadığım bir sıkıntıyı yorumladığımın farkındayım. Ama dışarıdan okumayı göze alanın suçu ne? Kaldı ki, dersleri izlemedikleri için ihtimal sınavda başarılı olmamaları da mümkün. Sonuçta şanslarını deniyorlar. Sen o özgüveni duymamışsın, dersleri izlemeden yapamam demişsin, demogoji yapıyorsun. Tamam, duygusal bağlamda haklılık payı yok değil ama mantıksal baz da küllüm haksız bence. Apaçık bir ego krizi karşımızda.
Orhan öğretmenin dönüşte, afedersiniz keriz bir muavinle yaşadığı kriz de ilginç olmuş gerçekten. Muavin yolcuya, Hatay otobüsüne binmen hataydı senin demeye getirmiş adeta. İnsanın böyle bir durum da toovvbee estağfurullah yaahuu! Diyesi gelir hani.
Yüreğiniz solmasın, kaleminiz daim olsun hocam.
Saygı ve selamlarımla...
Entellektüel-41
Eğitimci tavrı hemen belli ediyor...
O kadar güzel noktalara vurgu yapmışsınız ki...
Hikayeyi tamamlar gibi...
Sizi, yanımda konuşurken hissettim...
Hani kantinde hoşa gitmeyen bir durumu dertleşir gibi...
Orhan okuyabilme adına çok bedel ödedi...
Sonra da müfettiş oldu, Ahmet'te...
Ve bir ilde yolları kesişti...
Bu kez müfettiştiler...
Yıllar sonra...
Orhan Ahmet'in elini sıktı tebessümle...Geçmişten hiç bahsetmedi... Bu tamamen gerçek bir hikaye...
Çok teşekkür ediyorum efendim, yüreğine emeğine sağlık...
Entellektüel-41
Birinci bölümde bunun cevabı vardı. Okuyamadığınız için sanırım haklı olarak başlığı merak etmişsiniz..
İlgi ve iltifatlarınız, değerli katkılarınız için teşekkür ediyorum...
Saygılarımla...
Anlatımdaki içtenlik ve sadeliği tebrik ederek öyküyü takibe devam ediyorum. Geçmişte öğretmenlerin çektiği sıkıntılardan minicik bir kesitti...
Saygılar...
Entellektüel-41
İlginiz ve katkılarınız için teşekkür ediyorum, saygılarımla...