Uğur getirmeyen Uğur Böcekleri
Eskinden hoparlör sistemi olmağı için camiler köyün en yüksek yerine inşa edilirmiş. Bizim köyün camii de köyün üstündeki tepedeydi. On veya on bir yaşlarındaydım, arkadaşlarla camiye gitmek için anlaştık. Yolda birbirimizle dalga geçip otların üstünde öğle sıcağında pinekleyen çekirgeleri tekme ile havaya uçura uçura tırmandık. Bizim uzmanlık alanımız bir şeylere tekme vurmak, elimizdeki çubukla bazı otların tepesini uçurmaktı. Caminin az gerisinde çeşmenin başına geldiğimizde abdest almak için durakladık.
Ben ve oldukça saf olan arkadaşım büyük bir ciddiyetle abdest alırken Zırtu diye isimlendirdiğimiz fırlama arkadaş dut ağacının dalını eğmiş, dutları mideye indiriyordu. Abdest almaya hevesli görünmeyen Zırtu’ya, ‘’Tı hılnogrı mı?’’ diye sordum tereddütle. (‘’Almayacak mısın?’’)
‘’Mı pişto helgert!’’ diye karşılık verdi alaylı bir ses tonu ile. (‘’Ben önce aldım abdest!’’)
Saftirik arkadaş endişe ile ‘’Pır günaya valla! Ta reke fıs kır!’’ dedi. (‘’Çok günah valla! Sen yolda osurdun!’’)
Hatasını anlamış numarasına yatan Zırtu çeşmenin başına zıpladı. ‘’Bısmıllah, bısmıllah!’’ diyerek abdest almaya başladı. Cuma vakti yaklaştığı için saf arkadaş camiye doğru koştu. Ben Zırtu abdest alsın diye bekledim.
Zırtu abdest alırken ciddi bir yüz ifadesiyle ‘’Pır günaya valla! Ta di mi ma vıro hışt çü?’’ dedi. (‘’Çok günah valla! Bak, gördün mü bizi burada bırakıp gitti?’’) Daha derinden tekrar etti: ‘’Pır günaya valla!’’
Nihayet abdestini almıştı. Patikadan yürüdük, otların üstünde çekirgeler var mı yok mu diye baktık. Aniden Zırtu durdu. İnek pisliğinin başında durmuş kafasını kaşıyordu. İnek pisliğini yuvarlayıp götüren bok böcekleri ile nasıl oynayacağımızı düşündük şimdi. Yarış yapan bok böcekleri ile oynama zamanı değildi.
‘’Tanju Çolak kat pişe! Tanju, Tanjuuu! Çovita bığum!’’ diye bok böceklerinin pislik yuvarlama yarışını anlatmaya başladı. (‘’Tanju Çolak öne geçti! Tanju, Tanjuuu! Gözünü yiyeyim!’’)
‘’Kezkı vo a cıvi ğokim! Lı comie pışte vindo bardım jır!’’ dedi bu sefer de keyifle. (‘’Böcekleri cebime koyayım! Camide bunun belinden aşağıya bırakayım!’’)
‘’Pır günaya!’’
‘’Hare pır günaya! Vanga kezkı vo dino çıviğo da bardım!’’ dedi gözlerini iyice açarak. (‘’He çok günah! Öyleyse bu diğer böcekleri cebime bırakayım!’’) Zeytin yeşili otun üstündeki uğur böceklerini cebine saklamaya başladı. Her bir uğur böceğini cebine koyarken ‘’Har tışke pır günaya!’’ diyordu. (‘’Her şey çok günah!’’
Zırtu ceplerine epey uğur böceği koyduktan sonra koştuk camiye doğru. Bu sırada ezan okunmaya başladı. Huşu içinde tavanı kalaslarla kaplı olan fantastik görünümlü camiye girdik. İkimiz de kapının hemen solunda oturan arkadaşın arkasına geçtik. Zırtu bana göz kırptı. Az sonra namaz başlayacaktı!
Herkes dört rekât sünnet için ayağa kalkınca biz de kalktık. Ve namaz başladı. Zırtu benim duyacağım şekilde ‘’Allahüekber!’’ diyerek rükûya secdeye varıyordu. Yandan izliyordum bir taraftan namaz kılarken. Biz iki rekât bitirmemişken o dört rekâtı bitirmişti. Ve sessizce arkadaşın tişörtünden aşağıya uğur böceklerini tek tek bıraktı. Kimseye hissetmemesi takdir edilmesi gereken bir başarıydı. Son uğur böceğini arkadaş dördüncü rekâttan sonra oturunca bıraktı.
Ben selam verince, ‘’E pır ğıre pedın!’’ dedi gülerek. (‘’Çok uğur verecekler kendisine.’’) Kendi omzunda gezen uğur böceğini yavaşça eline alarak halının üstüne bıraktı: ‘’Pır günaya tışti xerli kıştin!’’, (‘’Çok günah uğur veren şeyleri öldürmek!’’)
Arkadaş henüz namazı bitirmeden oturduğu yerde halay çeker gibi kıpırdama bağırmaya başladı. Ağlayarak ayağa kalktı, ikimize baktı. Cemaat de bize bakıyordu. Bir numara çevirdiğimizi hepsi anlamıştı. İç ezan okunmak üzereydi.
‘’Va di ya mı şeytonon!’’ diye bağırdı en ciddi anında bile komik olan adam. (‘’Görüyor musunuz Şeytanları!’’)
Uğursuz uğur böcekleri arkadaşın tişörtünün altından çıkıp camiye yayılmıştı. Camide bize pek de uğur getirmeyen uğur böceklerini ezmemek için geniş adımlar atarak üçümüz camiden kaçtık. Dışarı çıktığımızda Zırtu zafer kazanmış olmanın keyfiyle kahkaha atıp duruyordu.
‘’Dı mo mı fıs kır ha!’’ dedi saf arkadaşa. (‘’Demek ben osurdum ha!’’)
‘’Hodı gam harın pjımi H… bar deri pıdızın! Dı mo am Şeytonın!’’ (‘’Hadi gidelim H… pijamasını kapının önünde çalalım! Demek biz Şeytanız ha!’’)
Üçümüz de sinsi sinsi gülümsedik!
‘’Peygamber kendisine taşla saldıran çocuklara tepki vermemiştir. Çocuklara karşı merhametle yaklaşın ey cemaati Müslimin.’’
Not: Sadece Türkçesini yazmamamın sebebi anlatımdaki ironidir. Kürtçe bilen arkadaşlar sanırım daha şanslı anlatılanı hissetme konusunda.
Zırtu: Sözünde durmayan, çok uyanık.
Fotoğraf: Cumali Celayır, Koyunuşağı köyünde gün batımı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.