- 700 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Af Bahsi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Her af, yeni kederlere gebedir."
Günlerdir üzerinde düşünüyorum bu cümlenin. İrdeliyorum, şimdiye değin affetmek zorunda kaldığım insanları düşlüyorum. Tek tek, itinayla ve şiddetle duyumsuyorum onları. Kaçışım yok! Ben, her defasında kendimi bir kenara iterek vahşice, onları bağışlayarak gözümde, yeni bir hüzne saplanıp kalıyorum. Bunun asıl nedeni, aşırı anlayıştan kaynaklanmıyor elbette; bunun tek bir sebebi olabilir: O da yaşamaktan en çok korktuğum olayın, insanlarla aramda bir küslük oluşmasıdır. Bunu yaşarsam eğer kahrolmaktan kendimi alamam, hele de bu benden kaynaklı bir durumsa, kendime gelmem aylarımı alabilir. Önlenemeyen bir keder başıma tüner, geçmek bilmez. Sırf bu yüzden kırmayı değil de kırılmayı seçmiş olurum çoğu kez.
Nitekim, bu aflardan dolayı yavaş yavaş içime boşluklar yığılıyor. Kof bir duymazlık yaşamaya başlıyorum. Ve biliyorum ki bu boşlukların dolması yazmakla doldurulabilir ancak. Yazdıkça sakinliyor, yaşadığımı hissediyorum. Nefes dağarcığım genişliyor yazdıkça. Ruhumdaki ağırlık şiddetini azaltıyor, kalbimdeki naif izler teker teker iyileşmeye başlıyor. Canımı yakan her adama, "Ben buradayım hala!" diyebiliyorum yazdıkça. Yorulmuyorum böylece. Aksine diriliyorum. Yavaş yavaş yeniden doğuş başlıyor benliğimin içinde, ötelerde. Bu o kadar sakince ve ağırca gerçekleşiyor ki, tam anlamıyla kendime geldiğim noktayı tam olarak kavramama imkan yok! Farkındasızlıkla iyileşiyorum belki. Duymazlıkla, uyuşmuşlukla, alışmışlıkla..
O sırada görüyorum, hissediyorum fakat tepkim, yeni doğan bir bebeğin ağlamasındaki arayış kadar sahipsiz kalıyor. Yüreğimden kalkan kelebeklerin dolanmaktan yorulup, gerisin geri dönmesi kadar berbat ve içtiğim kahvenin aslında sade olmadığını bitirdikten sonra idrak etmem kadar saçma tepkiler veriyorum. Af isteyenleri bağışladım fakat bunun bana yansıması son derece acımasızca oluyor. İş, kendimi nasıl affedebileceğim sorusunu bana yöneltmeye kadar büyüyor. Sessizlik... Dünya bile sesini kesiyor o anda. Susuyoruz. Sorunun şiddeti azalana dek öylece bekliyoruz. Herhangi bir cevabımız yok çünkü. Hiçbirimizin yeterli bir açıklaması yok. Cevapsızız.
İyileşme, gerisin geri çekiliyor köşesine. Ve ben yine yazılarımla baş başa kalıyorum. Bu sefer iyileşmek için değil, intikam için yazıyorum. Hayattan, canımı yakanlardan, kendimi affetmeme hiçbir fırsat tanımayan yaşanmışlıklardan, yılgınlıklardan, sustuklarımdan.. Böylelikle önüm açılıyor. Göz kapaklarıma çöreklenen sis dağılmaya başlıyor. Cümlemin sonuna gözüm ilişiyor. Yanılsama! Heyhat! Diri bir dibe çöküş ve yeniden diriliş! Her raddede aynı sonucu veren yazma eylemi! Kapımın açılışından kapanışına dek kelimelerimi zapt edemediğim hoş yanılgı! Defterin silik satırlarında solup yitecek, kederli cümlecikler! Affına salık verdiğim ruhların dibimden öylece sıvışıp kaybolmaları ve yine yeni bir keder!..
Her af, hüznünü hayatıma yerleştirmek için geliyor. Genişçe bir yara açıyor zihnimde ve bunun sonu gelmek bilmiyor. Her yara iyileşse de izini ömür boyu taşımak mecburiyetinde kalıyorum. Soğuyor; beni zamanında kahreden şey işte bu tek kelimeye sığıp katılaşıyor.. İpin ucu çoktan kaçtığından, herkesi, her şeyi affetmekte en ufak bir tereddüt duymaz oluyorum. Biliyorum, bunun bitmesi için yaşamın sonlanması gerek.
Her af, benim yeniden silinip, yeniden dirilmem demek. Sonsuza değin.. Her cümlem teker teker yok olana dek.. Bu böyle sürüp gidecek..
Ocak//2015
Filiz KARACA
YORUMLAR
Öncelikle güne düşen yazınızı kutluyorum.
Başlık ilk anda siyasi affı aklıma getirdi. O da sancılı ve sorunludur ya. Şu sıralarda gündemde de.
Sizin yazınıza gelirsek;
"Affetmek iyi insanların intikamıdır" sözü hoşuma gider. Ancak "İntikam soğuk yenen bir yemektir" sözünü de unutmamak gerek. O yüzden intikam içeren her söze dikkatli ve mesafeli yaklaşmakta mümkün. Affetmek nasıl intikam olabilir? Profesyonel bir hava estiriyor. Karşı tarafı manen baskı altına almak. Bak ben ona bunu yaptım oysa o beni affetti duygusuna sevketmek. İnandırıcı olabilirseniz başarı şansı hayli yüksek sanki.
"Kendini affetmeyen bir insanın her hatası affedilebilir" sözü de manidar. Hatta bana göre daha gerçekçi. Dikkat edersek direk her hatayı affetmek demiyor. Koşullu bir ifade var. Kendini affetmemek ne olabilir? Vicdan azabı aklıma geliyor. E öyleyse ne duruyoruz affedelim elbette. Öyle ya, vicdan azabından büyük ceza mı var ser de? Karşınızda ki insan size karşı eziklik duyuyor ve hatta azap çekiyorsa affetmek yüce gönüllülüktür kuşkusuz.
Oysa günümüzde mekanizma çok defa böyle işlemiyor. Hatayı yapan bir de bakıyorsunuz kendini affetmiş bile. Kişi peşinen, canım bilerek mi yaptım diyor. Böyle birini affetmeye gerek bile yok.
Bu anlamda düşündüğümde affetmek ya da affetmemek durumsal bence. Mantık olarak bakarsak adamda tık yoksa affetmek niye? Ya da affeder bir daha arkanıza dönmezsiniz. O kişiye mesafe koyarsınız. Yani affetmeyi araçsal kullanırsınız. Etik olarakta her affetme doğru değil bence. Hani, tik halini de almamalı. Kişi cezaya müstahaksa iyi ölçmek gerekir.
Bu güzel yazıyla güne başladığım, başlayabildiğim için size müteşekkirim.
Saygı ve selamlarımla...
levent taner tarafından 1/27/2015 10:10:44 AM zamanında düzenlenmiştir.