HAKSIZ ÖLÜM
Şavkı vurur güneşin ılık sabahlarda masmavi suya, merhaba derken yeni güne tabiat ana. Aynı suyu kızartır çekik gözlü insanlar gülümseyen yunusların kesilen boyunlarından akan kanlarla. Daha selamlayamadan yeni günü şükranla denizin mucize canlıları, ölüme kucak açarlar köpekbalıklarının dişlerinden kurtardıkları insanlardan gelen. Akar bir damla göz yaşı ölümden az önce, o gülen gözlerden.
Ben de onlarla ölürüm.
Derisi gibi karadır onların bahtları. Ne gökteki bulutlar insaflıdır onlara ne de yerdeki nehirler. Hunharca katledilen tabiat alır intikamını, aç bırakır, susuz bırakı onları. Kör olur medeni insanlar, sağır olur gelişmiş ülkeler. Fütursuzca tüketirken dünyanın geri kalanını, atarken çöpe hiç düşünmeden ekmekleri, kürkü ile hava atmak için öldürürken canlıları, şöminede odun olsun diye keserken ağaçları medeniler, ölüme beş kala yerde yatar küçük kara çocuk, tepesinde sabırsızlanan akbaba ile.
Ben de onunla ölürüm.
Bir salkım söğüt büyür hem gönlümüzün hem evimizin bahçesinde. Serinletir bizi sıcak yaz günlerinde gölgesini vererek. Görkemlidir gövdesi ama dallarını bize uzatacak kadar da mütevazıdır, alçak gönüllülüğün nasıl yüce ruhlara has olduğunu gösterirken, alçak ellerin tuttuğu baltalar sonu olur. Onu yaralayan her darbe beni de vurur. O mucize gövde yıkılırken yere bir türlü anlam veremediği bir şekilde, son kez bakar yıllardır yaşadığı bahçeye.
Ben de onunla ölürüm.
Üzerine giyebilsin diye o bembeyaz kürkü kalpsiz bir kadın, ellerinde sopalarla katleder caniler yavru fokları. Daha dünyaya geleli çok kısa bir zaman olmasına rağmen görürler insanın zalim yüzünü. Kaçamazlar bir yere, koşamazlar hızlıca. İnsaf bekleyerek dikerler gözlerini cellâtlarının gözlerine ama nafile, ruhları olmadığından anlamazlar fokların çağrısını. Kırmızıya boyanır bir anda buzların üzeri ve daha yeni merhaba dedikleri hayata erkenden veda eder o masum yavrular.
Ben de onlarla ölürüm.
Mahallenin maskotu olur sevimli köpekçik sevgi ile başı okşanan. İnsanların verdiği kırıntılarla yâda çöpteki yemek artıklarıyla hayatını sürdürmeye çalışır her gün şükrederek. Her zaman sevgiyle başını okşatmak istediği insanlardan gelen bir parça zehirli etle sevinir, dosttan bir zarar geleceğini düşünmeden. Yemekten sonra kıvranır acı ile ve anlamaz neden bunu yaptıklarını. Dili dışarı çıkar, yardım ister son bir hamle ile ve acı içinde ölür.
Ben de onunla ölürüm.
Sabah işine gitmek için vedalaşır karısıyla, öper o çok sevdiği çocuklarını gözlerinden. Elinde akşama getirmesi istenen bir liste, dudağının kenarında bir gülümseme. Selamlaşır mahallenin bakkalıyla, kasabıyla, komşusuyla. Arabasına biner, her zaman gittiği yoldan işine gitmek için. Hep kullandığı o yol, o gün değişiktir ama anlamaz. Azrail bekliyordur bombacı şeklinde. Patlar gideceği yere ulaşamadan, patlar karısının verdiği listedeki alış verişi yapamadan, patlar, kızını gelin, oğlunu asker edemeden. Patlar daha dudağındaki gülümseme geçmeden. Ölümü hak etmeden ölür.
Ben de onunla ölürüm.
Sessizliğim kabullenişim değil,
Baş kaldırışımdır insanlığa…
21.11.03/İSTANBUL