Nutella Yiyen Şehirli Kürtler ve Pantolonumun Paçaları
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Soğuk bir mart gecesiydi, ben henüz küçülmemiştim. Oldukça büyük, çok büyük bir kahramandım gözümde. Yatağımın içinde debelenip duruyor, hafiften yorganı kaldırarak Hz. İbrahim rolünde oynayan ünlü oyuncunun yüzündeki gerçeği görmeye çalışıyordum. Aklımın bir yanı o adamın bir peygamber olmadığını söylüyordu, ama buna inanmak istemiyordum. Yorganın altında yüce peygamberi keyifle izliyor, gümleye gümleye yanan sahur sobasının sıcağını hissetmeye çalışıyordum. Annem ile babam sahur yemeği için kalkmışlardı.
‘’Geçki İbrım ruşe dıkrı!’’ dedi annem babama. (‘’İbrahim’in kızı oruç tutuyor’’)
Kürtçe bilenler bilir; ‘ruşe’ oruç demektir; ‘Ruşık veya Ruşge’ baca demektir. Ben de küçücük beynimle ‘ruşe’ kelimesiyle baca anlamına gelen ‘Ruşge’ arasında bağ kurmuştum. ‘’Ruşge dık rı’’ (‘’baca tutmak’’)… Demek ki İbrahim’in kızı bacayı tutuyordu ve bu övünülecek bir şeydi. Ben de baca tutmalıydım (Bacayı kapatmak anlamında).
Hz. İbrahim’i seyrederken baca üstünde düşünüp sahur sofrasındaki helvadan yiyememem canımı sıkmaya başladı. Kalkıp helva yemediğim için rahatsız olmuştum. Yatağımda debelenip durmaya başladım. Tekmeler attım yorgana. Amacım babamın benim uyumadığımı fark edip kaldırmasıydı. Böylece hem sahurda hem de sabah kahvaltısında helva yiyecektim.
‘’O ho! İ ro vi ya! Rova lu!’’ dedi babam huzursuz bir ses tonuyla. (‘’Aha! Uyanmış! Kalk la!’’)
Keyifle yorganı kenara fırlattım, yerimden doğruldum. Böyle merhametli bir babaya sahip olmak hoşuma gitmiş gibi çevreme baktım. Annemin yüzüne dikkatle bakmak istemedim, bana kızacaktı büyük ihtimalle.
Hesapta olmayan bir şey deha vardı sofrada: Çokokrem. Ülker markalı çokokremin de tadına bakmak için heyecanla sofraya yanaştım. Tereyağına kırılmış köy yumurtasını, salamura peyniri, kavurmayı kenara ittim. Çocukluğumuza nedendir bilinmez doğal olmayan yiyecekler hoşumuza gidiyordu. Belki tatlı olması veya şatafatlı kutusu insanı kendisine çekiyordu.
İşi fazla abartmış olmamak için Çakıroğlu markalı helva ile işe giriştim. Akabinde çekinerek çokokremin tadına baktım. Babam yüzünü ekşiterek bana bakarken bu mükemmel icattan dolayı şehirlilere hayran kaldım. Kesinlikle koyun mayısı içinde debelenen biz Kürtler böyle şeyleri icat edemezdik! Bizim en büyük icadımız kavurmaydı. Her hafta bir koyunu mideye indiriyorduk!
Şehirli Türkler çok merhametliydi ve babamın eve almadığı malzemeleri gönderiyorlardı. Büyüyünce Kürt olmayacaktım. Çokokrem yiyen bir şehirli Türk olmak ne yüce bir şeydi. Elbiselerim kül değil, parfüm kokardı. Duyduğum kadarıyla şehirli Türkler çamaşır yıkarken kül filan kullanmıyorlardı. Ne büyük nimet!
Babam her ne kadar eğitimsiz olsa da ibadetler konusunda bizi sıkmayan bir insandı. Bu yönümüzle Orta Anadolu Türk köylülerinden daha modern olduğumuzu büyüyünce anlayacaktım. Herkes bağımsızdı. Babam bizi özgür bıraktığı için epey uzun bir süre oruç tutmanın ne olduğunu çözemedim bu sebepten. Babamın nasihatleri ibadet konusunda olmazdı. Daha çok büyünce kimsenin hakkını yememiz gerektiği, hayvan haklarına bile dikkat etmemiz gerektiği yönündeydi.
Sabah kahvaltısında da bol bol çokokrem yedim. Yetmedi ekşili ekmeğin arasına sürüp dışarı çıktım. Komşunun on iki yaşlarında olan kız çocuğu samimi bir ses tonuyla şöyle dedi beni görünce:
‘’Pontulita xer be! İ pır rındıka!’’, (‘’Pantolonun hayırlı olsun! Çok güzel!’’)
Ağzımı şapırdata şapırdata çokokremimi yerken pantolonuma baktım. Gerçekten de şekilliydi pantolonum. Bir paçası gri diğer paçası bordoydu. Böyle bir pantolon kimsede yoktu. Annem gri pantolonumun sağ paçasını yaramazlık sonucu yırtınca kesip yerine sol paçası sağlam olan bordo pantolonumun parçasını dikmişti. O yaşta bunun komik ve küçük düşürücü bir şey olduğunun farkına varmam imkânsızdı.
‘’Cumo ta bın ğodo ri mi? Ta turbe tıjıkır mı?’’, ‘’Cumali altına ettin mi? Torbayı doldurdun mu?’’)
Elime bulaşmış olan çokokrem artıklarını yalaya yalaya kaçtım. Dalga geçtiğini bu sefer anlamıştım. Kesinlikle şehirli bir Türk kızı böyle dalga geçmezdi benle. Geçen sonbahar gelen şehirli kızlar (tez için araştırma yapan üniversiteli kızlar) yırtık lastiklerimi umursamadan yanağımı öpmüş, tatlı şeyler ikram etmişlerdi (oysa o şehirli kızlar da Kürtmüş ileriki tarihlerde öğrendim. Çokokrem, hatta Nutella yiyen şehirli Kürtler de vardı!)
Not: İdeolojik duruş yoktur. Sıradan bir edebi metindir.
YORUMLAR
Son notunuza kadar, "ahha," dedim, "Yazılarını çok beğenerek okuyup takip ettiğim c.celayir kardeşimden bir AYRILIKÇI KÜRT yazısı. Her satırda şehirli Türk, köylü kürt diye tutturmuş; şahsen terekeme asıllı bir Türk olmakla övünebiliyorum ama bu zevat Kürt asıllı Türküm demekten nefret ediyor.Algılayamadıkları, yüce Atatürk'ün özdeyişinde dediği gibi, yani etnik kökeni ne olursa olsun, her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşının şerefli bir Türk oluşu." vs... Sondaki : İdeolojik duruş yoktur. Sıradan bir edebi metindir. " notu üzerine ben de ideolojik düşünmekten vaz geçtim. Sıradan bir aktüel düşünceyle yetindim...ÇOK BEĞENDİM. YAZI HARİKAYDI.SAYGIYLA
kemnur tarafından 1/26/2015 10:59:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
ccelayir
Kemnur
Her halde en büyük olgunluk insanın kendine objektif bakabilmesidir. Kendine, çevrene bu denli barışık ve kompleksiz bakabilmeni takdir ediyorum. Okuduğum yazı o kadar içten, o kadar samimi ve aktarımında oldukça başarılı, oldukça mizahiydi. Okudukça hem çok güldüm, hem de sıcacık bir duygu doldu içime.
Bravo, süper olmuş.
ccelayir
Özellikle anı türünde dikkat etmekte fayda var.
Bu konuda takip ettiğim büyük sanırım John Fante.
Onun tarzında yazdığımı da bir arkadaş söyledi. Böylece tanıştım John Fante ile.