DİLDE DÜŞÜNMEK...
Dil-kültür düzeyimiz ne olursa olsun; anadildeki belirli kuram ve kuralları, dilbilgisi unsurlarını ve bazı incelikleri özümsemedikçe ne kendi dilimizde, ne de bir yabancı dilde gerçek anlamda bir başarıdan dem vurabiliriz...
Kaç dilde düşünebilmektesiniz? En çok hangi dilde düşünmektesiniz? İnsan, hangi dilde en başarılı ve gerçekçi düşünebilir? ,...benzeri sorulara hiç muhatap oldunuz mu? En azından ‘dilde düşünme’ noktasında hiç düşündünüz mü?
Yıllarca üniversitede görev yapmış ve birkaç dil çalışmış bir dil eğitimcisi olarak, âcizâne, konuyu bilimsel yaklaşımla açıklamaya çalışayım:
Düşünmenin veritabanında yer alan temel unsurların başında bilgi birikimi, mantık yürütme pratiği, hatta düş kurma frekansı bile etkin rol oynar. İnsanoğlu, doğal olarak, konuştuğu anadilinde düşünür. Bir başka dilde düşünmenin bazını da yine anadil oluşturur.
Kültür ve iletişim aracı olan dil, kendi doğal ortamı ve özgün kültürü içinde, tüm canlılar gibi doğar, gelişir ve olgunlaşır; kullanıldıkça da bilenir ve güçlenir. Her dilin kendine özgü kuram ve kuralları vardır. Temel dilbilgisi kuralları dışında bazı kavramlar ‘consepts’ ve kelimeler zamanla anlamsal ‘semantic’ değişime uğrayabilir.
Diller tarihinden günümüze ulaşan verilere göre, ilk ortaya çıkışı mimikler, jestler ve mırıltılar biçiminde belirlenen dil esasta konuşmaya dayanır. Uluslar arası ses bilgisi yazılım alfabesi tüm diller için bilimsel standartta dilbilim ‘linguistic’ geçerliliği olan başlıca kaynaktır.
Kendi dilini çok iyi öğrenen insan ancak bir başka dili öğrenmede gerçek başarı gösterebilir. Eğitimin her aşamasında dilin mutlak önemi ve rolü çok büyüktür. İnsan ilişkilerinde, sosyal yaşantıda ve çalışma hayatında dil etkendir. Dil, kültür, eğitim hep işteş öğelerdir. Dil, kültürden soyutlanamaz. Bu nedenle, bir dili ancak kendi kültür ortamında en başarılı ve kalıcı biçimde öğrenebiliriz. Dili incelikleriyle öğrenmemiz elzemdir.
Temel dil becerilerindeki başarımız oranında dilimize vâkıf olabiliriz ve buna paralel olarak anadilde büyük boyutlu, çok yönlü, hızlı ve pratik düşünebilmek; kısaca, düşünebilme yetimizi destekleyen bilinç akışı tekniğimizin olgunlaşması için aşağıdaki ölçütlerin ‘parametre’ mutlak işlevsel hâle getirilmelidir:
_ bilgi birikimimizin artması
_ değer hükümlerimizin güçlenmesi
_ pozitif düşünceyle zekâmızın bilenmesi
_ mantık dokumuzun yoğunluk kazanması
_ daha fazla beyin hücrelerinin ‘apeiron’ etkin hâle getirilmesi
Mantık yürütmede ivme ve deneyim kazanarak güçlü bir özdevinime ‘otomasyon’ sahip olabilmemiz için duyarlı ve ince âyârlı
_ analiz/sentez
_ tümevarım/tümdengelim
_ karşıtlık/benzeşim başta olmak üzere tüm yöntem ve tekniklerden maksimum düzeyde uygulamalı olarak yararlanabilmeliyiz. Kuşkusuz bunda zekâ cevvaliyetimizin de belirleyici ve yönlendirici rol oynadığı bir realitedir.
Başta bilgisayar olmak üzere en modern teknoloji harikası ürünleri bile üretebilen insan, öngörüsünün ışığında tam konsantrasyonla bir nokta hedefe kilitlenerek
_ kolaydan zora
_ yakından uzağa
_ somuttan soyuta
yöntembilimsel (metodolojik) ilkeler doğrultusunda, tüm verileri de değerlendirmek suretiyle, başarılı çözümlemelere ulaşabilmektedir.
Dil, bir ulusun kültürünü anlatan, yorumlatan ve aktaran potansiyel bir güçtür. Bu nedenle, bir ulusu yok etmenin stratejik yollarından birisi, kuşaklar arasında iletişim kopukluğuna ve yanlış anlaşılmalara neden olmak üzere, öncelikle dilini tahrip etmekten geçer. Hâl böyle olunca, bir ulusu yabancı kültürlerin saldırılarına karşı koruma işlevi gören kalkan ve zırh yine dil olmaktadır.
Bir ülke sosyoekonomik bağlamda ne kadar güçlü ise, o ülkenin dili de o denli önem kazanır. Dilde, sözde incelmek uğruna, özentili ve yapmacık konuşma ve yazma biçimleri hiç kimseyi yüceltmez. Dil ise, kendisine yapılan yanlışları asla affetmez; sonuçta, konuşma ya da yazma özürlü ‘!’ olmaktan ve dil yoksunu ‘!’ addedilmekten hiç kimse kendini kurtaramaz.
Dilimizi sevelim, çok iyi öğrenelim ve öğretelim, diğer dillerin ve kültürlerin istilâsına karşı mutlaka koruyalım. Zira Türk dili nice güzellik ve inceliklerle dolu özelliklere sahiptir. Ulusumuzun varolma ve görkemlenme aracı en başta ana dilimizdir. Etimolojik ‘kökenbilimi’ açıdan yabancı kelimelerin dilimize egemen olmasını önlemeli ve dili kendi doğal hâliyle kullanmayı alışkanlık hâline getirmeliyiz.
Bir yabancı dili son derece başarılı biçimde öğrendiğimizi varsayarak doğrudan o dilde düşünebildiğimizi iddia edebiliriz; ancak zahiren de olsa böyle bir olgunun anadilimizdeki vukufiyetimizin güdümünde bir nebze gerçekleşebildiğini asla inkâr edemeyiz.
Sonuç olarak; dilimizi çok iyi, doğru ve sağlam öğrenmeliyiz. Dilin kuram ve kurallarını özümseyerek dil kültürümüzü engin ve zengin kılmalıyız. Bunun için iyi dinlemeli, çok okumalı ve yoğun biçimde araştırmalıyız. Düzeysiz, özü bozuk ve geçerli standart yazım kurallarını hiçe sayan konuşma ve yazılara asla iltifat ve itibar etmemeliyiz.