- 1105 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Evliliği Üzerine Bir Hasbihal
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Biz üç eski arkadaş biraz hasret gidermek adına bir akşamüstü iş çıkışı buluşmak üzere sözleşmiştik. Cuma günüydü ve ertesi gün tatil olduğu için rahatça vakit geçirebilirdik. Sahil boyunca biraz dolaştıktan sonra ayaklarımıza fazla haksızlık ettiğimizi düşünerek bir yerde oturup dinlenmeye karar verdik. Kadıköy sahiline yakın bir mekanda, Kafe diye okunan Cafelerden birinde oturduk. Bir-iki çaylık zaman diliminden sonra dünyanın en gereksiz konuları konuşmakta olduğumuzu fark ettim. Zaten ne zaman bu absürt mekanlarda otursam mutlaka gereksiz bir konu hakkında yorum yaparken bulurum kendimi. Olmazsa olmazlardan biri de mutlaka aşk-meşk mevzusudur.
Efendim evlenmek için aşık olmak gerekli mi değil mi? O akşam ki mevzulardan biri de bu. Genellikle aynı fikir üzerinde mutabık gibi herkes; tabii ki insan severek evlenmeli, bunun aksini düşünmek pek akla yatkın gelmiyordu zaten. Aşk evliliği yapmanın ne kadar önemli olduğunu destekleyici çeşitli olaylar, hikayecikler anlatıldı. Biri anlattı diğer ikisi dinledi, ikisi dinledi diğeri anlattı. O an için belki ortamı tekdüzelikten kurtarmak için, sohbeti muhabbetten tartışmaya dönüştürmeye ve arkadaşlarıma muhalefet etmeye karar verdim; “hayır efendim dedim aşk evliliği baştan sona ve tamamıyla yanlıştır” dedim. Şakanın da bir kalitesi olmalı anlamına gelen manalı bakışlar ve gayri ciddi bir tebessüm ile karşılık gördüm. Israr ettim, yanlış düşündüğümüzü, aşık iken verilecek evlilik kararının çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini söyledim.
O akşam bir saat boyunca tartıştık ancak bir neticeye varamadık ve bu sebeple konuşulanları biraz toparlamak adına bu satırları yazmaya karar verdim. Arkadaşlarla birlikte olduğumuz süre boyunca savunmaya çalıştığım düşüncemi toparlayıcı mahiyete birkaç satır.
Öncelikle sevgi ve aşkı birbirinde ayırmak gerekir. Biri diğeri ile irtibatlı olmadığı gibi aralarında bir benzerlik dahi bulunmamaktadır. Sevgi; bir kediye, bir kuşa, bir çiçeğe ve aynı şekilde bir insana duyulabilen duygunun adı iken, aşk; karmaşık ve tarif edilemez bir ruh halidir. Sevgide “ben” bir öznedir ve yerli yerindedir, sevilen şey her ne ise öznenin yanında ancak bir öğedir. Tıpkı cümlede yüklem gibi, nesne gibi. Ama olmadığı zaman da cümleyi eksik, özneyi işe yaramaz bırakabilmektedir. Aşkta ise “ben” öğesi yok olur. Yani tabiri caizse sevgide, olması gereken makul düzeyde bir bencillik söz konusudur ve doğru olan da budur. Zira çiftler arasında makul düzeyde bir sevgi olmalı ki birliktelik devam edebilsin. Evet aşk evliliği yanlıştan öte bir felakettir. Bunu daha iyi anlamak için öncelikle aşk halini daha yakından incelemekte fayda var.
Genel itibariyle üzerinde hem fikir olunduğu üzere aşk; insan bedenindeki kimya değerlerini alt üst eder. Aynı zamanda birçok düşünürün de kabul ettiği gibi adına “takıntı” denilen Opsesif-kompülsif bozukluğunu içinde barındırabilen bir çeşit ruhsal rahatsızlığın adıdır. Yapılan araştırmalarda aşk yaşayan insanların beyin hücrelerinin, madde bağımlıları ile benzerlik taşıdığı tespit edilmiştir. Öyle ki uyuşturucu kullanıldığında haz ve keyif veren endorfin hormonu salgısı burada da aynı şekilde görülmektedir. Bunun yanında uyuşturucu bağımlısı olan biri, bağımlı olduğu maddeyi bulamadığında göstermiş olduğu çılgın ve aşırı tepkilerin neredeyse aynısını, aşk hastalığına yakalanmış birinde de bulmak mümkündür. Özellikle karşılıklı olmayan tek taraflı aşk örneklerinde, özlemin getirmiş olduğu yoğun bunalım, uyuşturucu müptelasının çılgın arzusu ile büyük bir benzerlik göstermektedir. Yalnızca bu kadarı bile düşünüldüğünde, böyle bir durumda olan insan beyninin, önemli oranda işlevini yitirmiş olduğu sonucuna varırız. Zira böyle bir hal içerisinde olan kişinin muhakeme gücü büyük ölçüde kaybolmuş, doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği iyiden iyiye zayıflamıştır. Öyle ki kişi, günlük yaşamın içerisindeki çok basit davranışlarda bile anormallikler gösterebilmektedir.
Aşk hali bir tür sarhoşluk halidir ve aynı zamanda insanın sağlıklı düşünme yeteneğinin en az olduğu bir durumun en somut şeklidir. Belki de aşırı yoğunlaşmadan kaynaklanan ruhsal bir körlüktür. Aşık kişi; sevgilinin gözleri, saç biçimi, sözleri, yürüyüşü, ses tonu gibi detaylara yoğunlaşması sonucunda bu tür bir saplantı ile karşı karşıya kalmaktadır. Aslında ulvi bir değer olarak gördüğü, sevgiliye ait özelliklerin tamamı için yeryüzünde binlerce örnek bulmak mümkündür. Sokakta yürüyen herhangi biri, bizim için yalnızca kalabalıktan bir parça iken, aynı insan başka bir kişi nezdinde aşkın adıdır ve dolayısıyla vazgeçilmez bir değerdir. Bu husus düşünüldüğünde yeryüzünde her şeyden ve herkesten üstün mükemmel! özellikleri olan milyonlarca insan profiline sahip “sevgili” örnekleri ile karşılaşabilmek mümkündür. İşte bu yanılgı da sözünü etmiş olduğumuz ruhsal körlüğün bir sonucudur.
Gerek pozitif ilimlerin tespiti, gerekse günlük yaşamda ki tecrübelerimiz gösteriyor ki, uyuşturucu bağımlılığı ile neredeyse aynı sonuçları gösteren, böyle saplantılı bir ruh hali içerisinde iken ne söylenen sözlerin, ne de ortaya konan davranışların bir kıymeti yoktur ve olmamalıdır. Zira her iki halde de iradenin fazlasıyla zayıf olduğu, akli muvazenenin yok denecek düzeyde eksik kaldığı bir gerçektir. Hukuki bir tabir ile söylemek gerekirse böyle bir durumdaki kişinin ayırt etme gücü yani temyiz kudreti bulunmamaktadır.
Hukuk nezdinde bir sözleşmenin geçerliliği için tarafların fiil ehliyetine sahip olması esastır. Bu konuda Medeni Kanunumuz ayırt etme gücüne sahip olmayan kişinin fiil ehliyetinin olmadığını açıkça ifade etmiştir. Yine kanun metni incelendiğinde mefhumu muhaliften, akıl zayıflığı ya da benzer sebeplerden akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olanların, ayırt etme gücüne sahip olmadığı ilkesinin kabul edildiği görülmektedir.
Daha fazla uzatmamak adına toparlayıcı birkaç cümle ile konuyu bitirmek istiyorum. Hukuki sorumluluk açısından ifade etmiş olduğumuz üzere, sahip olduğu özel durum sebebiyle sağlıklı bir muhakeme yeteneği olmayan bir kişinin evlilik gibi ağır sorumluluk yükleyen bir sözleşmenin tarafı olması kabul edilebilir bir durum değildir. Sarhoşluk benzeri bir durum ile karşı karşıya kalan, fiziksel ve duygusal anlamda kıskaca alınmış duygusal reaksiyonları yoğun bir hal içerisinde olan kişinin iradesinin sakat olduğu gerçeği gün gibi ortadadır.
Konumuza dönecek olursak, bütün bu anlatmış olduğumuz hususlar bizi tek bir sonucu götürmektedir; aşk, fiil ehliyetinden yoksun olmanın karşılığıdır. Zira beyin işlevini hakkıyla yerine getirememektedir. Böyle bir durumda yapılacak evlilik sözleşmesinin ne tür bir sakatlıkla karşı karşıya kalabileceğinin de görülmesi gerekir. Evet aşk bir tür sarhoşluk hali ve hatta daha ötesi bir tür akıl hastalığıdır. Böyle bir durumda insanın iradesi mutlak anlamda sakattır. Evlilik sözleşmesi dahil herhangi bir sözleşme yapmak için bu hastalığın geçmesini ya da en azından makul düzeyde hafiflemesini beklemek gerekir. Aksi halde yapılan sözleşmenin ardından ortaya çıkacak olumsuz neticelere katlanmak mümkün olmayabilir. Bütün bunlara ek olarak, yapılacak hukuki bir düzenleme ile aşk narkozu altında iken yapılan evlilik sözleşmesinin, netice itibariyle tek taraflı bağlamazlık hükümleri içerisine alınması gerekir. Zira bu durumdayken yapılan sözleşmenin meşruiyetinin tartışma konusu yapılması gerektiği muhakkaktır.
Sevgili arkadaşlarımla önümüzdeki hafta yeniden buluşacağız. Ancak bu sefer cafelerin o antipatik havasının tamamen dışında bir yerde, bizim evde oturacağız. Nihayete ermeyen bu mevzuda belki yeniden kozlarımızı ortaya koymamız icap edecek. Bir de işimin ne kadar zor olacağının tahmin edilebilmesi için söylemek isterim ki, benim sevgili dostlarımdan biri yoğun düzeyde bu hastalıkla pençeleşir durumdadır. Allah’tan şifalar diliyorum.
YORUMLAR
Boşanma istatistikleri,
büyük bir oranla, aşk evliliklerini işaret etmektedir.
Bu durum,
yukarıda anlatılanların ne derece doğru tespitler olduğunu açıklamaktadır.
Düşünüp de,
ifade edebilecek cümleler bulamadığımız bir konuya açıklık getirdiniz.
Sağ olun.